Başûr’da KDP, Bakûr’da AKP eliyle Kürtlere yönelik kirli savaş politikaları yürütülüyor. DEM Parti Milletvekili Saliha Aydeniz, KDP ve AKP işbirliğinin Kürdistan’a ve Kürt halkına verdiği zararları ANF’ye değerlendirdi.
Günümüzde fiilen devam eden bir üçüncü dünya savaşının var olduğunu ve bu savaşın merkezinde de Ortadoğu coğrafyasının yer aldığını ifade eden Saliha Aydeniz, "Ortadoğu'da 2011 yılından bu yana barış ve çözüm umudu olarak öne çıkan bir Kürt direnişi söz konusu. Ancak bu süreç içerisinde AKP-MHP'nin erkek egemen iktidarı, savaş politikalarıyla sistematik bir şekilde bu direnişe ket vurmayı amaçladı. Nitekim bu amacını bugün savaş politikalarıyla hâlâ sürdürüyor" dedi.
KDP BAŞÛR’UN KAZANIMLARINI TEHLİKEYE ATIYOR
Bu politikaların ardındaki temel amaçlar arasında "Misak-ı Milli" sınırlarını genişletmek, Rojava'daki Kürt kazanımlarını yok etmek ve Başûr’un demografik yapısını değiştirmek olduğunu belirten Saliha Aydeniz, şu değerlendirmeyi yaptı: “Başûr üzerinden yapılan planlar doğrultusunda Kerkûk'te yönetim krizine yol açıldı, akabinde de seçimlere müdahale etme girişimleri gerçekleşti. Ayrıca, son 2-3 yıldır şiddetlenerek devam eden ve kimyasal silahların da kullanıldığı saldırılar sonucu şu ana kadar Başûr sınırları içinde birçok Kürt katledildi. Bugün hâlâ devam eden bu saldırılarda KDP yönetimi de istihbarat ve lojistik alanında Türkiye’ye destek veren bir pozisyon içinde yer aldı. KDP'nin, bu düşmanca politikalara doğrudan ya da dolaylı destek vermesi, Kürt halkı için son derece üzücü bir durum. KDP’nin yanı sıra, Irak Devleti de Kürtlere yapılan bu saldırılar karşısında şu ana kadar kısmi küçük tepkiler geliştirse de genel olarak sessiz kalma ve saldırılara göz yumma tutumu içinde yer aldı. Tabi şunun altını çizmekte fayda var: KDP, AKP'ye olan bağımlılığı nedeniyle bu sürecin sonunda Kürt halkına ve kazanımlarına zarar vereceğini göremiyor. Bu durum, KDP'nin kısa vadeli hedefler uğruna maalesef Başûr’un kazanımlarını da tehlikeye attığını gösteriyor.”
İŞGALCİNİN KÜRT DÜŞMANLIĞI
Saliha Aydeniz, “Başûr ve Rojava'nın kaderi, ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlıdır. Bakûr, Başûr, Rojhilat ve Rojava’da Kürtlerin var olabilmesinin koşulları, bütüncül bir değerlendirmeden geçer. KDP'nin bu bağlamda bölgedeki durumu kendi siyasi ve ticari hedefleri doğrultusunda değerlendirmesi, uzun vadede olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Başûr'da 100'den fazla askeri üssün kurulmasına izin verilmesi ve çeşitli ticari anlaşmalarla bölgenin kaynaklarının kontrolünün kaybedilmesi, önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu tür uygulamalar, ‘Savaşın ve işgalin nedeni PKK’dir’ gibi söylemlerle işgal politikalarının yayılmasını sağlama amacı gütmektedir. Oysa işgalin yalnızca bir nedeni vardır: İşgalcinin Kürt düşmanlığı. Dolayısıyla bu söylem, Kürt düşmanlığı ve bu düşmanlığa zemin sunmanın gerçekliğini kapatma amacı gütmektedir. Mesele özgür Kürt’ü tasfiye etmek, Kürt’ün bedelini en ağır şekilde ödeyerek elde ettiği kazanımları yok etmek, kendi kendini yönetmesinin önüne geçmek, Kürt’ün ulusal ittifakını engellemektir. Yani asıl mesele, Kürt’ün varlık yokluk meselesidir” dedi.
