ANALİZ

Kürtlerin ABD ve Rusya ile ilişkisi karşılıklı çıkara dayalıdır

Kürt halkı ABD ve Rusya’nın dengeci, oportünist, idareci politikalarını da kabul etmeyecektir. Kendi öz gücüne dayanarak bu saldırganlığa karşı direnecektir.

Türkiye, Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist çetelerinin siyasal geleceği için savaşa sürülmekte ve kumara yatırılmaktadır. Bu faşist ikili siyasi olarak ayakta kalmak için Kürt düşmanlığına ve savaş politikalarına başvurmaktadırlar. İç ve dış politikaları iflas eden AKP-MHP ittifakına karşı hem içeride, hem de dışarıda hoşnutsuzluk gelişmekteydi. Özellikle 16 Nisan referandumunda hayır kazanınca korkuları daha da artmıştır. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’yi siyasi olarak bitme korkusu sarmıştır. Bu nedenle tüm faşist iktidarlar gibi toplumun dikkatlerini dışarıya yönelten savaş politikasına yönelmişlerdir. Şengal’e ve Rojava’ya saldırmalarının önemli bir nedeni de budur.

Tayyip Erdoğan öyle bir siyasi kumar oynamaktadır ki, Türkiye’nin tüm imkanlarını şantaj ve tehdit aracı haline getirmiştir. Türkiye’yi, Türkiye halklarının çıkarına olmayan maceralara sürüklemektedir. Şantaj ve tehditlere dayalı bu kumar tutmayacak, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin Kürt düşmanlığı Türkiye’ye pahalıya mal olacaktır.

Türkiye’de herkes gider Mersin’e, bunlar gider tersine diye bir söz vardır. Tayyip Erdoğan ve Bahçeli’nin durumu böyledir. Tayyip Erdoğan özgürlük mücadelesi veren Kürtleri cahil diye değerlendirmiştir. Eğer bir cahil varsa o da Tayyip Erdoğan’dır. Tayyip Erdoğan’da çözümleme gücü ve stratejik bakış yoktur. Amaçlarına taktik ve oyunlarla ulaşacağını sanan sığ bir politikacıdır. Tayyip Erdoğan şantajı bir politika haline getirmiştir. Bağırarak, çağırarak rakiplerini yokluyor; eğer bir zayıflık görürse üzerine üzerine gidiyor. Karşısında sert tavır gördüğünde ise geri çekiliyor. Şantaj ve tehditlerini başka bir biçimde sürdürüyor. Bu politikanın eninde sonunda bir duvara toslayacağı kesindir.

Tayyip Erdoğan 20. yüzyılın siyasi parametrelerinde çakılmış kalmıştır. Sanki 20. yüzyıldaki siyasi ve toplumsal koşullar varmış gibi hareket etmektedir. 20. yüzyılda Musul ve Kerkük’ün İngiltere kontrolündeki Irak’a bırakılması karşılığında Türkiye’ye Kürtlerin soykırımına dayalı ulus devlet kurmasına göz yumulmuştu. Lozan antlaşması bunu ifade ediyordu. 1952 yılında NATO’ya girişle birlikte Kürt soykırımına göz yumulması daha da ileri bir aşamaya vardırılmıştı. Türk devleti 20. yüzyılın koşullarında Kürtler üzerinde her türlü zulmü uyguluyor, ama buna kimsenin sesi çıkmıyordu. Bu durum Türk siyasetinde bir zihniyet ve tarz oluşturmuştu. Ancak 21. yüzyılda dünya ve Ortadoğu’daki siyasi dengeler değişmiştir. Ortadoğu’da eski dengelerin değiştiği, yeni denge arayışlarının olduğu ortamda Kürtler de siyasi ve askeri bir güç haline gelmişlerdir.

Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrası Lozan Antlaşmasına dayalı dengeler ortada bulunmadığı gibi, NATO da soğuk savaş dengelerine dayanan durumda değildir. Ancak Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli gibi çözümleme kapasitesi bulunmayan cahiller hala 20. yüzyıl dengeleri ve soğuk savaş parametreleriyle düşünmektedirler. Tüm dünyaya da eski dengeler çerçevesinde ve eski parametrelerle düşünün dayatması yapmaktadırlar. Böyle olunca herkesle ters düşmekte ve politikalarının ayakları havada kalmaktadır.

