Sarıyıldız: Türkiye suçunu itiraf ediyor!

HDP'li Faysal Sarıyıldız, dünyanın Kürdistan'daki katliamlara sessizliğine tepki göstererek, Sarıyıldız, "Halkımız ısrarla Kürdistan’da kalmaya ve direnmeye devam etmelidir" çağrısında bulundu.

HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Kürdistan'daki katliamlar ve bunlara ilişkin dünyada yürüttükleri diplomasi çalışmaları hakkında ANF'nin sorularını yanıtladı...

Avrupa'ya geldiğiniz tarihten beri birçok ülke dolaştınız. Kurumlarla, önemli kişiliklerle buluştunuz. Neler anlattınız, neler dinlediniz?

Avrupa’ya gelirken bir amacımız Kürdistan'daki katliamı, vahşeti dünyayla paylaşmaktı. Avrupa’daki halkımızla da paylaşmak istedik ki, tüm yönleri ile bilinmesi gerekiyordu. Avrupa’ya çıkarken sadece Cizre değil, tüm Kürdistan’da yaşanan vahşeti her boyutlarıyla ulaşabildiğimiz hükümet yetkilileri ile konuştuk. Mesela Almanya’da Başbakan Merkel’in yardımcısı Arnold Vaatz ile görüştük. İngiltere’de senatörler ve lordlarla görüştük. İtalya’da, aynı şekilde İsviçre ve Avusturya’da hükümet çevreleri ile görüştük. Diğer parti sözcü ve temsilcileri ile görüştük. Birçoğu şaşkınlığını ifade ediyordu. 'Biz burada bir katliamın olduğunu biliyorduk ama bu kadar da değil' diyenler oldu.

'TÜRKİYE SUÇUNU İTİRAF EDİYOR'

Sizinle görüşmeler yaptıktan sonra pratikte bir takım girişimleri, çalışmaları oluyor mu?

Maalesef bize dönük yaklaşımlarını iki kategoride ele almak gerekiyor. Devletlerin ve bir de halkların yaklaşımı var. Avrupa’daki tüm halkların, insanların oradaki vahşet nedeni ile Erdoğan'a ve sistemine karşı çok öfkeli olduğunu, Kürt halkının yanında yer aldığını biliyoruz. Devletler de aslında olup bitenlerle ilgili. Devlet ve hükümet temsilcileri, tümü, bu vahşetlerin ciddi ve üzücü olduğunu, korkunç şeyler duyduklarını, bunun bir an önce sona ermesi gerektiğini, oradaki vahşete dahil olan sorumlular hakkında dava açılması gerektiğini ifade ediyorlar. Başka bir gerçeklik de var; devlet algısı... Dünyadaki tüm diğer devletlerde olduğu gibi Avrupa’da da devlet algısının, Avrupa’daki devletlerin çok öyle insani, ahlaki referanslarla hareket ettiğini söyleyemeyiz. Politikalarına yön veren kaba çıkarlarıdır. Çok pragmatist yaklaşıyorlar. Örneğin şu an iktidarda olan CDU, Alman Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nden Bay Vaatz, bana açıkça şunu söyledi: 'Erdoğan’ın bize karşı şantaj yaptığının farkındayız.' Ancak neler yapılması ya da bir tutumun geliştirilmesi gerektiği hususunda açıkçası bizi çok tatmin eden bir algı şu ana kadar yok.

Eskiye nazaran daha fazla dinleniyoruz, daha kolay biçimde çok çevre ile görüşebiliyoruz, böyle bir durum var. En son partimizin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la birlikte Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Ortadoğu Temsilcisi ile de görüştük. Bize Türkiye’nin orada olup bitene izin vermediğini, izin vermemenin dahi Türkiye’nin kendi aleyhine olacağını, suçun kabulü anlamına geleceğini söyledi. Bu çok önemliydi. Biz şunu da sorduk; şayet izin vermez ise bir yaptırım düşünür müsünüz? Şunu söylediler; daha önce İran, Kuzey Kore gibi ülkelerde de benzer sıkıntılar yaşadık. Oraya giremezsek dahi sizin o belgeleri insanların diri diri yakıldığına, büyük insanlık suçları işlendiğine dair belgeleri bizimle paylaşmanızı istiyoruz.' Bu konuda bir çalışmamız var, bir hukukçu komisyonumuz ile birlikte bu çalışmayı yürütüyoruz.

