DİZİ I

Özgürleşen Minbic tarihinde ilk defa kendi kendini yönetiyor

2 yıllık DAİŞ işgali ardından 1 Haziran 2016’da başlayıp 15 Ağustos 2016’da zaferle sonuçlandırılan Şehit Faysal Ebû Leyla Hamlesi ile özgürleştirilen Minbic, DAİŞ vahşetini en derinden yaşamış...

Minbic’in özgürleşmesinin üzerinden 7 ay geçti. Yaşamayan için dile kolay ama Minbic halkı için her anı kabus olan 2 yıllık DAİŞ işgali şehirde ve Minbiclilerin zihinlerinde, ruhlarında derin izler bırakmış. DAİŞ vahşeti, DAİŞ’ten özgürleştirilmesi sürecinde yaşanan kahramanlıklar, özgürleşmesi ardından geçen kısa süreçte yaşanan gelişmelerle Minbic’te her alanda acı ve heyecanı bir arada hissetmek mümkün. Minbicliler bir daha hiçbir işgalciye geçit vermemecesine kendi toplumsal, ekonomik, siyasal ve öz savunmalı yaşamını kuruyorlar.

Minbic’te 2012’de başlayan ve 2014’deki DAİŞ işgaliyle katmerleşen toplumsal, ruhsal, mekânsal yıkama karşın gerek şehri yeniden yaşanılabilir hale getirme, gerekse yaşamı her alanda demokratik temellerde yeniden geliştirme noktasında yaşanan gelişmeler görülmeye değer.

HERKES AÇISINDAN STRATEJİK BİR ŞEHİR OLDU

Minbic tarihi boyunca coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir kent. Halep’in 90 km kuzeyinde, Cerablus’un 40 km güneyinde, Kobanê’nin 65 km güneybatısında, Bab’ın ise 45 km doğusunda yer alıyor Minbic. Fırat Nehri sularıyla beslenen Minbic insanlığın gelişmesinde de beşiklik etmiş. Grekler tarafından “Tapınak şehri” olarak adlandırılan Minbic’e kutsal şehir denir. Tarihi kanyaklar, Kuzey Suriye’nin büyük tanrıçası olarak geçen Atargatis’in bu şehrin koruyucu tanrıçası olmasından kaynaklı olarak kutsal kent olarak nitelendiriyor.

Minbic tarih boyunca Asuri, Arap, Roma, Osmanlı vb. birçok imparatorluğun egemenliğine girmiş. Birçok kez istilalara uğrayan şehir 7 kez yıkılıp yeniden yapılır. Tarihi kaynaklara göre 13. yüzyılda Moğol istilasına uğrayan şehir 1516’da Mercidabık savaşıyla birlikte Osmanlı’nın Mısır ve Arap dünyasına açılım kapısı olur. Osmanlı Devleti idaresinde Halep’e bağlı küçük bir şehirdir. 1916’da Halep vilayetine bağlı Antep sancağının kazalarından biri olan Minbic’de 1921’de Fransa’nın Suriye’yi işgaliyle Fransa idaresine girer. 1924’de Suriye devletinin idaresine geçen şehir Halep’e bağlı bir yerleşim merkeziydi.

Türkiye’ye 1, Rakka’ya 2 saat uzaklıkta olan şehrin ticaret yollarının üzerinde bulunması ve coğrafik konumu nedeniyle sürekli nüfusunda bir artışı yaşandı. Son 30 yılda bir ticaret merkezi halini aldı.

BAAS rejiminin Arap Kemeri politikasıyla giderek Arap nüfusunu artırdığı Minbic’te önemli oranda Çerkez nüfusu da yaşıyordu. Çerkez nüfusu 1980’li yıllarla birlikte Avrupa’ya yoğun bir şekilde göç etmiş. Şu anda Minbic’teki Çerkez nüfusunun yüzde 5 oranında olduğu tahmin ediliyor.