20. yüzyılda öyle bir Ortadoğu düzeni vardı ki, bırakalım devlet sınırlarının değişmesi, devletlerin iç siyasi düzeninin değişmesine bile tahammül yoktu. Herkese Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilen sınırlara razı olması ve kurulan siyasi yapıları kabul etmesi dayatılıyordu. Buna itiraz edenlerin üzerine ise şiddetle gidiliyordu. Bu çerçevede Kürtlerin soykırıma dayalı bu Ortadoğu düzenini değiştirmesine izin verilmiyordu. 1960’lı yıllarda ABD, İran ve İsrail Başurê Kurdîstan’da KDP ve YNK’ye destek verseler de sonunda Cezayir antlaşmasıyla Başurê Kurdîstan’daki siyasi güçlere sırt çevrilmişti. Kürt hareketi yenilgiye uğratılmıştı. Ne zaman ki İran İslam Devrimi gerçekleşmiş ve İran-Irak savaşı başlamış, o zaman Başurlu siyasi güçler yeniden harekete geçmişlerdir. Aslında 20. yüzyıl siyasi dengeleri 20. yüzyılın son çeyreğinde ciddi bir sarsıntı geçirmişti. 1990’lı yıllarda ise tümüyle değişmişti. Bugün ise Kürtler üzerindeki soykırıma izin veren siyasal sistemin dayandığı dengeler ortada yoktur.

Kürt halkı PKK öncülüğünde eski siyasi dengeler ortamında başlattığı özgürlük mücadelesiyle Kürtlerin kaderini değiştiren gelişmeler ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu’da eski dengelerin yıkıldığı, yeni denge arayışlarının olduğu bir süreçte PKK’nin güçlenmesi bölgede hakim olmak isteyen güçleri kaygılandırmıştır. O yıllarda hala eski parametrelerle düşünen bu güçler Türk devletinin çözülüşünü engellemek için uluslararası komployu gerçekleştirmişlerdir. Ancak Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi hem kendilerini yenileyerek hem de ortaya çıkan siyasi koşullara göre bir mücadele çizgisi geliştirerek PKK’yi eskisinden daha güçlü bir hale getirmişlerdir.

Kürt Özgürlük Hareketi Kürdistan’ın tüm parçalarında örgütlü hale gelmiş, siyasi ve askeri gücünü arttırmıştır. İdeolojik ve siyasi çizgisinin Ortadoğu’nun sorunlarına çözüm bulma niteliğinde olması, askeri etkinliğini arttırması, eski dengelerin yıkıldığı, yeni denge arayışlarının olduğu Üçüncü Dünya Savaşı ortamında Kürtleri yeni dengelerin önemli aktörü haline getirmiştir. Rojava Devrimiyle Suriye’nin ve Ortadoğu’nun siyasi dengelerinin önemli gücü olduğunu kanıtlamıştır. AKP iktidarı bu ortamda sanki eski siyasi durum varmış gibi Kürtlerin güçlenmesini dış güçler ve bölge ülkelerinin desteğiyle ezme politikasında ısrar etmiştir. Her siyasi güce “ya biz ya da Kürtler” demiştir. Eski dengelerin dağıldığı ve NATO’yu var eden koşullar değiştiği için uluslararası güçler tutumlarıyla “bizim sizler gibi Kürtleri dışlama gibi bir politikamız olamaz” demişlerdir. Türk devleti sanki eski sonuçları olacakmış gibi kendini dayatmış ve şantajlara başvurmuş, ama sonuç alamamıştır. Çünkü Türk devletinin politikası Kürt düşmanı ve soykırımcıdır. 20. yüzyıl dengeleri içinde buna göz yumulmuş ve destek verilmişti. Ancak şimdi Kürtler güçlenmiştir. Örgütlü gücü, askeri gücü ve politikalarıyla Kürtler Ortadoğu’da barış ve istikrar yaratacak güç haline gelmişlerdir. Bu açıdan Türkiye istemiyor ve şantaj yapıyor diye Türkiye’nin istediği gibi yaklaşmaları söz konusu olmamaktadır. En somut örnek, Rojava Devrimidir. Kürtler orada izledikleri politikayla tek istikrar kaynağıdır. İzledikleri politikalar da tamamen Suriye’nin demokratikleşmesini amaçlamaktadır. Bu açıdan her siyasi güç Kürtlerle ilişkilenmeyi kendileri için olumlu görmektedirler. Eğer bugün hem ABD hem de Rusya Kürtlerle ilişki kurma ihtiyacı duyuyorsa, bunda karşılıklı çıkar vardır. Eğer Rojava Devrimcilerinin ve oluşturdukları Demokratik Kuzey Suriye Federasyonunun çözümleyici doğru politikaları olmasaydı Türkiye’nin şantajları belki sonuç verirdi. Ancak Türkiye’nin dayattığı politikaların daha riskli olacağı görüldüğü için şantajlar ciddiye alınmamış, hatta tehlikeli görülerek olumsuz yaklaşılmıştır.

