Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi Komisyonundan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Garo Paylan, iktidarın ekonomi politikalarına ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) işsizlik rakamları verilerini, Türkiye’deki gelir adaletsizliğini, bölgesel eşitsizlikleri ve savaşa ayrılan bütçeyi değerlendiren Paylan, saray ve tek adam rejimi sürdüğü sürece geniş kesimlerin daha da yoksullaşacağı vurgusunu yaptı. Partisinin önümüzdeki süreçte ekonomi politikalarıyla ilgili güçlü adımlar atacağını belirten Paylan, "Bu çarkı değiştirmek zorundayız" dedi.
TÜİK'in en son açıkladığı verilere göre Türkiye'de bir yandan istihdam oranı düşerken diğer yandan işsizlik azalıyor. TÜİK verilerindeki ilişkisizliğin nedeni nedir? Verilerinize göre Türkiye'de işsizlik ne durumdadır?
TÜİK'in açıkladığı işsizlik rakamı verilerine göre bir yandan istihdam, diğer yandan işsizlik düşüyor. Türkiye'de şu anda 10 milyon işsiz var. Ancak TÜİK, 4 milyon civarında bir işsizlik olduğunu iddia ediyor. Bunun sebebi geri kalan 6 milyon vatandaşımızın iş bulma umudunu kaybetmiş olması. Çünkü vatandaşlarımız yıllardır iş arıyorlar ancak iş bulamıyorlar. İş aramaktan vazgeçenleri TÜİK, işsiz olarak saymıyor. Bizim tespitlerimize göre şu anda Türkiye'de her 4 kişiden biri işsiz. Daha da vahimi her iki gençten biri işsiz. TÜİK, enflasyon rakamlarında büyüme rakamlarını manipüle ettiği gibi işsizlik rakamlarını da manipüle ediyor.
Türkiye’deki verilere göre enflasyonun arttığını işsizliğin ise düştüğünü görüyoruz. Bu çelişkinin nedeni nedir?
İktidar, uzun zamandır yanlış ekonomi politikaları uyguluyor. İktidar, piyasaya para sürüyor ve kontrolsüz bir şekilde yandaşlara aktarıyor. Bu sebeple Türkiye enflasyon, döviz ve faiz sarmalına girmiş durumda. Bu belirsizlik içinde Türkiye'ye yatırımlar da gelmiyor. Buna karşılık işsizlik rakamlarımız vahim seviyelere yükselmiş durumda. Ekonomi insan bünyesi gibidir. Tansiyonunuz, şekeriniz, kalbiniz sağlamsa bünyeniz sağlam olur. Türkiye'de şu an ekonomik bünye işlemiyor.
Her şey tek adamın iki dudağı arasında. Yandaşları besleyen, yüzde 1’i zengin eden bir ekonomik düzen var. Bir yolsuzluk ekonomisi var, bu nedenle de Türkiye'ye yeterli yatırımlar söz konusu değil. Vatandaşların çoğu yoksulluk çekiyor ve zamlar altında yoksullukları daha da derinleşiyor. Tek adam rejimi sürdüğü sürece vatandaşlar enflasyona karşı ezilmeye devam edecektir.
Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de 1 buçuk milyonluk yeni yoksulluk katmanı oluştu. Ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Türkiye'de yoksulluğun bittiğini söylüyor. Türkiye’de gerçekten yoksulluk bitti mi?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve bakan sırça köşklerde yaşıyor. Kendi etraflarında tabi yoksuzluğun bittiğini iddia edebilirler. Evet saraylarda yoksulluk yok veya AKP yandaşlarında yoksulluk yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kendini yoksul hissetmeyebilir. Şatafat içinde, lüks saraylarda yaşıyor olabilir. Çünkü AKP’nin kendi çevresinde yoksulluk bitti. Ama onlar zenginleştikçe vatandaşımız daha da yoksullaştı. Halktan koptular ve halkın halini bilmiyorlar. Esnafın halini görmek için bir çarşıya çıksalar veya mahallelere uğrasalar yoksulluğun ne kadar derinleştiğini görecekler.
