Yusuf: Efrîn'e saldıran yenilir

Federasyon Eşbaşkanı Yusuf: Türk devletinin Efrîn'e saldırması, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'nda yaşadığı yenilginin bir benzerini yaşamasına yol açar.

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Eşbaşkanı Hediye Yusuf, Kuzey Suriye olarak Türk devletine saldırmak gibi bir düşüncelerinin olmadığını belirterek, şunun altını çizdi: "Efrîn'i işgal etmek için adım atarlarsa tahmin etmedikleri bir direnişle karşılaşırlar. Halkı savunmak için bütün silahların yönünü onlara çeviririz. Örgütlü bir gücüz ve bize dönük bütün saldırılara karşılık verebileceğimize inanıyoruz."

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Eşbaşkanı Hediye Yusufun, ANF'nin sorularını yanıtladı.

Suriye'de iç savaşı 7. yılında da devam ederken, Kuzey Suriye Demokratik Federasyon'unda istikrarın önemli oranda sağlandığı görülüyor. Bugün sizi çözüm modeli haline getiren bu başarının arkasında ne var?

Kuzey Suriye'deki süreç, Suriye'nin genelinde farklı gelişti. Halk iradesi örgütlendirildi; meclisler oluşturuldu, askeri bir adım atmadan önce öz savunma güçleri yapılandırıldı. 19 Temmuz Devrimi'yle birlikte kentler rejimden özgürleştirildi. Toplumsal, kültürel, askeri, idari alanlarda oluşan boşluk, devrimci hareket tarafından dolduruldu. Arap, Süryani, Türkmen halkları da bu tecrübenin yalnızca Kürt halkı için değil, bütün Suriye halkları için olduğun gördü. Oluşan kurumlar halka güven verdi. Bu ilk kazanımdı; bölgelerin özgürleştirilmesi ve örgütsel sitemin yerleşmesi. Demokratik Özerklik sistemi de bunun üzerine gelişti.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK İLANI

Rojava Devrimi'nin ikinci büyük kazanımı Demokratik Özerklik sistemiydi. 2014'te her üç kantonda Demokratik Özerklik ilan edildi. Üstelik Suriye krizine çözüm tartışmaları sürerken, Cenevre-1 görüşmelerinin yapıldığı esnada ilan edildi.

6 AY ÖMÜR BİÇTİLER

O süreçte birçok taraf eleştirdi, ömrün altı ay olduğunu söyleyenler oldu. Altı ay geçtikten sonra özerk bölgelerin kendisini toplumun tüm alanında; kadın, gençlik, kültür, güvenlik, askeri alanda örgütlediğini görünce bu açığa çıkan tecrübeyi boğmak için Suriye muhalefetinin yönünü Rojava'ya çevirdiler.

TEHDİTLERE KARŞI YPG VE YPJ

Halk Savunma Birlikleri (YPG), Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) özgürleştirilen alanlara yönelik tehditler karşısında örgütlendi ve bölgenin savunulmasında büyük bir rol oynadı.

EKONOMİK AMBARGO VE KUŞATMA

Ekonomik ambargoyla bölgeyi boğmak istediler. Çeteler, bölgeye açılan bütün yolları kesti, Türkiye bütün sınır kapılarını kapattı, Güney Kürdistan sınır kapısını kapattı.

DAİŞ'İ KOBANÊ'YE SALDILAR

Siyasi ve ekonomik ambargo da sonuç almayınca 19 Temmuz Devrimi'nin doğduğu yerde yenilgiye uğratılacağı hesabıyla DAİŞ'i saldılar. Devrim ruhunu Kobanê'de öldürmek istediler. Kobanê'nin birkaç gün direnemeden düşeceğini beklediler. Erdoğan, "Kobanê düştü düşüyor" dedi.

KOBANÊ HESAPLARINI BOZDU

Kobanê destanı, bütün hesapları altüst etti. Rojava Devrimi'ni içeride sıkışan durumdan çıkarıp uluslararası platforma taşıdı.

Kobanê zaferinin devrime etkisini biraz daha açabilir misiniz?

