Durmadan savaştılar, durmadan yürüdüler

Ali Kanîroj, Helgurt Bagok ve Xemgîn Amed… Durmadan savaştılar, durmadan yürüdüler. Ta ki çok yıldızlı bir Kurdistan gecesinde yan yana uzanıp, yüzleri semaya dönük, mücadelelerini devredinceye kadar.

BASIN ŞEHİTLERİ

10 Temmuz 2018’de şehit düşen özgür dağ basınından Ali Kanîroj, Helgurt Bagok ve Xemgîn Amed anısına…

Paylaştıkları kadim ama sömürülmüş, katledilmiş bir ülkenin toprağında birbirlerinden habersiz doğdular. Her biri, gözlerinde ülkelerinin en derin hüznünü taşıyan annelerinin ak ve helal sütünü emerek biraz daha boy verdi, yetişti. Ayrı zamanların çocuklarıydı ama aynı havayı soluyup, aynı suyu içip, bazen de aynı anıları yaşadılar. Her birinin suretine aynı gizemli gülümseme asılmıştı. İçtikleri sudan, soludukları havadan olsa gerek. Ülkelerindeki bütün yaşam belirtileri suya, havaya ve annelerinin ak sütüne karışmış, oradan da onların etine, kanına yayılmıştı. Küçücük yaşam belirtisi bile yüzlerine, henüz onların da anlamlandıramadığı bir umut gülümseyişi asmıştı. Henüz özgür olmanın ne demek olduğunu tam kavrayamayacak yaştaydılar, ta ki dağlarının ardından, ülkelerinin ufuklarından yükselen güneş onları kavurana dek.

                                                                         (Ali Kanîroj)

DÜŞ YOLA, BİZDEN ALINANI GETİR

Böylece içlerine sinmiş olan acıyı daha da hissettiler, kanları daha bir coşkun akmaya başladı ve acı gerçek yüzlerine bir tokat kadar sert çarptı, gözleri ise annelerininki gibi derin bir hüzne boğuldu. Dünyalı hiçbir çocuğun olmayacağı, olmaması gerektiği kadar düşünmeye, sorgulamaya kalkıştılar. Bu onları bazen hem çaresiz hem de yine bir çocukta olmaması gerektiği kadar olgun ve güçlü kıldı. İşte böyle düştüler arayışa her biri. Düştüler arayışa, çünkü güneş ülkelerine eskiden olduğu gibi doğmuyor ve eskiden olduğu gibi güzellikler yaymıyordu. Belki de özgürlük umudu, onları kavuran güneşin ışınlarına da sinmişti ki; onlar ülkelerinde hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığını, oyunlarını yarıda bırakarak öğrendi. Mesela pınarlar akması gerektiği yerden akmıyor, eskiden coşkun olan nehirler durgun ve her zamanki gibi çocuklar güneşin doğuşuyla köy meydanına toplanmıyor, şehir sokaklarında bağıra çağıra oynamıyordu. Her birinin annesinin onlarla tek paylaştığı ise gözlerindeki derin çağrı oluyordu. Belki hiçbir çocukta olmayacağı kadar bağlıydılar annelerine ve o sessiz, temassız çağrılarına kulak veriyorlardı. Çağrı onlara diyordu ki; düş yola, bizden eksilteni bul, bize getir.

                                                             (Helgurt Bagok)

UZUN BİR YOLCULUĞA KOYULDULAR

Kendi çağlarında kimisi çocuk, kimisi sakallanmış, kimisi okumuş, kimisi okumadan gerçeği öğrenmiş ama her biri de kendisinden kat be kat büyük bir işe kalkışıp uzun bir yolculuğa koyuldu. Bulmak için annelerinin gözlerinden eksiltileni, çocukların oyunlarından kopartılanı, güneşin ülkesinden çalınanı, düştüler yola. Nehirler coşkun aksın, pınarlar bir ceviz ağacı dibinde bitsin ve hür bir şekilde oynayıp büyüsün diye çocuklar, düştüler yola. Ülkelerinin ufuklarından bütün meydanlara sarksın diye güneşin heybeti, düştüler yola. Sadece anneler ve çocuklar için değil, yarım kalmış öykülerini özgür bir nihayete vardırmak için düştüler yola. Onlara yapılan çağrıya kulak vere vere yürüdüler. Dağları, vadileri, aşılmaz denilen bütün engelleri aşarak, adeta yok sayarak bütün zorlukları, yürüdüler. Öyle ya, aşılmaz denileni aşmak, yok saymak engelleri nedir ki amaçları karşısında; sadece aşılması gerekli olan gözlerinde küçük engeller. Kimi Zagrosları aşıp da geçti, kimi Mêrdîn ovasından Bagok Dağı’na adım atarak geçti, kimi Amed’in Licê’sinde zırhlı karakol duvarlarını aşıp da geçti. Pusulaları güneş, hedefleri güneşti. O yüzden hiçbir engeli tanımadılar, o yüzden şaşmadılar girdikleri yoldan. Çünkü güneş şaşmazdı ve kendisiyle imgelenen anlamı bahşetmeye hazırdı o çocuklara. Yeter ki şaşılmasın yoldan, yeter ki ona doğru adım atılsın; o karşılığında on adım atmaya hazırdı.