2011 yılında Suriye’deki iç savaşın başlamasıyla birlikte Minbic içinde süreç değişmeye başladı. 2012 yılında ÖSO, ardından El-Nusra çetelerinin denetimine geçen şehir 2014 yılında Nusra Cephesi tarafından DAİŞ’e teslim edildi. Minbic Musul-Rakka-Minbic güzergahı ile Irak ve Suriye bağlantısını, Minbic-Halep-Şehba bölgesi bağlantısını, Minbic-Cerablus-Ezaz bağlantısını sağladığı için DAİŞ çetelerince de stratejik bir askeri üs olarak kullanıldı. Minbic üzerinden Kobanê kantonuna birçok saldırı geliştirildi. Özgürleştirilmesi öncesi Minbic DAİŞ çetelerinin AKP ve KDP işbirliğiyle Suriye, Irak ve Türkiye üzerinden Suriye petrolünü dışarıya sattığı stratejik bir ticaret kent konumundaydı.

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ VE ERDOĞAN’IN MİNBİC RÜYASI

Erdoğan’ın tüm desteğine rağmen, DAİŞ çeteleri, 73 gün süren Minbic’i özgürleştirme hamlesi sonucunda büyük darbe yedi. Şehrin özgürleştirilmesini hazmedemeyen Erdoğan’ın tüm ısrarlarına rağmen Minbic halkı bugün demokratik bir tarzda yaşamını ve yönetim sistemini örgütlüyor.

Fırat’ın doğusu ve batısını birleştirilen Qaraqozax köprüsünden net olarak görülen Süleyman Şah türbesinin akıbeti Erdoğan’ın Minbic hayalinin ne kadar gerçek dışı olduğunu gösteriyor. Süleyman Şah Türbesi’nin yerinde yeller esiyor şimdi. Her ne kadar Türk devlet yetkilileri tarafından inkar edilse de Süleyman Şah Türbesi 22 Şubat 2015’te Qaraqozax’daki yerinden Eşme’ye taşındı. Türk devleti askerleri bölgeden ayrılırken de hem karakollarını hem de Süleyman Şah Türbesini havaya uçurmuş.

Yol boyunca savaşın ve inşanın da izlerini görüyoruz. Ebu Faysal Hamlesi sürecince savaşçıların geçişini önlemek üzere havaya uçurulan Qarakozax köprüsünün bir tarafı yeniden inşa edilmiş. İnsanlar araçlarıyla özgürce Kobanê - Minbic arası gidip gelebiliyor. Köprü Erdoğan’ın kırmızıçizgisi Fırat’ın batısıyla doğusunu birbirine bağlarken Kobanê ve Minbic’i de birbirine bağlıyor. Qarakozax köprüsünün bir tarafı Kobanê bir tarafı Minbic.

Minbicliler bu köprü sayesinde Kobanê’ye geçerek DAİŞ işgali ve özgürleştirilmesi döneminde kendilerine en büyük desteği sağlayan Kobanê Kantonu’nda örgütlenen yaşam ve siyasal tecrübelerle de etkileşime giriyor. Minbic kendi özgün konumu ve yani başındaki Kobanê demokratik yönetim elde ettiği tecrübelerle Suriye için bir demokrasi bir merkezi olmaya doğru ilerleyerek Erdoğan’ın işgal hayallerinin karşısına dikiliyor.

MİNBİCLİLER ARTIK YAŞIYOR VE ÜRETMEK İSTİYOR

Şehre girdiğimizde canlılık, kadın, yaşlı herkes sokaklarda dolaşması gözümüze çarpıyor. DAİŞ’in propaganda amaçlı yayınladığı video ve fotolardaki kapkara zulüm görüntüleri yok artık. Kadınlar bazıları renkli elbiseleri bazıları kara çarşaflarıyla sokaklarda korkusuzca dolaşıyor. Okullar açılmış, çocuklar cıvıl cıvıl, kadınların yüzleri gülüyor. Şehir artık renkli ve canlı.

