Kalkan: Her yer faşizme karşı direnişin alanı olmalı

PKK YK üyesi Duran Kalkan her yerin faşizme karşı direnişin alanı olması gerektiğini söyledi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Erdoğan’ın ülkenin geleceğini kararttığını ifade ederek artık her yerin faşizme karşı direnişin alanı olması gerektiğini söyledi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan NewsChannel televizyonunda yayınlanan ‘Ülkeden’ programına katılarak gazeteci Derviş Eren’in sorularını yanıtladı. 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edilen Türkiye devrimci gençlik önderlerini anan Kalkan “Bu devrimcilerin anıları halen tazeliğini koruyor. Amaçları gerçekleştirilmeyi bekliyor. Türkiye halkları, emekçileri, gençleri ve kadınları bu büyük devrimcilerin açtığı yolda yürüyor.” dedi. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bugün için de aydınlatıcı bir rol oynadıklarına belirten Kalkan, Türk ve Kürt halkının kendilerini devrimci amaçla daha çok bütünleştirmeleri gerektiğini vurguladı.

Gençliğin Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci gençlik öncülerinin mücadele mirasını devam ettirmesi gerekliliğine dikkat çeken Duran Kalkan, “Tayyip Erdoğan kendi bugünü için gençlerin ve Türkiye’nin geleceğini karartıyor. O halde faşizme karşı mücadele bilincine ve örgütlülüğüne ulaşarak eylemde daha yaratıcı olmak gerekiyor” dedi.

Duran Kalkan, Türkiye’de kurumsal yapıların dağıtılarak bireysel bir diktatörlüğün inşa edildiğini dile getirerek “Artık Türkiye’de bir devlet varlığından söz edilemez. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin çete örgütlenmesi vardır. Ortada herhangi bir kurum kalmamıştır. Bu tehlikelidir. Karar almayı hızlandırıp, devleti etkin hale getirdiklerini iddia ediyorlar. Bütün karar mekanizmalarını yok edip, tek ses, tek düşünce, tek beyin olarak Tayyip Erdoğan’ı ortaya çıkararak bunu yapıyorlar. Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak deniliyordu. Bunun devamı olarak aslında devletin yerine de tek kişi diktatörlüğü ikame ediliyor.” şeklinde sözlerini sürdürdü.

CHP’nin muhalefet politikaları, 1 Mayıs emek ve mücadele gününün sonuçları, Rojava ve Şengal’e dönük saldırıların yanı sıra gündemde öne çıkan gelişmelerin değerlendirildiği röportajın birinci bölümü şu şekilde;

TÜRKİYE HALKLARI BU DEVRİMCİLERİN AÇTIĞI YOLDA YÜRÜYOR

*6 Mayıs vesilesiyle 1972’de idam edilen devrimci önderlerden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında neler söyleyebilirsiniz? Aynı zamanda hareketiniz Mayıs ayını “şehitler ayı” olarak tanımlıyor. Bu kapsamdaki görüşleriniz nelerdir?

Şehadetlerinin 45. yıl dönümünde Türkiye devriminin önderleri olan Türkiye halklarının yiğit evlatları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı saygı ve minnetle anıyorum. Anılarını yaşatma ve amaçlarını başarma sözümüzü bir kere daha yineliyorum. Bu sözün gereklerinin önümüzdeki yıllarda özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye yaratılarak yerine getirileceğini açıkça bir kez daha ifade ediyorum. 45 yıllık bir mücadele geçmiş olmasına rağmen bu devrimcilerin anıları halen tazeliğini koruyor. Amaçları gerçekleştirilmeyi bekliyor. Türkiye halkları, emekçileri, gençleri ve kadınları bu büyük devrimcilerin açtığı yolda yürüyor. 6 Mayıs idamları Mayıs ayını bütün Türkiye halkları için şehitler ayı haline getirmiş bulunuyor.

