‘Brüksel’deki saldırıların mutlaka Türkiye’yle bağı var’

Brüksel’de gerçekleştiren katliamı kınayan Murat Karayılan, “Araştırılsa, Brüksel’de eylem yapan kişilerin neresi üzeri Avrupa’ya gitmiş olduğu görülecektir. Bir biçimde mutlaka Türkiye’yle bir bağı vardır” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Belçika’nın Başkenti Brüksel’de gerçekleştiren katliamı kınadı. Karayılan, “Erdoğan gerçekten DAİŞ’e karşı tutum almazsa, DAİŞ’in Avrupa’daki saldırıları da durmayacaktır. Araştırılsa, Brüksel’de eylem yapan kişilerin neresi üzeri Avrupa’ya gitmiş olduğu görülecektir. Bir biçimde mutlaka Türkiye’yle bir bağı vardır”

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Dengê Kurdistan Radyosu’na konuştu. Karayılan’ın konuşmasından öne çıkan hususlar şöyle:

‘ŞEHİRLERDE DİRENİŞ ZEMİNİ ÇOK DAHA GÜÇLÜDÜR’

 “Sur ve Cizre direnişçileri çok büyük bir rol oynadılar ve gerçekten düşmanı orada düşürdüler. Doğru; düşman son tahlilde Sur ve Cizre’ye girdi, direnişçiler buralarda şehitler de verdi. Sur, Cizre ve Hezex (İdil) şehitleri, 14 Temmuz Amed Zindanı direnişçileri gibidir. Orada şehit düşen direnişçiler şahadetleriyle, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek gibi zaferin temelini attılar. Cizre ve Sur’un kahramanları, Mehmet Tunçların duruşuyla destan yarattılar ve bu destanla zafer yolunu açtılar. Bu ruhla savaşır ve onların tecrübelerinden de ders çıkarılırsa, zafer yolu açıktır.

Gelinen durum şehir direnişlerine olan umudu daha da büyüttüğü gibi AKP devletinde de bir tıkanma ve çözümsüzlük durumunu yaşattı. Düşman 99 gün boyunca Sur’a giremedi; orada tıkandı ve sersemleşti. Aslında düştü. Bunun için şimdi rövanş almak istercesine Gever, Şırnak ve Nusaybin’e saldırıyor. Çünkü Cizre ve Sur’da içine girdiği durumu aşmak istiyor. Mevcut oluşan konjontürel durumdan da faydalanmak istediği için hızlı davranıyor. Çünkü mevcut durumda göçmenler meselesi ve Suriye, Rusya gibi meselelerden dolayı ABD ve Avrupa onların bu vahşice, faşizan uygulamalarını ve devlet terörünü görmezden geliyorlar. AKP de, ‘fırsattır; biz de bu şehirlerin üzerine gidelim, teknikle vuralım ve öyle bir sonuca gidelim ki bundan sonra kimse böyle bir şey düşünmesin’ diyor. Onun için korkunç, vahşi yöntemlerle şehirleri yerle bir etmeyi hedefliyor. Aslında bununla baş aşağı gidişten kendilerini kurtarmak istiyorlar. Ancak istedikleri sonucu almaları mümkün değildir. Çünkü şartlar değişmiştir. Her şeyden önce artık bahar gelmiştir. Yine Gever, Şırnak ve Nusaybin’de direniş zemini çok daha güçlüdür. Sömürgeci AKP devletinin bu konudaki hesapları yine tutmayacaktır ve sonuç almayacaktır.

‘DÜŞMANIN İÇİNİ BİR KORKU KAPLAMIŞ’

Mevcut durumda Kürt halkı olarak çok daha avantajlı bir şekilde baharı karşılıyoruz. Karşımızdaki düşman yıpranmış durumda ve tıkanmış bir pozisyonu yaşıyor. İçini bir korku kaplamış durumda. Bakın; dün önce hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş konuştu; ‘korkmuyoruz, kimse bizi korkutamaz’ dedi. Öğleden sonra şefleri Erdoğan çıktı, ‘kimse bizi korkutamaz; biz kimseden korkmuyoruz; biz korkan değil, korkutanız’ dedi.  Bugün (Dün) de Davutoğlu ‘Meclis’te grubuna konuştu; ‘biz kimseden korkmuyoruz; dimdik ayaktayız’ dedi. Bu açıklamalar bile onları nasıl bir korku kapladığını gösteriyor. Korkuyorlar. Çünkü başta Cizre olmak üzere Kürdistan’da işledikleri tüm suçlara, sivil ve silahsız insanları vahşice katletmelerine rağmen, insanlarımızı bodrumlarda yakmalarına rağmen onlara karşı gösterilen direniş devam ediyor. Newroz kutlamalarında da görüldüğü üzere halkımızda onların yaratmak istediği korku ve tereddüt yoktur. Çünkü onlar öyle bir tereddüt yaratmak istiyorlardı ki, herkes kaçsın ve evine gitsin; kimse Newroz’a sahip bile çıkmasın. Ama bu da tutmadı ve halk Newroz’a sahip çıktı. İşte mevcut bu durum, AKP’yi ciddi bir şekilde tereddüde ve korkuya düşürüyor.

