Ehmed: Dêra Zor Rakka’dan daha çetin ilerliyor

QSD ve YPG Genel Komutanlık üyesi Newroz Ehmed Cizirê’nin Fırtınası Hamlesi’nin Rakka’dan da daha çetin bir biçimde ilerlediğini söyledi.

Rusya, İran ve rejimin Dêra Zor hamlesini başarabilmek için İdlib’de Türkiye’ye taviz verdiklerini ve Cephet El Nusra’yla anlaşmasına göz yumduklarını ifade eden Newroz Ehmed “Bu anlaşma tabi bize karşı yapılıyor. Artık derinliklerdeki hedeflerini tam olarak bilmiyoruz ama hedefte bir yanlışlık ve sapma var. Türkiye Kürtleri hedef gösteriyor ama Türk devletinin İdlib’de yaptıkları sadece Kürtler için değil tüm Suriye için ciddi bir tehlikedir, Suriye’yi parçalamak ve işgal etmektir” dedi.  

 Newroz Ehmed rejimin Dêra Zor’da QSD güçlerine yaptığı saldırıları değerlendirerek şunları söylüyor: “Rejim bir süre bize sesini çıkaramıyordu. Çünkü bize muhtaçtı. Çünkü askerleri aylarca Dêra Zor’da DAİŞ çemberinde kalmıştı ve onları kurtaramıyordu. Şimdi de gelmiş tehdit ediyor. Halkımıza ve güçlerimize karşı saldırılar geliştiriyor. Çünkü Dêra Zor’u özgürleştirmemizi istemiyor. Böyle bir durum yaşanıyor.”

Önce Rakka şimdi de Cizîre’nin Fırtınası Hamlesi’nin genel savaş koordinesinde yer alan YPG ve QSD Genel Komutanlığı üyesi Newroz Ehmed Cizirê’nin Fırtınası Hamlesi’nin merak edilen yönlerini konuştuk.

Newroz Ehmed, Dêra Zor’daki savaşın Rakka’dakinden çok daha çetin bir biçimde geçtiğini söyleyerek, “Dêra Zor’un coğrafyası Rakka coğrafyasından biraz daha farklı. Çöldür ve zorlukları daha fazla. Yine gittikçe DAİŞ’in çemberi daraldığı için saldırıları ve savaşı daha fazla şiddetleniyor. Adeta köşeye sıkışmış bir kedi gibi kendini savunmak ve varlığını korumak için her taraftan saldırıyor. Ama yine de güçlerimiz büyük bir başarıyla ilerliyor” diye konuştu.

QSD tarihininde ilk defa iki büyük hamleyi birlikte yürüttü. Neden daha Rakka bitmeden Dêra Zor’un doğusuna Cizire’nin Fırtınası hamlesini başlattınız?

Biz daha önce de büyük hamleler geliştirdik ama tabi ilk defa 2 büyük hamleyi birden gerçekleştiriyoruz. Bir de “Artık DAIŞ’in sonu geldi” deyince bu artık DAİŞ’in gücü kalmamıştır ve savaşamıyor anlamına gelmiyor. Rakka’da çok savaştı, Dêra Zor’da şimdiye kadar içinde en fazla direndiği ve savaştığı yer oluyor. Bundan dolayı bu hamleler gerçekten zor hamleler.

Dêra Zor üzerinden bölge halklarına özellikle Cizîre Kantonu’na çok fazla saldırı geliştiriliyordu. Rakka Hamlesinin başlamasıyla birlikte Dêra Zor’da DAİŞ tarafından halka yapılan baskı çok daha fazla arttı ve alanlarımıza çok fazla göçmen akışı olmaya başladı.

Gelen herkes QSD’nin bir an önce gidip Dêra Zor’u kurtmasını istiyordu. Gerçekten Dêra Zor halkından QSD’ye dönük çok büyük talep gelişti. Bize, “Sizin güçlerinizin gelip Dêra Zor’u özgürleştirmesini istiyoruz” diyorlardı. Bu istem bizim için çok önemli ve anlamlıydı.