6 Mayıs’ta THKO’nun öncü militanları idam edildiler. Daha önce 30 Martta bu idamları önlemek için THKP-C önderi Mahir Çayan ve arkadaşları THKO militanlarıyla birlikte Karadeniz’de eyleme geçtiler. Fakat faşist diktatörlüğün saldırıları ile katledildiler. Ardından 1973 Mayıs’ında Dersim’de TKP-ML önderi İbrahim Kaypakkaya yaralı yakalandı ve Amed’te işkenceyle katledildi. Ser verip, sır vermeyen yiğit olarak ifade edildi. 6 Mayıs ve 18 Mayıs şehadetleri, 12 Mart 1971 darbesiyle başlayan faşist diktatörlüğe karşı demokratik Türkiye mücadelesini yürüten devrimcilerin şehit düştüğü günler oluyor. Dolayısıyla Türkiye devrim şehitlerinin günleri, Mayıs ayını da şehitler ayı haline getiriyor. İbrahim Kaypakkaya’nın şehadetinden 4, Denizlerin şehadetinden 5 yıl sonra Önder Apo’nun “gizli ruhum gibiydi” dediği Haki Karer yoldaşın 18 Mayıs 1977’de Antep’te TC ajanları tarafından katledilmesi olayı var. Şimdi bu şehadetin de 40. yıldönümünü yaşıyoruz.

ŞEHİTLER GÜNÜ PKK 1. KONFERANSINDA KARARLAŞTIRILDI

Haki Karer yoldaşın şehadeti de 18 Mayıs’ı Kürdistan devriminin şehitler günü haline getirdi. Arkasından bir yıl sonra Halil Çavgun yoldaşın 19 Mayıs’taki şehadeti, 1982’de dörtlerin 17 Mayıs’taki şehadeti ve 1 Mayıs 1982’de yurtdışı faaliyetlerinde Abdulkadir Çubukçu yoldaşın şehadeti Mayıs ayını Kürdistan devrimi için de şehitler ayı haline getirmiş bulunuyor. 1981 Temmuz ortasında gerçekleşen PKK 1. Konferansı 18 Mayıs’ı ‘şehitler günü’, mayıs ayını da ‘şehitler ayı’ olarak kararlaştırmış bulunuyor.

Demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan için gencecik insanlar üniversite öğrencileri ve aydınlar en küçük bir tereddüt yaşamadan canlarını ortaya koydular. Deniz Gezmiş’in mahkemelerdeki haykırışları ortadadır. Haki Karer yoldaşın nasıl kararlı yürüdüğünü, Önder Apo’nun düşüncelerini uygulamak için nasıl tereddütsüz bir mücadele içerisinde olduğunu gün gün, saat saat, hepimiz çok iyi biliyoruz. Buna canlı tanıklık etmiş durumdayız. Bu yürüyüşler niçin oldu? Demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan amacına ne kattılar? Kanlarıyla suladılar. Dönülmez kıldılar. Doğru yaşamın Demokratik Türkiye Özgür Kürdistan olduğunu gösterdiler. Bunun dışında Türkiye halkları ve Kürt halkı için doğru ve insanca bir yaşam yolu yoktur. Bunu gösterdiler.

ONLAR DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İSTEDİ

AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı mücadele ediyoruz. AKP-MHP ittifakı 16 Nisan referandumunda yaptığı hilelerle kazandığını iddia ederek, şimdi bir faşist tek kişi diktatörlüğü olarak kendini yapılandırmak istiyor. Bu sürecin ne zaman başladığını bilmek önemlidir. Bugün Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisinin kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek istedikleri faşist diktatörlüğün iki başlangıcı vardır. Birincisi yüz yıl önce İttihat ve Terakki soykırımcılığı ve savaşçılığıdır. İkincisi ise 12 Mart 1971 faşist askeri darbesidir. 1970 başında Türkiye tam bir ikileme girmiştir. 1923’te ilan edilen cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet mi olacak, yoksa faşist askeri diktatörlüğe mi dönüşecek sorusuna yanıt olarak Denizler, Mahirler, İbrahimler demokratik bir Türkiye istediler. Memduh Tahmaç ve arkadaşlarından oluşan 12 Mart darbecileri ise faşist askeri bir diktatörlük istediler.

