Ceger: Mücadelemizi yükselteceğiz

TEV-DEM yürütme kurulu üyesi Zelal Ceger bugün yürütülen savaşın Êfrîn – Ezaz – Şehba ve Şêx Meqsud ya da Sur, Cizre’nin savaşı olmadığını esasen iki fikrin, felsefe ve ideolojinin arasındaki bir savaş olduğunu söyledi.

TEV-DEM yürütme kurulu üyesi Zelal Ceger bugün yürütülen savaşın Êfrîn – Ezaz – Şehba ve Şêx Meqsud ya da Sur, Cizre’nin savaşı olmadığını esasen iki fikrin, felsefe ve ideolojinin arasındaki bir savaş olduğunu söyledi.

Ceger, hegemonik güçlerin kapitalist moderniteyi egemen kılmak istediğini, ezilen halkların ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik – ulus felsefesini egemen kılmak istediğini belirtti.

TEV-DEM yürütme kurulu üyesi Zelal Ceger Êfrîn – Ezaz – Şehba Bölgesi ve Şêx Meqsud mahallesindeki son durumu ANF’ye değerlendirdi.

Êfrîn – Ezaz – Şehba bölgesinde ve Şexmeqsud mahallesinde son durum nedir? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Öncelikle Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Gever’de ve tüm Bakur Kürdistan kentlerinde tarihi bir direniş içerisinde olan tüm Bakuré Kürdistan halkımıza selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Bugün yürütülen Şêx Meqsud, Êfrîn, Cizir, Şengal ve vb. alanlarda tarihi bir direniş ortaya koyan tüm halkımızı kutluyorum.

Son durumu yorumlayabilmemiz için Êfrîn – Ezaz – Şehba bölgesini ve Şexmeqsud mahallesindeki mevcut duruma bakmamız gerekiyor. Bugün bölge üzerinde sömürgeci ve işgalci plan ve projeler yapılıyor.

Herkes biliyor ki Rojava devrim gerçeği üzerinden 6 yıl geçti. Bu 6 yılık süreç içerisinde birçok tarihi ve önemli adım atıldı. Şimdi öne çıkan adımlar uzun yılların ve uzun bir mücadele sürecinin ve özellikle de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefe ve ideolojisinin bir ürünüdür.

Rojava devrimi de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tüm halklar için ortaya koyduğu fikir, felsefe ve ideoloji üzerinden büyüdü ve gelişti. Bu nedenle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu perpektifler doğrultusunda gelişen Rojava devrimi kimi devletler tarafından yok edilmek, tasfiye edilmek, devrimin gelişimini sağlayan Rojava halkının da iradesini kırarak teslim almak istiyor.

Yani Kürt halkının iradesi kırılmak, soykırım ve talana uğratılmak isteniyor. Bu nedenle bölge üzerinde sürekli olarak kirli plan ve projeler güncellenerek devreye sokuluyor. Ancak Kürt halkına karşı yapılan bu komplo planları her zaman bir şekilde de olsa ortaya çıkıyor. Bölgede yaşananları aşağı yukarı herkes biliyor ve görüyor.

Binlerce insanımızın can verdiği bu yolda halkımızın ihtiyaçlarına cevap olabilmek için Rojava-Kuzey Suriye Federasyonu hazırlıkları yaparken, halkımızın örgütlenmesini geliştirmesine yönelik çalışmalar, yine halkımızın savunmasına yönelik her türlü çalışmayı yaptık. Ancak biz bunları yaparken kimileri de bölgeye yönelik plan ve projelerini devreye koydu.

Anlaşılıyor ki her geçen gün Rojava devriminin tasfiyesine yönelik olarak yapılan kirli politikalar giderek artırılacak. Bu durum aslında sömürgeci devletlerin korkusunu ortaya koyuyor. Sömürgeci devletler demokratik ulus projesinden ve demokrasiden korkuyor.

Bugün yürütülen savaş Êfrîn – Ezaz – Şehba ve Şêx Meqsud ya da Sur, Cizre’nin savaşı değil, iki fikir, felsefe ve ideoloji arasındaki bir savaştır. Egemenler kapitalist moderniteyi egemen kılmak isterken, ezilen halkların ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik – ulus felsefesini egemen kılmak istiyor.

Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, ABD, Avrupa ve bütün sömürgeci devletler demokratik – ulus felsefesinin gelişmesini ve yaşam bulmasını istemiyor. Çünkü bu onların sonu anlamına gelir. Bu nedenle de demokratik – ulus projesinin hayat bulmaması için ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar. Kürt Halk Önderinin de söylediği gibi; ‘Ne kadar demokrasi gelişirse o kadar devletin gücü azalır’ işte bu gerçek de kendisini belli ediyor.

Bugün Rojava ve Suriye genelinde yaşanan savaş kesinlikle halkların savaşı değil, Ortadoğu’da güç ve iktidar mücadelesi yürüten sömürgeci devletlerin savaşıdır. Bugün Suriye’de ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye savaş yürütüyor. Bu güçler sömürgeciliği ve iktidarını bu bölgede kalıcılaştırmak ve geliştirmek istiyor.

Rojava devrimi ve Rojava halkının haklı mücadelesi bu güçlerin her defasında güncelleyerek bölgede devreye koyduğu planları boşa çıkarması nedeniyle bölgeye yönelik yeni planların güncellenerek devreye koyulacağını hatta ağırlaştırılacağını söylemek mümkün. Özellikle Türk devleti bölgeye yönelik çok kirli planlar yürütüyor. Çünkü Türk devleti Êfrîn ile Kobanê kantonlarının birleşmesini istemiyor.

Türk devleti Êfrîn ile Kobanê kantonu arasında olası bir koridorun açılmasının bölgeye yönelik izlediği Osmanlıcı politikaları, Kürt özgürlük hareketi ve Kürt düşmanlığı temelinde yürüttüğü kirli planları boşa çıkaracağını çok iyi görüyor ve biliyor.

Şêx Meqsud mahallesinde 6 yıldır verilen bir tarihi direniş var. Halkımız kuşatma, ambargo ve saldırılara rağmen kararlılığından, cesaretinden ve direnişinden bir adım geri atmadı. Halkımız kadın, genç, yaşlı, 7’den 70’e YPG/YPJ, Ceyş El Suwar, QSD güçleri çatısı altında zaman zaman rejim saldırılarına ve çoğu kez de SUK ve DAİŞ çetelerine karşı amansız bir savaş içerisinde oldu.

Daha önce de olduğu gibi çaresiz kalan Suriye Ulusal Koalisyonuna (SUK) bağlı Sultan Murat Tugayı, Liwa 99, Feyleq Şam, Feyleq 16, Fatih Sultan Mehmet Taburları, Ebu Emara Taburları, Nurettin Zenki Taburu, Cephet El Şami, Ceyş El İslam, Liwa Tehrir, Suriye Türkmen Cephesi, Cephet İslami vb. çeteler son dönemlerde kimyasal silahlar ile de Şêx Meqsud mahallesine saldırıyor.

Şêx Meqsud mahallesi her ne kadar coğrafik olarak küçük ve sıkışık olsa da diğer yerlere göre yüksek bir yerde bulunuyor. Şêx Meqsud Halep’in ve Suriye savaşının kilit noktasıdır. İşte böylesi stratejik ve önemli bir yer olan Şêx Meqsud mahallesi şahsında Kürt halkının iradesi teslim alınmak ve ortaya çıkan tarihsel kazanımlardan biri olan statütünün dağıtılması hedefleniyor.

Şêx Meqsud mahallesine yönelik kuşatma, ambargo ve saldırıların amacı Halep’ten Kürtlerin çıkarılması ve bölgenin Kürtsüzleştirilmesi hedeflenmektedir. Herkes biliyor ki Şêx Meqsud sadece Kürtlerin yaşadığı bir mahalle değildir, Arap, Ermeni, Süryani vb. halk ve inanç topluluklarının bir arada eşit, özgürce yaşayabildiği bir halklar mozaiğidir.