‘BU DURUMDAN TEK ÇIKIŞ YOLU ÖNDER APO’DUR’

Ama onlar artık sonuca ulaşamazlar. Daha önce belirttiğimiz gibi onların bu durumdan bir tek çıkış yolu vardır: Bu da Önder Apo’ya başvurmalarıdır. Elbette bu savaşa karar veren ve yürüten biziz. Bunda Önder Apo’nun bir sorumluluğu yoktur, sorumlu biziz. Ama eğer Önder Apo’ya özgürlük imkanları sunarlarsa ve önünü açarlarsa, onları bu darlıktan ancak Önder Apo kurtarabilir. Tabii ki bunun için Önder Apo’nun özgürce hareket etme olanakları ve ikna çalışmalarını yürütebilmesi gerekiyor. Aksi durumda eskisi gibi yazılı mesajlarla kimse ikna olmaz.  Diğer bir hususta Önder Apo İmralı’da tutuklu olduğu sürece görüşmelerin bir sonuç almayacağı anlaşılmıştır. Başarılı olması için Önderliğimizin hareket edebilmesi gerekiyor. Bunun dışında sonuç almak çok zordur. Bu süreç gittikçe derinleşecektir. AKP kendisini de tüm Türkiye’yi de içine soktuğu bu kaostan ancak böyle çıkarabilir ve bununla Türkiye ve bölge halkları açısından yeni bir dönemi başlatabilir. Bunun imkanları hala vardır; kapısı açıktır. Ama bunu değil de AKP yönetimi şiddetle, savaşla, ölümlerle, katliam ve soykırımla sonuç almak isterlerse; halkımız buna boyun eğmez ve onlara karşı direniş giderek boyutlanacak ve savaş durumu derinleşecektir. 

‘AKP DAİŞ ÜZERİNDEKİ YÜKÜ HAFİFLETTİ’

AKP devleti, halkımızın özerklik istemine vahşi yöntemlerle karşılık verdi. Özerklik isteyen tüm şehirleri tank ve toplarla vurdu. Vahşice bir şekilde yaptıkları tüm uygulamalar, uluslararası anlamda bir suç durumu. Saldırıyı AKP devleti başlattı. Herkes biliyor ki, Önder Apo’nun 2013’te başlattığı süreç eksiklerle de olsa yürüyordu ve son olarak Dolmabahçe Mutabakatı’yla bir çerçeveye ulaşmıştı. Artık adım atma zamanıydı ama Erdoğan bunun Türk ve Kürt halklarının çıkarına olmasına rağmen kendi egemenliğine hizmet etmediğini görünce derhal ayağını masaya vurdu ve devirdi. Yani Erdoğan çıkarları uğruna Kürtlere saldırdı. Bunun için DAİŞ’le ittifak yaptı. Bu ittifak Rojava’da tutmayınca, bizzat kendisi girdi devreye. Bu anlamda ele alındığında, AKP’nin bize karşı geliştirdiği saldırı hamlesi aslında DAİŞ’in üzerindeki yükü hafifletti. Ve bununla DAİŞ nefes aldı. Bu bir biçimde DAİŞ’e büyük destek oldu. Bunu yaparken utanmadan büyük bir yalanla DAİŞ, PKK ve DHKP-C’ye karşı saldırı başlattığını ilan etti.

‘PÖH  İÇERİSİNDE  DAİŞ VE EL NUSRA ÇETELERİ VAR’

Şimdi saldırıyı başlatan taraf AKP devletidir. AKP saldırıyor biz ise kendimizi ve halkımızın ilan ettiği özerkliği savunmaya çalışıyoruz. Bu anlamda bizim direnişimiz bir savunma savaşı direnişidir. Özyönetimi savunma direnişidir. Buna rağmen uluslararası devletlerin hiç biri sesini çıkartmıyor. Hatta bazıları bize, ‘saldırılarınızı durdurun’ diyorlar. Biz saldırmıyoruz ki; onlar saldırıyorlar. AKP, bizim DAİŞ’e karşı olan savaşımıza bu şekilde müdahale etti. Niye bunu görmüyorlar? İşte Nusaybin’de devlet adına savaşıp ölenlerden 2’si DAİŞ elemanı çıktı. PÖH’ün içerisinde maskeli olanların hepsi DAİŞ ve El Nusra üyeleridir. AKP ve DAİŞ’in Rojava’da kurmuş oldukları ittifak, şu an Kuzey’de devam ediyor.