1 Kasım Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Tüm dünya halkları o gün sokaklara döküldü. Artık uluslararası teröre karşı tüm insanlık için savaşan bir hareket olma kimliği kazanıldı. YPG ve ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon arasında yapılan ittifak, büyük bir başarıydı. Kobanê direnişinin sonucu oluşan bu ittifak, Rojava'yı Uluslararası Koalisyon'la birlikte teröre karşı savaşan bir güç haline getirdi. Artık DAİŞ'in işgali altında olan bölgeler de kurtarılmaya başlandı. Örneğin Girê Spî (Tel Ebyad) özgürleştirildi ki, bu Kobanê ve Cizîr kantonlarının birleşmesi demekti. Halklar arası birlik daha güçlendi. Askeri durum yeni bir sürece girdi. Ekonomik ambargoya karşı yeni imkanlar doğdu. Alanlarımız genişledi.

MSD VE QSD'NİN DOĞUŞU

Bu gelişmelerin tamamı artık yeni bir örgütlenmeyi zorunlu kıldı. Tüm Suriye'ye hitap eden bir örgütlenmenin yolu da böyle açıldı. Bunun üzerine Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ve Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ilan edildi.

DEMOKRATİK FEDERASYON'UN İLANI

Coğrafyanın genişlemesi, yönetilen idari bölgelerin çoğalması yeni ihtiyaçları da doğurdu. Özgürleştirilen bölgelerin ortak bir yönetime ve bu yönetimleri bir araya getirecek sisteme ihtiyaç oldu. Kürt, Arap, Süryani, Türkmen, Çeçen ve diğer etnik ve inanç gruplarıyla birlikte 16 Mart 2016'da 151 kişilik bir Kurucu Meclisi olan Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'nu ilan ettik. Aynı toplantıda Kurucu Meclis'in Eşbaşkanları ve Yürütme Komitesi seçildi.

TOPLUMSAL SÖZLEŞME HAZIRLANDI

İlk görevi Kuzey Suriye'de federal yapının nasıl uygulanacağını belirlemek ve bunun sözleşmesini hazırlamak oldu. Toplumsal Sözleşme, tüm siyasi, toplumsal kesimlerin görüşlerini kapsamalıydı. Kurucu Meclis, bu esas üzerin altı ay içerisinde hazırlanmasıyla görevlendirildi. Süreç biraz uzayarak 8 ay sürdü. Kurucu Meclis'in 29 Aralık 2016'daki ikinci toplantısı gerçekleştirildi ve bu toplantıda Toplumsal Sözleşme kabul edildi. Yeni sistemin ilan edilmesinin yankısı büyük oldu. Çünkü tarihi bir olaydı.

CENEVRE-3'E DE YANIT OLDU

Federal sistemin ilan edilmesi de yine Cenevre toplantısına paralel olarak gerçekleşti. Cenevre-3 görüşmelerinde de bizleri süreç dışında bıraktılar. Federasyon ilanı da buna bir yanıt oldu. Hem uluslararası güçlere bir yanıttı hem de Kuzey Suriye'ye yönelik siyasi bir projenin ilanıydı. Çünkü bizim dışımızda bütün taraflar, uluslararası güçler çözüme yönelik herhangi bir projeye sahip değiller. Kuzey Suriye Federasyonu'nun ilanı, Rojava'da yıllarca verilen mücadelenin ardından elde edilen kazanımların bir sonucu olarak doğdu. Artık merkezi sistem Suriye'nin sorunlarını çözebilecek bir model değil. Biz Suriye'de yaşanan çözümsüzlüğe ancak federal sistemle çözüm getirebileceğini uygun gördük. Suriye'nin merkezi ulus devlet yapısından kurtulması için federal bir yapıya ihtiyacı var. Siyasi projemiz bunun üzerine ilan edildi.

Federasyon ilanı iki yılını geride bıraktı. Geçen zaman içerisinde projenizi ne düzeyde hayata geçirdiniz?