Şêx Meqsud mahallesinde bugün itibariyle 50 bin’in üzerinde insan yaşıyor. Şêx Meqsud mahallesinde yaklaşık 30 bin Arap, 20 bin Kürt olmak üzere farklı halk ve inanç topluluklarından da insanlar yaşamaktadır. Ayrıca belirtmekte fayda görüyoruz Şêx Meqsud Suriye savaşının başından bu yana ülke içerisinden çokça göç aldı ve hali hazırda saldırılara rağmen mahalleye göçler devam ediyor.

Halep Şêx Meqsud mahallesindeki bu gerçeklik Suriye halklarının YPG/YPJ güçlerini savunma gücü olarak gördüğünü ortaya koyarken, sadece ve sadece YPG/YPJ güçlerinin denetiminde olan alanlarda kendilerine hayat bulabileceklerini gördüğünü çok net bir şekilde ortaya koyuyor. İşte SUK çeteleri de esas olarak bu gerçekliğe saldırıyor.

Êfrîn – Ezaz – Şehba hattındaki saldırıların esas amacı daha önce de belirttiğim gibi Êfrîn ve Kobanê kantonlarının birleşmesini engellemek. Êfrîn – Ezaz – Şehba hattındaki saldırılar ile QSD bileşenleri olan Ceyş El Suwar ve YPG/YPJ güçlerini zayıflatılmak ve meşgul edilmek isteniyor. Türk devleti askeri ve lojistik açıdan desteklediği SUK çeteleri eliyle QSD güçlerinin Êfrîn – Kobanê hattını açmaya yönelik olası hamlesini önlüyor.

Aynı şekilde Mınbiç hamlesi de yine tehdit, şantaj ve diplomatik hamleler ile engellenmeye çalışılıyor. Yani Türk devleti QSD’nin bölgeye yönelik olası hamlelerini engellmeye çalışırken esas olarak Cerablus’ta DAİŞ’i, Ezaz – Êfrîn – Şehba bölgesinde ise SUK çetelerini koruyor. Eğer öyle olmasaydı bu tür planlara başvurmaz ve QSD’nin olası hamlelerini engellemeye çalışmazdı.

Türk devleti hala bölgede bir tampon bölge oluşturma peşinde. Türk devleti Rojava ve Suriye topraklarına girerek 10 ila 20 km arasındaki bir alanda Cerablus – Ezaz hattında tampon bölge oluşturarak bölgenin sosyal, siyasal, kültürel yapısı ile oynamak istiyor. Esas olarak da bölgeyi bu yolla işgal etmek istiyor.

Geçtiğimiz günlerde Til Rifat, Eyn Deqne, Minix, Birad vb. alanlarda Ceyş El Suwar ve YPG/YPJ güçlerine yönelik gerçekleştirilen ağır saldırılar bu planın bir parçasıdır. Bu saldırılar ile Ezaz – Halep hattında SUK çeteleri için koridor oluşturmaktı. Bu koridorun oluşması içinde stratejik öneme sahip Eyn Deqne, Til Rifat, Minix vb. alanlarda konumlanan Ceyş El Suwar ve YPG/YPJ güçleri hedeflenmiştir.

SUK çeteleri Ezaz - Halep koridorunu açmayı başarırsa Êfrîn üzerindeki kuşatma ve ambargo ağırlaştırılacak, Ezaz – Êfrîn ilişkisi, Êfrîn – Halep ilişkisi koparılacaktı. Ancak YPG/YPJ güçlerinin ortaya koyduğu kahramanca direniş sayesinde Türk devleti ve SUK çeteleri boşa çıkarıldı. SUK çeteleri Til Rifat, Eyn Deqne, Minix, Birad vb. alanlarda bozguna uğratıldı.

Bozguna uğratılan SUK çeteleri Êfrîn’e bağlı Dikmetaş, Qıtme, Bafune, Qestel Cindo vb köylere yönelik havan ve katyuşa atışları yapılıyor ve siviller hedefleniyor. Aynı şekilde Êfrîn – İdlip sınırındaki köylere yönelikte saldırılar yapılıyor. Bu saldırılar ile amaçlanan halka korku vermek, irade kırmak ve bölgenin insansızlaştırılmasıdır.

