GÖRÜNTÜLÜ

Kobanê’den Sur’a bir direniş hikayesi: Ruken Amed

Sur’da 100 günü aşkın süre devam eden eşsiz direnişin ilk günü devlet güçleri tarafından katledilen Mizgin Koçyiğit’in Annesi, “Kızım halkı için savaşırken şehit düştü. Bu bizim için bir şereftir" dedi.

Kürdistan’da öz yönetim direnişleri büyürken AKP devletinin saldırıları da devam ediyor. Sur’da 100 günü aşkın süre devam eden eşsiz direnişin ilk günü devlet güçleri tarafından katledilen Mizgin Koçyiğit’in Annesi, “Kızım halkı için savaşırken şehit düştü. Bu bizim için bir şereftir. Kızım ile her zaman gurur duydum ve duyacağım” dedi.

Mizgin Koçyiğit (Ruken Amed) 1992 yılında Silvan’a bağlı Şêralî köyünde doğdu. 2 yaşında iken köyünün yakılmasıyla devlet terörü ile tanışan Mizgin ve ailesi Amed merkeze yerleşti. Yaklaşık 2 yıl Amed’de yaşayan Koçyiğit ailesi geçim sıkıntısı ile karşı karşıya kalınca İzmir’e göç etmek zorunda kaldı. Çocukluk ve gençlik dönemlerini Türkiye metropollerinde geçirmesine rağmen yaşadığı topraklara ve halkının verdiği özgürlük mücadelesine her zaman bağlı kaldı. Özgürlüğe olan inancı onu dağlara, Rojava’ya, Kobanê’ye ve son olarak tarihi bir direniş destanı yazılan Sur’a kadar götürdü. 

100 günü aşkın süre devam eden tarihi Sur direnişi ve ablukası sırasında 2 Aralık günü ilçeden çıkarken devlet güçleri tarafından katledilen ve basına Güler Eroğlu olarak tanıtılan Mizgin Koçyiğit ilk olarak Batman’da toprağa verildi. Daha sonra Koçyiğit ailesinin basına servis edilen fotoğrafları görmeleri ve savcılığa başvurmaları ile gerçek ortaya çıktı. 

Mizgin ve Güler iki can, iki yoldaş… Savaştıkça özgürleşen iki güzel kadın. Bir mezara sığmayan iki militan. 

‘MİZGİN, DOĞRU BİLDİĞİ YOLDAN DÖNMEZDİ’

2 Aralık günü Şêx Saîd Meydanı’ında devlet güçleri tarafından katledilen Mizgin Koçyiğit’i (Ruken Amed) anlatan Annesi Hatun Koçyiğit, “Kızım çok farklı bir çocuktu. Şehirde büyümesine rağmen şehre ait tek bir özellik taşımıyordu. Doğayı, hayvanları ve köyü çok seviyordu. Sürekli hayvanlarla ilgileniyordu. Amcalarının koyunlarına çobanlık yapıyordu. Normalde kız çocukları burada çobanlık yapmazlardı ama o bunu hiç umursamadan sürekli hayvanları otlatmaya götürürdü. Klasik bir kız çocuğu değildi. Her şeyi öğrenmeye bilmeye çalışıyordu. Çok zeki ve cesurdu. Bu cesareti bazen beni korkutuyordu. Dik başlıydı bütün dünya karşısına dikilse doğru bildiği yoldan dönmezdi” dedi.

Mizgin’in dağlardan Kobanê’ye, Kobanê’den Sur’a uzanan bir kahramanlık hikayesi yazdığını belirten Anne Koçyiğit şöyle konuştu: “Kızım lise bir öğrencisi iken şehirde çalışma yürütmeye başladı. İlk dönemler yürüttüğü çalışmalardan haberimiz yoktu. Bir yıl sonra lise ikiye geçtiğinde ise açık bir şekilde çalışma yürütmeye başladı. Lise ikiye kadar İzmir’de okuduktan sonra kız kardeşimin yanına Amed’e geldi. O Amed’e geldikten sonra biz de Amed’e döndük. Yaklaşık 3 yıl şehirde çalışma yürüttükten sonra dağa çıktı. Daha sonra Rojava’ya geçtiğini öğrendik oradan da Kobanê direnişi sırasında Kobanê’ye geçti. Direniş sırasında bir kez bacağından bir kez de sırtından olmak üzere iki kez yaralandı. Kobanê’den sonra ise öz yönetim direnişlerine destek olmak amacı ile Sur’a geldi.”