Bugünün devrimciler ve demokratları Denizlerin, Mahirlerin ve İbrahimlerin yolunda yürüyorlar. Bugünün Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçelileri de Memduh Tahmaçların izinden yürüyorlar. İstedikleri kadar darbeye karşı olduklarını söylesinler. Kendilerine karşı olan darbeye karşıdırlar. Ancak kendi darbelerine karşı değildirler. Nitekim 15 Temmuz askeri darbe girişimine karşı, 20 Temmuz OHAL darbesini yaptılar. Bu da bir faşist darbe olarak sürüyor. Bu darbelerin en önemli süreci, 12 Mart 1971 sürecidir. Daha önce 27 Mayıs darbesi de bir zemin hazırladı ama darbe temeli 12 Mart süreciyle birlikte kesinlik kazandı.

FAŞİST DİKTATÖRLÜK 12 MART SÜRECİYLE BAŞLADI

Bugünkü faşist diktatörlük 12 Mart süreciyle başladı. Aslında cumhuriyetin demokrasi mi yoksa diktatörlük olacak noktasında bir cevapsızlığı vardı. Buna 12 Mart darbecileri faşist diktatörlük yanıtını verdiler. 12 Eylül darbecileri, Kenan Evren ve arkadaşları bunu daha da sürdürdüler. Şimdi Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli bu süreci pekiştirmek istiyor. Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anarken onların amaçlarının ne olduğunu iyi bilmemiz gerekli. Şehadetlerinin 45. yıl dönümünde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına daha güçlü sahip çıkabilmek lazım. Çünkü bugün için de aydınlatıcıdırlar. Son sözleri öğreticidir. “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” dediler. “Türkiye’nin bağımsızlığı” dediler. Demokratik Türkiye ve Özgür Kürdistan için yürüdüklerin ortaya koymuş oldular.

Bugün bağımsızlığa, özgürlüğe, demokrasiye ve kardeşleşmeye en çok ihtiyaç olunan bir dönemdeyiz. Başta Kürtler ve Türkler olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halkların bu büyük devrimcilerin bu sözlerinden ders çıkartmaları, 45. yıldönümü vesilesiyle kendilerini bu amaçla daha çok bütünleştirmeleri ve bu temelde demokrasi, özgürlük ve halkların kardeşliği çizgisinde demokrasi cephesini daha çok örerek, faşizme karşı demokrasi ve özgürlük mücadelelerini daha çok yükseltmeleri gerekiyor.

YENİ BİR SOSYALİZM GELİŞİYOR

*1 Mayıs dünya emekçiler gününü geride bıraktık. Halkların 1 Mayıs mücadelesiyle ortaya çıkardığı mesaj neydi? Mevcut mücadelenin yetersizlikleri nelerdir?

1 Mayıs dünya açısından da önemli bir süreci ifade ediyor. Türkiye açısından da bu yılki 1 Mayıs “Hayır! daha bitmedi, mücadeleye devam” şiarı temelinde AKP-MHP faşizmine karşı mücadelenin yürütüldüğü bir süreci ifade etti. 8 Mart’ta kadınlar savaşa ve erkek egemen faşist diktatörlüğe “hayır” dediler. Newroz’da Kürt halkı faşizme karşı tavrını ortaya koydu. Emekçiler 1 Mayıs’ta bu tutumu daha net olarak geliştirdiler. Aynı zamanda dünya genelinde de Moskova’dan Avrupa’ya kadar milyonlar işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele gününe sahip çıktılar. Özgürlük, demokrasi ve kardeşlik istediler.

Mevcut küresel sermayeyle ulus-devlet arasındaki savaş yayılmaya çalışırken bunun ezdiği zorladığı halklar, kadınlar, gençler, işçi sınıfı ve emekçiler bu durumdan rahatsızlar ve buna karşı yeni bir mücadele mayalanıyor. Yeni bir sosyalizm gelişiyor. Buna demokratik sosyalizm de diyebiliriz. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, paylaşım ve dayanışma ilkeleri daha çok öne çıkıyor. Demokratik bir toplum arayışı daha fazla gelişiyor. Bunu 1 Mayıs’ta gördük.

