GÖRÜNTÜLÜ

Karayılan: 15 Ağustos Hamlesi soykırım siyasetine karşı geliştirildi

15 Ağustos Hamlesi'nin soykırım ve imha siyasetine karşı geliştirilen bir özgürlük hamlesi olduğunu belirten PKK Yürütme Komite Üyesi Murat Karayılan, herkesi diline ve kültürüne sahip çıkmaya çağırdı.

MURAT KARAYILAN

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 15 Ağustos Atılımı'nın 40. yıldönümü vesilesiyle Stêrk TV’ye konuştu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride dikkat çeken Karayılan, İmralı’da 26 yıldır amansız bir direniş sergilendiğini belirtti. Hem Kurdistan’da, hem de yurtdışında tecridin sonra ermesi için Kürt halkının ve dostlarının büyük emek verdiğini hatırlatan Karayılan, verilen mücadelenin yeterli olmadığını ve daha da büyütülmesi gerektiğini kaydetti. 

Türk devletinin Kürt halkının değerlerine yönelik saldırılarına dikkat çeken Karayılan, bu saldırılara karşı Kürt toplumunun her yerde diline, halayına ve sloganlarına sahip çıkması gerektiğini belirtti.

Şu an ortada 2 strateji olduğunu, bir tanesinin Kürtlerin özgürlük stratejisi, diğerinin de hedefinde Kürtleri imha etmek olan Türk devletinin yeni Osmanlı stratejisi olduğunu vurgulayan Karayılan, KDP’nin Türk devletinin stratejisinde yer aldığının altını çizdi. Türk devletinin topyekun savaş kararı almasının ardından 2015, 2016 yıllarında 2 defa KDP’li yetkililerle görüşerek Kürt halkının kazanımlarını korumak için birlikte hareket etme önerisinde bulunduğunu belirten Karayılan, buna rağmen KDP’nin Türk devletine teslim olduğunu ifade etti.

Stêrk TV’de Özel Program’a katılan PKK Yürütme Komite Üyesi Murat Karayılan’ın değerlendirmeleri şöyle:

Rêber Apo’ya yönelik tecrit 41 aydır devam ediyor. Tecrit ve tecride karşı geliştirilen eylemlere ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Öncelikle Rêber Apo’ya selam ve saygılarımı iletiyorum. Aslında tecrit sadece son 41 ayda değil 26 yıldır devam ediyor. Önderlikten 41 aydır hiç bir şekilde haber alınmıyor ama tecrit her zaman vardı. Rêber Apo, 26 yıldır İmralı zindanında amansız bir direniş sergiliyor. Bu çok anlamlıdır. Kürt halkının varlığı için, özgürlüğü için, kadınların özgürlüğü için, birlikte yaşamak ve halkların kardeşliği için mücadele ediyor. Büyük bir sabırla ve çelikten bir irade ile yürütülüyor bu mücadele. Buna karşı bizim yürüttüğümüz mücadele şüphesiz yeterli değil. Bugün Rêber Apo bu duruşuyla, mücadelesiyle en büyük yükü omuzlamış durumda. Bizim de bu yükü hafifletmemiz lazım. Tecride, psikolojik işkenceye, soykırım sistemine karşı mücadeleyi daha fazla büyütmeliyiz. Bu çerçevede baktığımız zaman mücadele yeterli değil.

Elbette çok büyük emek de var ortada. Hem Kurdistan, hem de yurtdışındaki halkımızın ve dostlarımızın çabaları var. Nobel ödüllü 69 kişi açıklama yaptı, mektup yolladı, şüphesiz bu çok anlamlıdır. Daha önce de birçok ülkeden tanınmış aydınlar, yazarlar, siyasetçiler, insan hakları avukatları, hukukçular açıklama yaptı. Tecride karşı uluslararası bir çaba da var. Ama dediğim gibi yeterli değil. Biz hareket olarak her şeyden önce Rêber Apo çizgisinde üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Mücadeleyi daha da yükselterek Rêber Apo’nun yükünü hafifletmeli, soykırım sisteminin tecridini kırmalıyız. Bu bizim temel görevimizdir. Bu çerçevede tüm Kurdistan yurtseverlerine, bu mücadelede en önde yer alan militanlara ve tüm dostlarımıza çağrıda bulunuyorum; böylesi önemli bir süreçte Önderliğe özgürlük ve Kürt sorununa çözüm hamlesini daha da güçlendirelim.

15 Ağustos Hamlesinin 40. yıldönümüne giriyoruz. Hamleye ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Rêber Apo’nun halkımızın, dostlarımızın, Ortadoğu halkların, tüm çalışanların ve yoldaşların 15 Ağustos Atılımının 40. yıldönümü, Diriliş Bayramı kutlu olsun. Hamlenin 40. yıldönümünde herkese başarılar diliyorum. 40 yılı geride bırakan hamlenin halkımızın tarihinde özel bir yeri var. Bu 40 yıl bir destan gibidir. Çok büyük direnişler tarihe altın harflerle yazıldı, kahraman şehitlerimizin kanlarıyla süslendi. Ölümsüz komutan Egîd (Mahsum Korkmaz) yoldaş şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum.