‘GÜLER DİYE GÖMÜLEN MİZGİN’Dİ’

“Kızımı gördükten 5 gün sonra Sur’dan ölüm haberi geldi” diyen Anne Koçyiğit, şöyle devam etti: “Mizgin Sur’a geldikten sonra onu görmek için yanına gittik. Uzun süreden sonra kızımı gördüm çok mutlu olmuştum. Biraz konuşup hasret giderdikten sonra tekrar eve geldim. Aradan 5 gün geçtikten sonra sabah oğlum yanıma geldi. ‘Anne sen bugün televizyon izledin mi?’ diye sordu. ‘Bunca işin içinde nasıl televizyon izleyeyim’ dedim. Sonra sustu. Bir şey söylemek istiyordu yüzünden anlaşılıyordu ama bir türlü söyleyemiyordu. Tuhaf davranıyordu. Ne olduğunu anlamadım. En son yanıma geldi ve ‘Anne sana bir fotoğraf göstereceğim, bu fotoğraftaki Mizgin sanki’ dedi. Fotoğrafları açtı baktım hemen tanıdım kızımı. Bu Mizgin dedim. Eşim ve kayınbiraderlerim geldi. Onların da olaydan haberi vardı. Onlara vurulanın Mizgin olduğunu söyledim. Ama onlar Mizgin olmadığını, benim kuruntu yaptığımı söylediler. Ben Mizgin olduğunda direttim. Daha sonra diğer iki kızım geldi ‘Anne vurulan Mizgin değil, resmi açıklama yapılmış vurulan kişi Güler Eroğlu dediler.

Ama ben bir türlü ikna olmadım. Ama elimden de bir şey gelmedi. Kızım vurulduktan sonra Güler’in ailesi tarafından teşhis edildiği için Batman’a götürülüp defnedildi. İki gün sonra bize vurulan kişinin Güler olmadığına dair haber geldi. Kalktık Batman’a gittik. Orada kızım için mevlit verildi. Başka bir isim altında kendi kızımın mevlidine katıldım. Sonra Güler’in ailesi ile konuştuk. Durumu anlattık, fakat onlar ‘bu bizim kızımız. Kızımızın mezarının açılmasını istemiyoruz’ dediler. Aileyi bir türlü ikna edemedik. En son aklıma Mizgin’in dövmeleri geldi. Mizgin’in iki elinde de dövme vardı. Güler’in annesini yanıma çağırıp Güler’in hiç dövmesi var mı diye sordum ‘yok’ dedi. Bunun üzerine ben de kızımın dövmelerini ve vücudunun nerelerinde olduklarını tarif ettim. Ben bunları söyledikten sonra Güler’in annesi teşhis ettikleri cenazede de aynı dövmelerin olduğunu söyledi. Daha sonra DNA testinin sonuçları da olumlu çıkınca polisler tarafından vurulup, Güler diye mezara konulanın kızım Mizgin olduğu ortaya çıktı.”

‘KIZIM İLE HER ZAMAN GURUR DUYDUM’

Mizgin’in cenazesini Batman’da Güler’in mezarından çıkararak Silvan’a getirdiklerini aktaran Anne Koçyiğit, “Kızımı Batman’dan alıp Silvan’a getirdiğimizde eşim onu yakınımızda olması için evin bahçesine gömmek istedi. Fakat ben kabul etmedim, çünkü kızımı hatırlamam ya da yanımda olduğunu hissetmem için fiziksel anlamda yakın olması gerekmezdi, nerede ve nasıl olursa olsun onu her zaman hatırlayacağım. Kızım halkı için savaşırken şehit düştü. Bu bizim için bir şereftir. Kızım ile her zaman gurur duydum ve duyacağım” dedi. 

...