Kuzey Suriye'deki federal yapının Suriye halkları tarafından çözüm modeli olarak ele alınmasını amaçladık. 2017'ye siyasi projemizi sunarak girdik. Kabul edilen Toplumsal Sözleşme, Kuzey Suriye halklarının anayasası oldu. Bu gelişmelerin ardından özellikle Arap halkındaki inanç daha fazla arttı. Çünkü artık gözle görülür sonuçlar elde ediliyor. Birçok bölge özgürleştirildi, özgürleştirilen bölgelerde halkların kardeşliğine dayanan yine bir yaşam inşa edildi. Halkların, Demokratik Ulus felsefesine, çözüme olan inancı güçlendi. Bu kendi başına sürecin büyük bir kazanımıdır.

KURTULUŞ HAREKATI BÜYÜDÜ

2016'nın sonuna gelirken, DAİŞ işgali altında yaşayan halkların bizlere kendi bölgelerini özgürleştirme çağrısı oldu. Minbic, Tabqa, Reqa, Dêra Zor... Suriye halklarının savunma gücü QSD, bu çağrılara verilen bir karşılıktır. Bu askeri güç siyasi bir projeye sahip olan MSD'ye dayanıyor.

2017 yılı Arapların yaşadığı bölgelerin özgürleşmeye başladığı bir yıl oldu. Öncesinde attığımız her adım Kürtlerle anılıyordu. 2017 yılı artık çoğunluğunu Arap halkının oluşturduğu bölgelerin özgürleştirilmesi yılı oldu. Aynı zamanda çok zorlu geçen bir yıl oldu.

SAVAŞ BÜYÜDÜ, DESTEK ARTTI

Yürütülen savaşın düzeyi çok yükseldi. Uluslararası toplumun desteği arttı. Pentagon, ilk defa Suriye Demokratik Güçleri'ne destek vereceğini açıkladı. 2017'de elde ettiğimiz bu başarılar Suriye'nin önde gelen gücü olduğumuzu ve teröre karşı savaştığımızı ispatladı. Bu esas üzerine ilk defa güçlerimize resmi olarak silah yardımı yapıldı, anlaşmalar imzalandı. Bunun üzerine Minbic, Tabqa, Reqa ve Fırat'ın doğusu özgürleştirildi. Bu bölgelerin özgürleştirilmesi 2017'deki askeri başarılardır. Kobanê ve Cizîr, özgürleştirilen bölgelerin örgütlenmesinde büyük rol oynadılar. Kendi tecrübelerini o bölgelere taşıdılar. Bu kentlerin tamamında meclisler örgütlendi. Kendi özerk sistemlerini kurdular.

ULUSLARARASI TOPLUMUN GÜVENİ

2017'nin en büyük başarısı DAİŞ'in yenilgisi ve bu bölgelerin özgürleştirilmesi oldu. Siyasi olarak da yeni bir tecrübenin geliştiği noktasında uluslararası toplumun güveni kazanıldı. Bu tecrübenin de etnik bir temelde değil, halkların dayanışmasına dayandığı görüldü. Birçok yerde temsilciliğimiz açıldı. Artık Kuzey Suriye adına Avrupa (5), Rusya ve Güney Kürdistan'da resmi temsilciliklerimiz var. Diplomasi alanımızın kapsamı genişledi. Birçok ülkeyle ilişki kuruldu. Avrupa Birliği (AB), uluslararası birçok sivil örgütle Rojava'nın tecrübesini tartışmanın, diyalog kurmanın yolu açıldı. Bu süreç hala devam ediyor. Yani artık dünyada, burada demokrasiye öncülük eden bir güç olarak kabul görüyoruz.

Üç aşamadan oluşan seçim sisteminizin iki aşamasını hayata geçirdiniz. Önünüzde parlamento seçimleri var. Seçimlerde elde edilen sonuçlar beklentilerinize yanıt oldu mu?

Federal sistem olarak, 2017'de Kuzey Suriye'nin yeniden örgütlenmesi için idari yapıda düzenlemeye gittik. Kurucu Meclis'in Temmuz'da yapılan üçüncü toplantısında İdari Bölgeler Yasası ve Seçim Yasası onaylandı, pratik adımların atılması kararı alındı. Seçimlere gitme kararı böyle oluştu. Sistemin temelden inşa edilmesi süreci başladı. 22 Eylül'de gerçekleştirilen Komün eşbaşkanları seçimi bunun ilk adımı oldu. Önemli bir adımdı.