Türkiye, Şengal ve Rojava saldırılarıyla ABD ve Rusya’yı kendi soykırım politikasına destek vermeye zorlasa da sonuç alamayacaktır. Kaldı ki bu saldırılar Rojava Devriminin ve Demokratik Kuzey Suriye Federasyonunun Türk devletinin saldırılarına karşı mücadelesini meşrulaştırmıştır. Artık Türkiye’nin hiçbir saldırısı cevapsız kalmayacaktır. Türkiye’nin tehditlerine boyun eğme bir yana, direnilecektir. Türkiye ile savaşa her biçimde girilecektir. İster Rojava topraklarında olsun, isterse Kuzey Suriye topraklarında olsun AKP-MHP’nin bu savaş politikalarına karşı durulacaktır. Rojava ve Kuzey Suriye onlar için bataklık haline getirilecektir. Rojava Devrimci Güçlerinin açıklamalarından böyle bir yaklaşım gösterileceğini anlıyoruz. Sürekli sabreden Rojava Devrimcilerine Türk devleti böyle bir savaşı dayatmıştır. Kürt düşmanlığını sonlandırana ve Rojava Devrimini kabul edene kadar bu direniş sürecektir. Böyle bir savaşta kaybeden Türkiye, kazanan ise Rojava Devrimcileri olacaktır. AKP, 20. yüzyıl dengelerine göre hareket ederken, Rojava Devrimcileri yeni dengeler arayışında en doğru politikalar ve yaklaşım içindedirler. Bu nedenle Demokratik Kuzey Suriye Federasyonuna yapılan saldırı Tayyip Erdoğan’ın düşündüğünün aksine Kürtler ve tüm Kuzey Suriye halkları için hayırlı sonuçlar doğuracaktır. Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki her varlığı direnişle karşılaşacaktır. Çünkü Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli çetesi halklara karşı savaş açmıştır. Halklar Türkiye’yi orada bırakalım silahlarla, tükürükle boğacak, taşlarla kovalayacaklardır.

Kürt halkı ABD ve Rusya’nın dengeci, oportünist, idareci politikalarını da kabul etmeyecektir. Kendi öz gücüne dayanarak bu saldırganlığa karşı direnecektir. Rusya ve ABD dahil hiç bir siyasi güç başta Kürtler olmak üzere Kuzey Suriye halklarının iradesine ipotek koyamaz. Kürtler her ilişkiyi kendi çıkarları doğrultusunda ele almaktadırlar. Hem IŞİD’e karşı savaşıyoruz diyecekler, hem de binlerce şehit vererek IŞİD’i zayıflatıp yenilgi noktasına getiren Kürtlere karşı saldırıya sessiz kalacaklardır. Kürtler bunu kabul edemez. Kürtler insanlık için IŞİD’e karşı mücadele etmektedirler; kendilerini savunmak için mücadele etmektedirler, ama önceliği kendi topraklarının korunmasıdır. Bu nedenle saldırıların sürdüğü ortamda öncelikleri saldırganlara karşı mücadele olur. Bu nedenle Rakka operasyonunu sonlandırırız demişlerdir. Kürtlere ancak iradesi tanınan bir halk olarak yaklaşılabilir. Kürtler başka türlü hiçbir ilişkiyi kabul etmez. Ne tutarlı olmayan ilişkileri kabul edebilir, ne de Türkiye’nin kuzey Suriye’ye saldırısını kabul edebilir. Artık Türkiye’nin her saldırısı, her adımı direnişle karşılaşır. Büyük halk devrimini gerçekleştiren Rojava ve Kuzey Suriye’de hiç kimse istediği gibi at koşturamaz.

Türk devleti Şengal ve Rojava’ya saldırarak savaş cephesini genişletmiştir. PKK Yürütme Komitesi, Türkiye’ye karşı her yerde mücadele etme haklarının doğduğunu açıklamıştır. Tayyip Erdoğan boyunu aşacak işlere girmiştir. O zaman boyunun ölçüsünü alacaktır. Tük devletinin ne Medya Savunma Alanlarına, ne Kandil’e, ne de başka bir yere girerek savaş yürütme gücü vardır. Şuraya, buraya saldırırım sözleri sadece psikolojik savaşla yapılan kabadayılıklardır. Nereye girerse orada görecekleri de vardır. Zaten her yerde gerillalar onları sabırsızlıkla ve heyecanla beklemektedir. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli çetesi Kürt düşmanlığı ve sahte kabadayılıkları içinde bitirilecektir. Kimin cahil olduğu onlara gösterilecektir. Bu faşist ikilinin siyasi hayatını bitirme onuru Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve Türkiye demokrasi güçlerine ait olacaktır.

 

Kaynak: Yeni Özgür Politika