ULUSAL ÇIKARLAR
Saliha Aydeniz, Başûr'da sivillerin SİHA saldırılarıyla hayatını kaybetmesi, kültürel varlıkların tehdit altında olması, köylerin boşaltılması ve doğanın tahrip edilmesi gibi durumların, bölgede süregeldikçe derinleşen bir işgal sürecini gösterdiğini söyledi. Saliha Aydeniz, “Bu koşullar, Kürt halkının temel haklarının ihlali anlamına gelirken, aynı zamanda bölgenin demografik yapısını da zedelemektedir. Bu nedenlerden ötürü, KDP mevcut tutumu ile maalesef şu an savaşa hizmet eder bir pozisyonda duruyor. Tabi bu durum başta Başûr olmak üzere Kürt halkının kazanımlarını da tehlikeye atıyor. Bundan dolayı, ısrarla şunun altını çiziyoruz. Kürdistani güçler veya siyasi partiler ilişkilerini kurarken Kürt halkının kazanımlarının ve ulusal değerlerin çıkarını esas alarak hareket etmelidirler” diye konuştu.
HALK EKONOMİK GÖÇE ZORLANIYOR
AKP-MHP iktidarının uzun süredir yürüttüğü politikaların Kürt halkının kimliği, dili ve kültürü üzerindeki baskılarla devam ettiğinin altını çizen Saliha Aydeniz, “Rojava’da yürütülen savaş politikaları, Bakur’da da kumpas davaları, kadın hareketine yönelik baskılar ve tutuklamalarla kendini gösteriyor. Özellikle Kürt gençlere ve Kürt kadınlara yönelik özel savaş politikaları sistematik bir şekilde devam ediyor. Başûr’da şu ana kadar SİHA’lar ve suikastler sonucu birçok Kürt katledildi; bunlar arasında gazeteciler Nagihan, Hero ve Gulistan da yer aldı. Ayrıca, Efrîn hala işgal altında; Serêkaniyê ve Girê Spî de öyle. Efrîn’de zeytin ağaçları bile sökülüyor, çocuklar ve kadınlar çeteler eliyle kaçırılıyor, kentin demografik yapısı değiştiriliyor. Gelinen aşamada Bakur’da olası olaylar karşısında devletin kurumlarıyla birlikte ortalıkta olmadığını görüyoruz. Örneğin, büyük bir yangın sırasında insanlar diri diri can verdi ancak yangına müdahale noktasında devletin kurumları uzun süre ortalıkta görünmedi. Özellikle Mardin’de DEDAŞ zulmü, çiftçilerin toprağını ekemez hale gelmesine neden oluyor. Çiftçilerin destek primleri kesiliyor ve borçları gittikçe artıyor. Trafolar sökülüyor, şimdi de iki sene ekilmeyen toprağın devredileceğinden bahsediliyor. Halk ekonomik göçe zorlanıyor” dedi.
TECRİT REJİMİ
Saliha Aydeniz, doğa talanı, siyasi saldırılar, özel savaş politikalarının yanında, AKP-MHP iktidarının var gücüyle kültürel saldırılara da devam ettiğine dikkat çekerek, şunları söyledi: “AKP’nin Kürt dili ve kültürünü tanıdığı yönündeki söylemler, gerçeklerden çok uzak. Örneğin, Fatma Altınmakas kendini Türkçe ifade edemediği için karakoldan eve yollandı ve şiddet gördüğü evde katledildi. Daha bu hafta Siirt’te de bir hastanın Türkçe bilmediği için muayene edilmediği kamuoyuna yansıdı. Gelinen aşamada Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerine kendini savaş ve tecrit politikalarıyla devam ettirmek isteyen bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bu gerçeklik Türkiye’yi bir bütün ekonomik, siyasal ve toplumsal çıkmaza hızla sürüklüyor. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve tek adam rejiminin faşizmin inşaası, tecrit rejimiyle kalıcılaştırılmaya çalışılmaktadır.”