Ancak herkes biliyor ki bu halk düşman gerçekliğini çok iyi tanıyor. Aynı şekilde kendi gerçekliğini de çok iyi tanıyor. Ve halkımız biliyor ki bu tür saldırılar ile korkacak, iradesi kırılacak ve teslim olacak bir halk değildir.

SUK çetelerinin yoğun saldırıları altında olan bölge halkının ihtiyaçları neler?

Halkın en büyük ihtiyacı bölgeye dönük ağır kuşatma ve ambargonun kaldırılmasıdır. Herkes çok iyi biliyor ki Êfrîn ve Şêx Meqsud yıllardır yoğun bir kuşatma ve ambargo altında. Bir taraftan rejim ve SUK çeteleri, bir taraftan DAİŞ çeteleri saldırı ve kuşatmaları ve ambargosu, diğer bir taraftan ise Türk devletinin saldırı ve ambargosu altında olan halkımız yaşamını zor da olsa bir şekilde devam ettirmeye çalışıyor.

Bölgeye maddi, manevi hiç bir şekilde yardım ulaştırılamadığı gibi halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir yol açmasına da izin verilmiyor. Yıllardır bu şekilde kıskaca alınan bir bölge ve bir halk var. TEV-DEM olarak halkımızın içinde bulunduğu koşulları göz önüne alarak Êfrîn kantonunda 70 bin dolarlık bir yardımı güvenli bir şekilde halkımıza aktardık.

TEV-DEM olarak yaptığımız bu yardım halkımıza adil ve güvenli bir şekilde dağıtılıyor. Tabi bu da yetmiyor.

Şêx Meqsud mahallesinde durum nedir peki? Bölge halkının ne gibi ihtiyaçları var?

Şêx Meqsud halkının da en büyük ihtiyacı mahalleye dönük kuşatma ve ambargonun kırılmasıdır. Bunun yanı sıra ciddi ve çok acil bir şekilde ilaç ve tıbbi malzeme ihtiyacı var Şêx Meqsud mahallesinde.

Şêx Meqsud mahallesine ise bugüne kadar herhangi bir uluslararası kurum veya kuruluş yardım etmemiştir. Görüyor ki Kızılhaç vb. uluslararası kurum ve kuruluşlar Suriye’nin farklı bölgelerine çeşitli yardımlarda bulunuyorlar. Ancak görüyoruz ki ağır kuşatma ve ambargo koşullarına veağır saldırılara maruz kalan ve Kürtlerin yaşadığı bölgelere yönelik herhangi bir yardım yapılmıyor ve sessiz kalınıyor.

Bu Kobanê, Cizir, Êfrîn ve Şehba içinde böyle Şêx Meqsud için de. Yani açıkçası bir ikiyüzlülük durumu söz konusu. Herkes biliyor ki tüm sınırlarımız her türlü geçişe kapalı. Örneğin Êfrîn kantonu bugün ekonomik olarak ağır bir ambargo altında. Ancak şu gerçeği de çok iyi biliyoruz ki bizi zayıflatmak ve yok etmek isteyen uluslararası ve bölgesel güçler direnişimizi kıramadıkları için ekonomik olarak zayıflatmayı, teslim almayı ve yok etmeyi amaçlıyorlar.

Uluslararası sözlemelere göre de insanlık değerlerinde de suç olarak kabul edilen ‘açlıkla terbiye etme, açlıkla teslim alma’ politikası izleniyor. Ancak halkımız tüm bunlara rağmen onuru ile yaşamına devam ediyor. Bu gerçeği de herkes görüyor. Şunu da biliyoruz ki bölge herhangi bir şekilde giriş yapan yaşamsal gündelik ihtiyaçlarında bölgeye ulaşana kadar fiyatının katlanarak geldiğini biliyoruz. Tabi bu durum da halkı zorluyor.

Bu da yine ‘açlıkla terbiye etme, açlıkla teslim alma ve irade kırma’ politikası ile direkt bağlantılıdır.