Dêra Zor halkı da biliyordu ki şimdiye kadar özgürleştirdiğimiz hiçbir alanda halklar üzerine baskı, kötü muamele yapılmadı. Her ne kadar bazı kesimler ve kişiler halklar arasında Kürt, Arap vb. yine Sünni ve Hristiyan vs. gibi suni ayrımlar ve kışkırtmalar geliştirmeye, bunları öne çıkarmaya çalışsa da halk buna rağbet etmedi.

Rakka Hamlesi gibi büyük bir hamleyi yürütürken Dêra Zor üzerine de operasyon başlatma kararını alırken hiç kaygı yaşamadınız mı?

Gerçekten de başlangıçta biraz kaygılarımız vardı. “Nasıl olacak? Tamam Dêra Zor halkından bize büyük bir talep geliyor ama bir kesimde DAİŞ zihniyetinin etkisi altında, acaba tepki verirler mi?” diye düşünüyorduk. Ama gittikçe alanlarımıza göç eden Dêra Zorluların sayısı artıyordu. Gelenler içerisinde birçok kişi gidip Dêra Zor’u özgürleştirmek üzere QSD’ye katılmak istediler. Son süreçte Dêra Zor halkından özelde Dêra Zor Askeri Meclisi olmak üzere QSD güçlerine çok yoğun bir katılım oldu.

Bu durum bize daha büyük bir sorumluluk yükledi. Fakat Dêra Zor Askeri Meclisi’mizin de bu hamleyi yürütebileceğine dair bir talebi oldu. Bizde yardım ederiz ve bu hamleyi gerçekleştiririz şeklinde karar aldık.

Tabi biz bu hamleyi yapabileceğimizi söyleyip kabul ettirene kadar gerçekten biraz zorlandık. Koalisyon güçlerinin de “Bir yandan Rakka Hamlesi sürerken bir yandan bu hamleyi gerçekleştirebilir misiniz?” şeklinde kaygıları ve soruları vardı. Fakat bu hamleyi gerçekleştirmek bizim talebimizdi.

Peki bu gücü ve cesareti nerden alıyorsunuz?

Elbette zorlukları çok fazla olan bir hamle. Rejim’de şu anda Dêra Zor’un bir bölümüne bir operasyon gerçekleştiriyor ve çok fazla teknik kullanmasına, sivillerin can ve mallarının güvenliğine dikkat etmemesine rağmen çok fazla zorlanıyor.

Bazıları şöyle düşünüyor ve yorumluyorlar. Bu kadar güç var bu QSD nereye gidiyor. Desteklerini dış güçlerden mi, koalisyondan mı alıyorlar, bunları destekleyenler kim” şeklinde değerlendirmeler oluyor.

Bizim en fazla güç aldığımız kaynak bölge halkımızdır, onun gücüdür. Bizim gücümüzün sırrı halklarımızın demokratik ve özgür birliğindedir. Devletler ve birçok güç halkları birbirine karşı savaştırıyor ama biz halkları birleştirip tek cephe olarak halk ve özgürlük düşmanlarına karşı mücadele etmelerini sağlıyoruz. Dêra Zor hamlesi de bu şekilde başladı ve şimdiye kadar da başarılı bir biçimde gidiyor.

Pekî Cizirê’nin Fırtınası Hamlesinin Rakka’yı Özgürleştirme Hamlesi’nden farkları nelerdir?

Gittikçe DAİŞ’in hareket alanı daralıyor. Rakka Hamlesi sürecinde halen DAİŞ’in elindeki alan genişti. Fakat Rakka’yı parça parça özgürleştirdik. Önce köylerini ve kırsalını özgürleştirmeye başladık, daha sonra şehri çembere aldık ve bu şekilde operasyonu geliştirdik.

Ama Dêra Zor’un coğrafyası biraz daha farklı. Çöldür ve zorlukları daha fazla. Yine gittikçe DAİŞ’in çemberi daraldığı için saldırıları ve savaşı daha fazla şiddetleniyor. Adeta köşeye sıkışmış bir kedi gibi kendini savunmak ve varlığını korumak için her taraftan saldırıyor. Ama yine de güçlerimiz büyük bir başarıyla ilerliyor.