Son 20 yılda yoksulluk daha da arttı. Çünkü vatandaşlarımızın hayatta kalması için çok daha fazla şeye ihtiyacı var. Vatandaşlar borç altında inim inim inliyorlar. Elde ettikleri gelir temel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Onlar kendi hayal dünyalarında, kendi sırça köşklerinde yoksulluğun bittiğini iddia edebilirler. Ama gerçek bu değil.
Asgari ücretin belirlenmesinden sonra doğalgaz, elektrik ve gıda gibi temel ihtiyaçlara da zam geldi. Bu durumda açlık sınırının üzerinde görünen 2 bin 825 liralık asgari ücret sizce yeterli mi?
Asgari ücret, açlık sınırının biraz üzerinde gözüküyor. Ancak Ocak ayında yapılan yüzde 10’luk yüzde 20’lik zamlara bakıldığında asgari ücretin tekrar açlık sınırının altına gelmesi en fazla birkaç ay sürecektir. Bu, ülke için utançtır. Vatandaşlarımıza yalnızca karınları doyurabileceği bir rakam vaat ediliyor. Ancak kiralarını, faturalarını diğer masraflarını kattığımızda 8 bin 200 TL’lik bir yoksulluk sınırı var.
Biz bu açıdan en azından asgari ücretin vergiden muaf, net 4 bin TL olmasını önerdik. Ama iktidar, bir sefalet ücretine mahkum etti. 2 bin 825 lira bir sefalet ücretidir. Buna mahkum değiliz, itiraz ettiğimizde yoksulluğun biteceğini göreceğiz. Ankara’da bir yolsuzluk ve israf sarmalı var. Bu düzenin çarkını değiştirmek zorundayız. Biz HDP olarak bununla ilgili önümüzdeki dönemde çok önemli adımlar atacağız.
Sadece 2020 yılında Türkiye’de 96 bin yeni milyoner ortaya çıktı, hane halkı borcu ise 800 milyarı geçmiş durumda. Türkiye'de yaşanan bu gelir adaletsizliğinin nedeni mevcut iktidarla gelişen bir sorun mu?
Sosyal adaletin olmadığı ülkelerde küçük bir azınlık zenginleşir, geri kalan kesimlerde yoksullaşır. Türkiye'de çok fazla kaynak var. İnsanlarımız üretmeye çalışıyorlar. Türkiye’de adaletli bir düzen kurulsa kimse açıkta kalmaz. Ama kaynakların çok önemli bir bölümüne, toplumun yüzde 1’i el koymuşsa ve vatandaşların çok büyük bir bölümü borç altında ise orada sosyal adaletten bahsedilemez. AKP yandaşları, eş, dost, akrabaları ciddi anlamda zenginleştiler. Bu, yüzde 1’in ekonomisi, ise geride kalan geniş kesimler yoksullaştılar. Saray ve tek adam rejimi devam ettiği sürece Türkiye’de geniş kesimler yoksullaşmaya, yandaşlar zenginleşmeye devam edecek.
Bölgeler arası gelir adaletsizliğine bakıldığında Kürdistan’da işsizlik ve yoksulluk daha ağır ve yoğun yaşanıyor. İstihdam oranının Türkiye’ye göre daha düşük olduğu Kürdistan’da nasıl bir ekonomi politikası işleniyor?
Türkiye’de bölgeler arası eşitsizlikte Kürdistan çok önemli bir konu. Yüz yıllık tarih boyunca sömürülmüş bir coğrafya. Kürdistan, eğitim, sağlık, beşeri gibi alanlarda gerekli kültürel ihtiyaçları doğuran şekilde yatırım alamadığı için bu konuda özgürlüklerin açılamadığı bir coğrafya. Özgürlük olmadığı sürece ekonomik düzeninde etkin bir şekilde kurulamayacağını Kürdistan bölgesi yaşıyor. Yalnızca Kürdistan’da değil. Örneğin, Karadeniz de bugün bölgeler arası eşitsizlikte çok gerilerde. Kaynakların önemli bölümünün batı illerine aktığını görüyoruz. Geri kalan coğrafyaların ise yoksullaştığını ve insansızlaştırıldığını görüyoruz.