BİR HALKIN VARLIĞINA SALDIRI
Saliha Aydeniz, “AKP’nin Kürtlerin varlığı, dili ve kültürü üzerindeki inkar politikasını kaldırmakla övünmesi, asla yüzeysel ve göstermelik adımların ötesine geçmedi. Kürtçe yayın yapan TRT Şeş ve bazı resmi açıklamalarda kullanılan Kürtçe cümleler, AKP’nin demokrasi ve çoğulculuk iddiasını desteklemek için kullanılan simgesel araçlardı. Ancak, gerçeklik çok farklıdır. Bugün TRT Şeş’in yayın politikası ‘karikatürize bir Kürtlük’ üzerinden devlet aklının halka dayatılması şeklinde örülüyor. Yine aynı kanalda alıştırarak Türkçe reklam girme ya da yayın verme gibi yöntemler uygulanmaya başlandı. Bu kanalda tahrip edilmiş bir Kürtçe ile aslında “Türklük” anlatılıyor. Bu devlet kanalı, bir asimilasyon aracı olarak görev yapıyor. Kürtçe konuşanların hedef alınması, Kürt düğünlerinin basılması ve Kürt halkına yönelik sistematik tutuklamalar, bir halkın varlığına saldırıdır. Yıllar süren asimilasyon politikalarıyla yok edilememiş bir halka bütün değerleri unutturulmaya çalışılıyor” ifadelerine yer verdi.
ANADİL BİR HALKIN VARLIK NEDENİDİR
Bir yandan Kürt diline sembolik ‘açılımlar’ yapılırken, diğer yandan Kürtlerin kolektif kimliğini bastırmak amacıyla şiddet ve baskı araçlarının devreye sokulduğuna işaret eden Saliha Aydeniz, “Mesela anadilinde seçmeli ders meselesi; hiçbir anadil seçmeli ders olamaz. Mantıken bakıldığında bile bir öğrencinin eğitiminin tamamı en iyi bildiği ve kendini en iyi ifade ettiği anadili üzerinden olmalıdır. Bütün bu çelişkiler, AKP’nin ve temsil ettiği devlet geleneğinin Kürtleri kendi topraklarında yaşayan bir halk olarak kabul etmediğinin ve halkın siyasi hak taleplerine kapılarını kapattığının en net göstergesidir. Bu politikanın özü, Kürt halkının dilini ve kültürünü kontrol altına alarak, asimilasyonu devam ettirmeye yöneliktir. Kürt halkı, bu politikalar karşısında birlik ve dayanışma içinde olmalıdır. Herkesin kendi kimliğini, dilini ve kültürünü savunması gerektiği bu dönemde, ulusal ve uluslararası düzeyde etkili bir mücadelenin ne kadar hayati olduğu kavranmalıdır. Anadil ve kültür, bir halkın varlık nedenidir ve korunması gereken en önemli değerlerdendir. Bu sebeple, Kürt halkının diline ve kültürüne sahip çıkması, her düzeyde somut adımlar atarak desteklenmelidir” dedi.
