Dilok: 2016 Newrozu direniş ile taçlandırılacaktır

Dilok, “PKK ile Newroz ateşi daha da gürleşmiştir diyebiliriz ancak daha da önemlisi yüzyıldır söndürülmüş olan Kürt ateşinin PKK ile birlikte küllerinden yeniden tutuşturulduğunu öncelikle söylemek gerekir" dedi.

Newroz’un Aryen toplulukların tamamına özgü bir gelenek olduğunu PKK Merkez Komite üyesi Dilzar Dilok, “PKK ile Newroz ateşi daha da gürleşmiştir diyebiliriz ancak daha da önemlisi yüzyıldır söndürülmüş olan Kürt ateşinin PKK ile birlikte küllerinden yeniden tutuşturulduğunu öncelikle söylemek gerekir. Bizim açımızdan Newroz’un her gün yenilenen bir anlamı var. Çünkü unutturulan tarihsel boyut öğrenildikçe bugünü tarihin ışığında yaratan Ölümsüz şehitlerimizin yeniden yarattıkları bir Newroz anlamı var” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi sayın Dilzar Dilok ile Newroz gününün tarihi önemini ve 2016 yılında gerçekleşecek olan Newroz’la ilgili konuştuk.

Sayın Dilok tarihte Newroz sadece Kürtler için mi bir anlam ifade ediyor?

Newroz, dile geldiği anda zalimin zulmü karşısında direnişi hatırlattığı için Kürtlerle özdeşleşmiştir. Oysa Aryen toplulukların tamamına özgü bir gelenektir. Persler de kendi tarihlerini destansı bir tarzda topladıkları Şehname’de kendi doğuş ve diriliş bayramı olarak ele alırlar. Her halkın hafızasında yaratılışa dair söylenceler, masalsılar, destanlar ya da doğuş-varoluş anlatıları vardır. Yok sayılan, yok edilmeye çalışılan ve yokluğu üzerinden düşmanlarını var eden Kürdistan halkının tarihi her ne kadar unutturulmaya, sıkça tekrarlanan söylemle mezara gömülmeye ve üstü betonlanmaya çalışılsa da bu başarılamamıştır. Bunun nedeni tarihinde Newroz gibi güçlü direnişlerin yaşanmış olmasıdır. Diriliş destanı olarak anlatılan Newroz’u her gün yeniden incelemek ve anlam vermek, verilen zulüm ve direniş anlamlarını yaşadığımız güne uyarlayarak bir yeni anlam çıkarmak gerekir. Çünkü tarih, ancak böyle nefes almaya devam eder.

Omuzlarından yılanlar çıkan ve her gün bu yılanları Kürt gençlerinin beyinleriyle doyuran Dehak, zulmü, zulümkarları ve egemen sistemleri anlatır. Egemen sistemler onları yöneten bir beyin kadar Kürtleri yem olarak verdikleri sömürü araçlarıyla birlikte var olurlar. Kürt gençlerinin beyinleri Dehak’ta maddesel olarak tüketilirken çağlar boyunca anlam olarak tüketilmiştir. Günümüz dehaklarının Kürt gençlerinin beyinlerini eğitim sisteminde, sömürü sisteminin farklı asimilasyoncu aşamalarında, okullarda, işyerlerinde ve yaşamın birçok yerinde nasıl sömürdüğünü uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. İnkâr edilen Kürdistanlı beyinler ve bedenler üzerinden inşa edilen Türklük, inkarı sürdürerek kendini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Bu sağlamlaşmanın kökeninde Kürt enerjisinin, beyninin ve gücünün sömürülerek (destanda Dehak tarafından yenerek) Türklük var ediliyor, güçlendiriliyor, yükseltiliyor ve kendi varlığını garantiye alıyor. Türklüğün kendini var etmesi için Kürt beynine ihtiyacı vardır. Çok güncel bir örnek, sıkıştığında Önderliğe koşan AKP hükümetinin durumunda ortaya çıkmaktadır. Yine bugün her gün gençlerimizin, çocuklarımızın katledilmesi, bu katliamların Türk devlet sisteminin varoluşsal bir özelliği olmasından kaynağını almaktadır.