Bu anlamda geri kalmış bölgelerin ekonomik anlamda kalkındırılması gerekiyor. Ama iktidarın böyle bir derdi yok. Onların tek derdi ekonomik anlamda sömürüyü derinleştirmek. Bu anlamda Kürdistan coğrafyasını, onların ev ekonomisini sömürüyorlar. Hem Karadeniz’in hem Kürdistan coğrafyasının hem de Anadolu'nun belli yerlerine gerekli yatırımların yapılması lazım. Doğayı ve emeği sömürmeyen bir akla ihtiyaç var.
2021 yılı bütçesinin 250 milyardan daha fazlası savaş politikalarına ayrıldı. Bütçenin dörtte birine tekabül eden rakamın savaşa ve güvenlikçi politikalara ayrılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2021 yılı bütçesi kaynaklarının çok önemli bir bölümü saraylara, savaşlara ve yandaşlara ayrılmış durumda. AKP, kendine çalışan bir ekonomik düzen kurdu. Bunun içinde güvenlikçi politikaları daha fazla derinleştiriyorlar. Saray savunmasını öne alan, sanki bir beka meselesi varmış gibi bu sorunu daha da derinleştiren bir anlayışa Türkiye mahkum ediliyor. 2021 yılı bütçesinde 250 milyar TL’nin üzerinde kaynak güvenlik harcamalarına yapılacak. Vatandaşlar şöyle bakabilir; ‘ne var ülkenin güvenliği sağlanmayacak mı?’ Oysa biz diyoruz ki; savaş politikalarına mahkum değiliz. Bütçeler bir tercihtir.
Barışçıl bir politikanın ekonomik anlamda halka ne gibi katkıları olduğundan biraz bahseder misiniz?
Siz savaş politikasını tercih ederseniz kaynaklarınız S-400’lere, tanklara, toplara, füzelere gider. Ama savaş politikalarından uzaklaşan barışı tahkim ederseniz o zaman kaynaklar, atanamayan öğretmenlerin atanmasına, emeklilikte yaşa takılanlara, KYK borçlarının silinmesine, asgari ücret üzerinden alınan vergilerin kaldırılmasını sağlarsınız. Bu anlamda talepleri gerçekleşmeyen tüm vatandaşlarımıza buradan seslenmek istiyorum: Barış politikalarını tahkim edersek, ekonomik anlamda talepleriniz gerçekleşir, refahta sağlanır. Savaş politikaları hem huzurumuzu hem insanlarımızı kaybetmemize hem de ekonomik anlamda refahımızı kaybetmemize neden olur. Büyük bir yoksulluk ve yoksunluk içinde kalırız.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şu anda çok iyi biliyoruz ki hep beraber soyuluyoruz. Bunu tüm vatandaşlarımız bilsin. 83 milyon vatandaş vergi veriyor. Ama kaynaklar 5 tane yandaş müteahhitte akıtılıyor. Bu da bir soygun düzeni anlamına gelir. Şeffaflıktan uzak denetlenemeyen bir soygun düzeni var. Demokraside vatandaşlar şunu söyler; ‘ben vergimi veriyorum ve bu yüzden de senden hesap soruyorum.’ Bunu söyleyemediğimiz ve verdiğimiz verginin hesabını soramadığımız sürece bu soygun düzeni devam edecek. Bütün vatandaşlarımıza verdiği verginin hesabını sorması çağrısı yapıyorum. Biz mecliste onlar adına bu hesabı sormaya çalışıyoruz. Ama bu hesabı herkes sormalı.