Ama DAİŞ üzerine de her taraftan saldırı var. Bir taraftan rejim ilerliyor, Irak tarafından yine DAİŞ’e karşı geliştirilen bir saldırı var. Bir taraftan da güçlerimiz ilerliyor. Tabi bu durum düşmanı biraz daha zorluyor ve daraltıyor. Bundan kaynaklı da savaş taktiği, tekniği, tecrübesi neyi var neyi yok ortaya koyuyor. Böyle bir durum yaşanıyor.

Şu anda QSD güçlerinin Dêra Zor’daki durumu ve konumu nasıldır?

Bu hamlede güçlerimiz birçok yeni taktiklerle bir kez daha savaş ve bölgeyi özgürleştirme gücünü ispatladı. Kısa sürede bir bizim bile tahmin etmediğimiz büyük bir başarı elde ettik. Şu ana kadar özgürleştirdiğimiz alanlar gerçekten stratejik alanlar. Bölge halkının hizmetine kullanıldığında bölge halkının durumunu değiştirecek alanlar.

Yıllarca rejim gibi tekçi baskıcı rejimlerin elinde, yine bazı egemen kesimlerin elinde kalmış alanlar. Zaten son birkaç yıldır da DAİŞ egemenliğinde. Fakat güçlerimiz tarafından özgürleştirilmeleri ardından bu alanlar bir kez daha halkın hizmetine girecek ve demokratik bir biçimde kullanılacak. Ama artık herkes de biliyor ki biz özgürleştirmiş alanları halk yönetimlerine devrediyoruz ve alanlardan yöre halkı faydalanıyor.

Biz sadece maddi açıdan ele almıyoruz. Şu anda yüzbinlerce insan alanlarımıza gelmiş durumda ve çok zor koşullarda yaşıyor. Yine kışa doğru gidiyoruz. Artık alanlarımız göçmen sayısını kaldırmıyor, çünkü çok büyük sayıda mülteci alanlarımıza geldi. Şu anda Rojava olarak bir kuşatma, ekonomik ambargo altındayız ama vahşetten kaçıp alanlarımıza gelen insanlarımızı geri çeviremeyiz. İmkanlarımız ne kadar az olsa da halkımızın bizi tercih etmesinden alanlarımıza gelmesinden memnunuz. Bu halkların birlikte yaşamını tercih ettiklerini gösteriyor. Ne imkanımız varsa onlarla paylaşmaya devam edeceğiz.

Bu hamlede bir askeri güç olarak bize gurur veren büyük başarılar elde ettik. Örneğin El Umer petrol sahasının kurtarılması çok yeni ve cesaret isteyen taktiklerle gerçekleşti. Güçlerimizin bu cesareti ve fedakarlığı başarı elde etti. Bu hem savaşçılarımız hem de bölge için moral kaynağı oldu.

Şu anda YPJ ve kadın güçlerinin Cizire’nin Fırtınası Hamlesi’ne katılımı nasıldır?

Şu anda YPJ güçlerimiz ve YPG içindeki YPJ üyeleri bu hamleye katılıyorlar. Tabi Dêra Zor Askeri Meclisi’nin kadın taburu da bu hamlede yer alıyor. Güçlerimiz çok istekli bir biçimde bu hamleye katıldı çünkü bizim için kadın güçleri olarak DAİŞ karşısında savaşmak asli bir görevdir. Çünkü biz kadınların savunma ve özgürlük gücüyüz.

Dêra Zor’da sizin de belirttiğiniz gibi şu anda bir yandan siz ve koalisyon güçleri diğer yandan rejim Rusya ve İran desteğiyle DAİŞ’e karşı bir operasyon yürütüyor. Bu nasıl bir durum?

Biraz iç içe bir durum. Rejimle diyaloğumuz var ama biz buraya kadar siz buraya kadar şeklinde bir ittifakımız yok.  Şu ana kadar tek amacımız DAİŞ karşısında savaşmak. Bu hamlede yer yer rejimin güçlerimiz üzerine saldırıları oldu.  Tabi güçlerimizin orada olmadığını bilmediklerinden ya da DAİŞ’in orada olduğunu düşündüklerinden dolayı gerçekleştirdikleri saldırılar değil bunlar.

