Seven: Katliam Almanya, Fransa ve Türkiye arasında planlandı

Seven: Paris katliamında Fransız devletinin hukuksal bir sorumluluğu var. Fransa devlet sisteminde sorumluluğunun netleşmesi lazım.

PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven, PKK’nin kurucu üyelerinden Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in Paris’te katledilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Katliam sırasında Avrupa yönetiminde yer alan Seven, katliamdan sonra yaptıkları araştırmada Almanya, Fransa ve Türk MİT’i arasında planlanmış bir katliam olduğuna dair verilere ulaştıklarını söyledi. Seven, tüm sorumluluğun ise Fransa’da olduğunu belirtti.

‘TÜRKİYE, FRANSA, ALMANYA VE AB İLİŞKİLERİ ÇIKAR İLİŞKİLERİDİR’

Türkiye’nin Avrupa ile her zaman çıkar ilişkisi içinde olduğunu söyleyen Seven, “Kürt söz konusu olduğunda tüm dönemlerde ilişki çıkar ilişkisine dönüştürülüyor. Almanya için de Fransa için de öyledir” dedi.

Bu ilişkilerin Almanya, Fransa eksenli kurulan ekonomik birlik sonrası büyük bir siyasi birliğe dönüştüğün belirten Seven şöyle konuştu: “Bu birlik 42 Konsey, 27 Avrupa Birliği üyesinden oluşuyor. Bizim olduğumuz süreç 2006-2013’tür. O dönem Avrupa Anayasası da oluşturulabilir diye tartışılıyordu. Yasal düzene de dönüştürülebilirdi. O tartışmalar hala devam ediyor. AB’nin diğer ülkelerle uluslararası ilişkilerle ve Ortadoğu’daki ülkelerle ilişkileri tamamen ekonomik, politik çıkarlara dayalı, ilişkilerdir. Türkiye’de rejimden kaynaklı PKK kartını öne sürerek, Kürt sorununu kullanarak Fransa, Almanya ve AB’ye üye diğer ülkelerle ilişkiler tavizler vererek harekete siyasi, askeri, diplomatik darbeler vurmaya çalıştı. Kendilerinin dillendirdiği insan hakları, evrensel hukuk temel anayasa kuralları tabanında bir birleşme yok.”

‘BU KATLİAMIN TEMELLERİ 1985’LERDE ATILDI’

Cansız, Doğan ve Şaylemez’in katliamlarının temellerinin 1985’li yıllarda Almanya’nın PKK’ye karşı başlattığı kriminalize etme yönelimi ile atıldığını belirten Seven “1985’lerde hareketimize dönük kapsamlı Almanya merkezli yönelimler vardı. Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olduğu söylenerek, PKK’ye karşı mücadele adı altında gladiyo merkezli bu yönelimleri geliştirdi. Ama PKK’nin Avrupa ülkelerindeki çalışmaları hiçbir zaman yasaların dışına çıkmadı, her zaman yasalara uygun bir şekilde yürütüldü. Çıkar politikalarına göre hareket eden Almanya NATO çıkarları gereği olarak PKK’nin ideolojik ve siyasi alanını daraltmak, sosyalizmi daraltmayı hedefleyen bir kuşatma hareketini geliştirdi. Bu süreç Düsseldorf davalarıyla başladı.

PKK yöneticilerini tutuklamaya götüren bir süreç yaşanır. Türkiye istediği için bunlar yapıldı. Türkiye o dönemde Türkiye ve Kürdistan’daki tüm maddi, manevi, ulusal değerleri uluslararası alan peşkeş çekerek bu yönelimi başlattırdı. Türkiye, Almanya, Fransa ittifakı ile 93’te PKK karşı başlatılan yönelim 2000’lerde de daha da yaygınlaştı. 2001’de 11 Eylül olayı gelişince ABD’nin geliştirdiği İsrail, İngiltere merkezli uluslararası bir terörizmle mücadele adı altında başlatılan bir furya vardı…

Terörist örgütler, terörist devletler ve bunlara karşı mücadele deniliyordu. AB de bütün oluşum ilkelerini bir yana bırakarak, 2000’lerden sonra ABD’nin bu tezini savunmaya başladı. 2002’lerde AKPde iktidara gelmesi ardından Kürtler söz konusu olduğunda bu politikayı devam ettirdi” dedi.