15 Ağustos Atılımı, soykırım ve imha siyasetine karşı geliştirilen bir varlık ve özgürlük hamlesiydi. 1925 yılında Kurdistan’da Şark Islahat planı ile soykırım siyaseti devreye girdi. 1970’li yıllarda ise Rêber Apo ortaya çıktı ve PKK kuruldu. Hilvan, Siverek savaşları oldu, bir direniş geliştirildi. Buna karşı da faşist cunta 12 Eylül 1980 yılında darbe yaptı. Cuntanın temel görevi Kurdistan’da Şark Islahat Planı'nı başarıya ulaştırmak, soykırım siyasetini tamamlamaktı. Öyle bir noktaya gelmişti ki insanlar evlerinin içinde bile Kürtçe konuşmaya korkuyordu. Kürt halkının diline, kültürüne, sanata karşı böylesi bir baskı vardı. Kürt toplumuna yönelik bu tehlikeyi Rêber Apo herkesten önce gördü. Bundan dolayı hamlenin hazırlıklarını yaptı.

Yine zindandaki yoldaşlar da düşmanın bu niyetini görmüştü. Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ferhat Kurtay bu hakikati gördü. Bu yüzden kendilerini feda ettiler. Böylelikle soykırım saldırılarına karşı fedai bir ruh gelişti. Zaten 15 Ağustos Hamlesi de heval Egîd tarafından aynı ruh ve kararlılıkla gerçekleşti. Hamle şüphesiz sadece silahlı bir çıkış değildi, aynı zamanda ideolojik, kültürel, siyasi, toplumsal yönü de vardı. Toplum da bunu gördü, yeni yöntemlerin kullanıldığını, gerilla güçleri olduğunu, başarılı ve yenilmez olduklarını gördü. Bu durum toplumda bir inanç yarattı. 1984 yılından 1990 yılına kadar yürütülen mücadelede başta Bakûr olmak üzere, tüm Kürt toplumunda bir umut ve inanç yarattı. Bu yüzden düşmanın ölü toprağı serdiği Kürtler adeta yeniden doğdu, ayaklandılar, alanlara döküldüler. Toplumsal bir devrim gelişti, Kürt toplumu kendini yeniledi, cesaretlendi. Büyük bir cesaretle alanlara çıktılar. Bu da diriliş devrimidir. Diriliş budur, devrim budur.

Cizre’de heval Berivan (Binevş Agal) önce halk çalışması yaptı, sonra silahlandı adından da Cizre sokaklarında kahramanca savaşarak şehit düştü. Bu da ataerkil sistemin, kadın köleliğinin kırılmasının başlangıcı oldu. Kadın devrimini geliştirdi. 15 Ağustos Atılımı Kürt toplumunda böyle önemli bir rol oynadı. Hamle 9 yılda başarıya ulaştı bundan dolayı Önderlik, 1993 yılında ateşkes ilan etti. Sayın Celal Talabani de gelmişti birlikte ateşkes ilan ettiler. Çünkü imhanın önü alınmıştı ve Kürt sorununu çözüm için masaya getirdi. Fakat Türk devleti hiçbir zaman soykırım niyetinden vazgeçmedi. O zamandan bu güne kadar soykırım siyasetlerini kırmak için mücadele ediyor. Yoksa 15 Ağustos Hamlesi 9 yılda sonuç almıştı. Fakat bugün de hala 15 Ağustos ruhu ile mücadele ediyoruz, bu ruh başarı ruhudur ve mutlaka zaferi kaçınılmaz kılacaktır.

15 Ağustos Atılımı'nın Bakûr için ne kadar önemli olduğundan bahsettiğiniz. Peki, bu hamle Kurdistan’ın diğer parçalarını nasıl etkiledi?

Şüphesiz Kurdistan’ın tamamında etkili oldu. Zaten Rojava hemen katıldı, Rêber Apo’nun orada çalışmaları vardı, birçok arkadaş o dönem katıldı. Başûr ve Rojhilat’ta da hamlenin etkileri vardı. Örneğin; 1988 yılında Enfal Katliamında Pêşmerge, Başûr’dan çekildi. Yine Rojhilat’ta kritik bir süreç yaşanıyordu, gün geçtikçe işgalci devletin saldırıları artıyordu. Geriye giden bir süreç yaşanıyordu. 1988-1990 yılları arasında Bakûr’da yükselen gerilla savaşı tüm Kurdistan için umut oldu. Daha sonra gerilla savaşı serhildanlara dönüştü. Başûr halkımız Bakûr’da insanlarımızın tanklara, panzerlere karşı göğsünü siper ettiğini, sokaklarda savaştığını, yine Saddam’ın da biraz zayıfladığını gördüler. Bu da 5 Mart 1991 yılında yaşanan Raperini etkiledi.

Doğrudur, şartlar bunu gerektiriyordu ama Bakûr direnişinin bundan bağımsız ele alamayız. Gün geçtikçe 15 Ağustos Hamlesinin rolü ulusal bir karaktere yarattı ve daha sonra Ortadoğu’da adım adım büyüdü. Çünkü faşizme karşı devrimci bir direnişti, zamanında gerçekleşen bir isyandı ve gün geçtikçe etkisi daha da büyüdü. Bakûr Kurdistan’ın yarısıdır, eğer Bakûr’da böyle bir çıkış yaşanmasaydı şüphesiz diğer parçalarda da özgürlük davası zayıf kalırdı. Ama Bakûr’daki bu ayaklanma Kurdistan’a ve Kurdistan ulusla kurtuluş hareketine güç verdi.

