ANALİZ

Dersim Soykırımı ve AKP

Yine zindanlara tıkılan tüm devrimcilerin, tıpkı 1982 Diyarbakır zindan direnişinin Kenan Evren faşizmini yenmesi gibi, AKP faşizmini yenecek bir direnişe öncülük edeceğine inanıyoruz. Bu inançla da “Haydi AKP faşizmine karşı direnişe” diyoruz!

İdam edilişinin yetmiş dokuzuncu yıldönümünde Dersim Önderi Seyit Rıza’yı ve arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz. Seyit Rıza’nın torunlarının Dersim’de alçakça katledildiği ve tutuklandığı benzer bir dönemi yaşıyoruz. Dersim katili Abdullah Alpdoğan’ın torunları olan bugünkü soykırımcılar da, zindana doldurdukları yüzlerce devrimci ve yurtseveri korkutabilmek için yeniden idam tartışmaları yapıyorlar. AKP faşizminin zindana doldurduğu Dersim ve Kürdistan yiğitlerinin tıpkı Seyit Rıza gibi asla baş eğmeyeceğine ve Mazlum Doğan gibi direneceğine yürekten inanıyoruz.

1937-1938 Dersim katliamının bir soykırım olduğunu vicdanı olan herkes artık kabul ediyor. Dersim soykırımcılarının düsturunun ise, “İlerde Kürtlük idealini beyninde ve yüreğinde taşıyabilecek herkesin öldürülmesi” olduğunu herkes biliyor. Bugün Dersim’in ve Kürdistan’ın özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için savaşanlara dair ise, günümüzün Dehak’ı Tayyip Erdoğan, “Öyle bir tepelerine vuracağız ki, böyle şeyleri bir daha hiç kimse aklından geçiremeyecek” diyor. Yetmiş dokuz yıl önce söylenen ve yapılanlarla bugün söylenen ve yapılanlar birbirine ne kadar da benziyor!

Demek ki geçen yetmiş dokuz yıl içerisinde Türkiye’yi yönetenlerin Kürtlere yaklaşımı konusunda hiçbir şey değişmemiş bulunuyor. Irkçı-şoven-faşist Türk milliyetçiliği yine aynı milliyetçilik, zihnen ve siyaseten var olan Kürt düşmanlığı ve soykırımcılığı yine aynı Kürt düşmanlığı ve soykırımcılığıdır. Oysa daha 5-6 yıl önce aynı Tayyip Erdoğan, CHP’yi ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırıp Kürtlerin oyunu alabilmek için Dersim’de CHP yönetimi altında soykırım yapıldığını söylüyor ve bu konuda devlet arşivlerinden belgeler sunuyordu. Mevcut CHP yönetimini bu gerçeği kabul etmemekle ve gizlemekle suçluyordu. 

Aynı Tayyip Erdoğan, bugün Dersim’de ve Kürdistan’ın diğer bölgelerinde yetmiş dokuz yıl önce CHP yönetiminin yapmış olduklarını yapıyor. Örgütlemiş olduğu faşist çeteleri saldırıya geçirerek dağda ve şehirde her gün onlarca Kürt gencini katlediyor. Dersim’in ve Kürdistan’ın halk tarafından seçilmiş milletvekillerini ve belediye eş başkanlarını tutukluyor. Halk üzerinde faşist devlet terörünü hiçbir yönetimin, Kenan Evren cuntasının bile uygulamadığı bir düzeyde uyguluyor. Roza’lar, İsa’lar, Ozan’lar Dersim dağında tıpkı Seyit Rıza gibi savaşarak şehit düştüler. Nurhayat’lar ve Mehmet Ali’ler de AKP zindanlarında tıpkı Seyit Rıza gibi direniyorlar. 

Bugün AKP yönetimi de, geçmişte CHP yönetiminin yaptığı gibi, kendi devletini ve iktidarını Kürt katliamı ve soykırımı üzerinden inşa etmeye çalışıyor. Kürt varlığına ve Kürt özgürlüğüne dair ne varsa hepsini yok etmek istiyor. Baskı, terör ve katliamda hiçbir sınır tanımıyor. Kürt halkının varlığının ve değerlerinin tümünü hedef yapıyor. Eğer başarılı olursa, o zaman tıpkı Kenan Evren gibi “Kürt” demeyi bile yasaklayacağından artık hiçbir şüphe bulunmuyor. Bütün bunları da 15 Temmuz askeri darbe girişimine atıf yaparak “O gece beni öldürecektiler” diyerek yapıyor. 15 Temmuz darbecileri yönetimi ele geçireceklerdi diyerek toplumu korkutmaya çalışıyor. Halbuki 15 Temmuz darbecileri başarılı olsalardı da aynı şeyi yapacaklardı. Mevcut haliyle Tayyip Erdoğan’ın, Fethullahçı darbecilerden hiçbir farkı bulunmuyor.