SEÇİMLER YENİLİKÇİ ADIMDI

Herkes Rojava'da, savaş ortamının içerisinde, bir taraftan teröre karşı savaş verilirken diğer yandan sistem inşa ediliyorken, seçimlerin nasıl yapılacağını merak ediyordu. Biz kendimize güveniyorduk. İdari, siyasi ve askeri olarak sistemizi güçlendirmiştik. Bize yönelik saldırılar oldu. "Seçimler meşru değil. Halk sandıklara gitmeyecek, bu sistemi kabul etmeyecek" diyenler oldu. Hem muhalefet hem de rejim, seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini açıkladı. Ancak verilen emek, toplumsal örgütlenmemiz bu yönlü saldırıların hepsini 22 Eylül'de gerçekleşen seçimlerle boşa çıkardı. Kuzey Suriye'de yenilikçi bir adım atıldı.

İLK GERÇEK SEÇİMLER YAPILDI

Tüm bölgelerde 3 binin üzerinde komün kuruldu. Cizîr, Efrîn ve Fırat bölgelerinin yüzde doksanı komünlerin çatısı altında örgütlendi. Sandıklara gitme oranı yüzde 70. Eşbaşkanlık sistemi ise seçimlerin en büyük başarısı oldu. Kadınlar devrimin bütün süreçlerinde öncü bir rol oynadı. Federal sistem içerisinde eşit temsiliyeti bir ilke olarak uyguladık. Halkın büyük bir coşkuyla sandıklara gitmesi kendi iradelerine sahip çıktıklarını gösterdi. "Bu bizi temsil eden bir sistemdir" mesajıydı. Komün seçimleri, Suriye tarihinde halkın kendi iradesiyle gerçekleştirdiği ilk seçim oldu. Komün tecrübemiz bir yere kadar başarılı oldu. Yeni bir tecrübedir, zorlukları var fakat demokratik bir toplumun inşası için en önemli çalışmadır.

SİSTEMİ İNŞANIN İKİNCİ ADIMI

İkinci aşama, 1 Aralık'ta gerçekleştirilen Yerel Meclis seçimleri oldu. Belde, ilçe ve kanton meclis seçimleri yapıldı. İdari Bölgeler Yasası'na göre iyi bir örgütlenme yapılmıştı. Bu kapsamlı çalışma çerçevesinde seçimlere gidildi. 2017'yi geride bırakırken federal sistemin inşasına yönelik ikinci önemli adımda böylece atıldı. Zorlukları olan bir süreçti. Çünkü 7 yıldır devam eden bir iç savaş var. Suriye halkları bu süreç içerisinde çözüm modeli geliştiremediler. Ama Kuzey Suriye'de çözüm için yeni bir sistem geliştirmeyi başardık. Yerel Meclis seçimlerini de yüzde 69 katılımla tamamladık. Üçüncü aşama da Demokratik Hak Kongresi seçimleridir. Ocak 2018'de yapılacak.

DAİŞ sonrası sürecin, önceki dönemden farkı ne olacak?

DAİŞ'in yenilgiye uğratılması ve açığa çıkartılan siyasi irade, Kuzey Suriye Federasyonu'nu çözümün tarafı olarak görüp görmeme tartışmalarına son verdirdi. Yeni yıla da çözüm seçeneği olarak gireceğiz. Cenevre-8 de başarısızlıkla sonuçlandı. Kuzey Suriye halklarının iradesi olmadan Cenevre görüşmeleri sonuç alamayacak. Daha Cenevre-1 sürecinde bunu söyledik. Kürtler ve Kuzey Suriye'nin örgütlü iradesi bu toplantılara katılmadığı sürece Suriye'de çözümün gelişmesi mümkün değil.

SURİYE'NİN YÜZDE 30'U

Şu anda Suriye coğrafyasının yüzde 30'unu kontrol ediyor, yönetiyor, savunuyor, ekonomik, yaşamsal ve eğitim ihtiyacını karşılıyoruz. Artık bu gücü görmezden gelmek, Suriye krizini derinleştirir, belki de parçalanmaya götürür.