Yine bununla birlikte destanda dile gelen görkemli direniş de yeniden yeniden anlamlandırmaya değerdir. Demirci Kawa denilen kişilikte somutlaşan anlam, emekçi kesimlerin zalimlere direnişin öncülüğünü yapmasıdır. Tabi ki emek demek, yaşamı bilerek, emek vererek, emeğin sonuçlarını öngörerek ve bu sonuçlar ortaya çıkmadığında bir sorgulama yapmak demektir. Emek bilinç demektir. Emekte bilinç olmasaydı Demirci Kawa’nin Dehak karşısında direniş öncüsü haline gelmesi mümkün olamazdı. Bugün emek olgusu bilinçten koparılarak salt bedene indirgenmiştir. Bu kapitalizmin doğuşunda insanın Dekartçı zihniyetle ikilemli ele alınışının yaşam üzerinde farz kılınmasıyla mümkün kılınmıştır. Yenilenmiş ve derinleşmiş köleliktir. Oysa insan gerçeğinde emek, bilinçle gelişmiştir. Bilinç olmadan emeğin gelişmesi mümkün değildir. Emekçi kesimlerin, direniş öncülüğü yapması emeğin bilinçle ve hatta özgürlük bilinciyle yakın ilişkisini gösterir.

Kürtler açısından yeni gün demek, özgürlük bilinciyle gelişen emeğin anlama dönüşmesi, zulüm karşısında onurlu direnişi yükseltmesi ve kendi geleceğini özgürleştirmesi demektir. Newroz ancak böyle kutlanır.

PKK hareketinin çıkışı ile beraber her Newroz Kürtler için direnişi büyütme gününe dönüşmüştür. PKK ile beraber Newroz ateşi daha da gürleşmiştir diyebilir miyiz?

Elbette. PKK ile Newroz ateşi daha da gürleşmiştir diyebiliriz ancak daha da önemlisi yüzyıldır söndürülmüş olan Kürt ateşinin PKK ile birlikte küllerinden yeniden tutuşturulduğunu öncelikle söylemek gerekir. Bizim açımızdan Newroz’un her gün yenilenen bir anlamı var. Çünkü unutturulan tarihsel boyut öğrenildikçe bugünü tarihin ışığında yaratan Ölümsüz şehitlerimizin yeniden yarattıkları bir Newroz anlamı var. Mazlum Doğan arkadaşın Amed zindanında yaktığı ateş, Onun Çağdaş Kawa addedilerek tarih olmasını getirdi. Bir direniş hareketi olarak PKK tam bir Newroz hareketidir. Her günü bir Newroz’dur. Çünkü her gün Dehaklar karşısında direnişi yükseltme bilinci kendini yenilemekte, her gün bir yöntemle varlığın koşulları yaratılmaya çalışılmakta ve bunun savaşı verilmektedir. “Direnmek yaşamaktır” sözünü kendi bedenleriyle ve yaşam duruşlarıyla bizlere gösteren yaşam öncülerimizin her biri bir Newroz şehididir. Her biri bizde yeni yaşamı yaratmanın öncü gücü olmuştur. Özgür yaşam yeni yaşamsa, PKK ile atılan her özgür Kürtlük adımı bir Newroz adımıdır da diyebiliriz.

Newroz bir bayramdan ziyade Kürtler için hep Mazlum’un zalime başkaldırışı olarak ele alınır. Kürtler için 2016 Newrozu’nu öze dönüş günü olarak ele alabilir miyiz?

Bugün bayram kelimesinin anlamı da bozulmuştur zaten. Doğal toplumlar yaşamın tamamını bir bayram coşkusuyla yaşarken, üretimi kutsayıp kutlarken bugün hiçbir üretim olmadan yapılan kutlamalar sadece insanların sömürülmesinin bir örtüsü, bir kandırmacası olmaktadır. Kutsallık yoksa kutlamanın olması anlam yaratmaz. Kürtlerin Newroz’u kutlaması da bu çerçevede mümkündür. Direnişi yükseltmek, varlığını ve özgürlüğünü korumanın mücadelesini vermek, bu bilinci direnişle somutlaştırmak ve egemen sistemlerin baskısı altında yaşamamanın kararlılığını göstermek ve bunun için ne gerekiyorsa onu yapmak ancak Newroz anlamına göre olabilir.