Şüphesiz Birleşmiş Miletler Ceza Mahkemesi, Lahey Adalet Divanı’na başvuracağız. Aynı zamanda Almanya’ da Federal Mahkeme Başbaşsavcılığı’na Cizre’deki insanlık suçu ile ilgili tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduk. Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere çocuklarımızın üzerine benzin döküp çakmak çakana, oradaki ölüm unsuru, katil unsuruna kadar tüm yakanlar hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu yeni bir şeydir. Avrupa’da epey yankılandı. Avrupa, az çok artık Erdoğan’ın politikalarını biliyor.

'ALMANYA’DA AÇILAN DAVALAR ALMAN HALKININ VİCDANIDIR'

Başvurunuzu yaptınız, epey yankılandı ancak savcı davayı kabul edecek mi?

Yankıları iyi oldu. Alman ve dünya basınında epey yankılandı. İlk kez yurtdışında bir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, kuvvet komutanları hakkında böyle bir dava açılıyor. Avukatlarımız dosyayı mahkemeye sundular. Mahkemenin kabul edip etmeyeceğine ilişkin şimdiden bir şey söylemek güç. Çünkü Alman yargısının da çok bağımsız hareket ettiğini söylemek zor. Onlar da Alman devletinin siyasi, politik yaklaşımlarına göre tutum belirliyorlar. Maalesef böyle bir gerçeklik de var. Davacılardan feci bir şekilde katledilen iki insanımızın yakınları, aynı zamanda Alman vatandaşı aileler var. Kendi vatandaşı yakınlarını kaybetmiş, dolayısıyla kabul etmemeleri için hiçbir gerekçeleri olmamalı ama şimdiden bir şey diyemeyiz. Benzeri dava açma süreçlerimiz devam edecek, başka ülkelerde de olacak. Almanya’da yakınlarını kaybeden biz üç kişi vardık. Onlarca Alman aydın ve entelektüeli de davaya destek olmak için yer aldılar.

Uluslararası hukuk bu biçimiyle konjonktürel durumlar bir tarafa bırakılırsa aslında Kürdistan’da uygulanan vahşet ve soykırım ile ilgili Türkiye'deki sorumluları yargılamak için imkan sunuyor...

Şantaja boyun eğen siyaset Avrupa'ya huzur getirmez. Gördük, Rojava'daki direniş olmasaydı, oradaki çeteler kırılmasaydı şu an Avrupa da yaşanmaz hale gelirdi. Ancak hala Avrupa’da düz bir politika işliyor. Mesela burada esnafa soruyorum; 'geçen yıla nazaran iş düşmüş' deniliyor. İnsanlar bir araya gelemiyor, Avrupa’nın ortasında bile insanlar toplanmaya korkuyor. Bu paranoya Erdoğan’ın çabaları ile yaşanıyor. Erdoğan aynı vahşeti   Kürdistan’da yapmak istiyor. Şimdilik Ortadoğu’dan Avrupa’ya çeteler ya da kimi çete unsurları alınmasın diye Avrupa Türkiye'nin, Erdoğan’ın yaptıklarına sessiz kalıyor. Ama yarın öbür gün Kürdistan’dan Avrupa’ya on binlerce insan akın edecektir.

'YENİ KONTRGERİLLA BİÇİMLERİ...'

Lice'de ikinci bir Cizre yapmak istediler. Kocaköy’de 34 köylü yakılmak istendi, oradan deşifre olan kontrgerilla yapıları basına yansıdı...

Cizre Botan'ın, Lice de Amed’in direniş merkezidir. Dolayısıyla devlet sürekli bu kenti, bölgesine öncülük yapacak yeni bir devrimci hamleyi başlatacak yerleri boğmayı, her türlü iğrenç vahşet yöntemleri ile bastırmaya çalışmaktadır.