Zaten DAİŞ şimdiye kadar Türkiye’ye karşı savaşmadığı gibi, herhangi bir savaş kararı almış da değildir. Doğru; Türkiye toprakları içerisinde eylem yapmıştır. Ama kime saldırmışlardır? Bize, Türkiye devrimci hareketine, Almanlara ve son olarak da İsrail vatandaşlarına saldırmışlardır. Yani geliyor, Türkiye topraklarında Erdoğan kimi sevmiyorsa, onlara saldırıyorlar. Mesela şimdiye kadar hiçbir Erdoğan yanlısına saldırmışlar mı? Hayır. Çok ilginç bir şey; bu İstanbul’da olan son saldırı üzerine hem Erdoğan, hem de Davutoğlu ancak 3 gün sonra konuştular. Ama Ankara’daki eylemlerde isimleri aynı gün ilan ettiler ve hemen saldırıya geçtiler. Kısacası görülüyor ki Erdoğan ve DAİŞ’in ortaklığı halen bir biçimde devam ediyor.

‘BRÜKSEL’DEKİ SALDILARLARI ŞİDDETLE KINIYORUM’

Bakın; DAİŞ bugün Brüksel’de vahşi bir şekilde sivil insanları hedef yaptı. Haberlere göre 34 kişi yaşamını yitirmiş, birçok kişi de yaralanmış. Öncelikle bu vesileyle tüm Belçika halkına başsağlığı diliyor ve bu insanlık dışı saldırıyı da şiddetle kınıyorum. İnanıyorum ki Belçika halkı bu vahşi saldırı karşısında toparlanacak ve böylece gereken cevabı verecektir.

Şu bir gerçek ki, Erdoğan gerçekten DAİŞ’e karşı tutum almazsa, DAİŞ’in Avrupa’daki saldırıları da durmayacaktır. Araştırılsa, Brüksel’de eylem yapan kişilerin neresi üzeri Avrupa’ya gitmiş olduğu görülecektir. Bir biçimde mutlaka Türkiye’yle bir bağı vardır. Türkiye, DAİŞ için rahat hareket edilebileceği, toparlanabileceği, kısacası çok amaçlı kullanabileceği bir ülke. Ciddi bir takip edilme durumları söz konusu değil. Bu bir gerçekliktir.

Avrupalı ve ABD’li yetkililer bunu biliyorlar ama buna rağmen tutum almıyorlar. “AKP’yi DAİŞ’e karşı cepheye koyacağız; AKP bize İncirlik’i açtı, koalisyona katılsın yeter” diyorlar. AKP de DAİŞ’e karşı cepheye giriyor ama DAİŞ’e karşı savaşmıyor, “DAİŞ’e karşı savaşıyorum” adı altında Kürt halkına ve hareketimize karşı savaşıyor. Bu savaşı yürütürken de uluslararası güçlerden Kürdistan’da yaptığı uygulamalara göz yummalarını istiyor. Bu konuda kendini pazarlıyor. Suriye’den gelen mültecileri bir şantaj olarak kullanıyor. Bu konuda ABD ve Avrupa’nın AKP’ye dönük olan yaklaşımları doğru bir yaklaşım değildir. Dürüst yaklaşmıyorlar; çifte standartlı yaklaşıyorlar. DAİŞ bu biçimde tasfiye edilemez. Bu ilişki hattında birçok eksikliğin olduğu görülüyor. Belçika’da son gerçekleşen saldırı da bunu bir kez daha ispatlıyor.

Diğer bir konu; Erdoğan ‘PKK’nin çadırı AP’nin bahçesindedir’ diyerek Avrupa ve Belçika yönetimini sert bir dille eleştirmişti.  “Mayın tarlasında dans ediyorsunuz. Bir gün bu size de patlayacak” diye üstü kapalı tehdit etmesinden daha 2 gün sonra bu saldırının gerçekleşmiş olması çok dikkat çekicidir. Ne kadar organik bir bağ var ya da yok bilemiyoruz ama açık ki DAİŞ bu mesajları vurma olarak algılamış ve öyle devreye girmiş.  Bunun subjektif ve objektif boyutları ayrı bir konu fakat ciddiye alınması gereken bir konu ve doğru okunması gerekiyor.

