Anne Gürkan: Oğlum teslimiyeti reddetti; gurur duyuyorum

Tarihi Sur direnişinin son gününe kadar teslimiyeti reddeden ve yaşamını yitiren Mahsum Gürkan’ın annesi Şenî Gürkan, "Kanımızın son damlasına kadar çocuklarımızın izinden yürüyüp mücadeleye devam edeceğiz" diye konuştu.

Tarihi Sur direnişinin son gününe kadar teslimiyeti reddeden ve yaşamını yitiren Mahsum Gürkan’ın annesi Şenî Gürkan, "Kanımızın son damlasına kadar çocuklarımızın izinden yürüyüp mücadeleye devam edeceğiz. Oğlum halkı için şehit düştü, bu bizim için şereftir" dedi.

Amed'in Sur ilçesine bağlı Fatihpaşa Mahallesi'nde 1995 yılında doğan Mahsum Gürkan, ilkokulu Yavuz Selim İlkokulu'nda, liseyi ise Gaffar Okan Anadolu Lisesi'nde okudu. Başarılı bir eğitim hayatı olan Mahsum, ilk olarak yerleştiği Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden, Amed’de bulunan Dicle Üniversitesin'ne geçiş yaptı. Üniversite öğrencisiyken katıldığı Sur direnişi sırasındaki mücadelesi destanlaştı.

Şehrin orta yerinde 100 günü aşkın süre devam eden direnişin son gününe kadar teslimiyeti reddederek mücadeleye devam eden Mahsum Korkmaz, direnişin son gününde 7 arkadaşı ile birlikte mahsur kaldığı bodrumda, son kurşununu kendine sakladı.

Oğlunun sessiz, sakin, çok düşünen, az konuşan ve hep gülen bir genç olduğunu belirten Şenî Gürkan, “Oğlum kimseye dokunmayan, insanların kalbini kırmayan, onlara şefkatle yaklaşan, fedakâr, saygılı, yardımsever; kardeşlerine, ailesine en çok da arkadaşlarına ve yoldaşlarına düşkün bir gençti. Okumayı çok severdi. Sürekli okur ve bilgisini başkaları ile paylaşırdı. Dedikodudan, hakaretten ve haksızlıktan nefret ederdi. Yaşamı insanları kazanmak üzerine kuruluydu. Sık sık ‘anne başkaları size kötülük yapsa bile siz onlara iyilikle yaklaşın” derdi.  Kendi yaşamında da bunu uygulardı” diye konuştu.

'TAHİR ELÇİ İLE BERABER ÇOCUKLARIMIZ DA KATLEDİLMEK İSTENDİ'

Türk medyasının 28 Kasım 2015 tarihinde Tahir Elçi’ye yönelik gerçekleştirilen suikastın faili olarak oğlunu işaret etmesine tepki gösteren Anne Gürkan, şunları anlattı: “Oğlumun Tahir Elçi Suikastı ile bir ilgisi yok. Mahalleye girdiklerinde tek kurşun bile sıkmadılar. Tahir Elçi oradaki polislerin kurşunu ile katledildi. Aynı gün polisler Mahsum ve Uğur’u da katletmek istedi ama başaramadılar. Olay şu şekilde oldu; o gün 27 Kasım için Amed’deki Yeni Doğum Hastanesi civarında polislere karşı eylem gerçekleştirdiği sırada şehit düşen kuzenim Süleyman Yakışır’ın cenaze töreni için mezarlığa gidecektik. Ben Mahsum’u arayarak onun da gelmesini istedim fakat o ‘bu durumu kaldıramam’ diyerek eve gideceğini söyledi. Süleyman ve Mahsum arasında çok farklı bir bağ vardı. Birbirlerine çok düşkünlerdi. İşte ben de bu yüzden çok ısrar etmedim ve mezarlığa gittik. Biz mezarlıktan çıkıp taziye yerine geçtikten sonra Mahsum ve Uğur mezarlığa gitmiş. Bir süre mezarlıkta kaldıktan sonra çıktıkları esnada mezarlıkta bulunan bir taksi onları gidecekleri yere kadar götürebileceğini söylemiş, çocuklar da taksiye binmiş. Taksiye bindikten bir süre sonra taksi şoförünün birkaç hareketini fark edince inmek istediklerini söylemişler adam indirmemek için ısrar etmiş; Mahsum ve Uğur diretince mecbur indirmiş. O taksiden inen gençler yolda beklerken başka bir taksi önlerinde durup gidecekleri yere götürebileceğini söylemiş fakat Mahsumlar bu taksiciye de pek güvenmemişler. Bir sonraki taksi yine o şekilde. Üçüncü taksiye binmişler. Bu taksi ile Suriçi’ne kadar geldikten sonra inmek isteyip taksiciye 20 lira uzatmışlar. Taksici üzerinde para olmadığı bahanesi ile onları tuzağın hazırlandığı bölgeye kadar sürüklemiş ve parayı bozma bahanesi ile araçtan inmiş. Adamın bu tavırları Uğur’u şüphelendirmiş. Bu yüzden sırtındaki silahı çıkararak eline almış. Şoför taksiden iner inmez taksinin etrafı polisler tarafından sarılmış ve aralarında çatışma yaşanmış. Uğur’un kurşunları orada bitmiş. Mahsum’un kullandığı silah ise arızalı olduğu için bindikleri takside şarjörü düşmüş. Polislerin kurşun yağmuru altında can havli ile Dört Ayaklı Minare'nin olduğu sokağa giren Mahsum ve Uğur burada da bir polis ordusu ile karşılaşıyorlar. Neye uğradıklarını anlamadan tuzağa düşüyorlar. Zaten kurşunları olmadığı için orada hiçbir şekilde ateş edemiyorlar. Görüntülerde de görüyorsunuz, Uğur sırf polislerin dikkatini dağıtmak ve kendini korumak için silahını polislerin olduğu tarafa atıyor. O arada yaşanan kargaşada bir adamın yere düştüğünü anlattı bana Mahsum. ‘Kim olduğunu anlamadım, orada polislerin açtığı kurşun ile yere yığılıp kaldı, kanı üstüme sıçradı’ dedi. Sonra televizyondan Tahir Elçi olduğunu öğrenmişler.”