Benzer bir durumu Türkiye ve Kürdistan’da da gördük. 8 Mart’tan Newroz’a, oradan 16 Nisan’a gelen süreç içerisinde gelişen tutum önemliydi. Demokrasi güçleri, 1 Mayıs’ta faşist diktatörlüğe “Hayır!” dediklerini, geçit vermeyeceklerini faşizmi yıkma mücadelesini sonuna kadar geliştireceklerini ortaya koydular. İçerik ve sloganlar iyiydi. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli diktatörlüğünün geliştirmeye çalıştığı savaşçı ve soykırımcı siyasete karşı çıkıldı. Şovenizme, milliyetçiliğe ve Kürt düşmanlığına karşı Deniz Gezmiş’in söylediği gibi Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini, Kürt sorunun özgür ve demokratik bir temelde çözümü istendi. Bütün baskılara rağmen Kürdistan kentlerinde de bu tutum ortaya konuldu.

1 MAYIS’IN İÇERİĞİ DEVRİMCİ VE ÖZGÜRLÜKÇÜYDÜ

Sloganlar, tutum, talepler bakımından bu yılki 1 Mayısın içeriği devrimci ve özgürlükçüydü. Ama bunu yeterli göremeyiz. Faşizmin önüne set çekerler, ona karşı milyonlar halinde yürürler, sokakları ve meydanları emekçi halklar, kadınlar ve gençler doldururlarsa ancak bu yeterli bulunabilir. Bu olmadığı için eleştirilecek yönleri de mevcuttur. Örgütlenme, birlik ve dayanışma zayıflığı var.

Faşizmin baskıcı gerçeği biliniyor. Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül faşist diktatörlüklerinin saldırılarından daha fazla şimdi Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli diktatörlüğünün baskı, terör ve saldırıları var. Kolay bir ortam yok. Ama baskı var diye, sinme ve mücadelesizlik kabul edilemez. Nerede baskı ve zulüm daha fazlaysa, orada mücadele, direniş, özgürlük talebi, yiğitlik, kahramanlık daha yüksek olmalı. Deniz Gezmişler böyleydi. PKK, böyle bir kahramanlığın ve yiğitliğin örgütü olarak ortaya çıktı. Buradan baktığımızda da yapılanları değerli görmekle birlikte yetersiz buluyoruz.

*Deniz Gezmişler daha çok gençlik önderleri olarak Türkiye siyasetini ve toplumunu etkilediler. Bugün de AKP-MHP faşizmi karşı en çok direnen kesim yine gençliktir. Gençliğin mücadele araçları ve alanları bakımından neler söyleyebilirsiniz? Daha etkin bir mücadeleyi nasıl geliştirebilirler?

Aslında devrimci hareketlerin hepsi gençtir. PKK de bir gençlik partisidir. PKK bir aydın gençlik grubu olarak doğdu. Önder Apo PKK’yi kurup, genel sekreter olduğunda 29 yaşındaydı. Bunun için “genç başladık, genç başaracağız” demektedir. Haki arkadaş şehit düştüğünde 27 yaşında bir genç devrimciydi. Mazlum arkadaş şehit düştüğünde 28 yaşında genç bir militandı. Bolşevik partisi öncüsü Lenin de mücadeleye genç olarak başladı. Bütün devrimlerde bir kural olarak kitlelere bilinç ve örgütlülük dışarıdan götürülür. Dışarıdan bu bilinci götüren kesim aydınlardır. Kendi bilinçlerini örgüt disipliniyle birleştiren aydınlar, devrimci aydınlar oluyorlar. Bu tarz aydınlar da 50 yaşından sonra ortaya çıkıyor değiller. 20’li yaşlarda gençken ortaya çıkıyorlar. Dolayasıyla halka genç aydın devrimciler bilinç ve örgütlülük taşıyor, öncülük ediyorlar. Bu 1970’lerin başında Dev-Genç içerisinden çıkan devrimci akımlar için de böyleydi. Genel devrimci önderlik Dev-Genç’ti. Emekçilere, işçilere, memurlara öncülük edip mitingler yaptılar.