ÇÖZÜMÜN TARAFI OLDUK

Dolayısıyla 2018'in siyasi çözüm yılı olacağını söylüyoruz. Artık DAİŞ sonrası sürece girilecek. Bundan önce DAİŞ'le savaş süreciydi ve uluslararası toplumla ilişkiler askeri temelde gelişiyordu. Şu ana kadar siyasi süreçlerde yer almadık ama artık DAİŞ'in yenilgiye uğratılması proje sahibi olarak bizi çözümün tarafı yaptı.

Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, 'Suriye Halklar Kongresi'ne katılacakların listesini biz belirleriz' yönünde bir açıklaması oldu. Rusya başta Kuzey Suriye Federasyonu temsilcilerinin katılacağını açıkladı. Ardından toplantı ertelendi. Toplantıya katılımınız konusunda herhangi bir değişiklik oldu mu?

Bizleri resmi olarak davet ettiler. Kuzey Suriye yönetimi olarak davet edildik. Türk devletinin katılımımıza ilişkin rahatsızlıkları var. Türkiye, Suriye'ye bir işgalci güç olarak yerleşmek, bunun üzerinden de Suriye'nin geleceği hakkında söz sahibi olmak istiyor. Bunun için ABD, Rusya ve diğer taraflarla görüşerek bir yer kapma derdinde. Suriye'nin geleceğinde söz sahibi olmak için hala bazı grupları besliyor. Cenevre, Kahire, Riyad ve diğer uluslararası toplantıların hepsi boşa çıktı. Bu toplantıların sonuçsuz kalması için çalışan devletlerin başında da Türkiye geliyor. Suriye krizinin çözümünü istemiyor. Bu savaş, Türkiye'nin terörü desteklediğini, bölgeye terörü ihraç ettiğini ispatladı. Son olarak da ordusuyla gelip Suriye topraklarını işgal etti.

TÜRKİYE DE DAİŞ'LE KAYBETTİ

Bab, Ezaz, Cerablus son olarak da İdlib'e yerleşti. Ancak Suriye iç savaşı sürecinde Türkiye'nin siyaseti yenildi. Bu sürecin iki kaybedeni var; biri DAİŞ, diğeri de Türkiye'dir. Zaten DAİŞ'in yenilgisi Türkiye'nin yenilgisi oldu. Aslında Türkiye yenildiğini görüyor. Katar'a karşı gelişen süreçte esas mesaj Türkiye'ye verildi. Güney Kürdistan'daki durumda da yine en büyük mesaj verilen Türkiye oldu. Çünkü bu iki bölge de Türkiye'nin ekonomik kaynaklarıdır. Türkiye'de darbe girişimini/devlet içi çatışmayı Erdoğan bir fırsat olarak değerlendirmiş olabilir fakat bunların hepsi Türk devletinin yenildiğinin işaretidir.

YENİ BİR SİYASİ SÜREÇ

AB, ABD, bölge devletleriyle ilişkileri gergin. Şu anda bu sıkışmışlıktan kurtulmak için yeni ittifaklar kurma arayışında. Kendi geleceğini garanti altına almak istiyor. Bu nedenle Türkiye büyük bir çıkmaz içerisindedir. Artık Türk devletinin sözü para etmiyor. Süreç artık Suriye krizine çözüm bulmayı zorunlu hale getiriyor. Cenevre'de tartışılan da budur ve bu toplantılara kimin katılması gerektiğine ilişkin ciddi tartışmalar açılmış. Kuzey Suriye iradesinin çözüm sürecine katılmasına yönelik çok ciddi tartışmalar başlamıştır. Dolayısıyla 2018'in yeni bir siyasi sürecin başlangıcı olacağını belirtebilirim. Bu süreçte Kürtler ve Kuzey Suriye halklarının öncü bir rolü olacak. Demokratik Suriye'nin inşasının temel aktörü olacak.

Türk devleti yetkileri her fırsatta Efrin'e dönük saldırı tehdidinde bulunuyor. İşgal edeceklerine yönelik açıklamalar yapıyorlar. Efrîn'e saldırının bölgesel ve uluslararası düzeydeki etkisi ne olur?