‘SARKOZY DÖNEMİNDE ZİRVEYE ÇIKTI’

PKK’ye karşı kapsamlı bir yönelim planının 2006’da Türkiye ile Fransa arasında varılan kararlaşma sonucu olduğuna dikkat çeken Seven, şöyle konuştu: “PKK’ye yakın çevreler Avrupa’nın hiçbir yerinde ve hiçbir dönemde yasa dışı bir eylem ve uygulamada bulunmadı. Ama buna rağmen çıkar politikalarını gözeten ve terörizm diye adlandıran özünde de siyasi ve toplumsal yaşama yönelim politikalarında işbirliği yaptılar. Fransa devleti Sarkozy döneminde bunu yaptı. 2007’lerde Halkçı Parti başkanıydı. O zaman Ulusal Halkçı Parti’ydi. Partinin öncülüğünde cumhurbaşkanı oldu. Türkiye ile ilişkileri daha derine indi. PKK kartı çok kullanıldı, Kürtler pazara sunuldu. Bu ilişkilerle Türkiye ile ticaret hacimleri büyüdü. AKP hükümeti ile Sarkozy arasında yoğun bir alışveriş oldu ve PKK kartını da bir pazarlık olarak kullanıldı. Bu pazarlıklar sonucunda 2006’da 6-7 Şubat operasyonları geliştirildi. O operasyonlardan itibaren Sara, Rojbin ve Ronahi arkadaşlarımızın katledildiği ana kadar Türkler adına Fransa devleti Kürtlere yöneldi. Bunu da Türkler adına yaptı. Bizler de Kürt temsilcileri, yurtseverler olarak bu devletlerin çıkar politikalarına kurban edilmek istendik. Fransa birçok bölgede Kürtler adına siyaset yürüten yurtsever kesimlere yönelik büyük operasyonlar yürüttü. 18 kişi gözaltına alındı, ardından da dosyalar oluştu. Şimdiye kadar 11 dosyaya varan mahkeme dosyası serileri oluşturuldu.”

‘KATLİAM FRANSA DEVLETİNİN KONTROLÜNDE OLAN BİR BÜRODA OLDU’

Katliamın Fransa sorgu yargıçları tarafından denetim ve kontrol altına alınan 22 yıllık resmi geçmişe sahip olan bir büroda gerçekleştiğini belirten Seven, “Fransa’da sorgu yargıçları diye bir yargı kurumu var. Bu sorgu yargıçlarının gözaltına alma, tutuklama ve adli kontrol şartı ile bırakma hakları vardır. Ceza verme hakkı yoktur. Siyasal bir yargıçtır. O dönemde Sarkozy’ye bağlıydı. Siyasi kararlara göre hareket ediyorlar. Siyasi olduğu için siyasi kararlar veriyorlardı. O dönemde de derneğimiz Sarkozy’nin seçim bürosuna bitişikti. Büyük bir propaganda yürütüyorlardı. Bizden de iki kişi istenmişti. Buna rağmen yasalara uygun davranan derneklerimize terörist damgasını vurarak, aynı dönemde baskınlar yapıldı. Evler basıldı, kapılar kırıldı. Bu davalar başladı. Gelinen aşamada dosyanın içi boş çıktı. Hukukun rezaleti olarak tarihe geçti” diye konuştu.

Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkilerin derinleşmesinden ötürü davaların başlangıcı olarak Kürt dernekleri, kurumları ve temsilcilerinin büyük bir çoğunluğunun adli kontrol altına alındığını belirten Seven şunları söyledi: “Sara, Ronahi, Rojbin yoldaşların katledildiği yer Kürdistan Enformasyon Bürosu’dur. Bu büro 1990’lı yılların başından bu yana kurulmuş resmi bir bürodur. Büronun bulunduğu binada başka bürolar da vardır. Ahmet Kaya Kültür Derneği de vardı. Ama ne yazık ki Fransa mahkemeleri bizim iki derneğe de adli kontrol getirdi. Sonra değişik yerlerde de derneklerimiz adli kontrol altına, izlenmeye alındı. Bu Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda yapıldı. Büyük bir metro kapısı ve milyonlarca insanın geliş-gidiş yaptığı, binlerce kameranın olduğu bir yerde büro adli kontrole alınmıştı. Böylesi yoğun bir kontrolün olduğu büroda arkadaşlar katledildi.

Fransız devletinin hukuksal bir sorumluluğu var. Fransa devlet sisteminde sorumluluğunun netleşmesi lazım. Ulusal güvenlik kurumunun her yerde gizli kameraları vardı. Bunu avukatlarımız bizimle de paylaştı. Yani bunlara dayalı bile olsa hukuki verileri çok hızlı bir şekilde toplamak çok kolaydır. Böyle bozkurtçu militan, MİT’çiyle ilişkisi olan bir tetikçi ve MİT’in görevlendirdiği ve bizzat Büyük Birlik Parti’nin eğittiği Mevlana Kültür Derneği’ne üyeliği netleşmiş olan, Türk İslam Derneği’ne üyeliği kesinleşmiş bir kişi Gölbaşı’na sürekli gidip geliyor. Gölbaşı özel harekatta eğitilmiş bir kişinin elini kolunu sallayarak bu bürolara nasıl bu kadar rahat hareket edebiliyor.”

