TC'ye endekslenen KDP var olamaz

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, çöken TC’ye göre kendini ayarlayan; AKP-MHP ittifakına endekslenen KDP’nin bir geleceğinin olamayacağını söyledi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, "Kürt karşıtı, savaşçı ve soykırımcı zihniyet ve siyaset, nasıl Osmanlı’yı çökerttiyse TC’yi de çökertecektir" diyerek, buraya yaslanan KDP'yi uyardı. "Minimalist bir Kürt devletine dahi TC ve Tayyip Erdoğan izin vermez. Bu zihniyet ve siyaset yıkılmadıkça buna izin verilmez" diyen Kalkan, bütün Kürt halkının KDP'den haklı ve meşru sorularına yanıt beklediğinin altını çizdi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, NewsChannel televizyonunda yayınlanan ‘Ülkeden’ programına katılarak Gazeteci Derviş Eren’in sorularını yanıtladı. NewsChannel televizyonunda yayınlanan geniş ve kapsamlı söyleşinin ikinci bölümünü de yazı diline göre edite ederek paylaşıyoruz:

Şengal ve Qereçox saldırıları ne anlama geliyor, siyasi çevrelerin bu saldırı karşısındaki tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtlerin ve insanlığın kutsallarına saldırıldı:

* Şengal kutsal bir alandır; BM’nin koruması altında olup sadece Kürtler için değil, aynı zamanda insanlık için de büyük değeri olan kutsal bir yerdir.

* Qereçox ise YPG/YPJ'nin karargahadır; Ortadoğu halklarının ve insanlığın başına bela haline getirilmiş DAİŞ faşizmi karşısında ayakta duran, onu gerileten ve yıkıma götüren, özgür insanlığın umudu, direnişinin öncüsü ve sembolü haline gelen YPG/YPJ'nin merkezidir.

YPG/YPJ öncülüğündeki QSD, Tebqa'yı düşürmek üzere ve DAİŞ’in başkentini ele geçirme yürüyüşündeyken karargahları vuruluyor. Bu DAİŞ’i açıktan koruma hareketidir.

İçerideki gelişmelerle bağı nedir?

16 Nisan’da önemli sonuç olarak ortaya çıkan “Faşizme Hayır” hareketini ezmek, bası ve terörü arttırmak için de dışa dönük bir saldırı geliştirildi. Bu, klasik bir faşizm politikasıdır. Hedef şaşırtmayı, dikkatleri dışarı toplamayı, içeride şovenizm ve milliyetçiliği geliştirmeyi, buna dayanarak devrimci demokratik güçleri ezmeyi, devrimcilere karşı uygulanan baskı ve terörün üstünü örtmeyi amaçlayan bir politikadır.

ABD, Avrupa, Rusya, İran, KDP ve Irak yönetimi bu saldırıyı biliyorlar mıydı?

Biliyorlardı. Türkiye, Cerablus’a saldırıyı başlattığı gün ABD Başkan Yardımcı ile KDP lideri Mesud Barzani Ankara’daydı. Bir koalisyon halinde Türkiye Cerablus’a saldırtılarak, Bab’a kadar getirtildi. Buna onay verdiler. KDP onay verdiğini açık söyledi. Binali Yıldırım da ilgili tüm çevreleri bilgilendirdiklerini belirtti.

Bu saldırılar bilgi dahilinde yapılıyor. Bu kesimler, Tayyip Erdoğan’a ön açtılar. Bu tutumlar, Tayyip Erdoğan’a cüret verdi. Erdoğan önemsenmedi ve iktidarda bulunmasına onay verildi. Hitler’e de öyle davranılmıştı. Önemsenmemişti, sonunda tüm dünyanın başına bela oldu. Bugün, “AKP Kürtleri, demokratları ve devrimcileri vururken biz de bundan kazanç sağlarız” diyenler, yarın faşizm kendilerine de saldırdığında yüzüstü kalacak, ittifak yapacak güç bulamayacaklar. Kimse “PKK’yi öne sürmüşüz de bu işleri yaptırıyoruz” diye sanmamalı. Bu bakımdan ilgili güçlerin hepsini tutum almaya çağırdık.

Tayyip Erdoğan’ın izlediği yöntemlerin Hitler’inkilerinden bir farkı yoktur. Bu nedenle herkesi bir kere daha uyarıyoruz.