Êfrîn – Ezaz – Şehba bölgesi ve Şêx Meqsud mahallesine yönelik Türk devleti, Suudi Arabistan, Katar vb. devletlerin gerekse de çete gruplarının planları devam ediyor. Son günlerde DAİŞ çetelerinin Kilis’e roket attığı yönünde çokça haber çıkıyor. Kilis’e ‘atılan’ bu roketleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bölgeye yönelik çok ciddi planlar olduğu ortada. Bunlarda birisi de son günlerde çokça gündem olan ‘DAİŞ Kilis’e roket attı’. Bu gerçekten iyi yazılmış bir senaryo. Türk devleti bu senaryo ile DAİŞ ve SUK çeteleri ile olan ilişkilerini perdelemeye çalışıyor ve dünyaya ‘Ben çete gruplarını desteklemiyorum, çete grupları bana saldırıyor’ mesajı vermeye çalışıyor.

Bu senaryonun bir amacı da Türk devletinin Rojava ve Suriye topraklarına girebilecek bir meşruiyet oluşturmak. Zaten esas olarak bu oyun ile bu amaçlanıyor. Türk devleti bölgeye girebilecek koşulları yaratmak için DAİŞ ve SUK çeteleri ile ortak çalışma yürütüyor.

Bu çalışmalar sonuç verirse Türk devleti bölgeye ‘DAİŞ çetelerini’ çıkarma bahanesiyle girecek. Ve bölge de Rojava devrimin tasfiyesine yönelik planlar içerisinde olacak ve de bölgeyi işgal edecek. Türk devleti zaten savaşından başından bu yana vekalet verdiği DAİŞ ve SUK çeteleri eliyle Kürt halkına karşı savaştı.

Ancak diyebiliriz ki Türk devleti bugün fili olarak bölgede yerini aldı. Ezaz bölgesinden aldığımız bilgilere göre Türk devleti sınır kapısından yardım adı altında bölgeye onlarca hatta yüzlerce araç ile silah, cephane, lojistik geçiriyor. Türk devleti bölgeye geçirdiği silah, cephane, lojistik hatta çete takviyesi ile SUK’a bağlı çete gruplarını bölgede tutmaya devam ediyor.

Bu bölge üzerinde neden bu kadar çok plan yapılıyor? Bu bölge neden önemli ve neden stratejik?

Türk devletinin Êfrîn – Ezaz – Şehba bölgesindeki hesaplarından biri de bölgeye girerek tüm dünyada terörize etmeye çalıştığı YPG/YPJ güçleri ile savaşmak olduğu açıktır. Zaten bugüne kadar Türk devletinin ortaya koyduğu pratiğin başka açıklaması da olamaz. Ezaz – Êfrîn – Şehba coğrafik olarak çok önemli. Özellikle Êfrîn çok stratejik bir öneme sahip.

Êfrîn, Ezaz ve Cerablus, Mınbiç’e, Halep’i ve İdlip’e tüm bunları da Türkiye’ye bağlayan stratejik bir nokta. Tüm bu bölgeleri birbirine bağlayan önemli ve stratejik bir yer olan Êfrîn’i elde ederek İdlip ile Cerablus hattını İslam devleti adı altında birleştirmek istiyorlar. Êfrîn’i ele geçirmeyi başarırılar ise Halep’i de ele geçireceklerdir. Tüm bunlar uzun süreli plan ve projelerin ürünüdür.

Bu nedenle de bölge hemen hemen her gün şiddetli saldırılara maruz kalıyor. Bu bölgenin bizim içinde önemi büyüktür. Şehba bölgesini DAİŞ ve SUK çetelerinden temizlememiz durumunda her 3 kantonu da birleştirmiş olacağız. Tabi her 3 kantonun birleşmesi Kürt halkı için çok büyük ve önemli bir başarı olacaktır. Hatta sadece Kürt halkı değil tüm Suriye halkları için büyük bir başarı ve zafer anlamına gelecektir.