Silahlı mücadele tarihi 40 yılı geride bıraktı. 40 yıldır yaşanan bu mücadele neticesinde HPG’nin taktik ve performansının geldiği düzeye ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; bu 40 yıllık mücadele öyle kolay geçmedi. Birçok yoldaşımızı bu mücadelede şehit verdik. Şehitlerimizin sayesinde bu 40 yıl destan gibi yaşandı ve bugüne kadar devam etti. Heval Abbas, "ilk defa aralıksız bir şekilde Kurdistan’da bir direniş 40 yıldır sürüyor" demişti. Bu doğrudur. Aynı zamanda ilk defa 4 yıldır Batı Zap bölgesinde aynı mevzide savaş devam ediyor. Türk devleti NATO üyesi bir ülke olarak gerillaya karşı her türlü silahı kullanıyor ama yine de 4 yıldır Zap’ı ele geçiremiyor. Bu şüphesiz bir düzeydir. Böyle olmasaydı bu kadar teknik kullanan, kimyasal silah kullanan ki sürekli hava bombardımanı da yapıyorlar ama yine de gerillayı aşamıyor. Bu da gerillanın 40 yıllık tecrübesini gösteriyor. Şu an Metina’da, Batı Zap bölgesinde tarihi bir direniş var. Bu direnişte yer alan tüm arkadaşları selamlıyorum.

Direniş alanlarında son dönemde şehit düşen yoldaşlarımız var. Heval Canfeda, Sidar ve Şehîd Delîl Batı Zap Eyaleti şehitlerini saygıyla anıyorum. Yine Newal ve Rustem yoldaş şahsında Metina şehitlerini, Kobanêli Bahoz Hewlêr yoldaş şahsında Xakûrkê şehitlerini saygıyla anıyorum ve onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz. Diyebiliriz ki; 40 yıl Rêber Apo’nun emekleri ve şehitlerin direnişi ile bu günlere geldi. Bir tarih yaratıldı ve bir tecrübe ortaya çıktı. Zaten bugün mücadele 3 temel üzerinden yürütülüyor; birincisi Rêber Apo’nun felsefesi, ideolojisi. Bu felsefe Kürt gençlerinde, heyecan yarattı, iradeli ve fedai bir ruh geliştirdi. İkincisi; 40 yıllık tecrübedir. Çünkü bunun eğitimini görüyoruz, yeni katılan her arkadaş bunun eğitimini görüyor. Üçüncüsü ise; yaratıcı taktikler, teknik hakimiyet. Bu anlamda belki geç de kaldık, zaten Rêber Apo da zamanında bunu çok eleştirdi de.

Geç kalsak da yaratıcı taktikler geliştirdik. Eğer 20 yıl önce bunu geliştirseydik tabi ki durumumuz farklı olurdu. Hatta 10 yıl önce bile bu yol, yöntem ve taktikleri kullansaydık sonuç farklı olurdu. Eksiklerimiz var ama dediğim gibi bu 40 yıllık mücadele öyle kolay olmadı. Bugün Metina, Zap ya da Bakûr’da verilen direniş öyle kolay olmuyor. Bunun bedelini, faturasını ödüyoruz. Mücadele büyük bir fedakarlık, bilinç, derinlik istiyor. En önemlisi de süreci iyi okumak lazım. Diyebiliriz ki kendimize göre bir tarz geliştirdik. Şuan yürütülen direniş de bu temelde yürütülüyor. Böyle olmasaydı kimse bu kadar saldırıya, kimyasal silaha, binlerce askere karşı koyamazdı. Türk devleti binlerce asker getiriyor. Bu direnişin temelinde hem irade, hem yaratıcı taktikler, hem de tecrübe var.

Kurdistan gerillası bugün arazi savaşını, tünel savaşını ve hava savaşını yürüten bir aşamadadır. Hava savaşı henüz yeni ve geliştirilecektir de. Dördüncüsü ise siber savaşıdır. Bu alanda eksik kaldık, eksiklerimiz var ama onu da geliştireceğiz. Türk devleti sürekli gerillayı bitireceğini söylüyor. Hatta bazı Kürtler, KDP de herhalde buna inanıyor ki savaşa katılıyor. Gerillanın bugün geldiği düzey düşmanın sonuca ulaşmasına engel olacaktır. Çünkü yenilmez bir güç yaratılmıştır. Bir diğeri de; biz sadece bir grup değiliz ki, sadece bir parçada, Behdinan’da değiliz ki her yerdeyiz. Ayrıca arkamızda milyonlar var, Kürt gençleri var. Yani kısacası; bu bir sel gibi akıyor, Kurdistan’ın özgürlük seli durmayacaktır, hiçbir güç de buna engel olamayacaktır.