Biz gittiğimiz yerler için onlara “Biz buradayız, güçlerimiz burada ve ilerliyorlar” şeklinde bilgi vermişiz. Buna rağmen güçlerimizi hedef aldılar. Biz şu ana kadar tek amacımızın DAİŞ’le savaşmak olduğunu belirttik. Gerçekten amacımız şu anda bölgede DAİŞ’i yok etmek. Daha sonra rejimle aramızda bir uzlaşma yaşanır, şartlarımızı kabul eder ve bir müzakereye oturursak olur.

Rejimi hedef almak ve O’na karşı savaşmak gibi bir niyetimiz yok. Fakat rejim tarafından yer yer güçlerimizi tahrik etme, her ne kadar “Biz DAİŞ’ê karşı savaşıyoruz” deseler de yer yer güçlerimizi direk hedef alma durumu yaşandı. Sonra bazı yerlerde “DAİŞ mi YPG mi olduğu fark etmez” şeklinde açıklamalar yaparak bizim güçlerimizle DAİŞ’i aynı ele aldıklarını dile getirdiler.

Bu gerçeklerden çok uzak bir yaklaşım ve hakarettir aslında. Rejim buralarda hiçbir şey yapamazken bizim gücümüz bu toprakları ve halkı savunmak için savaştı ve bu kadar bedel verdi. Tabi ki rejimin bu saldırı ve inkarcı tavırlarını asla kabul edebileceğimiz bir durum değil.

Şu anda da bir taraftan rejim ilerliyor bir taraftan biz. Yani aramızda bir sınır konulmuş değil ama doğal bir şey olmuş. Biz şimdiye kadar da söyledik. DAİŞ neredeyse gidip ona karşı savaşacağız. Bazen temaslarımız oluyor. Ama umud ediyoruz ki bu durum DAİŞ’e karşı yürütülen savaşı engellemeyecek. Şu anda böyle bir durum var.

Peki rejimin saldırılarının nedenini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rejim şu ana kadar daralıyordu, bir krize ve çıkmaza girmişti. Ama son süreçlerde gerginliği azaltmak için ittifaklarıyla anlaşmalar geliştirdi. İran, Rusya, Türkiye Astana’yla rejimin olduğu alanlarda gerginliği azaltma, savaşı durmak için güvenli bölgeleri belirlediler.  Tabi bununla amaçları rejimin Dêra Zor hamlesini başarmasıydı.  Yoksa rejim gerçekten çok zayıf düşmüştü.

Suriye’de bir kez daha egemenliğini ilan etmek için Dêra Zor gibi bir hamleye ve Astana anlaşmasına ihtiyacı vardı. Rakka’ya ilişkin planları boşa düşünce Dêra Zor’u almak için Rusya ve İran desteğiyle bir operasyon başlattı.

Biliyordu ki Dêra Zor’a yakın olan ve O’nu özgürleştirebilecek olan güç bizim güçlerimizdir. Ama bunu istemedi ve kendisi için bir yenilgi olarak gördü. Tabi İran, Rusya, Türkiye gibi güçlerde QSD güçlerinin özelde de Kürtlerin daha fazla güçlenmesini istemediler bu nedenle onların desteğiyle Dêra Zor hamlesi başlatıldı ve Astana anlaşması yapıldı.

Tabi Dêra Zor rejim içinde diğer güçler içinde önemliydi. Bu nedenle rejim askeri anlamda neyi var neyi yok getirdi ki Dêra Zor’da sonuç alsın. Tabi şu ana kadar önemli bir alanı da eline geçirdi. Dêra Zor şehir merkezinde şu ana kadar çatışma olsa da tabi büyük bölümünü kontrolüne aldı. Yine Meyadin de öyle.

Bu anlamda rejim yeniden Dêra Zor’u alarak yeniden meşruiyetini sağlamak istiyor. Yani işte bununla, bir güç olduğunu, yeniden Suriye topraklarını kurtardığı mesajını verecek. Bir taraftan direniyor ve iktidardan çekilmiyor kendini de yenilemiyor ama bir taraftan Suriye topraklarını yeniden alarak meşruiyetini sağlamak istiyor. Yani herkes “Rejim meşrudur, bir güçtür, bak Suriye’yi özgürleştiriyor” diyecek ve O’da yeniden egemenlik sağlayacak. Plan bunun üzerinedir.