Tayyip Erdoğan yönetiminin yaptıklarını insan ancak “Cinnet geçirme” tabiriyle açıklayabiliyor. Eşbaşkanlarını, milletvekillerini ve yöneticilerini tutuklayarak HDP’yi fiilen işlemez hale getirip kapatmış oldu. Yine eşbaşkanlarını, belediye eşbaşkanlarını ve yöneticilerini tutuklayarak veya görevden atarak DBP’yi işlemez kılıp kapattı. Kürtlere ait ne kadar TV, gazete, dergi ve radyo varsa hepsini yasakladı. Yine Kürtlere ait yüzlerce derneğin ve yardım kuruluşunun kapısına kilit vurdu. Her gün Kürdistan’ın dağını ve taşını bombalıyor. Cerablus’u işgal edip Suriye topraklarına girmiş bulunuyor. Kandil’e gidip Irak topraklarını da işgal edeceğini her gün açık olarak söylüyor. AKP yönetiminin Kandil’i askeri işgale hazırlandığını PKK yöneticileri de doğruluyor. 

Belli ki söz konusu liste daha da uzatılabilir. Bugün Kürt halkı üzerinde Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü soykırım uygulamalarını hiçbir hükümet yapmamış bulunuyor. Tüm bunlara rağmen, uygulanan faşist devlet terörünü eleştirenleri de “Hain olmakla” suçluyor. Avrupa Birliği yönetiminden “Demokratik değerlere bağlı kalınması” yönünde bir eleştiri ve talep mi geldi, bizzat Tayyip Erdoğan adeta küplere binercesine tepki gösteriyor. Öyle ki, gözlerini kapayıp ağzını açarak herkese her türlü hakarette bulunuyor.

Peki Tayyip Erdoğan yönetiminin bu yaptıklarının ve söylediklerinin herhangi bir yeniliği var mı? Besbelli ki yoktur. AKP tarafından izlenen siyaset ve yapılan uygulamaların hiçbir demokratik yanı olmadığı gibi, hiçbir yeniliği de bulunmamaktadır. Adeta “Biz bu filmi daha önce görmüştük” gibi bir durum söz konusudur. Doğru ya, biz bu filmi İsmet İnönü ve Celal Bayar yönetimleri altında da, Kenan Evren yönetimi altında da görmüştük. Benzer uygulamalara Hitler yönetimi altındayken Almanya’da da, Mussolini yönetimi altındayken İtalya’da da, Saddam yönetimi altındayken Irak ve Güney Kürdistan’da da tanık olmuştuk. 

Peki söz konusu tüm bu diktatörlerin sonu ne oldu? Sorunun cevabı malum! En iyisi kafasına silahı dayayıp sonunda kendisi intihar etti. Bir de ayağından ipe asılıp sallandırılanlar var. Şimdi yeni diktatör Tayyip Erdoğan’ı işte bunların korkusu sarmış bulunuyor. Öyle ki, yirmi dört saat gözüne uyku girmediği ve sürekli kabus gördüğü anlaşılıyor. Kendisi yirmi dört saat yaşadığı bu korkuyu yenebilmek için herkesi korkutmaya ve süreklilik arz eden bir korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyor. 

Ancak bilinen genel bir deyimdir, “Korkunun ecele faydası yoktur” denilir. Dolayısıyla yaşadığı ve yarattığı mevcut korkunun da Tayyip Erdoğan’ı daha fazla ayakta tutamayacağı açıktır. Her geçen gün artan zulüm, Erdoğan yönetiminin sonunu daha da yakınlaştırmaktadır. Ne zaman düşeceği tam bilinemez ama, AKP iktidarının sona doğru gittiği açıkça görülmektedir. Çünkü izlenen politikalara ve uygulanan zulme daha fazla dayanılması mümkün değildir. Ne mevcut dünya buna dayanabilir, ne de Kürdistan ve Türkiye toplumu daha fazla tahammül eder. Tayyip Erdoğan yönetiminin zulmü kadar düşüşünün de ses getireceği açıktır.

Şimdi esas olan ve bize düşen görev, işte bu düşüş anını yakınlaştırmak ve derinleştirmektir. Söz konusu bu tarihi devrimci-demokratik görev ve sorumluluğun hepimizin omuzunda olduğu açıktır. Kendisine devrimci ve demokrat diyen herkesin işte bu görev ve sorumluluğa sahip çıkması, Tayyip Erdoğan’ın faşist diktatörlüğüne karşı olan herkesi birleştirerek antifaşist demokratik eylemliliği her yerde geliştirmesi gerekir. Kuşkusuz bu da en çok ezilenlerin, özgürlüğe ve demokrasiye herkesten çok ihtiyacı olanların görevidir. 

Biz, başta Kürtler, kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkların ve özellikle Alevilerin örgütlenip birleşerek ve ortak eyleme geçerek bu görevi başaracağına inanıyoruz. Tüm devrimci ve demokratik örgüt ve bireylerin bir araya gelerek faşist AKP diktatörlüğüne karşı direnen halka başarıyla öncülük edeceğine inanıyoruz. Yine zindanlara tıkılan tüm devrimci ve yurtseverlerin, tıpkı 1982 Diyarbakır zindan direnişinin Kenan Evren faşizmini yenmesi gibi, AKP faşizmini yenecek bir direnişe öncülük edeceğine inanıyoruz. Bu inançla da “Haydi AKP faşizmine karşı direnişe” diyoruz!