GÖRÜNTÜLÜ

Güven: Özerklik Türkiye’nin de birçok bölgesinde hayata geçebilecek bir sistem

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması ve özgür olması gerektiğini belirtti.

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması ve özgür olması gerektiğini belirtti.

Ulus devlet çöküntüsünün yaşadığı bu süreçte, özerkliğin sadece Kürdistan için değil, Türkiye’nin birçok bölgesinde hayata geçirilebilecek bir sistem olduğunu söyleyen Güven, “Halkların daha demokratik daha katılımcı daha eşit kendilerini yönetebilecek bir sistemdir” dedi.

Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 1. Olağanüstü Kongresinde Eşbaşkanlığa seçilen Leyla Güven, Kürdistan’da AKP hükümetinin yürüttüğü topyekun savaş sürecine ilişkin yapacakları çalışmalar hakkında ANF’nin sorularını yanıtladı.  

Demokratik Toplum Kongresi neden olağanüstü kongre yapma gereği duydu?

Demokratik Toplum Kongresi kendi tüzüğü gereği 3 ayda bir zaten genel kurul yapar. Ancak bir buçuk yıl önce seçimli bir kongre gerçekleştirmişti. Bir buçuk yıldan bu yana da delegelerin birçoğunun çalışmalara yeterince katılmaması, siyasi soykırımlarının operasyon kapsamında kimilerinin tutuklanması, kimilerinin siyasi yasak alması ile delegelerin boşaltılması söz konusuydu. Olağanüstü sürece cevap olabilmek için de daha örgütlü olmak gerekir. Bu yüzden olağanüstü kongreyi yapma ihtiyacı duyduk. Bu yenilenmeyle birlikte yeni sürece cevap olmak için bir kongre gerçekleştirdik.

DTK’nin bir önceki deklarasyonuna devletin cevabı kirli ve topyekün savaş oldu. DTK bu konsept karşısında rolünü oynayabildi mi?

DTK, Demokratik Özerk Kürdistan için kamuoyuna deklare ettiği 14 maddelik deklarasyon son derece önemliydi ve kamuoyunda çok ciddi önemli tepkiler aldı. Bunun karşısında yetkililer özellikle AKP yetkilileri bu sesin duyulmaması için bu deklarasyonun halk tarafından güçlü bir kabul görmesinin sonucunda savaşı daha derinleştirerek cevap verdi. DTK birleşenleri olarak biz şuna inanıyoruz, o deklarasyon doğru bir deklarasyondur ve bundan sonrada onun halklar tarafından kabul gördüğü bilerek bu doğrultuda çalışmalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Bu süreçte ulus devletler tam bir tıkanma yaşıyor. Ulus devletin çöküntüsünün yaşandığı bu süreçte, özerkliğin sadece Kürdistan içinde değil bu Türkiye’nin birçok bölgesi için hayata geçirilebilecek bir sistemdir. Halkların daha demokratik daha katılımcı daha eşit kendilerini yönetebilecek bir sistemdir. Dolayısıyla DTK her ne kadar Kürdistan’da olan bir kongre olsa da yine Batı içinde hayata geçirilebilecek olan bu deklarasyonun sonuna kadar arkasındadır ve orada tek tek ele alınan maddelerin tüm Türkiye’nin demokrasi açısından Kürt sorunun demokratik çözümü açısından olmazsa olmazıdır.

Devletin yıkım sonrası kamulaştırma adı altındaki gaspına karşı nasıl bir stratejiniz var?

Kürdistan’da özerkliğin ilan edildiği ilçelerde aylarca sokağa çıkma yasağı uygulandı. Bu sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte kentler yerle bir edildi. Geçmişten buyana tarih boyunca dünyada çeşitli savaşlar, başkaldırmalar olmuştu ama bunun karşısında yürütülen savaşın bir hukuku, ilkesi ve bir kuralı vardı. Anladığımız kadarıyla gerçekten AKP hükümeti 13 yıllık siyasi pratiği içerisinde en ağır ve vahşet boyutuna ulaşan pratiği bu kentler üzerinde uyguladı yıkım oldu. Bu yıkıma uğrayan kentlerin yasağın kalktığı ilçeler boyutunda ele alırsak başka bir konseptle o yıkıntıları ortadan kaldırırken o kentin kimliğini de ortadan kaldırmaya dönük bir girişimi olduğunu görüyoruz. Silopi, Cizre ve özellikle Sur’da böyle bir girişim olduğunu görüyoruz. Sur Amed’in kalbidir. Sur 7 bin yıllık tarihiyle Amed demektir. Amed’e gelen Sur’u görmemişse Amed’i görmemiş demektir. Dolayısıyla bu kadar tarihi kökleri olan bir kentin bir ilçesinde kamulaştırma adı altında ilçenin kimliği yok edilmeye çalışılıyor.