Doğrudur, Lice’deki köylülerin anlatımları var. Orada otuzu aşkın köylü yakılmak istenmiş. Bunu yapan çok karanlık tehlikeli bir güruh. Yani bu Türk-İslam sentezli bir kontra yapılanmasıdır, '90’lı yıllardan daha farklı bir yapılanmadır. Daha doğrusu '90’lı yıllardaki kontrgerilla yapılanmaları aşırı milliyetçi, ırkçı unsurlardı; şimdikiler ise dini de kullanmaya çalışan, zihniyet olarak IŞİD’e yakın olan, aynı zamanda ırkçı olan yeni bir katliamcı profildir. Tam da Erdoğan’a göredir. Mesela '90’lı yıllardaki bu karanlık odaklar Demirel, Çiller’e uygundu, şimdikiler de Erdoğan’a uyumludur.

Devletin gündemindeki Cizre, Gever’in il yapılması, Şırnak, Hakkari'nin oralara taşınmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Devletin aslında bir demokratik bir çözüm niyeti olmadığını gösteriyor. '90’lı yıllarda hangi kirli oyunlara başvurduysa, profesyonel bir biçimde oyunlarına devam etmektedir. O zaman da Şırnak’ı il yapması o politikayla ilgilidir. Biliyorsunuz, Şırnak Siirt’e bağlıydı ve Şırnak kırsalında büyük bir halk direnişi vardı. Devletin oraya çok büyük bir askeri güç yığması gerekiyordu. Dolayısıyla il yapmak askeri, siyasi hesapları açısından doğruydu onlar için. Şu anda da devletin siyasal bir çözüm niyeti olmadığı için benzeri provokasyonlar devam edecektir. Artık Şırnak’ta, Hakkari’de devlet kendini koruyamamaktadır. Havaalanlarının olduğu, tanklarla, karakollarla, kalekollarla şehrin içerisinde olduğu, şehri hapishaneye çevirerek aslında Cizre ve Yüksekova’ya il merkezini taşıyarak bunu yapmaya çalışıyor. Aynı zamanda Midyat ve Gevaş, Erciş gibi yerlerin de il yapılması düşünüldüğü ifade ediliyor. Aslında bunu yapmakla hiçbir fark olmayacaktır, sonuç alamayacaktır.

'ASLA KABUL ETMEYELİM'

Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme planı mı devrede?

Mesela Arapların en rahat, en anlamlı, en demokratik bir şekilde binlerce yıldır yaşadıkları topraklar üzerinden yaşam alanı sağlanarak demokratik bir şekilde yaşamaları sağlanabilir. Onlar oradan göçertilip burada vatandaş yapılamaz. Yani vahşetle hem Türkiye'deki ırkçı, bağnaz, tutucu çizgi güçlendirilmek isteniyor, hem hanesine AKP seçmenini de yerleştirmek istiyor. Aktüel kimi hesaplardan öte, daha kalıcı, uzun vadede Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmeyi amaçlayan, Kürt halkına beyaz bir katliamı, jenosidi dayatan bir uygulamadır. O nedenle halkımızın buna karşı kesinlkle sessiz kalmaması gerekiyor.

DAYANIŞMA ÇAĞRISI

Son olarak halka bir çağrınız var mı?

AKP hükümeti bu katliamcı politikası ile aynı zamanda Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmeyi de amaçlayan çok tehlikeli bir politika gütmektedir. Kürdistan’da sadece şehirler tahrip edilmiyor. Tüm canlı ekosistemi tehlikeli bir şekilde yakılıyor. Günlerdir Lice dağları, Cudi, Gabar alanları yanmaktadır. İnsanlığın ilk yaşam alanları olan bu coğrafya her türlü canlı için yaşanmaz hale getirilmektedir. Dolayısıyla halkımızın da ısrarla tüm bunlara karşı Kürdistan’da kalmaya ve direnmeye devam etmelidir. Halkımız on binlerce yıldır bu coğrafyada yaşıyor. Gelinen aşamada belki son yüz yılda en iyi olduğumuz dönemde, zaman aralığında halkımızın bu tarihi fırsatları iyi değerlendirmesi gerekiyor. Zulüm sistemleri en büyük çıkmazını, kaosunu yaşadığı zamanlarında bu kadar vahşileşebilmektedir.

Sadece Kürtler değil, Türkiye’de bu sistemden zarar gören tüm toplumsal kesimlerin, ezilenlerin, tüm emekçilerin bir araya gelerek bu zulüm sistemine nokta koyması gerekmektedir. Çocuklarımızı namerde el açtırma durumunda bırakmayalım, Kardeş Aile Kampanyası'ına daha fazla destek olalım.