TOPLUMUMUZ DÜŞMANIN YALANLARINA KANMASIN

Hem Türk Savunma Bakanlığı yani savaş bakanlığı, hem de İçişleri Bakanlığı geçtiğimiz günlerde açıklama yaptı. Özellikle savaş bakanlığı haftalık açıklama yapıyor. Zaten başka kimsenin, basının herhangi bir şeyden bahsetmelerine izin vermiyorlar. Psikolojik savaşı bu şekilde yürütüyorlar. Türk Savunma Bakanlığının açıklamalarının yüzde 95’i yalan, doğru değil. Mesela son açıklamasında "1 Ocak 2024 tarihinden Temmuz’un sonuna kadar 1652 öldürdük" diyor. Yani bizden o kadar insanı öldürdüğünü söylüyor ve şüphesiz sadece Başûr ile Rojava’dan bahsediyor. Bakûr’u saymıyor. Bu yalandır. Biz şehitlerimizi biliyoruz. Mesela; 1 Ocak’tan Temmuz sonuna kadar hem Başûr, hem de Bakûr’daki şehitlerimiz 99 arkadaştır. Başka yok. Bu da bakanlığın yalan söyleyerek psikolojik savaş yürüten bir bakanlık olduğunu gösteriyor. Hatta Rojava’ya sorduk; onlar da "bizim hiç kaybımız yok ama onlar her zaman kayıp veriyorlar. Birkaç kez yalanladık ama artık bıraktık" dediler. Neden? Çünkü sürekli Rojava’ya ilişkin de "eylem yapacaklardı vurup öldürdük" diye açıklama yapıyorlar. Kamuoyuna biz sürekli savaştayız mesajı veriyorlar. Fakat bu bilgiler yalan.

Biz şehitlerimizi açıklıyoruz, belki aynı gün olmuyor ama birkaç gün sonra açıklıyoruz. Biz şehitlerimizi ilan ettikten 1 ay sonra Türk basınında, TRT’de bakanlığın açıklaması veriliyor MİT çok önemli bir operasyon gerçekleştirdi, takip etti, sonra nokta operasyonu yaptı, işte şu kişiyi şehit ettiklerini söylüyorlar. Halbuki 1 ay önce zaten biz şehidimizi ilan ettik ve söyledikleri yerde bile değildi. Toplumun aklıyla alay ediyorlar. Zannediyorlar ki toplum bizim basını takip etmiyor o yüzden tek taraflı yalanlar söylüyorlar. Toplumumuz düşmanın bu yalanlarına kanmasın. Biz bir şey saklamıyoruz. Dediğim gibi geç de olsa açıklıyoruz, çünkü bilgiler her zaman elimizde hazır olmayabiliyor. Gerçekleri halkımız ve kamuoyu ile her zaman paylaşıyoruz.

AKP-MHP iktidarının Kürt halkının kültürüne yönelik saldırıları da devam ediyor. Gençler ve kadınlar halay çektikleri için tutuklandılar. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz ve buna karşı ne yapılmalıdır?

Her toplumun kendine özgü özellikleri vardır. Bu özellikler toplumların onuru gibidir. Türk devleti toplumumuzun onurunu bozmak istiyor. Mesela; 83 yaşındaki anneleri tutuklayıp zindana atıyor, 75-80 yaşındaki dedeleri tutuklayıp zindana atıyorlar, şehitliklerimize saldırıyorlar, zindandaki hasta olan, son nefesini vermek üzere olan yoldaşlarımızı kasıtlı bir şekilde bırakmıyor. Bir kini var ve bunun sonucunda toplumumuzun onurunu bozmak istiyor. Aynı şey kültür meselesinde de var. Yok biz TRT Kurdi’yi açtık, yok dili serbest bıraktık falan diyorlar ama asıl hedefleri dili, kültürü ortadan kaldırmak hatta TRT Kurdi yoluyla da bunu yapmayı hedefliyorlar. Özgür Kürdü, kültürünü koruyan Kürdü, Kürt kültürünü tamamen yok etmek istiyor. Bu yüzden yola yazılan Kürtçe uyarı yazısını kaldırıyor, yasaklıyor, hatta Kürt düğünlerini basıyorlar. Van valisi düğünleri izne bağladı, Kürtler artık kendi düğünlerini bile yapamaz diyorlar. Kürt halayından rahatsızlar, Kürtçeden rahatsızlar. Çünkü devletin Kürt halkına karşı yürüttüğü siyaset imha siyasetidir. Bu yüzden böyle yapıyorlar.

Bu saldırılara karşı toplumumuz da değerlerine sahip çıkmalıdır. Mesela herkes evinde, her yerde Kürtçe konuşmalı, Kürtçe yazmalı. Değerli Kürt gençleri; mesela ben Türkçeyi de çok iyi biliyorum neden burada daima Kürtçe konuşuyorum? Bunun bir sebebi var. Birileri Türkçeyi sevmediğimi falan söylemişti, sevmediğimden değil, Türkçeyi de seviyorum fakat dilimize yönelik soykırım siyaseti yürütülüyor. Buna karşı bizim de dilimize, kültürümüze sahip çıkmamız, geliştirmemiz gerekir. Herkesin bu konuda dikkatli olmalı, ulusal görevine sahip çıkmalı. Halay meselesi de aynı. Örneğin Güney Afrika’da ırkçı rejim Apartheid’e karşı halkın devrimci direnişi vardı. O zaman halkın bir dansı vardı, yerlerinde hareket ediyorlardı. Tabii Apartheid rejimi bundan çok rahatsız oldu, dans eden insanların bazılarını infaz bile ediyorlardı, kurşun sıkıyorlardı. Halk ise dansında ısrar etti, direnişini büyüttü ve daha sonra ırkçı Apartheid rejimini yıktılar. Biz de halayımıza sahip çıkmalıyız. Her yerde halayımızı çekmeli, dilimizi konuşmalıyız.