Galiba burada KDP'ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor...

KDP, önce 3 Mart’ta Ankara’nın teşvikiyle Şengal’e güç gönderip çatışma çıkardı. Binali Yıldırım, KDP’yi kendilerinin teşvik ettiğini açıkladı. Şimdi de cellat zulüm eder, katliam yaparken "katil, dur!” diyeceğine, mazluma “niye varsın?” diyor. TC Bakur, Başur ve Rojava’da PKK’ye, yani Kürt'e saldırıyor. Bugün PKK olmazsa, KDP’ye saldıracaktır. Kerkük’te bayrak dikilince TC ne yaptığı, Kerkük’te bayrak geri çekildiği, Tayyip Erdoğan’ın tehditlerine karşı Güney Kürdistan yönetiminin tavrı, ne kadar direnebildiği ortada.

KDP doğru yolda değildir. KDP yönetimine ve Güney Kürdistan halkına uyarı yapmak istiyorum. Onlar “biz Irak’ı iyi biliriz” diyorlar. Biz de TC’yi ve Tayyip Erdoğan’ı iyi biliriz. Bu bakımdan bilinmelidir ki; Tayyip Erdoğan sadece PKK düşmanı değil, Kürt düşmanıdır. Kuzey Kürdistan’daki Kürtler, Güney Kürdistan’daki Kürtlerin yaşadıklarının yarısını bile talep etmediler. Ancak soykırımcı rejim onu bile kabul etmiyor, katliam dayatıyor. Kuzey’e, Rojava’ya, Şengal’e katliam dayatan yarın Hewlêr’e de Süleymaniye’ye de bu katliamları dayatır. Zaten dayatıyor, işte Kerkük’e dayattığı gibi. Bütün Kürtlerin KDP'den yanıtını beklediği sorular var;

* TC’nin Kürt'ü inkar ve imhayı öngören soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı özgürlük için Kürt varlığı ve demokrasisi için mücadele mi edilecek, teslim mi olunacak?

* TC’nin soykırımcı saldırılarına karşı direnen PKK’ye TC ‘terör örgütü’ diyor. KDP ne diyor, nasıl yaklaşıyor?

* Böyle bir durumda Kürt'ü yok etmek isteyen bir zihniyet ve faşist saldırıyla buna karşı Kürt varlığı ve özgürlüğü için direnen PKK mücadelesinin neresinde?

* Kürdistan olarak nereyi görüyor?

* Kime “Kürt” diyor?

* Bakur’da Kürt var mı, Bakur’daki Kürtlerin hakları ne olacak?

* Rojava’da Kürt var mı, oradaki Kürtlerin hakları ne olacak?

* Yoksa Kürtler sadece Hewlêr ve Dûhok’ta mı varlar?

Erdoğan yönetimindeki TC, minimalist bir Kürt devletine dahi olumlu bakar mı, sadece Hewlêr merkezli Kürtlük var olabilir mi?

Nasıl ki Erivan ile Ermeni Şoykırımı yapıldıysa şimdi en ileri çözüm olarak Hewlêr ile bütün Kürdistan’ın katledilmesi öngörülüyor. Ama ben ona da inanmıyorum. Eğer Kürtler büyük direnişlerini sürdürürse belki son çare olarak böyle olabilir. Yoksa diğer alanlarda Kürtler yokken, Hewlêr’de Kürtlük asla var olamaz.

Minimalist bir Kürt devletine dahi TC ve Tayyip Erdoğan izin vermez. Bu zihniyet ve siyaset yıkılmadıkça buna izin verilmez. Biz böyle söyleyince, “PKK, bizi kendi çatışmasının içine çekmek istiyor” gibi sözler sarf ediliyor. Halbuki biz gerçek ve doğru olanı söylüyoruz.

Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, mevcut siyasetle  Türkiye’yi çökertmekten başka bir yere götüremez. Kürt karşıtı, savaşçı ve soykırımcı zihniyet ve siyaset, nasıl Osmanlı’yı çökerttiyse TC’yi de çökertecektir. Çöken TC’ye göre kendini ayarlayan bir KDP de var olamaz. AKP-MHP ittifakına endekslenen KDP’nin de bir geleceği olmaz.