BİRBİRLERİNE BAĞLI 4 YOLDAŞ

Mahsum’un 3 yoldaşı ile birlikte direnişe katıldığını aktaran Anne Gürkan, “Azad, Mahsum, Uğur ve Sinan… Mahsum ve Uğur yaşanan olaydan sonra Sur’dan çıkamadı. O dönem Sur’a girme şansım olmuştu. Gidip onları görmüştüm. Mahsum ve Uğur’un çıkamayacağını biliyordum, dönüp Sinan’a 'oğlum bari sen çık' demiştim. Sinan’ın cevabı çok net olmuştu; 'anne ben Mahsum’u bırakıp hiçbir yere gitmem.’ Çıkmaktan kastımız Sur’u ve direnişi yüz üstü bırakmak değildi, Sur’dan çıktıklarında yapacakları belliydi. Sadece oradaki gençlerin düşman tarafından katledilme ihtimaline gönlüm el vermiyordu” ifadelerini kullandı.

'TESLİM OLMAYACAĞIZ, SON KURŞUNLARIMIZI KENDİMİZ İÇİN SAKLADIK'

Oğluyla katledilmeden bir gün önce konuştuklarını belirten Anne Gürkan, şöyle devam etti:
“Cumartesi akşamı Mahsum beni arayıp şunları söyledi: ‘Anne biz hala içerideyiz. Sinan, Uğur ve diğer arkadaşlar şehit düştü, sadece 7 kişi kaldık. 6 kurşunumuz var, düşmanın eline geçmemek için onları kendimiz için sakladık. Tek kişi kalsak bile teslim olmayacağız. Bulunduğumuz binanın hemen hemen tamamı çöktü, sağlam kalan küçük bir kısım var, şu an oradayız. Eğer halk ayaklanırsa buradan çıkabiliriz. Başka türlü buradan çıkmayı asla kabul etmeyiz'. Bu konuşmanın üzerine milletvekillerini aradık. Onlar da gerekli koşulları sağlamaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Bu şekilde ertesi gün de saat 12’ye kadar konuştuk. Son konuşmamızda iş makineleri çalışıyordu. Akşamüzeri saat 6’dan sonra ise iletişimimiz tamamen kesildi. Sonrasında ise şehit haberleri geldi. Mahsum ve Sinan’ın cenazeleri Elazığ’a götürülmüştü. Gidip teşhis ettik fakat DNA testi sonuçları çıkmadan cenazeleri vermeyeceklerini söyleyip yaklaşık bir hafta bizi bekletmelerinden sonra cenazelerimizi alabildik. Sinan’ın cenazesine çok kötü işkence etmişler. Cesedi ikiye ayrılmış, karnını deşip bağırsaklarını, ciğerlerini dışarı çıkarmışlar. Uğur’un cenazesini ise henüz bulamadık."

'BİZİM İÇİN ŞEREFTİR'

Anne Şenî Gürkan, "Erdoğan namazla niyazla halkı kandırmaktan vazgeçsin" diyerek, şunları da ifade etti: "Erdoğan yaptıkları ile bizi korkuttuğunu düşünüyor. Biz Kürtlerin Allah’tan başka kimseden korkusu yoktur. Kanımızın son damlasına kadar çocuklarımızın izinde yürüyüp mücadele edeceğiz. Oğlum halkı için şehit düştü, bu bizim için şereftir. Onunla gurur duyuyorum."