Beraber büyüyüp aynı yerde ölümsüzleştiler

Cizre’de sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte başlayan saldırı ve katliamların yoğun yaşandığı mahallelerden biri de Yafes Mahallesiydi.

Cizre’de sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte başlayan saldırı ve katliamların yoğun yaşandığı mahallelerden biri de Yafes Mahallesiydi. Yaşamını yitirenlerin hikayelerini dinlemek için gittiğimiz mahallede, hangi kapıyı çalıp, hangi aileye misafir olsak gözlerimiz önce duvardaki fotoğraflara takılıyor. Çünkü, Cizre’de ‘gidenlerin ve düşenlerin’ fotoğrafları duvarda özenle asılıyor. 

Girdiğimiz evlerde duymadığımız, bilmediğimiz bir çok hikayeyle de karşılaşıyoruz. Verilen Özgürlük mücadelesinde, Cizre’nin ağırlığını şimdi daha iyi kavrıyoruz. Her ailede bahsedilmeyenlerin nerede olduğunu anladıktan sonra onların hikayelerini şimdilik yazamasak da uzun uzun dinliyoruz. 

Yafes Mahallesinde ilk kapısını araladığımız ev, 16 yaşında 2’nci bodrumda katledilen Ramazan İşçi’nin. İnşaatlarda sıvacılık yaparak yaşamını idame ettiren Ramazan, devlet güçlerinin saldırıları arttığı günlerde eve gelerek saçını yıkayıp, kardeşlerini tek tek öptükten sonra ‘bir arkadaşımın yanına gidiyorum’ diyerek evden ayrılıyor. 

Ramazan’ı en son o gün gören babası Ahmet İşçi, oğlunun arkadaşlarına ve mücadeleye çok bağlı olduğunu söyleyerek, şunları aktarıyor: “Ramazan, Cizre’nin bütün zorluklarını görerek büyüdü. Arkadaşlarını çok severdi. Onlarla çok iyi geçinirdi. Mücadeleye de çok bağlıydı. Gittiği gün anladım, ama bir şey söyleyemedim. İnşaatlarda çalışır kardeşlerinin bütün masraflarını o karşılardı. Cizre’de yine büyük bir katliam yaptılar. Onları o bodrumdan çıkarabilirlerdi, ama onlar katliamı seçtiler. Ramazan’ın mücadelesi devam edecek. Kardeşleri büyüyor, yeni Ramazan olacak onlar da. Oğlum halkına çok bağlıydı, kimseyle sorun yaşamadan büyüyordu. Onları bu şekilde yakanlar umarım Allah’tan bulurlar. Bu işin sorumlusu o kadar askeri buraya gönderenlerdir. ” 

Ramazan’ın küçük yaşına göre yarattığı o büyük hikayesini dinledikten sonra komşusu olan ve kendisiyle birlikte bodrumda katledilen 16 yaşındaki Tahir Akdoğan’ın evine doğru gidiyoruz. 

Tahir’in yaşamına tanıklık etmek için ailesinin kapısını çaldığımız da bizi annesi ve kardeşleri karşılıyor. Odadan içeriye girdiğimizde duvarda Tahir ve kardeşinin yan yana çektirdikleri resmi asılı. Resim; sarı, kırmızı ve yeşil iplerle süslenip evin en görünür köşesinde. 

Tahir’in annesi Hazal Akdoğan, oğlunu anlatırken Silopi’deki Adli Tıp sürecinden başlıyor. Ölüm haberini aldıktan sonra Silopi’ye akrabalarından borç para alarak gittiklerini söyleyen anne Akdoğan, “Adli Tıp’a gitmemiz gerektiği söylendiğinde evde yol paramız bile yoktu. Borç para alarak yola çıktık. Oraya gittiğimizde kan verdikten sonra bir hafta daha bekledik. Bekleme süreci bizi daha çok yordu. Tahir’in cenazesini verdiklerinde zaten tanınmayacak haldeydi. O güzel oğlum kömür gibi yanmıştı.”

Tahir’in en büyük çocuğu olduğunu söyleyen anne Akdoğan, zorluklarla büyüttükleri çocuklarının böyle kolay bir şekilde katledilmelerini kabul edemediğini belirterek, şunları aktardı: “Tahir çok yakışıklı güzel bir çocuktu. Yoksulluk içinde büyüdüğü için birinin canı acısa o da gidip onunla ağlardı. Fındık toplamaya gittiğimiz de Kürt olmanın zorluklarını da gördü. Türkçeyi iyi bilmediği için Karadeniz’de çok zorlanıyordu. Cizre’de yapılan bu zulmü görüp sessiz kalmak imkansızdı zaten. Göz göre göre yıkıp yakınca o da dayanamadı, arkadaşlarının yanına gitti. Çok çalışkan ve direngendi. Mücadelesine bağlıydı. Bu yolda da yaşamını yitirdi. Pişman değiliz. Cizre halkının daha çok evladı var. Bu yaptıklarının hesabını bir gün çıkıp birileri soracaktır.” 

...