Bazı Türk mahkemeleri 'Bijî Serok Apo' sloganını, fikir özgürlüğü olarak ele almış ve suç değildir kararı vermiştir. Buna rağmen polis gençleri alıyor, siz slogan atmışsınız diyor. Bu slogan suç değil ama buna rağmen gözaltına alıyorlar. Kendi hukuklarını kendileri çiğniyor. Buna karşı biz de her yerde Kürtçe konuşmalı, halay çekmeli ve 'Bijî Serok Apo' demeliyiz. Bunları meşru etmeliyiz. Devletin toplumumuzun onurunu kırmaya yönelik bu yaklaşımına karşı biz de ulusal bir duruş sergilemeli ve her yerde kültürümüzü geliştirmeliyiz.

Bölgede birçok kriz yaşanıyor. Türk devleti de bu krizde olumsuz bir rol oynuyor. AK-MHP rejiminin bölgedeki stratejisi nedir?

Bugün 3. Dünya savaşı yaşanıyor ve bu savaşın merkezi de Ortadoğu’dur, Kurdistan ve Filistin’dir. Her ne kadar şuan Ukrayna’da savaş olsa da savaşın merkezi Ortadoğu’dur. Çünkü en büyük ve en önemli sorunlar bu bölgededir. Filistin’de yaşanan savaş basına açık bir şekilde yürütülüyor ama Kurdistan’daki kapalı yürütülüyor. Mesela Kurdistan’da da çetin bir savaş yaşanıyor ama üzerinde sansür var. Sadece biz söylüyoruz bu yüzden genel kamuoyuna mal olmuyor. Maalesef Kurdistan’da durum böyle. Filistin’de de katliamlarla savaş yürütülüyor. Bu savaşla krizler daha da derinleşti. Bölgesel bir savaşın yaşanma ihtimali oldu. Bunu herkesten çok Türk devleti istiyor. Tayyip Erdoğan, ikiyüzlü davranıyor, 2 tarafa da oynuyor ve bölgesel bir savaşın yaşanmasını istiyor. Çünkü savaşa giren tarafların zayıflamasını ve kendilerinin güçlenmesini istiyorlar.

Kurdistan’daki egemen güçlerle hareketimize karşı bir ittifak kurmayı hedefliyorlar. Güvenlik paktı kurmamız gerekir diyorlar. Bu şekilde bölgedeki güçlerin zayıflamasından faydalanmak istiyor. Bu temelde bir siyaset yürütmeyi amaçlıyor. Bölgedeki sorunlar öldürmekle, katliam yapmakla çözülemez. Ne Filistin halkı, ne de Kurdistan halkı katliamlarla biter. Bu çözüm değil. Kalıcı çözüm Rêber Apo’nun perspektiflerinde var. Bölge halkı birbirinin hakikatini kabul etmeli ve diyalog yolu ile nasıl birlikte yaşayacaklarının yolunu aramalıdır. Bu yüzden ateşkes çabalarına destekliyor. Bölgesel bir savaşın yaşanması halkların çıkarına değildir. AKP-MHP gibi fırsatçılar böyle bir savaştan istifade etmek istiyorlar ama buna yol vermemek gerekir. AKP-MHP rejimi bölgedeki amaçlarına ulaşmak için tarafları tahrik ediyor ve savaşın çıkmasını istiyorlar. Ama dediğim gibi bölgenin sorunları savaşla çözülmez. En sonunda diyalog kurarak çözüm bulmak zorundalar.

Türk devleti son 10 yılda yeni bir stratejiyi esas aldılar. Bu önemlidir. 2014 yılında DAİŞ’e karşı savaşta Kürtler ön plana çıktı, Rojava Devrimi gerçekleşmişti, zaten Başûr’da Kürtler statü sahibi, Bakûr’da HDP büyük bir oy almıştı, Türk devleti Kürtlerin bu ilerlemesinden korktu. “Kürtler devlet kuracak, Türkiye’yi parçalayacak, bu bizim için beka sorunudur. Türkiye’nin yıkılmaması için müdahale etmemiz, savaşmamız gerekir ve Türkiye artık eskisi gibi olmaz Türkiye’yi büyütmemiz lazım” dediler. Bu temelde Türk devletinin içinde yer alan AKP-MHP, Ergenekon, Vatan Partisi, Avrasyacılar gibi güçlerin hepsi bir oldu. Erdoğan’ı da savaşı koordine eden biri olarak seçtiler, çünkü Erdoğan’ın imkanları vardı, kitlesi vardı. Bu yüzden hepsi bir oldular. Öncesinde hepsi birbirine karşıydı. Mesela MHP, AKP’ye düşmandı, AKP, Ergenekon birbirine düşmandı, Ergenekoncular tutuklanmıştı. “Türkiye tehlikede o yüzden birlik olalım ve yeni Osmanlı anlayışı ile hareket edelim” dediler.

Bölgede emperyal bir devlet olmak istediler bunun için de Suriye, Irak’ı himayeleri altına almayı hedeflediler. Bundan dolayı şu an Irak’ta, Suriye’de askerleri var, Libya’ya, Nijerya’ya, Azerbaycan’a, Somali’ye kadar asker gönderdiler. Türk devleti yeni bir stratejisi temelinde bir konsept hazırladı. AKP-MHP iktidarı da bu temelde kuruldu. Kürtlerin özgürlüğünü, statü sahibi olmalarını kendileri için bir tehlike olarak görüyorlar. Kürtlere karşı soykırım-imha siyaseti yürüterek büyümek istiyorlar. Yeni Osmanlı ile Türkçülüğü geliştirmek ve büyümek istiyor. Türk devletinin yeni stratejisi ve kararı budur.