TECRİT, BARIŞÇIL ÇÖZÜMLERİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR
Saliha Aydeniz, şöyle devam etti: “Dilimizle ve özellikle belirtmek gerekir ki kültürümüzle yayın yapan kanalların izlenmesi, Kürtçe gazetelerin okunması, yerel yönetimlerde Kürtçeye dair projelerin halk tarafından sahiplenilmesi, anadilde sanat etkinliklerinin takip edilmesi ve Zarokistan gibi çocukların Kürtçe eğitim aldığı kurumların çoğalması büyük önem taşımaktadır. Çocukların anadilinde eğitim alarak yetişmeleri, yalnızca dilin yaşatılmasına değil, çocukların özgüvenlerinin gelişmesine de katkıda bulunacaktır. Araştırmalar, bir çocuğun anadilinde kendini iyi ifade edebildiğinde diğer dillere yatkınlığının arttığını göstermektedir. Dolayısıyla, dilin günlük pratiklerde aktif kullanımı ve kültürel birikimlerin yaşatılması, Kürt halkının kendine güvenli ve güçlü bir toplum inşa etmesinin temel adımıdır. Diğer yandan, Sayın Abdullah Öcalan’a İmralı’da dayatılan tecrit koşulları ve bu tecridin diplomatik süreçleri tıkayan bir araç olarak kullanılması, barışçıl çözümler önündeki en büyük engellerden biridir.
TECRİDİN KIRILMASI ORTAK TALEP OLMALIDIR
Bu tecrit, sadece Sayın Öcalan’ın kişisel haklarının ihlali değil, aynı zamanda Kürt halkının kolektif haklarına yönelik sistematik bir saldırıdır. Bu nedenle, tecridin kırılması ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talebi, Kürt halkının politik mücadelesinin merkezinde yer almalıdır. Çünkü tecrit, sadece bir bireyi hedef almakla kalmamakta, aynı zamanda bir halkın dil, kültür, yaşam, ekonomi, doğa, kadın ve gençlik gibi her alandaki özgürlük taleplerinin önünde de bir duvar gibi durmaktadır. Tecridin kırılması, Kürt halkının mücadelesini daha güçlü ve etkili bir hale getirecektir. Bu tecridin kırılması talebi, Türkiye ve Kurdistan’daki tüm halkların ve demokratik çevrelerin ortak, özgür bir yaşam noktasında birleştiği nokta olmalıdır. Demokrasi mücadelesi sadece Kürtlerin değil, her kesimin önceliği olmalıdır. Kürt halkı, hem siyasi hak taleplerini dile getirirken hem de kültürel değerlerini yaşatırken her zaman cesur olmuştur ve olmaya devam etmek zorundadır. Bu süreçte, ulusal düzeyde olduğu kadar uluslararası alanda da dayanışma ve işbirliği büyük önem taşır.”
‘KÜRT HALKI DİRENİŞİNİ VE DAYANIŞMASINI ARTIRMALI’
Kürt meselesinin sadece bölgesel bir mesele olmadığını, küresel bir insan hakları sorunu olduğunu vurgulayan Saliha Aydeniz, şunları ekledi: “Uluslararası kurumlar, insan hakları örgütleri ve devletlerle kurulan ilişkiler, Kürt halkının mücadelesini evrensel bir zemine taşır. Bu zeminde, özgürlük ve adalet talebinin her alanda sürdürülmesi, Kürt halkının varoluşunu ve kazanımlarını koruma mücadelesinin temel taşı olacaktır. Bu süreçte, kadın mücadelesi ve gençlerin öncülüğü kritik bir öneme sahiptir. Kürt kadınlarının mücadelesi, sadece toplumsal cinsiyet eşitliği için değil, aynı zamanda daha geniş bir toplumsal özgürlük için model olmuştur. Rojava’da inşa edilen kadın özgürlükçü ve ekolojik paradigma, tüm dünyaya insanca yaşamın gerçek bir reçetesi olarak gösterilmiştir. Kadınların öncülüğünde gelişen bu paradigma, sadece Kürt halkı için değil, tüm insanlık için bir umut kaynağıdır. Sonuç olarak; Kürt halkı, bu politikalar karşısında direnişini ve dayanışmasını artırmalı, kültürel ve siyasi haklarını savunmaya devam etmelidir. Bu mücadelede dil ve kültürün yaşatılması kadar politik adımların da atılması, halkın özgürlüğüne kavuşmasının en temel yollarından biridir” diye ekledi.