‘FRANSA KÜRTLERİ HEDEF GÖSTERDİ’

Fransa operasyonlarla gözaltına alma, tutuklama ile Kürt yurtseverleri ile siyasetçilerini hedef gösterdiğini belirten Seven, hiçbir suçları olmayan, yasa dışı bir iş yapmayan insanların gözaltına alındığını hatırlattı.

Bu insanların tutuklanıp cezaevinde kaldıktan sonra bırakıldığını da vurgulayan Seven, “Bu insanları büyük suçluymuş gibi basın yayınlarında işlediler. Bu uygulamalarla faşistlere hedef olarak gösterildi arkadaşlar ve yurtseverlerimiz. Sara arkadaş Fransa’da oturumu olan, siyasi bir kişiydi. BM mülteciler yasasına göre uzun yıllar dayanan bir oturumu vardı. O zaman işlemleri için Fransa’daydı. Valiliklere gidip, pasaport süresini uzatmak için gelmişti. Bu Fransa istihbarat devleti tarafından bilinmiyor mu?” diye devam etti.

‘DÜZMECE BİR BELGE İLE ALMANYA VE FRANSA’YI DOLAŞAN KATİL’

O dönemde derinlikli bir araştırma yaptıklarını, Ömer Güney’in bir militan olduğu bilgisini netleştirerek mahkemelere de sunduklarını belirten Seven şöyle devam etti: “Bu kişinin bir militan olduğuna dair bilgi ve belgelere ulaştık. Eğitilmiştir, askeri olarak profesyonel bir kişidir. Organizeli hareket ediyor. Bunlar belgelerde de tespitlidir. Ayrıca tek olarak hareket etmemiş. Bunlar belgelerle ortaya çıkarılmıştır. Onun dışındaki diğer iki kişinin de MİT elemanı olduğunu netleştirdik. O kişinin Fransa’ya, Almanya’ya gidiş gelişleri vardır. Türkiye’ye gitmişliği var. Çok rahat bir şekilde her alana gidip gelebiliyor. Bu MİT adına olmazsa hiçbir şey yapamaz. İki aylığına havaalanına görevlendiriliyor. Bir temizlikçi görevlendiriliyor. İki ayda emekliğe ayrılıyor. Temizlikçilerin güvenlik kartları var istediği yerlere girebiliyor. Emekli olunca bunu devretmiyor. Fransa’nın başka havaalanında nasıl bu kart geçiyor. Fransa buna nasıl izin veriyor. Uçağa binip gidip geliyor, ama hiçbir şekilde sorun yaşamıyor. Fransa Türkiye arasında bir ilişki olmazsa bunun yapılması imkansızdır.”

‘HUKUK DEĞİL, SİYASİ, EKONOMİK ÇIKARLAR ÖNDE’

Fransa’nın katliamın tüm detaylarını bildiğini, bir yerden itibaren de ortağı olduğunu belirten Seven, Ömer Güney’in kanserden ölme meselesinin de baştan beri hazırlanmış bir plan olduğunu söyledi.

“Böylesi bir ülkede olayların detaylarını çıkaramaz diye bir şey yok” diyen Seven, siyasi, ekonomik çıkarlar olduğu için hiçbir şey yapılmadığını vurguladı.

Ömer Güney’in ölümüne ilişkin de Seven, “Hastalıktan öldü deniliyor. Bir dosya düzenlenmiştir, doktora götürülmüş ‘kötü huylu olmayan bir ur var’ deniliyor dosyasında. Bizim Antoine Comte adında tecrübeli bir avukatımız vardı. Bu katliamın sonu ne olur diye tartışıyorduk. Guantanamo’ya da gitmiş biridir. Ömer Güney’i içerde vuracaklarını söylüyordu. Tedbir alınması gerektiğini söylüyordu. Ama biz de ona bu tedbirin mahkemece alınması gerektiğini söylemişti.

Sonra ne mahkeme dosyaları çalındı, Fransız bir yargıcın dosyaları çalınıyor. Onun için önceden hazırlanmış bir hastalık dosyası vardı. Bu dosyada ‘hastalıktan ölecek’ deniyor. Tam ceza verileceği duruşma öncesi ‘öldü’ denildi. Bu kişi Fransa cezaevlerinde öldürüldü. Fransa bu cinayetin ortağı değilse bir an önce açığa çıkarmalı.”