Şehirde birçok uluslararası ve bölgesel haber ajansın muhabirlerine rastlamak mümkün. Kentin uzun süren DAİŞ işgali ardından özgürleştirilmesi ve siyasal konumu ilgi odağı haline getirmiş. Burada Ronahî TV ve Hawar Haber Ajansı’nın muhabirleriyle de tanışıyoruz. Kamuran ve Diya her ikisi de Minbicli ve DAİŞ’in vahşetini yaşamış. Şehrin özgürleştirilmesi ardından Kürt basınında çalışmaya başlamışlar.

DAİŞ kendi döneminde kendi taraftarı ve üyesi olmayan tüm Minbiclilere çalışmayı yasaklamış. Telefon, televizyon ve interneti de yasaklayarak Minbic’i tüm dünyaya kapatmış. Oysa bugün Minbic’teki manzara bunun tam tersi. Zekeriya ve Diya gibi yüzlerce genç insan basın, belediye, asayiş vb. diğer kurumlara çalışmak için başvuruyor. Ve ayrıca kendi işlerini kurup ticari işletmeler açabiliyor, doktorluk, öğretmenlik vs. işler yapabiliyorlar.

Diya Minbicli Araplardan, Kamuran da Minbicli Kürtlerden biri. Kamuran Kürtçe, Diya ise Arapça konuşuyor. Diya ile Kamuran’ın tercümesi aracılığıyla konuşuyorum. Diya birçok arkadaşının kendisi gibi basın çalışmalarında yer almak için çeşitli ajanslara başvuru yaptığını söylüyor “Artık yeniden çalışmak, üretmek istiyoruz” diyor.

‘ARTIK YOK, SONSUZA KADAR YOK’

Her ikisi de DAİŞ işgali sürecinde tutuklanmış. DAİŞ’in şehre gireceği anlaşılınca Kürtlerin büyük bölümü Kobanê Kantonu’na göç etmiş ama Kamuran ve ailesi Minbic’te kalmış. Kamuran DAİŞ tarafından oruç tuttuğu için tutuklanmış ve hakkında idam kararı olmasına rağmen bırakılmış. Nasıl kurtulduğunu sorduğumda “Ben de bilmiyorum. Sanki Allah beni kurtardı” diyor ve kendi yaşadıklarının Minbic’te yaşananlar yanında hiçbir şey olmadığını belirtiyor

Diya, DAİŞ öncesi üniversiteye gidiyormuş ve bitirmiş. Minbic halkının okuryazarlık oranın DAİŞ öncesi çok yüksek olduğunu anlatıyor. Fakat DAİŞ’in şehri işgaliyle birlikte yaşamlarının kapkara bir kâbusa dönüştüğünü söylüyor. Diya da sigara içtiği için DAİŞ tarafından yakalanmış ve 4 gün kafeste tutulduktan sonra sigara içmekten tutuklanan herkes gibi kendisine mezar kırma cezası verilmiş. Diya’nın yaşadıkları bunlarla da sınırlı değil. Diya’nın hem çocukluk arkadaşı hem de birlikte üniversite de okuduğu evlenmeyi düşündüğü kadın arkadaşı özgürleştirme operasyonu sürecinde şehirden çıkmaya çalışırken DAİŞ tarafından katledilmiş. Diya, kendi hikâyesinden sonra “çok acı yaşadık ama bugün yaşamımızı yeniden kurmaya çalışıyoruz” diyor.

Diya ve Kamuran’la birlikte şehri dolaşıyoruz. DAİŞ döneminde idamların halka izlettirildiği meydanları gösterip hikâyelerini anlatıyorlar. Diya bizi hemen ana caddede kendisinin de cezalandırılmak amacıyla konulduğu bir kafesin yerini işaret ederek, “Artık yok. Sonsuza kadar yok” diyor. Diya kendilerini örgütleyip, geleceklerini kurarak bir daha böyle acıların yaşanmasına izin vermeyeceklerini söylüyor. Diya’nın kapatıldığı kafeste diğerleri gibi Minbiclilerin psikolojisini olumsuz etkilediği için Minbic Demokratik Sivil Meclisi tarafından alınan kararla belediye tarafından kaldırılmış.