KDP’nin Türk devletinin stratejisine verdiği desteği nasıl izah etmek gerekiyor?

Bu çok enteresan bir konudur. Türk devleti bu stratejiyi ve konsepti esas aldığında bunun bilgisini hemen aldık çünkü takip ediyorduk. O dönem, Kürt güçleriyle bunu paylaşmak istedik, birçok örgütle de paylaştık. Türk devleti yeni bir konsept geliştiriyor bu bütün Kürtler için tehlikelidir, bu yüzden biz de buna karşı birlik olmalıyız, Kürtlerin ulusal bir stratejisi olmalı, bu tehlikeyi nasıl boşa çıkarırız konuları üzerine mesaj gönderdik. 2015, 2016 yıllarında kendim 2 defa KDP’li yetkililerin yanına gittim ve bu konuları kendileri ile tartıştık. Konuları tartıştığımızda doğrudur, birlikte olmalıyız diyorlardı. Sorunların çözümü için komisyonların kurulmasına karar veriyorduk ama daha sonra komisyon yürürlüğe girmiyordu. 2 defa da toplantı kararı alındı ama yürürlüğe girmedi. KDP kendini geri çekti, seyretti.

2017 yılında ise KDP yönetimi öncülüğünde Başûr’da referandum yapıldı. Referandum dönemi Türk devleti adeta küfür etti. İran ile görüştü, Irak ile görüştü, Irak askerlerini Silopi’ye getirdi birlikte müdahale edeceğiz dedi. Yani ne kadar karşı olduğunu açık bir şekilde gösterdi. Aslında Türk devletinin bu pratikleri söylediklerimizi doğruladı. Mesela KDP’nin bu gerçekleri göreceğini umut ediyorduk. Ama gördük ki KDP gidip Türk devletine teslim oldu. Erdoğan sizi aç bırakırım dedi, hakaretler etti ama buna rağmen gidip Tayyip Erdoğan’a teslim oldular. Tarihte de bunun örnekleri var. Mesela 1830-32 yıllarında Osmanlı devleti çok zayıflamıştı, Kurdistan’da, Rewanduz’da Mir Muhammed çok güçlüdür, Botan’da da Mir Bedirxan güçlüdür eğer birlik olsalardı bir devlet ilan edebilirlerdi. Onlara büyük engeller çıkaracak kimse yoktu.

Daha da güçlenirlerdi ama Mir Muhammed Botan’a saldırıyor Bedirxan’ın güçlerini yıkmak istiyor. Aynı anda Şengal’e saldırıyor, zaten Êzidî halkımızı fermandan geçirdi binlerce kişi o fermanda katledildi. Yani iki güç birbirini katletti. Ne oldu peki? Mir Muhammed yenilgiye uğradı o savaşta değil ama daha sonra güçsüz bırakıldı ve diğer devletler tarafından yenildi. Daha sonra Osmanlı devleti İngiliz ve Fransızların desteği ile Bedirxan’a saldırdı onu da yenilgiye uğrattılar. Bu fırsat da kaçmış oldu. Şimdi de aynı şeyler yaşanıyor. Fırsatın elimizden kaçmasını istiyorlar. Buna izin vermemeliyiz. Kürtler olarak 21. yüzyılda tarihin tekrarlamasına engel olmalıyız. Kurdistan özgürlük davasını büyütmeli ve başarıya ulaştırmalıyız.

KDP, TÜRK DEVLETİNİN KÜRTLERİ İMHA ETME STRATEJİSİNDE YER ALIYOR

Ortada 2 strateji var. Bir tanesi Kürtlerin özgürlük stratejisi, bir tanesi de hedefinde Kürtleri imha etmek olan Türk devletinin yeni Osmanlı stratejisi. KDP de gidip Türk devletinin stratejisinde yer aldı. Bu nasıl izah edilir bilmiyorum. Çünkü kendileri de biz Kürdüz, Kürtler adına hareket ediyoruz diyorlar. Türk devleti de Kürtleri ortadan kaldırmak istiyor, stratejileri bu. MHP, Ergenekon bunlar ırkçı, Kürtlerin varlığını kendileri için ulusal bir tehlike olarak görüyorlar, Kürtlerin ve statülerinin olmasını istemiyorlar. Ama KDP şuan bu stratejinin bir parçası olmuş durumda. Bu çok önemli ve izaha muhtaç bir konudur. Onların izah etmesi gerekir. Bize göre bunun izahı olamaz. Bunlar Kürt halkının tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyorlar.