Bildiğiniz gibi Rojava-Kuzey Suriye Federasyonu ilan edildi. Bu projenin pratik işleyişinde herhangi bir sorun yaşanmaması adına alt yapı çalışmaları ve tanıtım çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Rojava-Kuzey Suriye Federasyonun salt siyasal çalışmalar yapmak yetmiyor. Çünkü işin bir de askeri boyutu söz konusu.

Mevcut durumda Rojava-Kuzey Suriye Federasyonun hayat bulması için siyasal ve coğrafik bütünlüğünü sağlamak gerekiyor. Bu da Ezaz- Cerablus ve Mınbiç’in DAİŞ ve SUK çetelerinden temizlenmesi anlamına geliyor. Rojava-Kuzey Suriye Federasyonu ile esas olarak amaçlanan Suriye halklarının özgürlük, adalet, demokrasi istemlerine cevap olabilmektir. Suriye’nin demokratikleşmesini sağlamaktır.

Şêx Meqsud’da ABD ve Rusya’nın vardığı ateşkes anlaşması ardından Kürt halkına dönük saldırılar da artış oldu. Ancak hem ABD hem Rusya saldırılar karşısında sessiz kaldı. Sizce ABD ve Rusya’nın yaklaşımları ikiyüzlüce değil mi?

ABD ve Rusya’nın bölgeye yaklaşımlarında ikilem söz konusu. Herkes çok iyi biliyor ki bugün DAİŞ çeteleri karşısında hiçbir güç duramıyor. DAİŞ karşısında duran ve DAİŞ’i yenilgiye uğratan tek gücün YPG/YPJ güçleri olduğunu gerek tarihi Kobanê direnişi gerekse de Şengal direnişi çok net bir şekilde gösterdi.

ABD ve Rusya gibi iki büyük güç çok kısıtılı imkanlar ile büyük bir irade ortaya koyarak DAİŞ çetelerini yenilgiye uğratan Kürtleri askeri anlamda kabul ediyor. Siyasal anlamda ABD tarafından da Rusya tarafından da ciddi bir biçimde kabullenme ve muhatap alma hala da söz konusu değil. Bu yaklaşımlar düşündürücü tabi.

Örneğin bu bölgede hala bir ABD uçağı DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam, Sultan Murat Tugayı vb. çete gruplarının işgali altın da bulunan bölgeleri vurmamıştır. Şubat ayında ABD ve Rusya arasında varılan anlaşma gereği ilan edilen ateşkes daha il saatlerde bozulmasına rağmen ne ABD ne Rusya herhangi bir tepki ve çaba ortaya koymamıştır.

Yine ABD ve Rusya arasında varılan ateşkes anlaşmasının başlamasına saatler kala Şêx Meqsud mahallesine yönelik ağır saldırılar başlatılmıştır. Yine Şêx Meqsud mahallesine yönelik saldırılarda kimyasal silahlar dahi kullanılmıştır. Ancak görüyoruz ki ne ABD ne Rusya bu durum karşısında herhangi bir tutum takınmamıştır. Tabi bu iki yüzlüce bir yaklaşımdır.

Zaten bu devletler her zaman olduğu gibi Rojava ve Suriye halklarının çıkarları için değil kendi çıkarları için hareket ediyor. Yani ABD çıkarı neredeyse oradadır. Aynı şekilde Rusya çıkarı nerede ise oradadır. Bu her iki ülkenin de çıkarlarına göre yaklaşı içerisinde olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

Herkes şunu çok iyi bilmeli biz özgürlük mücadelemizi ve direnişimizi daha da yükselteceğiz. Biz kimsenin bizim için birşey yapmasını beklemeyeceğiz. Bu tür beklentilere girerek eli kolu bağlı bekleyemeyiz. Herkese şunu söylemek istiyoruz gerçekten de insanlık onurunu, insan haklarını korumak isteyenler bizim ile el ele vermeli.

Son olarak şunu söylemek istiyorum başta ABD ve Rusya olmak üzere herkes Şêx Meqsud ve Êfrîn – Ezaz – Şehba hattında halkların birliğini, kardeşliğini hedef alan saldırılar karşısında net bir tutum takınmalı.