DEMOKRATİK KONFEDERAL TARZDA KENDİ KENDİLERİNİ YÖNETİYORLAR

Minbic’te bulunduğumuz süre içerisinde Minbic Halk Meclisi’nin çalışmalarını, Minbic’in örgütlenme ve yönetim modelini de gözlemliyor ve yetkilileriyle tartışma olanağı elde ediyoruz. Minbic özgürleştirilmesi ardından 7 ay gibi kısa sure geçmiş olmasına karşın konfederal temelde kendi yaşam ve yönetim sistemini örgütlüyor. 20 Nisan 2016 yılında Kobanê’nin Sirin kasabasında ilan edilen Minbic Yürüme Meclisi toplantısında “Kurucu Meclis’in temel amacının Suriye’de demokratik ve merkezi olmayan her kesimden temsilcinin yer alacağı demokratik bir sitemi inşa etmek” olduğu ifade edilmişti. Ve bugün Minbic’te bu hedefin adım adım pratikleştirilmeye başladığını görüyorum.

43 kişiyle başlayan Minbic Yürütme Meclisi Minbic’in özgürleştirilmesi ardından şehre geçerek hemen çalışmalarına başlamış. Bir yandan sistemini örgütleme, bir yandan da DAİŞ vahşetini ve büyük bir savaşı yaşamış olan şehri yeniden bir yaşam alanına dönüştürmek için önemli çalışmalar yapılmış.

Meclis 3 ay önce birkaç aylık örgütlenme ve hizmet politikalarını değerlendirerek önünü koyduğu görevleri başarılması açısından 43 kişilik yürütme meclisinin yeterli olmayacağını değerlendirmiş ve meclisi geliştirmek için gereken çalışmaya başlamış. 2 ay önce yapılan toplantıya meclis genişletilerek meclis üyelerinin sayısı 132’ye yükseltilmiş.

Minbic meclisinin özyönetim modelini isimlendirerek kurumlaştırdığı olağan toplantısını izleme fırsatı da bulduk. 20 Şubat günü gerçekleştirdiği toplantıyla Minbic ve Çevresi Demokratik Yönetimi ismini alan Yürütme Meclisin eş başkanlığına Arap halkından İbrahim Kaftan ve Kürt halkından Zeynep Kambar seçildi. 132 kişiden oluşan meclisin 8 üyesi Çerkez, 11 üyesi Türkmen, 40 üyesi Kürt, 71 üyesi Arap halklarından oluşuyor. Bu oranlar nüfus oranlarına göre belirlenmiş. Ayrıca Minbic’te birer aile kadar nüfusu olan Çeçen ve Ermenilerinde birer temsilcileri var.

Minbic çevresindeki köylerde ve yine kent merkezindeki ilçelerde meclisler kurulmuş ve bunların hepsi eş başkanlık sistemiyle işletiliyor. Önce her meclis kendi toplantısını gerçekleştiriyor. Daha sonra her ilçedeki köy ve semt meclislerinin eş başkanları her ay bir araya gelerek toplantılarını gerçekleştiriyor. Burada ilçe meclislerinin eş başkanları da genel meclis toplantısına raporla katılarak Minbiclilerin iradelerini temsil ediyorlar.

Minbic Halk Meclisi’nde yer alan Ruken Minbic, Minbic’te yaşanan DAİŞ vahşetine karşın bu kadar kısa sürede meclisler ve demokratik konfederal sistemi benimsemesinin nedenine ilişkin, “Meclisin şehir özgürleştirilme sürecinde Minbic’ten kaçan halka kucak açması ve onların ihtiyaçlarını karşılaması halk üzerinde büyük etki yarattı. Böylece meclisin kendilerinin faydasına olduğunu ve nasıl çalıştığını gördüler” dedi.