Şimdi bizim üzerimize geliştirdiği saldırılar da bu nedenledir. Bir süre bize sesini çıkaramıyordu. Çünkü bize muhtaçtı. Çünkü askerleri aylarca Dêra Zor’da DAİŞ çemberinde kalmıştı ve onları kurtaramıyordu. Şimdi de gelmiş tehdit ediyor. Halkımıza ve güçlerimize karşı saldırılar geliştiriyor. Böyle bir durum yaşanıyor.

Tabi bu yaklaşımlarıyla esasta tüm Suriye halklarının geleceğini engellemeye çalışıyorlar, sadece Kürtlerin değil. Çünkü bizim sistemimiz tüm Suriye halklarının geleceği için önemlidir. Suriye krizinin demokratik çözümü için en doğrul modeldir. Zaten şu ana kadar da bu güçler herhangi bir çözüm projesi geliştirebilmiş değiller.

Rusya ve Rejim arasındaki ittifakı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zaten Rejimin bir kez daha biraz güçlenmesini sağlayan Rusya ve İran’dı. Tabi en fazla da Rusya’ydı. Eğer Ruslar olmasaydı rejim bir adım bile atamazdı.  Rusya’nın da Suriye’de bir ağırlığı ve etkisi var, bu biliniyor. Fakat Rusya’da Suriye’deki inisiyatifini korumak ve elde tutmak için rejimi ayakta tuttu. Çünkü onların dediğine göre onlar için rejimin yerini doldurabilecek bir güç yok.

Bizde şunu söylüyoruz Rusya Suriye krizini çözmek ve bu konuda inisiyatif almak istiyorsa, Suriye’deki inisiyatifini korumak istiyorsa Kürt sorunun Suriye’deki çözümü de demokratik federal sistem temelinde olmalıdır.

Rusya’nın kendi tarihi tecrübesi de var. Bundan dolayı çok iyi biliyor ki demokratik federal sistem devleti reddetmek veya Suriye’yi parçalamak değil. Biz bunu birçok kere söyledik, yine söylüyoruz çünkü anlaşılmasını istiyoruz. Biz Suriye ya da Suriye halklarına karşıt değiliz. Çünkü kendimiz Suriye halklarıyız, kimse bunun aksini bize dayatamaz.

Ama demokratik haklarımızın kabul edilmesi temelinde birlikte yaşayabilir ve var olabiliriz.  Şu ana kadar var olan BAAS Rejimi sistemiyle değil, bunu kabul edemeyiz.

Bu nedenle de şunu söylüyoruz. Rusya şimdiye kadar Suriye’de DAİŞ’e karşı savaşıyordu, bunu önemli buluyoruz. DAİŞ’in tümden yok olduğunu da söylemiyoruz. Cephet El Nusra’da şu anda kendini bir başka biçimde ve isimle örgütlüyor. DAİŞ’te yeniden bunu yapmak istiyor. Ama şu anda tehlike eskisi gibi değil ve yavaş yavaş sonlanıyor.

O zaman şu anda çözümü nasıl gerçekleştireceğimiz önemli. Bizde bu çözümün ancak Kürt sorunun demokratik biçimde yine halkların demokratik haklarının kabul edilmesi yani demokratik federasyonun tanınmasıyla gelişebileceğini düşünüyoruz.

Pekî Astana ve  Cephet El Nusra’ya da değindiniz. Cephet El Nusra şu anda DAİŞ gibi vahşi yöntemler kullanan ve uluslararası alanda terör listesinde olan bir çete gücü. Ama QSD güçleri bir yandan Rakka Hamlesi’ni sonlara getirirken diğer yandan Cizire Fırtınası Hamlesi sürerken Türk devletiyle Cephet El Nusra arasında bir anlaşma oldu ve tüm dünyaya yansıdı. Fakat Rusya bu konuda tavırsız kaldı, rejimin de göstermelik bir açıklaması oldu. Bu durumu nasıl okuyorsunuz?

Tabi aslında değerlendirdiğimiz gibi İdlib tarafında bazı tavizler verdiler ki Dêra Zor’u ele geçirip Suriye’nin doğusunda bir güç olabilsinler. Tabi ki Türklerin Cephet El Nusra’yla geliştirdiği anlaşmanın Rusya ve BAAS Rejimi bilgisi dışında olması mümkün değil.