PKK Yürütme Komitesi, Şengal ve Qereçox saldırılarının ardından yaptığı yazılı açıklamada, artık 'her yerde' mücadele etmeninin meşru bir hak olduğunu vurguladı. Bunu siz de biraz açabilir misiniz?

Faşizme, soykırıma ve her türlü gericiliğe karşı mücadele etmek; Kürt halkının özgürlüğü, Ortadoğu’nun demokrasisi ve özgür insanlığın gelişimi için ortaya çıkmış bir harekettir. Bu değerlere ve ilkelere bağlıdır. Kim bunlara zarar veriyorsa onlara karşı mücadele eder. Nerede bu tür saldırılar varsa orada olur ve mücadele eder. Nasıl olacağını, hangi yöntemlerle mücadele edeceğini, koşullar belirler. PKK kararlaştırır. PKK şimdiye kadar bu konuları başkalarının kararlaştıracağı biçimde hareket etmedi, bundan sonra da etmez. Tekrar vurguluyorum; nerede faşizm varsa PKK orada olacak, direnilecek. Kimse başka bir tutumla bizim karşımıza çıkamaz.

Rojava güçlerinin geliştirdiği ittifaklar var ve bunların sahaya yansıması da görülüyor. Küresel aktörler ile yerel demokrasi güçleri arasındaki ilişkileri nasıl yorumluyorsunuz?

Biz PKK olarak kendi çizgimizi uyguluyoruz. Başkalarının nasıl davranacağına karar veremeyiz. Ancak nasıl olurlarsa onu değerlendiririz.

Ortadoğu'da bir bela olarak DAİŞ faşizmi, kılıç gibi Suriye ve Irak’ın ortasında geliştirildi. Ardından Kürtlerin üzerine saldırttıldı. Kürtlerin buna karşı büyük bir direnişi oldu. Bu direniş, bütün parçalardaki ve dünyadaki Kürt halkından destek buldu. Giderek halkları ve siyasi güçleri içine aldı. DAİŞ faşizmine karşı bir koalisyon oluştu. Şimdi bu koalisyon temelinde süren bir mücadele var. Bu koalisyon, Musul’da ve Rakka’da DAİŞ’i sıkıştırmış durumda.

Özellikle yerel demokrasi güçleri hem yürüttükleri mücadelede hem de kurdukları ilişkilerde dikkatli ve tedbirli olmalıdır. Bu iktidarcı-devletçi sistem, çıkar sistemidir. Politikayı çıkarlar üzerine kurmuş. Onlara yön veren, çıkardır. Demokrasi ve özgürlük kavramları, çıkarlarına hizmet ettiğinde vardır. Bu, ilişkilerin kurulamayacağı ve politik esnekliğin olamayacağı anlamına gelmiyor. Dünyada, herkes herkesle ilişki kuruyor. Artık iki kutuplu dünya sona erdi. Bu tür ilişkiye en küresel hegemonik politika yürüten güçler de en yerel-mahalli güçler de ihtiyaç duyuyor. Günümüzün dünyası böyledir. Bu anlamda herkes kendi çıkarları doğrultusunda, kendine yakın bulduğu güçlerle ortak düşmanlara karşı ilişkiler kurabilirler. Bu çerçevede ABD’nin de QSD'nin de Rojava özgürlük güçlerinin çeşitli ilişkileri olabilir. Ancak kurulan bu ilişkilerin kendilerine ne getirip ne götüreceği bilinmelidir.

Savaş ve siyaset Ortadoğu’da çok hareketlidir. Bazen 24 saatten daha erken bir sürede bile politikalar değişebiliyor. Bu nedenle bu kadar hareketli ve değişken politik ortama karşı devrimci-demokratik güçler duyarlı, dikkatli ve tedbirli olmalı. İlişkisiz ve politikasız duramazlar. Politik değişimi görmek, tutucu olmamak durumundalar. Politik esnekliği de uygulamalılar ama çıkar savaşını da bilmeliler. Bir özgürlük gücü, kendi özgürlüğünü korumalıdır; ancak o biçimde özgür varlığını geliştirebilir ve kalıcılaştırabilir.

Fransa örneğini vereyim. Fransa’daki sosyalist yönetim, bir yandan YPJ’yi Saray'da ağırladı, diğer yandan YPJ’nin eylemlerini veren televizyon kanallarının kapatılmasına Avrupa’nın basın özgürlüğünün kırmızı çizgileri olduğunu söyleyen kurumları onay verdi. Daha önce bazı televizyonları kapattılar. Şimdi de kapatmaya çalışıyorlar.