Mesela referandum sürecinden sonra Türk devleti Başûr’un stratejik alanlarını işgal etme kararı aldı. Aynı kararı Rojava ve Suriye için de aldı. Bu kararları 2017 yılından sonra aldı. Neden? Çünkü referandumdan korktular bir kez daha böyle bir şeyin yaşanmaması için bölgeye kendi girmek istedi. PKK için gelmiş diyorlar. Ya PKK için gelmediler karar var karar. Bu devletler karar almış. Kontrolleri dışında bir şeyin yaşanmaması için Başûr’daki stratejik bölgeleri tutma kararı almışlar. PKK’yi de gerekçe yapalım dediler. PKK olmasaydı başka bir gerekçe bulacaklardı. Mesela Kerkük’teki Türkmenler tehlikededir biz onlar için geliyoruz derlerdi. Başka şey bulurlardı. Esas olarak Türk devleti Başûrê Kurdistan ve Rojavayê Kurdistan işgalini meşrulaştırmak daha sonra da Misakı Milli amaçlarına ulaşmak istiyor. Misakı Milli’yi resmi dilde söylemiyorlar ama Devlet Bahçeli gibileri, yazarları, yorumcuları söylüyor. Fakat Erdoğan şuan Misak-ı Milli’den bahsetmiyor, daha önce bahsetmişti. Stratejilerinde Misak-ı Milli ve Irak’ta hükümdarlık kurma hedefleri var.

Erdoğan BM toplantısında bir harita sundu, o zaman Rojava haritasını sundu ama o dönemde bunun Başûr için de geçerli olduğunu söylemiştim. Çünkü 30, 40 kilometrelik tampon bölge kurmak istiyorlar. Bunu yaptıklarında zaten Başûr’un yüzde 15’i elden gidiyor, hem de en stratejik bölgeleri. Türk devleti bunun kararını almış ama buna rağmen KDP de onlara destek veriyor, yanlarında yer alıyor. Bundan dolayı böyle bir şeyin izahının olamayacağını söyledim. Bunu da söyleyeyim; Türk devleti işgal ettiği yerlerden asla ve asla çıkamayacaktır. Zaten durumu takip eden biri hemen anlar. Bu kadar yol yapmaları, bu kadar masraf yapmaları, bu kadar mevzi yapmaları birkaç yıl için değildir. Kalıcı kalmak, alanını daha da genişletmek içindir. Bu nasıl görülmüyor. Ama bakıyoruz ki; farklı şekilde hareket ediliyor.

GÖREVİMİZ İŞGALCİLERE KARŞI SAVAŞMAKTIR

Bu yüzden halkımıza çağrımdır; Başûrê Kurdistan halkımız, başta Behdînan halkımız kendi gözleri ile bu yaşananları görüyorlar. Biz daha ilk başta direneceğiz, topraklarımızı savunacağız diye karar aldık. Başûrê Kurdistan’ın kutsal toprağı için bugüne kadar elimizden ne geldiyse yaptık, bedel ödedik, devam ediyoruz ve devam da edeceğiz. Mesela Garê’yi ele alalım. Garê Musul’un yukarısında bir tepedir, Hewlêr ve Duhok’un ortasındadır, bölgenin kalbidir. Ama burada düşmana yol vermiyoruz. Biz direneceğiz. Görevimiz işgalcilere karşı savaşmaktır, onlara yardım etmek, ya da kaçmak değildir. Ant olsun ki kaçmayacağız, bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da onu yapacağız. Bu yüzden halkımızın bize destek vermesi lazım. Bizler yurtseverlik görevi yapıyoruz, bu düşman ancak direniş ile buradan çıkarılır ve çıkarabiliriz de. Destek verildiği taktirde son 4 yıldır verdiğimiz direniş ile düşmanı çıkarabileceğimizi gösterdik.

Bazı Kurdistan aşiretleri Kurdistani özelliklerini korumuşlar, çok dejenere olmamışlar, yurtseverler. Halkımızdan destek istiyoruz. Biz ne para için savaşıyoruz, ne kimseye bağlıyız. Bakın herkes bize karşı bir oluyor. Biz bağımsızız, biz Kürdüz, Kurdistanlıyız, devrimciyiz, bu toprakları savunacağımızın sözünü verdik ve savunmaya devam edeceğiz. Fakat Kurdistan yurtseverlerinin de hangi parti, hangi aşiret, hangi sivil kurum olursa olsun, bize destek vermelerini istiyoruz ki düşmanın planlarını boşa çıkaralım, işgali ortadan kaldıralım ve bu ülkeyi koruyalım. Halkımıza çağrımız budur.

Takip ettiğimiz kadarıyla Irak’ın da bu stratejiye dahil olduğunu görüyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Doğrudur, Irak hükümetinin son yürüttüğü siyaset Irak halkının çıkarları için değildir. Şimdi birileri bana ya siz mi Irak halkının çıkarlarının ne olduğunu biliyorsunuz, onlar bilmiyor mu diyebilir. Ama hakikatler göz önündedir. Türk devleti gözünü Irak’a dikmiş durumda. Hesapları var. Mesela Başika’da Türk askerleri vardı, Haydar Ebadi Başbakan iken bu askerlerin çıkmasını istedi. Türk devleti çıkmadı hatta asker sayısını daha da arttırdı. Neden? Çünkü bazı hesapları var. Bir taraftan Türkmenleri harekete geçirmek istiyor, bir taraftan Arap-Sünnileri harekete geçirmek istiyor, bir taraftan bazı Kürtleri harekete geçirmek istiyor şuan bunu yapıyor da. MİT Başûr ve Irak’ta çok çalışıyor. Yani yeni Osmanlı anlayışı temelinde Türk devletinin Irak ve Başûrê Kurdistan’a ilişkin hesapları var. Irak hükümetinin bu yeni siyaseti yeni Osmanlı anlayışına yol verdi.