GENÇLİK ÖRGÜTÜ EYLEMCİDİR

PKK de böyle bir gençlik partisi olarak doğdu. Kürdistan devrimci gençlik birliği olarak örgütlendi. Oradan partileşti. Onun için bugün de faşizme karşı mücadelenin öncüsü gençliktir. Kitleleri faşizm karşısında bilinçlendirecek, örgütleyip, eyleme çekecek öncü kesim gençliktir. Mevcut baskı ve terörden en çok zarar gören, bunun bilincine varan kesim gençliktir. Çünkü gençlik bir gelecek arayışındadır. Faşizmin geleceği karattığını gören gençliğin buna karşı durması ve mücadele etmesi gerekli. Gençler dinamik, coşkulu ve arayışçıdırlar. Enerji dolu oldukları için mücadele gücüne ulaşıyorlar. Dolayısıyla bilinç ve örgüt gerçeği buradan ortaya çıkıyor. Bu temelde eyleme geçiyorlar. Doğal olarak bir parti gibi öncülük ediyorlar. Her türlü gericiliğe karşı devrimci mücadelenin öncüsü oluyorlar.

Bugün de en tehlikeli gericilik Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli diktatörlüğüdür. Özellikle 16 Nisan referandumunda hileyle “evet çıktı” diyerek bireysel diktatörlüğün önünü açtılar. Artık TC’den söz edilemez. Türkiye Cumhuriyet’i devletinin kurumları yoktur artık. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının öncülüğünde Osmanlı’nın kalıntıları üzerinde bir devlet kurulmaya çalışıldı. Bunun adına ‘cumhuriyet’ dendi. Bunun ne kadar cumhuriyet olacağı, onlarca yıl tartışmalı oldu. Cumhuriyet olabilmesi için demokrasiyle birleşmesi gerekiyordu. Bu konudaki soru işareti en çok 70’lerin başında ortaya çıktı. Faşist diktatörlük ve demokratik cumhuriyet ayrışması başladı. Bu mücadele 45 yıldır sürüyor. Denizler bunun öncüsüydüler. Bu süreç halen devam ediyor, bitmemiştir.

MÜCADELEYE CİDDİ İHTİYAÇ VAR

Artık Türkiye’de bir devlet varlığından söz edilemez. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin çete örgütlenmesi vardır. Ortada herhangi bir kurum kalmamıştır. Bu tehlikelidir. Karar almayı hızlandırıp, devleti etkin hale getirdiklerini iddia ediyorlar. Bütün karar mekanizmalarını yok edip, tek ses, tek düşünce, tek beyin olarak Tayyip Erdoğan’ı ortaya çıkararak bunu yapıyorlar. Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak deniliyordu. Bunun devamı olarak aslında devletin yerine de tek kişi diktatörlüğü ikame ediliyor. Bu büyük bir tehdittir. Bu nedenle mücadeleye ciddi ihtiyaç var. En tehlikeli diktatörlük ortaya çıkartılmaya çalışılıyor. O halde en büyük mücadele de buna karşı verilmeli. Bir an, bir saniye bile          gecikmeden gençlik böyle bir mücadeleye öncülük etmelidir. Günümüzün gençleri bu gerçeği iyi görmelidir.

*CHP gibi siyasi yapılar “sokakta değil, parlamentoda mücadele edeceğiz” şeklinde açıklama yaptılar. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

CHP saptırıyor. Aslında AKP’nin bu hale gelmesinden, Tayyip Erdoğan’ın böyle bir diktatörlük heveslisi konuma gelmesinden sorumlu olan CHP’dir. Tayyip Erdoğan’a iktidar yolunu Deniz Baykal açtı. Şimdi faşist diktatör olma yolunu da Kemal Kılıçdaroğlu açtı. Ne kadar karşı çıkıyor gibi görünse de OHAL’e de o onay verdi, Tayyip Erdoğan’ın sıkıştığı her yerde koltuk değneği oldu. Bu bakımdan CHP’nin tutumu yeterli değildir. Gerçekten bir parti midir, değil midir? İktidara aday mı, değil mi? Tayyip Erdoğan’dan farklı bir şey istiyor mu, istemiyor mu? Bunları ortaya koymalıdır. MHP bu tutumlarını açıkça ortaya koydu. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi altındaki CHP gizli koltuk değnekliği yapıyor. CHP’liler, gençler bunu görmelidir.