Sonuç olarak bu konuda diyeceğim; ABD ve Avrupa’nın DAİŞ’in kaynakları konusundaki tutumu daha net olmalı. Şimdiye kadar tutumları net olmadığı için AKP’nin Kürdistan’daki uygulamalarına da göz yumuyorlar. Bu doğru bir yaklaşım değildir.

‘AKP HALKIMIZA KARŞI ÖZEL SAVAŞ YÜRÜTÜYOR’

Faşist AKP devleti, şehir direnişlerine karşı özel ve geniş bir savaş yürütüyor. Öncelikle sert vuruyor ki halk korksun. Bunun için evleri yıkıyorlar, sivilleri öldürüyorlar; bu temelde bir şiddet uyguluyorlar. Diğer yandan ise aşiret önderleri, korucu başları, dini şahsiyetler ve toplumun önde gelen şahsiyetleri yoluyla toplumu etkilemeye çalışıyorlar. Hatta öyle gösteriyorlar ki sanki PKK bu şehirlerin yıkılmasına neden oluyor. Onlara, ‘eğer şehirlerinizin yıkılmasını istemiyorsanız gidin PKK’yle görüşün, biz koridor açarız, içeriden sağlam çıkarlar; sonra da bir diyalog süreci başlatırız’ diyorlar. Bu tür vaatlerde bulunuyorlar; doğru olmayan şeyler söylüyorlar ve bu şekilde o insanları etkilemek istiyorlar. Çünkü o insanların çoğu zaten yurtseverdir; ölüm olmasını, şehirlerin yıkılmasını istemiyorlar; bu çerçevede onlar da çaba sahibi olmak istiyorlar.

Bütün bunlarla birlikte çok fazla yalan haber de yayıyorlar. Gever hakkında yayılan kimyasal silah kullanıldığı haberi doğru değildir. Bununla halkı korkutmayı amaçlıyorlar. Esasen bu bir DAİŞ yöntemidir. DAİŞ de bir şehre saldırmadan önce, o şehirden almış olduğu esirlerin başlarını kesip görüntülerini yayınlıyordu ve daha gitmeden orada korku yayıyordu. Şimdi AKP de bu yöntemi kullanıyor. Esas olarak, “Gever’de kimyasal kullanılıyor, 40-50 kişi ölmüş, kalanlar da kaçsın” demek istiyor. Vermek istediği mesaj budur. Yine halk Newroz’a katılmasın diye de “Newroz’da patlama olacak, savaş olacak, PKK savaş çıkaracak” gibi yalanlar yaydılar ki Newroz sönük geçsin. AKP devleti özel savaşı böylesi geniş bir çerçevede yürütüyor. Şehirler boşalsın diye bu yalanları yayıyor. Halkımız bunların hepsine karşı duyarlı olmalı ve yalan olan haberlere prim vermemelidir.

‘AKP SUR’DA 105 GÜNDE 400 KAYIP VERDİ’

AKP ve ordu ortaklığı Türkiye toplumundan ve kamuoyundan çok şey gizliyor. Şehir savaşlarında çok sayıda kayıpları var ama basına birer ikişer olarak veriyorlar. Fakat kayıp sayıları çoktur. Bizim güvenilir kaynaklardan çok net aldığımız bilgilere göre sadece Sur’da 105 gün süren çatışmalarda 400 ölüsü ve 563 yaralısı vardır. Ama bunu kamuoyundan gizlemektedirler. Türkiye’deki toplumsal inisiyatif Erdoğan’ın Saray hesaplarının önüne geçmezse, bu uğurda daha yüzlerce Türk ve Kürt gençlerinin yaşamlarını yitireceği açıktır. Bütün bunların başında derin devletin Kürt fobisi ve Erdoğan’ın iktidar hesapları vardır. Topluma ‘ülkemiz bölünmek isteniyor, dış güçlerin parmağı var’ diyerek büyük yalan söylüyorlar. Oysa PKK’nin projesi demokratik özerklikle gönüllü birliği pekiştirmek ve Türkiye’yi demokratikleştirmektir. Bu tüm Türkiye halkılarının çıkarına olan en uygun yöntemdir. Fakat Erdoğan ve onun havuz medyası ısrarla bunu çarpıtarak bölücülük diye yansıtıyorlar. Oysa iktidar hesapları uğruna asıl bölücülük yapanlar bizzat kendileridir.”