NİCE MEŞAKKATLİ YOLDAN GEÇTİLER

Böylelikle ülkelerinin dağlarına, dağların ardına ulaştılar. Dağların ardında yalnız değildiler, aynı büyük amaç ve daha önce aynı zorlu yollardan geçmiş bir özgürlük topluluğu bekliyordu onları. Kimisi kendileriyle aynı tende ve bütünü onlar ile aynı dili paylaşan. Geçtikleri yol binlerce defa arşınlanmıştı, binlercesinin kızıl kanı bedenlerinin üstünden toprağın damarlarına akıp yekvücut olmuştu. Bu topluluk her birinin arayışlarının neticesiydi, böyle birleşmişlerdi, böyle büyümüş ve böyle yürüyorlardı özgürlüğe doğru. Ali’ye, Helgurt’a ve Xemgîn’e çağrı buradan gönderilmişti. Bu özgürlük kervanından yükselip bütün Kurdistanlı anaların gözüne, oradan da Ali’nin, Helgurt’un ve Xemgîn’in yüreğine işlenmişti bu çağrı. Onlar bu çağrıya kulak verip nice meşakkatli yollardan geçtiler ve yitip giden bir ülkenin özgürlük umudu olmak için nice aşılmazı geçtiler. Zamanları farklıydı belki, yaşları, yaşadıkları da farklıydı belki de. Ama uğruna güneşi hedefledikleri amaçlarında aynı yolu, aynı zorluğu paylaşıyorlardı.

                                                               (Xemgîn Amed)

ONLAR BUGÜNÜ DÜNDEN GÖRMÜŞTÜ

Bir özgürlük topluluğu ki, kendilerini özgür bir gelecek fikri ve silahıyla donatmışlardı. Avuçlarında sıkı sıkıya kavradıkları mavzerleri ise bu yolda sadece bir araçtı. Mavzer varsa ölmek de toprağa serpilmek de vardı. Bu, onların gözünü hiç mi hiç korkutmadı. Onlar için ölüm, sadece Kurdistanlı başka bir yiğit çocuğa taşınacak bir ruh göçüydü. Sarıldılar ellerindeki silah dedikleri her şeye, katıldılar özgürlük savaşına. Her biri Kurdistan’ın ayrı bir şehrinden, ayrı bir köyünden olan cesur çocuklardı. Böylece Ali, Helgurt ve Xemgîn bu savaşın bir noktasında bir araya geldiler. Onlar gerillanın, özgürlük savaşçılarının çağrılarını kendi gözlerinden bütün bir ülkeye yayacak olanlardı. Onlar gerillanın gözü olan birer çağrı taşıyıcıları ve özgürlük savaşçılarıydı. Onlar en büyük savaşı kendi gözlerinde verip özgürlüğün çağrısını Kurdistanlı anaların gözlerine taşıyandı. Gözleri onların en büyük özgürlük silahıydı; çünkü onlar Kurdistan’ın her bir dağında gelişen özgürlük savaşını milyonlara kendi gözleriyle ulaştırıyordu. Durmadan savaştılar bu özgürlük savaşçıları, durmadan yürüdüler güneşe, özgürlüğe doğru; ta ki çok yıldızlı bir Kurdistan gecesinde yan yana uzanıp, yüzleri semaya dönük, mücadelelerini devredinceye kadar.

Ali, Helgurt ve Xemgîn son anlarında, çocukluk yıllarındaki gizemli gülüşlerini suretlerine asıp gözlerini ebediyete kapattılar. O kadar gizemli değildi artık o çocukluk yıllarındaki gülüşleri. Çünkü onlar bugünü dünden görmüşlerdi ve öylece düşmüşlerdi yola. Hala 10 Temmuz geceleri Ali Kanîroj, Helgurt Bagok ve Xemgîn Amed’in son anlarında yıldızlara astıkları gülümsemeleri ile bakıyor onların ardılları.