2016 yılının anlamı da bu temelde ele alınabilir. Tarih her zaman yeni anlamlara, yeni oluşumlara potansiyeldir. Ki bu anlamı ortaya çıkarabilecek ve kaostan yeni bir sistem yaratmaya yetecek mücadeleyi vermek esastır. Kürtler açısından da bu yıl tabi ki halk olarak özgür yaşamanın bir başlangıç yılı olacaktır. Rojava Kürdistan’da yaşanan gelişmeler, halkımızın direnişi giderek büyüyecek ve kendi sistemini kuracaktır. Yine Bakurê Kürdistan’da başlatılan özyönetim direnişleri onurlu duruşunu yeni direniş biçimleriyle ve sistem inşasıyla yükseltecektir. 2016 yılının mesajını halkımız yılın ilk aylarında vermiştir. Onurlu bir yaşam için her koşulda direnişi yükseltmek ve bedel vermekten korkmadan, tarih yaratma bilinciyle adım atmak halkımızın tercihi olmuştur. Öze dönüş özgürlük ile ilgiliyse, 2016 yılını da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Halkımızın Newroz kutlaması da faşist devletler ve sistemler karşısında direnişi yükseltme temelinde olacaktır.

Tarihten bu yana her Newroz kendisinden önceki bir süreçten farklı bir sürece geçiş günü olarak bilinir. Sizce 2016 Newroz’u da yeni bir sürece gebe midir?

Newroz öncelikle direnişle özdeşleştiği ve direniş ardından yaratılan yeni bir günü anlattığı için farklı bir sürece geçiş demektir. Halkımız yüzyıldır süren soykırımcı politikalar karşısındaki direnişini 2016 yılında derinleştirmiştir. Kendisi bir Newroz olan PKK hareketinin dağlarda yükselttiği direnişi halkımız şehirlerde başlatmıştır. Bu direnişin yaygınlaşması, direnişin tam da Mazlum Doğan arkadaşın söylediği gibi; “direnmek yaşamaktır” olmasıyla ilgilidir. Bundan dolayı da başlayan bu sürecin yeni bir günü getirmesi en anlamlı olandır. Eski olan Kürtlerin ulus devletlerin hegemonyasında soykırım sistemi altında yaşamaya zorlanması, inkar ve imhanın olağanlaştırılarak Kürt varlığının ve özgürlüğünün anlamsızlaştırılması, sömürülmesidir. Yeni olan ise Kürtlerin bu soykırımcı faşist sistemler altında yaşamayı kabullenmeyerek direnişi yükseltmesi temelinde kendilerini kendilerinin yönetmesi anlamında özyönetim sistemini inşa etmesidir. 2016 yılının demokratik özyönetim direnişlerinin zafere taşınacağı bir yıl olması bu yılın baştanbaşa Newroz olması demektir.

Öz yönetim direnişlerinin devam ettiği Bakurê Kürdistan’da, 2016 yılının direniş Newroz’unu Kürdistan halkı nasıl karşılamalı?

2016 yılının direniş Newroz’u olacağını Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Hezex başta olmak üzere halkımız göstermiştir. Bu direniş Newroz’unun nasıl karşılanacağını da Mehmet Tunç ve Derya Koç göstermiştir. Dünya kamuoyunun gözleri önünde anı anına bir direniş nasıl yaratılır, nasıl bir halk onursuz yaşamaktansa ve teslim olmaktansa direnişi seçer ve Newroz nasıl kutlanır göstermiştir. Analarımız, küçük çocuklarımız, her yaştan insanlarımız ve hatta henüz dünya yüzü görmemiş Kürdistanlı bebekler direnişin nasıl olacağını hepimize göstermiştir. Newroz’un ancak direnişle kutlanacağını, bedenlerinde yükselen ateşlerle göstermişlerdir. Mehmet Tunçlar, Derya Koçlar, Mazlum Doğan yoldaşın Demirci Kawa’dan aldığı ateşi kendi bedenlerinde yakarak göstermişlerdir. Bu direnişlerin bizlere verdiği mesaj büyüktür. Mehmet Tunç ve Derya Koçlar, özyönetim direnişlerinin, bu direnişlerle başlayan yeni yaşam adımlarının öncüleridir. Onlar hem kendi bedenlerinin ateşinde direnişin nasıl olacağını ve her bir Kürt insanının nasıl tarih yazabileceğini göstermiş, hem de bizlere kalan küllerinden nasıl bir özgür Kürtlük yeşertmemiz gerektiğini göstermişlerdir. Onların direnişi bizim için bir emirdir. Kürt varlığının 2016 yılıyla birlikte nasıl yaşamsal kılınacağını, nasıl özgür yaşanacağını ve özgür bir yaşamın nasıl bir direnişle inşa edileceğini bizlere göstermişlerdir.