Başbakanın, hükümetin eksikleri, tecrübesizlikleri olabilir fakat iktidar yönetiminin uyum çerçevesi içinde olduğunu biliyoruz. Sayın El Maliki, Hadi al-Amiri, Kays Ali, Ebadi, bunlar nasıl bu durumu görmüyor, nasıl onaylıyorlar, nasıl yeni Osmanlı’nın yolunu açıyorlar insan anlam veremiyor. Bize göre bu Irak için çok tehlike bir durumdur. Irak artık içinden Türk devletinin elini çekemez. Bu dönemde egemenlik sadece askeri güçle olmaz, ekonomik güçle, siyasetle, kültürle ve askeri güçle olur. Türk devleti şuan siyasi ayağını da yapıyor. Irak’a elektrik veriyor, ekonomiye de el atmak istiyor. Yani Türk devletinin Irak üzerinde hesapları var. Irak hükümetinin şuan yürüttüğü siyaset Türk devletinin müdahalesine kapı açıyor. Bundan dolayı bize göre bunlar Irak halkının çıkarına değil.

Türk devletinin Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal etme planı biliniyor. Bu konuya ilişkin ne söylemek istersiniz?

Türk devleti Rojava’yı işgal etmek istemiyor, Rojava’yı tamamen ortadan kaldırmak, yok etmek istiyor. Bunun örneğini Efrîn ve Serêkaniyê’de tatbik etti. Elinden gelirse bunu Kobanê ve Cizirê’de de yapmak istiyor. Oraları 30 km işgal etmek istiyor. Türk devleti işgal ettiği yerlerden bilinçli olarak Kürtleri çıkarıyor. Mesela zamanında Kürtler de bu yanlışı yaptı. Örneğin Efrîn’de halk kendi çıktı. Bu aslında farkında olmadan Türk devletinin stratejisine yardımcı oldu. Çünkü onlar Kürtleri çıkarıp Arapları yerleştirmek, demografiyi değiştirmek istiyorlar. Yüzde 20-25’in de Kürt olmasına göz yumuyorlar. Neden? Çünkü özerkliğin sosyolojik alt yapısını ortadan kaldırıyor. Yani Türk devleti şuan en fazla özerk statüden korkuyor. Özerkliğin sosyolojik alt yapısını tasfiye etmek istiyor. Rojava’da da bu mümkündür. Çünkü 30 km tampon bölge oluşturacağım diyor. 30 km girdiğinde zaten ortada Rojava kalmaz.

Türk devletinin temel olarak 2 amacı var; bir Rojavayê Kurdistan’ı tasfiye etmek ve Kuzey-Doğu Suriye’deki özerk yönetimi ortadan kaldırmak. Sadece Kürtler değil, oradaki Süryani halkı, Arap halkı da hedeftedir. Özerk yönetimlerini tasfiye etmek, bölgeyi kontrol etmek ve rejimle bu şekilde bir çözüme ulaşmak istiyor. Türk devletinin yaklaşımı budur. Bunu böyle görmek lazım, amaç işgal değil soykırımdır. Bu bir hakikattir. Bazıları biz de Kürdüz, siyasetçiyiz, ENKS’yiz diyor ve Ankara’dalar. Namussuzlar, ülkeni yok etmek istiyorlar, köylerini ortadan kaldırmak istiyorlar, sen Ankara’da ne arıyorsun? Halkınızın arasına gelin, halkı hareketlendirin, direnişçilere destek verin, birlik olun, ittifak kurun, belki bu şekilde düşmanı yenilgiye uğratırız. Bundan başka bir yol yok. Siz orada düşmanın adımı oluyorsunuz, bu sizi kurtarmayacaktır. Bu bir stratejidir. Stratejileri kendilerine dönük tehlikeyi ortadan kaldırmaktır, tehlike olarak da Kürtleri görüyorlar. Bu yüzden Rojava’yı da yok etmek istiyorlar. Efrîn’de yaşananlar göz önündedir, yüzde 25’ten fazla Kürt bırakmıyorlar, dağıtıyorlar. Bundan dolayı tüm yurtsever Kürtler bu dönem birlik olmalı, birbirine destek vermeli, tek yol budur.

Son olarak Kurdistan için ulusal birlik çağrısında bulunmak istiyorum. 15 Ağustos Atılımının yıldönümü vesilesiyle çağrıda bulunmak istiyorum. Bugün Kurdistan’ın tamamına yönelik bir tehlike var. Bazı taraflar ulusal birliğe gelmeyebilir, düşmanın yanında yer alabilir ama yurtsever tüm kuruluşlar, partiler, hareketler, aydınlar, sanatçılar herkes ulusal birliğin gelişmesi için çaba göstermeli. Bu tarihi süreçte 4 parçadaki Kürtler olarak acil bir şekilde ortak bir strateji kurmalı ve buna göre hareket etmeliyiz. Başarma fırsatımız var. Eğer bu fırsatları kullanmazsak, bize karşı ittifak kuran düşman Kürtlerin özgürlüğüne kavuşma fırsatını ortadan kaldırır. Bu yüzden yurtsever herkese çağrımdır; bu tarihi süreçte ulusal birliği kuralım. Bir kez daha halkımızın, yoldaşlarımızın Diriliş Bayramı kutlu olsun. 15 Ağustos Hamlesinin 41. yılında herkese başarılar diliyorum.