Bunun karşısında biz DTK olarak bütün birleşenlerimizle birlikte bunun karşısında duracağız. Amed halkı böyle bir şeye razı olmayacaktır. Amed halkı TOKİ’lerle doldurularak Sur’daki birçok tarihi yapının yok edilmesine seyirci kalmayacaktır. Biz de Amed halkının ortaya koyacağı tavır tutumuyla onlarla birlikte hareket edip bu kamulaştırma, tarihi kimliği yok etme girişimine asla izin vermeyeceğiz.

Amed halkıyla birlikte hareket edeceğiz ve bu konuda demokratik olarak hangi haklarımız varsa onları gerçekleştireceğiz. Halkla rağmen bir düzenlemenin olmayacağını düşünüyoruz. Burada yaşayan halk neyi istiyorsa, kentinin nasıl inşa edilmesini istiyorsa o şekilde hareket etmek zorundalar. Şu anda sit alanında UNESCO’nun tarihi kentler listesinde olan bir ilçeye bu yaklaşımı ne Amed halkı kabul eder nede biz kabul ederiz.

Türk devletinin yıktığı yerlerde inşa çalışmaları konusunda ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz? Bu konuda ne tür zorluklar yaşanıyor? İnşa konusunda Kürdistan kurumlarına örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin eleştiriler var. Neler söyleyebilirsiniz?

Yıkıma uğrayan kentlerde devlet kendi zihniyetiyle bir inşa gündeme getiriyor. Bu inşada kendi öngördüğü mimari yani TOKİ gibi halkları birbirinden uzaklaştıran, toplumsal olan her şeyi ortadan kaldıran biz zihniyetle yapılaşmaya gitmek istiyor. Bunun karşısında bizim Belediyelerimizin, yerel yönetimlerimizin ve bütün kurumlarımızın karşı duruşu söz konusu. Böyle bir inşayı talep etmiyor halkımız. Yıllardır kenti sokağında tanıdığı bildiği herkesle konuşan sohbet eden dertlerini paylaşan özellikle kadınlarımız bu sokaklarda yaşam içerisindeki her rengin bir araya gelebildiği toplumsal sorunlar karşısında refleksini gösterebildiği cıvıl cıvıl olan sokaklar şimdi TOKİ’lerle kapatılmaya çalışıyor. Buna razı değil halkımız ve biz de yeniden inşanın halkın talebinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Daha düşük katlı evler ve daha uygun toplumsal zemin içerisinde oluşturulabilecek evlerle halkın yaşamını sürdürebilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca bu yıkıma uğrayan evlerin, sokakların, caddelerin, kentlerin yeniden inşası konusunda birinci derecede söz sahibi olması gerek halk olduğunu düşünüyoruz. Biz şuan kamuoyu araştırmaları da yapıyoruz. Halkada gidip geniş halk toplantıları da yapıyoruz. Örneğin, Sur’da oturanların Sur’da yeniden inşası için ne düşündüğünü bilmek istiyoruz. Biz Demokratik Toplum Kongresi olarak buradaki Sivil Toplum Örgütleri de bütün kurumlarda halka rağmen bu benim görüşümdür yapılsın diyemez. Sur halkının ortaya koyacağı talep doğrultusunda çalışmaları yürüteceğiz ve oraları yeniden inşa edeceğiz.

DTK gerçekten kurucu meclis olarak daha fazla Kürdistan merkezli bir dil kullanmamalı mı?

Demokratik Toplum Kongresi, Kürdistan’da yaşayan bütün hakların içinde temsiliyetini bulduğu bir kongredir. Mezopotamya coğrafyasında kimler yaşıyor Kürtler, Ermeniler, Êzidîler, Aleviler ve birçok kesimden insan yaşıyor. Bunların hepsi kendi temsiliyetilerini DTK içinde buluyor. Kullandığı dilde burada yaşayan halkların kendi renginden ve onların taleplerinin doğrultusunda gelişen bir dildir. DTK başka yerlere ya da zeminlere siyaset ve politika yürütemez. Çünkü buranın halkıyla, 501 delegesiyle her renkten, her kimlikten, her görüşten insanın içerisinde yer aldığı bir kongredir. Dolayısıyla dili de daha çok Kürdistan merkezli bir dildir. Bu çok anlaşılır bir durumdur. Başka yerlere mesaj vermek yerinde özelde kurulduğu bölgenin halkına cevap olabilmek için çabalayan bir kongredir.

Kongrede Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerinde tecrit ve özgürlüğü merkeze oturdu. DTK bu konuda neler yaptı? Bundan sonra neler yapacak?

Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan, çok önemli bir misyona sahiptir. Milyonların iradem dediği ve onun söyledikleri doğrultusunda ölümü göze alan binlerce yüz binlerce insanın bulunduğunu biliyoruz. Buna en somut olanda 99 yılında uluslararası bir komployla Sayın Öcalan Türkiye’ye getirilirken yüzlerce insan bedenini ateşe verdi, irademdir dedi. Ayrıca on milyonu aşkın insan imza verdi Sayın Öcalan benim irademdir dedi. PKK hareketi Sayın Öcalan’ın söylediği her şeyi mutlaka kabul eder ve bu doğrultuda bütün planlamaların da kendi önderliklerinin isteğiyle gerçekleştirebiliyor. Biz de Sayın Öcalan’ın Kürt halkı açısında özellikle barış iradesini ortaya koyma açısından son derece önemli bir misyona sahip olduğunu düşünüyoruz. DTK Sayın Öcalan’ın yıllar önce önerdiği Kürdistan’da bütün hakların aynı çatı içerisinde belirttiği bir kongredir. Sayın Öcalan birçok şeyi çok önceden öngören bir insandır. Türkiye realitesine baktığımız zaman böylesi önderlikler çok az bulunuyor. Günü birlik siyaset yapan, hareket eden önderler çoktur ama daha öngörülü siyaset yapan ender insanlardan birisidir.

4 Nisan yaklaşıyor Sayın Öcalan’ın doğum günü vesilesiyle Amara’ya Sayın Öcalan’ın doğduğu köye binlerce insanın gideceğini her yıl olduğu gibi orada Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu felsefeyle bütünleşerek doğum gününü kutlayacağını biliyoruz. Bizler de orada olacağız. İmralı cezaevinde tek kişilik bir hücrede 17 yıl boyunca, sürekli oradan proje üretip Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü için çabalayan bir insandır. Bu tecridin insanlık dışı olduğunu söylüyoruz. Bu tecridin derhal kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Ama bununda yetmeyeceğini düşünüyoruz. Sadece tecrit uygulanmasının kaldırılmasını değil Sayın Öcalan’ın özgür olması gerekiyor. Önder olarak benimseyen bir halk gerçekliği varken Sayın Öcalan’ın tutuklu bulunması uygun bir durum değildir. DTK olarak, Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması ve Kürt sorunu konusunda önemli bir rol üslenmesi ve kalıcı barışın gerçekleşmesi için bunun şart olduğunu biliyoruz. Bu konuda da çabalarımızı sonuna kadar sürdüreceğiz. 3 yıllık bir çözüm süreci olarak adlandırılan bir çözüm süreci vardı DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle de İmralı heyetinde bizzat yer aldı. Bundan sonra yeniden masanın kurulması yeniden Dolmabahçe mutabakatının canlanması ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşarak bu masanın bir tarafında oturarak kendi halkını temsil etmesi için elimizden gelen çabaların fazlasını yapacağız.

Tüm kongre ve konferanslarında ulusal birlik vurgusu öne çıkıyor. Bu konuda Kuzey Kürdistan’da son bir yılda neler yapıldı? Ne tür bir çalışmalar yürütüyorsunuz? Bunları yeterli görüyor musunuz?

4 parça Kürdistan’da sınırlar çizilerek Kürtlerin bir şekilde birbirlerinden ayrılması ve ayrı düşünmesi sağlamaya çalışan bir konsept olduğunu biliyoruz. Ama Kürtler bu sınırları hiçbir zaman tanımadılar. Bu sınır ve tel örgülere rağmen hep bir araya geldiler. Ruhta, bilinçte, söylemde çok şeyi ortak hareket ederek bunları aştılar. Şimdi gelinen aşamada 4 parça Kürdistan’ın birlikte hareket edebileceği bir organizasyonun sağlanması gerekiyor. Bunun için de bir ulusal kongreye ihtiyaç var. Bu kongre girişimi uzun süredir çabalıyor ve bu kongrenin gerçekleşmesi için bir çalışma yürütüyor. Bugüne kadar daha gerçekleşmedi o kongre ama biz önümüzdeki süreçte DTK olarak ulusal birliğin gelişebilmesi için ve bu kongrenin gerçeklemesi için çaba sarf edeceğiz. Bu konuda Sayın Barzani, Sayın Rojhilat’la da Rojava’yla da görüşmeler yaparak bu kongrenin gerçekleştirmesini sağlayacağız. Ortadoğu’da yeniden bir sınırlarının ele alındığı bir dizayn çalışması var. Batılı egemenlerde herkesin kendi hesabına göre Ortadoğu’da bir şeyler yapmaya çalıştığını görüyoruz. Bu konuda en çok söz sahibi olması gereken Kürtler olduğun düşünüyoruz. Çünkü bu coğrafyada ağırlıkta yaşayan halk Kürtlerdir. Burada yapılacak yeni düzenlemede Kürtlere rağmen olmamalıdır diye düşünüyoruz. Kürtlerin bu konuda bir birliğe ihtiyacı var. Ortak bir söyleme ihtiyacı var. DTK olarak buradaki tüm kurumların çatı örgütü olarak bu görevin en çok bize düştüğünü ve çok ciddi bir çabanın sahibi olacağımızı, bu birliğin sağlanması için elimizden gelen çabayı göstereceğimizi belirtmek isterim.