Wan’da kayıp olan Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in 18 gün sonra cansız bedeninin bulunması büyük tepkilere neden oldu. Kadın örgütleri, “Rojin Kabaiş’e ne oldu?” sorusuna cevap bulmak için Wan başta olmak üzere birçok ilde yürüyüşler düzenledi. Adli Tıp Kurumu’nda (ATK) yapılan ön otopsi incelemelerinde Rojin Kabaiş’in boynunda, diz ve kolları ile göğüs ön yüzünde morluklar tespit edilmesi dikkat çekerken, ön raporun Wan Barosu’na verilmemesi ise soru işaretine neden oldu.
Konuyu ANF’ye değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in ölümünün tıpkı Gülistan Doku’nun kaybolması ve Garibe Gezer’in hapishanedeki ölüm şekli gibi şüpheli olduğuna işaret etti.
‘ROJİN’İN İNTİHAR ETMESİ HAYATIN NORMAL AKIŞINA UYGUN DEĞİL!’
Rojin Kabaiş’in kaybolma olayını yakından takip eden Eren Keskin, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin bu kadar yoğun olduğu bir coğrafyada Rojin Kabaiş’in kaybolma olayını başından beri şüpheli bulduğunu ifade etti.
“İntiharı düşünmüyoruz hiçbirimiz” diyen Eren Keskin, şöyle konuştu: “Hayatın normal akışına göre, ki hukukta böyle bir tabir vardır, bir genç kız istediği bir üniversiteyi kazanıyor ve o üniversitede okumak üzere Wan'a babasıyla birlikte güle oynaya geliyor. Ailesinin dediğine göre hiçbir şekilde intihar etme eğilimi olmayan, hayata bağlı bir genç kız bu. O nedenle böyle birdenbire ortadan kaybolması hayatın normal akışına uygun değil. Kaldı ki intihar edecek bir kişinin duygu karışıklığı içinde olduğunu kabul etmemiz gerekir, değil mi? Yani eşyalarının o kadar düzenli bir şekilde konması, gidip kahve ve kek alıp annesiyle neşeli bir şekilde telefonda konuşması ve sonra birdenbire yok olması. Yine kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, cansız bedeninin kıyıya vurduğu yerin, hem eşarbının bulunduğu noktaya 20 kilometre uzak olması hem kimse tarafından kullanılmayan yazlık bir sitenin önünde olması akla cinayet fikrini getiriyor.”
‘ROJİN KABAİŞ’İN KAYIP OLAYINDA KYK YURDUNUN BÜYÜK SORUMLULUĞU VAR!’
Savcılık makamının Rojin Kabaiş’in kayıp olayına en başından beri “intihar” olarak yaklaşmasının da büyük bir sorun teşkil ettiğini vurgulayan Eren Keskin, Kabaiş’in kaybolduğu çevrede araştırma yapılması gerekirken, bu araştırmaların çok geç yapıldığını kaydetti. Bu noktadaki temel ihmalin kayıp başvurusunun geç yapılması olduğunu belirten Eren Keskin, bu hususta da Rojin Kabaiş’in kaldığı KYK yurdunun büyük sorumluluğu olduğuna işaret etti.
Yurtta öğrencilerin giriş-çıkış saatlerinin belli olduğunu dile getiren Eren Keskin, “Rojin’in gece yurda dönmediği bilinmesine rağmen ailesine bir gün sonra öğlen saatlerinde haber veriliyor. Eğer Rojin’in yurda dönmediğinin tespit edildiği andan itibaren aileye haber verilseydi ya da polise kayıp başvurusu yapılsaydı belki de sonuç böyle olmayacaktı. Bu açıdan bu davada yurdun sorumluluğunun göz ardı edilmemesi ve hakkında işlem yapılması gerekiyor” dedi.
‘GÜLİSTAN DOKU’NUN KAYIP OLAYINDA DA GEREKLİ ARAŞTIRMALAR YAPILMADI’
Savcılık makamının, başından beri olayın takipçisi olan Wan Barosu’nu ATK sürecinin dışında tutmasının da dikkat çekici olduğunu ifade eden Eren Keskin, bunun nedeninin de iyi araştırılması gerektiğinin altını çizdi.
Gülistan Doku’nun kayıp olayının da gerekli araştırmalar yeterince yapılmadığı ve suç faili olabilecek kişi uzun bir süre korunduğu için şüpheli olarak kaldığını hatırlatan Eren Keskin, “Kabaiş’in şüpheli ölümünün intihar olduğunu düşünecek olsak bile, coğrafyamızda kadına yönelik şiddetin, kadınlara yönelik tüm haksızlıkların yarattığı umutsuzluğun da tartışılması gerekiyor. Genç bir kadın neden intihar etsin? Mesela burada da benim aklıma Garibe Gezer geliyor. Garibe’nin de hapishanedeki ölümü şüpheli ama eğer belirtildiği gibi intiharsa bile, onu o noktaya getiren devletin ona karşı işlediği suçlardır. Bu açıdan burada da kadınların içinde bulunduğu bu haksız ve hukuksuz durumun üzerlerinde ne kadar yıkıcı etkiler yarattığının da değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
‘KADINLAR BU ÜLKEDE KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMİYOR’
Kadınların bu ülkede kendini güvende hissetmediğini vurgulayan Eren Keskin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekmesinin bu durumu daha da pekiştirdiğini kaydetti. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmenin, kadına yönelik şiddetin devlet açısından ne kadar önemsiz bir mesele olduğunun en basit göstergesi olduğunu dile getiren Keskin, “Geçtiğimiz gün AKP'nin İzmir'deki bir belediye meclis üyesinin yaptığı konuşma da bence bu coğrafyada yerleşik erkek egemen anlayışın dışa vurumu oldu. Kadın cinayetlerini konuşurken, bu cinayetlerde kadının da suçu olduğunu söyledi. İktidarın da, yargının da, KYK yurdunun da yaklaşımının ardında yatan bu zihniyettir” vurgusunda bulundu.