Özellikle CHP’nin kuyruğuna takılmış olan ÖDP, Haziran Hareketi gibi bazı çevreler daha neyi bekliyor, neyi istiyorlar? Tayyip Erdoğan var olan devleti yıkmış durumdadır. Daha fazla yıkıp her şeyi yok ettikten sonra mı bu çevreler uyanacaklar?

Özellikle gençler bu gerçekleri iyi görmelidir. Gidişat kötü ve tehlikelerle doludur. Buna karşı mücadele etmenin kendi görevleri olduğunu bilmeleri gerekir. Mücadele etme iradelerini ortaya çıkartmalılar. Faşizmin önlerine koyduğunu olduğu gibi kabul eden bir kitle pozisyonunda olmamaları gerekir. Sorgulayan, demokratik-özgür olanı arayan, araştıran ve onun peşinde koşan bir konuma gelsinler. Bir düşünce ve örgüt gücü olsunlar. İradi güç olduktan sonra mücadele edebilirler. Faşizme karşı her yöntemle mücadele edilir.

Artık Tayyip Erdoğan’ı kimse seçimle düşüremez. Devlet kalmadı ki seçim olsun! Neyin seçimi olacak? Bir çete örgütlenmesi yapılıyor ve kim karşı koyuyorsa ezilerek, hapse konuluyor. Şu an Türkiye’de uygulanan faşist terör ve katliam hiçbir dönemde uygulanmadı. O halde “seçimi bekleyelim” demek mümkün değildir. 16 Nisan referandumunda Hayır oyları belki de %60’a yakındı. Hepsini hileyle Evet oyu haline getirildi. Hileyle seçim yapan Tayyip Erdoğan yönetimi bundan sonra demokratik bir seçim yapar mı? Bunu mümkün görenler Tayyip Erdoğan’ın değirmenine su taşıyorlar demektir.

GENÇLER DİKTATÖRLÜĞE MÜCADELEDE DAHA FAZLA YER ALMALI

Faşizm ancak mücadeleyle yıkılır. Seçimi beklememek gerekiyor. An, mücadele anıdır. Her saniye, gece-gündüz mücadele gerekiyor. Çok yönlü direniş gerekiyor. Faşizm çok yönlü mücadele edilerek yıkılır. Faşizm karşısında durulmaz, susulmaz. “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sloganı faşizm için söylenmiştir. Şimdi CHP’liler durdukça sıra onlara gelecek. Bugün PKK’yi, aydınları, demokrasi güçlerini vuran faşizm, yarın CHP’yi vurduğunda CHP’nin yanında hiç kimse kalmaz.

16 Nisan referandumunda Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı oluşan Hayır Blok’u çok önemlidir. Herkes, diktatörlüğü yıkana kadar bu bloğu bir barış ve demokrasi cephesine dönüştürmek, örgütlemek ve eyleme geçirmek için çaba harcamalı. Bu bloğun yıkılıp dağılmasına fırsat verilmemeli. “Hayır! Daha bitmedi, mücadeleye devam” bunun için deniliyor. Mücadele bitmedi, faşizm yıkılmadı. O halde hayır bloğunun sadece oy veren değil, sokakta her türlü anti-faşist eylem çizgisini esas alan bir düzeye ulaşması lazımdır.

Özellikle gençler faşizme karşı daha aktif bir anti-faşist mücadele içerisinde yer almalı. Tayyip Erdoğan kendi bugünü için gençlerin ve Türkiye’nin geleceğini karartıyor. O halde faşizme karşı mücadele bilincine ve örgütlülüğüne ulaşarak eylemde daha yaratıcı olmak gerekiyor. Gençler en genel miting ve protesto eylemlerinden, faşist saldırganlığa karşı kitle direnişini ve eylemliliğini geliştirmeye kadar her biçimde devrimci gençlik mücadelesi yürütebilmelidirler. Bu mücadele mahallede, okulda, sokakta, köyde, kasabada; her yerde olmalıdır. Her yer faşizme karşı direnişin alanı olmalı, faşizme karşı her türlü direniş yöntemi kullanılmalıdır. Çünkü faşizm her türlü saldırı yöntemini kullanıyor.