Türk devleti, ilk günden beri Kürtlerin öncülük yaptığı devrimi ve demokratik Suriye için çözüm modelini boğmak istiyor. Bunun için her şeyi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Bölgede yeni bir savaşın fitilini ateşlemeye çalışıyor. Asıl hedefi; Efrîn ve İdlip'i işgal ederek Akdeniz'e kadar koridor oluşturmak. Türk devletinin örgütlü bir planı var. Bu plana göre de adım adım hedeflediği bölgeleri işgal etmeye çalışıyor. Fırat'ın doğusunda yapamadığını Efrîn'de gerçekleştirmek istiyor.

TÜRK DEVLETİ HERKES İÇİN TEHDİTTİR

Türk devletinin Suriye'deki varlığı Rusya ve ABD için de tehlikedir. Rusya da bu gerçeği görüyor. Ruslar hangi esas üzerine Türklere izin verdi? Nusra, DAİŞ gibi çeteler güçlenince rejim çok zor durumda kaldı. Rusya, Türkiye ve İran ittifak yaparak rejimi güçlendirmek istedi. Şam çevresinde bulunan örgütleri çıkarmak için Türklerle ittifak yaptı ve Cerablus'a girmesine izin verdi. Yani Türk devleti rejimin elini güçlendirdi. Türk devleti amacına ulaşmak için çeteleri de kullandı. Kuzey Suriye güçlerinin başarı kazandığını görünce telaşa girip muhalefeti sattı. Çünkü Türk devletinin Suriye halkları ve muhalefetin başarısı gibi bir derdi yok. Çıkarlarının tehlikeye girdiğini görünce Cerablus'a girip Demokratik Suriye Güçleri'ni engellemek için Rusya ve rejimle anlaştı. Şam, Halep ve çevresindeki muhalifleri geri çekme üzerine anlaşma oldu. Bu güçleri İdlib'e çekti. Suriye muhalefeti denilen grupları yok etti.

YENİ İŞGALE İZİN VERMEYEBİLİRLER

Efrîn'e saldırı tüm taraflar açısından nasıl sonuçlar doğurur?

Türk devletinin Suriye topraklarını işgal etmesi tüm bölgesel ve uluslararası güçler için tehdittir. Bab, Cerablus ve İdlib işgaliyle Rusları da tehdit ediyor. Suriye savaşına çözüm bulmak için 7 yıldır girişimler var. Türk devletinin Efrîn'e yönelik işgal operasyonunun amacı 7 yıldır süren bu çabaları boşa çıkararak savaşı yeniden körüklemektir. Çözüm sürecini bitirerek daha büyük çatışmaların başlamasına yol açar. Böyle bir süreç hiçbir gücün yararına olmaz. Bir ihtimal/kanaat olarak söylüyorum; ABD ve Rusya, Türk devletinin işgal girişimine izin vermez.

SALDIRI TÜRK DEVLETİNİN SONU OLUR

Kim örgütlüyse onun kazanacağı bir savaşın içerisine girilir. Böyle bir durumun en büyük kaybedeni de Türk devleti olur. Efrîn'e saldırı, Türk devletinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda yaşadığı yenilginin bir benzerini yaşamasına yol açar. Eğer Efrîn'i işgal etme girişimi gibi bir çılgınlık yaparlarsa kendi sonlarını getirirler.

SALDIRGAN DEĞİLİZ, KENDİMİZİ SAVUNURUZ

Kuzey Suriye olarak Türk devletine saldırmak gibi bir düşüncemiz yok. Hiçbir komşumuza saldırmak gibi bir düşüncemiz yok. Eğer Türk devleti Efrîn'e saldırırsa büyük bir cevapla karşılaşır. Açık söylüyoruz; Efrîn'i işgal etmek için adım atarlarsa tahmin etmedikleri bir direnişle karşılaşırlar. Halkı savunmak için bütün silahların yönünü onlara çeviririz. Ancak eğer saldırmazlarsa bizim onlara saldırmak gibi bir hedefimiz yok. Örgütlü bir gücüz ve bize dönük bütün saldırılara karşılık verebileceğimize inanıyoruz. Uluslararası toplumu da Ortadoğu istikrara doğru giderken Türk devletinin engelleyici rolüne son vermeye çağırıyoruz.