MUAZZAM BİR ÇALIŞMA

Şehri ve Minbic’teki kurumları dolaştığımızda gördüğümüz bir diğer noktada kendi yönetim sistemini örgütlemek kadar yaşam ve hizmetleri örgütleme açısından da 7 aylık süreçte muazzam bir çalışmanın geliştirilmiş ve önemli hizmetlerin yapılmış olmasıydı. Şehrin özgürleştirilmesi ardından hemen belediye, ekonomi, kadın evi, akademi, enerji ve su, trafik, ulaştırma, kapı-gümrük, mahkeme, eğitim, sağlık, kurumları oluşturulmuş. Bütün bu kurumlar ilk önce meclis bünyesinde desteğiyle kurulurken şimdi meclisle dolaylı ilişki içerisinde bağımsız hareket ediyorlar.

Meclis, belediye ve diğer kurumlar birlikte önemli işler yapmışlar. İlk olarak yapılan işler şehrin savaşın izlerinden temizlenmesi, çöpün ve enkazın kaldırılması, okulların ve fırınların açılması çalışması olmuş. Uluslararası alandan ve yardım kuruluşlarından hiçbir destek olmamasına rağmen kendi imkanlarıyla önemli oranda en kaz kaldırılmış. Minbic’te DAİŞ döneminde askeri üs olarak kullanılan, sonrasında giderken mayınlanan veya tahrip edilen 400 okuldan 250’si mayınlardan temizlenip tamir edilerek işler hale getirilmiş. Bugün bu okullarda eğitim devam ediyor. Öğretmenlerin hemen hepsi Minbic halkından ve neredeyse yarı yarıya kadın öğretmen eğitim alanında görev yapıyor. Bu okullarda ırkçı ve katı dini yaklaşımla oluşturulmuş 2 ders dışında tüm müfredat eskisiyle aynı. Ama eğitim kurumu yetkilileri gelecek yıl daha demokratik bir eğitim sistemini geliştireceklerini ifade ediyorlar.

DAİŞ işgali öncesi su, Rakka’dan karşılandığı için Minbic’in temel sorunlarından biri halinde. Fakat belediye ve meclis birlikte bu problemi çözümlemek için su kuyularını devreye koymuş. Yine elektrik problemi Tişrin barajı üzerinden çözüme kavuşturulmuş. Fakat yaklaşık bir haftadır Türk devletinin Tişrin Barajına akan Fırat’ın yatağını değiştirmesi nedeniyle yeniden elektrik sorunları baş gösteriyor.

Minbic’teki kurumların yetkilileri ve Minbic Halk Meclisi üyeleri sohbetlerimizde ellerindeki sınırlı imkânlarla kısa sürede önemli çalışmalar yaptıklarını ama bunların yeterli olmadığını bu çalışmalarını sürdürürken bir yandan çalışmalara demokratik zihniyetle tüm halkın katılımını hedefleyen projeler geliştirmeyi amaçladıklarını anlatıyorlar.

ÖZGÜRLEŞEN MİNBİC’E ONBİNLERCE MÜLTECİ GELDİ

Minbic’e özgürleşmesi ardından on binlerce mülteci geldi. Kendileri de mülteciliği yaşamak zorunda kalmış olan Minbic halkı mülteciler konusunda tüm imkanlarıyla seferber olmasına karşın bu insanların temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hemen her gün DAİŞ, yine ve Türk devleti ve çetelerinin denetiminde olan Rakka, Cerablus, Bab, Şehba’dan mülteci akışının olduğu Minbic’te henüz bir mülteci kampı yok.

Minbic Demokratik Yönetimi Eşbaşkanı Zeynep Kambar mülteciler için Meclis olarak bir komite kurduklarını mültecileri karşıladıklarını ifade ederek, “Mültecileri bu komitemizle birlikte karşılıyoruz. Komitemiz kayıtlarını yaptıktan sonra boş evlere ve kullanılmayan okullara yerleştiriyoruz. Bir evin her bir odasında bir iki aile kalıyor.