Hatırlattığınız gibi NewsChannel, Stêrk TV ve Ronahî TV’ye dönük kapatma girişimi söz konusu. Böyle bir dönemde basın alanında Kürtlerin sesinin kısılması ne anlama geliyor?

Türkiye, basın özgürlüğü konusunda Avrupa’da son sırada yer alıyor. Basın özgürlüğünü ayaklar altına almış bir kurum olarak RTÜK, Avrupa’da bazı Kürt kanallarının kapatılmasını istiyor. Basın ve ifade özgürlüğünü kırmızı çizgisi olarak tanımlayan Avrupa da bunu kabul ediyor ve kapatıyor. Biraz önce söylediğim gibi geçmişte kapattılar. Şimdi de kapatacaklar gibi görünüyor. O halde EutelSat ve Avrupa'nın şunlara yanıt vermesi gerekir:

* Avrupa’nın kırmızı çizgisi nedir?

* Avrupa’da basın özgürlüğünün çizgisi nedir?

* RTÜK neyi gerekçe gösteriyor?

* 'Terörü övmek' dedikleri Ronahî TV'nin YPG’nin DAİŞ’e karşı direnişini vermesidir, diğer kanallar da böyledir. EutelSat, DAİŞ’ten mi DAİŞ’e karşı mücadeleden mi yanadır?

* Faşizmden mi yoksa demokrasiden mi yana?

* Bu kanalları kapatmayı gündemine almış kurum, yaptığını nasıl izah edecek?

* Bu kanalları kapatmak isteyenler, TC'nin DAİŞ’i kurtarmak için Şengal ve Qereçox saldırılarını yaptığının duyulmasını istemiyorlar mı?

* Nerede bu özgürlük ve demokrasi?

* İki seneyi aşkın bir süredir AKP-MHP faşizminin Kürdistan’da yapmadığı katliam, uygulamadığı terör kalmadı. Zindanlar tıklım tıklım doldu. Her türlü baskı gelişti. Tutsaklar 60 gün açlık grevine girdi. Cenazeler aylarca sokaklarda kaldı. Mahalleler yıkıldı. Her gün 15-20 Kürt genci dağda ve şehirlerde katlediliyor. Kim teröristtir, hangi terörden bahsediliyor?

* TC’nin Kürtleri istediği gibi katletme hakkı var ama Kürtlerin kendini savunma hakkı yok mu?!

Bütün bu soruların Avrupa ve kurumları tarafından açıklığa kavuşturulması lazım. Avrupa’nın iki tarafı da idare eden, Kürt soykırımı üzerinde çıkar sağlayan tutumuna devam etmesi mümkün değildir. Bunu Kürtler de insanlık da çok iyi görüyor. Bu faşizmle suç ortaklığı konumuna düşmektir.

Eğer Avrupa’nın hukuku ve özgürlüğü buysa bizden öte olsun! Bu kadar faşizm koruyuculuğu olmaz. Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli diktatörlüğü, Şengal ve Qereçox'a bu tutumdan cüret alarak saldırdı. Televizyonları kapatanlar, bu saldırının suç ortakları olur.

Bu konuda daha çok tepkiler gösterilmeli, bu durum teşhir edilmeli. Avrupa’nın demokratik güçleri daha fazla  ses çıkarmalı. Demokratik, özgürlükten yana ve hatta AKP-MHP faşizmine karşı, Kürtlerin haklarından yana olduklarını iddia ediyorlar. Biz bunu göremiyoruz. O zaman şu soru da haklı ve meşrudur; acaba Tayyip Erdoğan’la danışıklı dövüş mü var?

Kürtler ve dostları ne yapmalı?

Kürt halkı, dostlarını ve demokratik güçlerini birleştirmeli, kendi sesine sahip çıkmalı. Bütün demokratik güçler, DAİŞ faşizmine karşı direnen sese sahip çıkmalı. Bu kanallar direnişin, özgürlüğün, demokrasinin sesidir. Faşizme karşı ayakta duruşun, halkların kardeşliğinin sesi oldular. Kim kendine demokratım diyorsa bu sese sahip çıkmalı, bu sesi kesmek isteyenlere karşı da direnmeli.