Öyle olsaydı sert bir tavır koymaları gerekirdi. Çünkü Türk devleti açıktan askerleri ve araçlarıyla bir işgal durumu geliştiriyor. Diğer taraftan da Türk devleti öyle bir gücün refaketi ve desteğinde İdlib’e girdi ki DAİŞ’ten hiçbir farkı yok ve O’nunla aynı. Her ne kadar Cephet El Nusra şu anda farklı bir isim kullansa da aynı DAİŞ’tir.

Bizi suçluyorlar ya Suriye’yi parçalayacaklar diye, hayır biz değil Türk devleti Suriye’yi parçalıyor. Şu anda Nusra’yla anlaşmışlar, geçici hükümet oluşturmuşlar, hududu nasıl kullanacaklarını ve birbirlerini nasıl destekleyeceklerini belirlemişler. Bu Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Suriye halklarının geleceği için en büyük tehlikedir. Belki DAİŞ’ten bile daha tehlikelidir.

Rusya, İran ve Rejim’in Dêra Zor hamlesini başarmak için İdlib’de Türkiye’ye veriyorlar ve Cephet El Nusra’yla anlaşmasına göz yumuyorlar. Bu anlaşma tabi bize karşı yapılıyor. Artık derinliklerdeki hedeflerini tam olarak bilmiyoruz ama hedefte bir yanlışlık ve sapma var. Türkiye Kürtleri hedef gösteriyor ama Türk devletinin İdlib’de yaptıkları sadece Kürtler için değil tüm Suriye için ciddi bir tehlikedir, Suriye’yi parçalamak ve işgal etmektir.

Hiçbir güçte buna sessiz kalmamalı. Bazı çıkarlar çerçevesinde uluslararası güçlerin bu durumu kabul etmeleri söz konusu ama esasta bunu kabul ederek en büyük zararı kendilerine veriyorlar.

Hamlede güçlerinizin ilerleyişi esnasında karşılaştığı zorluklar ve ilerlemeyi yavaşlatan etkenler var mı? Varsa bunlar nelerdir?

Tabi oluyor. Bir planlamamız var ve gerçekleştiriyoruz. Başarılar elde ediyoruz. Ama zaman zaman bazı etkinler karşısında ilerleyişimizi yavaşlatmak zorunda kalıyoruz.

Bu etkenlerden birincisi rejim saldırılarıdır ki rejim saldırılarını nedenleriyle değerlendirdik.

Ama ikinci en temel etken alanın halen sivillerle dolu olması. Sivillerin can güvenliğine dikkat etmek zorundayız, yine elimizden geldiğince yaşam alanlarının zarar görmemesi içinde çaba gösteriyoruz. Ama önceliğimiz sivillerin can güvenliği.

Ayrıyeten alanlarımıza yüzbinlerce sivil akışı oluyor. DAİŞ kendini bu siviller içinde saklayabiliyor. Kaç defa bu siviller içerisinde saklanan DAİŞ çetelerinin güçlerimize dönük saldırıları ve şehit düşen savaşçılarımız oldu.

Yine DAİŞ yılların tecrübelerini, tüm taktiklerini ve tekniklerini kullanarak varlığını korumak için savaşıyor. Rakka’dan sonra Fırat Havzasını temel merkezi olarak ele almış, kendini örgütlemiş ve tüm hazırlıklarını savaşa göre yapmış. Fırat Havzası’nda da köyler çoğunlukta ve içlerinde siviller yaşıyor. DAİŞ artık sonlara gidiyor sonu an meselesidir ama Dêra Zor’da çok büyük de bir savaş var.

Bundan sonrası için hamleye dönük planlarınız nedir?

Önümüze koyduğumuz ve hedefler doğrultusunda hamleyi sürdüreceğiz. Kısa sürede hamleyi başarıya ulaştırıp tamamlamak istiyoruz. Halkımız çok zorluklar yaşadı, özellikle Fırat’ın doğusunu özgürleştirip bir an önce halkımızın koşullarında bir düzelme sağlamak istiyoruz.