Bir mülteci kampı kurmak istedik ama elimizde hiç çadır yoktu. Türk devleti ve DAİŞ’in katliamlarından yaşayan insanlar kaçarak bize sığınıyorlar. Bu noktada uluslararası yardım yok. Sadece destek olarak her bir aileye bir koli yiyecek geliyor. O da bir aileye ancak 15 gün yetiyor” diyor.

Ayrıca Minbic’e bu son birkaç günde mülteci akını eskisini de aşar bir şekilde yoğunlaşmış durumda. Artık Minbiclilerin bu mültecileri karşılamak için eskisi gibi evleri ve okulları kullanmaları mümkün değil. Mevcut akışı karşılayacak kadar okul ve ev yok. Zeynep Kambar “Minbicli mültecilere acil yardımların ulaştırılması ve çadır gönderilmesi gerekiyor. Bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak istesek de çaresiziz” diye konuşuyor.

ÖCALAN’A İLGİ, ERDOĞAN’A TEPKİ

Minbic’te konuştuğum birçok Minbiclinin özgürleştirilme operasyonu ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a büyük bir sempatisinin olduğunu gördüm. Yüksek bir okuma yazma oranına sahip olan şehirde Minbiclilerin bazıları Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın görüşleriyle tanışma fırsatı olmuş ve savunmalarını okumuşlar. Bazıları sohbetlerimizde Öcalan’ın Arap tarihini Araplardan daha iyi çözümlediğini ve ortaya koyduğu projelerin Araplar içinde bir kurtuluş olduğunu vurguluyorlar.

Yine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleriyle şehrin özgürleşmesi ardından tanışanlar var. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesiyle aydınlanan YPG ve YPJ’nin özgürleştirme operasyonundaki rollerini ve duruşlarını gören halkta hem onlara hem de sayın Öcalan’a karşı büyük bir sempati gelişmiş. Rojava’nın Kobanê Kantonuyla ilişkilerde bunda büyük rol oynuyor. DAİŞ sürecinde tüm dünyayla bağları koparılan Minbicliler artık demokratik yaşamlarına en uygun fikir ve projeleri gözlemleyip araştırabiliyorlar. Sayın Öcalan’ın Arapça’ya çevrilmiş olan kitapları Minbic’te oldukça ilgi görüyor. Başta gençler olmak üzere Minbic halkının Kürt Halk Önderi’ne bu ilgisi 15 Şubat komplosunun protestosuyla kendisini bir ifadeye kavuşturmuş. Minbic’te 15 Şubat’ta gençler Minbic tarihinde ilk defa uluslararası komployu protesto etmişler. Hem de bu eylemlilik Arap gençlerin öncülüğünde gerçekleştirilmiş.

Fakat Minbic’te konuştuğumuz birçok kadın, genç, savaşçı, meclis üyesinin Erdoğan ve Türk devletine karşı tepkisi gelişmiş. DAİŞ sürecinde dünyaya kapalı durum yok artık. Minbicliler televizyon izliyor, internet üzerinden haber sitelerini takip ediyor ve neyin ne olduğunu birbirinden çıkarabiliyorlar. Erdoğan’ın ikide bir Minbic’i hedef göstermesinden rahatsız oluyorlar. DAİŞ’le Türk devletinin ilişkileri, yine Erdoğan’ın kendi yaşadıklarındaki sorumluluğunun farkındalar. Özellikle Minbic Askeri Meclisi savaşçılarının şu sözleri Minbic halkının genel tavrının bir özeti gibi: “Ne Erdoğan’ın ordusunu nede ÖSO adını verdikleri çeteleri Minbic’te istemiyoruz. Onların bize ölüm ve talandan başka getirecekleri hiçbir şey olamaz.”

Minbic’teki bu gelişme düzeyi insanda bitirilmeye çalışıldığı yerde yaşamın yeniden nasıl örülebildiğini ve özgürlük arayışının üstesinden gelemeyeceği hiçbir yıkım olamayacağı düşüncesini geliştirerek heyecan yaratıyor.