Her bir Kürt bireyi 2016 yılını direnişle, kendi demokratik sistemini inşa ederek özgür yaşayabileceğini ve her bir bireyin direnişinin bu yaşamı kurabileceğini, kendi öz gücüne inanarak gücünü direnişi yükseltmeye katması gerektiğini haykırmışlardır. Onların direnişi tüm Kürtlere bir çağrıdır. Direnen ve onurlu yaşamak isteyen Kürtler kadar kendi halkının yaşamından uzak olan, kendi halkının varlık ve özgürlük koşullarından bihaber olan, kendi halkının çıkarlarına karşı olan, kendi halkına düşman olanlara da bir çağrıdır. Bu bir onur çağrısıdır. Başka türlü yaşanacağını sanmanın, her an Dehaklara sunulacak bir yem olarak kalmak anlamına geldiğini gösteren bir onur çağrısıdır özyönetim direnişinin öncülerinin çağrısı.

1998’de büyük bir eylem gerçekleştiren Sema Yüce'nin; "8 Mart’tan-21 Mart'a kadar kendimi ateşten bir köprü yapmak istiyorum." Sloganı 2016 yılında özerk yönetime öncülük eden kadınlar için ne anlam ifade etmeli?

Özyönetim direnişlerinde öncü rolü kadınlar oynadı. Cizre kadınının direnişi Berivanların mirasına sahip çıktığı kadar bu direnişi tüm toplum bireylerinin sahiplenmesi anlamında toplumsallaştırdı. Analarımızın direnişi, her türlü baskıya, zorbalığa, faşist uygulamaya rağmen dimdik ayakta durmaları, yıkılan evlerinin arasından dahi yenilmedik diye haykırmaları tüm Kürtler için, hatta tüm insanlık için öncülük anlamındadır. Bu anlamıyla Kürdistan kadını Cizre başta olmak üzere tüm özyönetim direnişlerinde sergilediği duruşla Önder Apo’nun yarattığı kadın özgürlük yolunda nasıl yürüyeceğini bir kez daha göstermiştir. Faşist erkek egemen sistem karşısında analarımızın, genç kızlarımızın, hatta çocuklarımızın gösterdiği direniş yılın ilk aylarından bir yine gün kutlaması anlamındadır. Bu anlamı doğru okumak ve doğru değerlendirmek gerekir. Bugün, Kürdistan kadını Sema yoldaşın yarattığı ateşten köprüde yaşamını inşa etmektedir. Ateşten bir zamanı kendi bedeni ve ruhuyla, kendi yaşamıyla ve yaşam bildiği direnişiyle örmektedir. Kürdistan kadınının bu direnişi, direnişte onurlu yaşamak isteyen her Kürdistanlıyla geliştirdiği yaşam yoldaşlığı tüm Kürdistan kadınlarının nasıl yaşaması gerektiğinin de bir pusulasıdır. Kürdistan kadını soykırım sistemleri karşısında yükselttikleri varlık ve özgür yaşam direnişlerini büyük bir bilinçle sürdürmektedir.

Yeni bir gün anlamına gelen özyönetim direnişlerine verilecek cevap, Kürdistan kadınının bu direnişini sahiplenmek, bu direnişten öğrenmek ve direnişi yükseltmektir. Kadınlar yaşamın öncüsüdür. Yaşamın yaratıcısıdır. Toplumsallığın şekillenmesini mümkün kılan toplum öğesidir. Kadınlar bu bilinçle yeni yaşamı kurmanın yeni bir toplumsallık kurmak olduğu bilinciyle hareket etmeli, özyönetim direnişlerinde gösterilen duruşu baştanbaşa bir yaşam duruşu haline getirerek, direnişi yaşamın temel hücresi, temel anlam zerresi haline getirmelidir. Erkek egemen faşist sistemlere de ancak bu temelde bir karşı koyuş olabilir. Kadınlar olarak bundan başka bir özgür yaşam yolunun olmadığını bilmek kadınları her günü Newroz yapabilmenin de yaratıcısı haline getirecektir.

Kadınların yüreğinde sürekli yanan bir Newroz ateşi vardır. Bizler ancak yüreğimizdeki ateşi büyüterek, direnişle taçlandırarak ve yeni toplumsallığın inşa gücü haline getirerek ancak 2016 Newroz’unu kutlayabiliriz.