Erdoğan'ın 'Avrupa' tehditleri bu kez işe yarayacak mı?

Erdoğan'ın 'Avrupa' tehditleri bu kez işe yarayacak mı?

Bir yandan Suriye krizi ve sıkı ekonomik işbirliği tartışmaları, diğer yandan tıkanan Avrupa Birliği üyeliği, PKK'ye karşı ortak mücadele söylemleri ve son bir ayda dozajı artan Erdoğan'ın tehditleri. Bugün başlayacak kritik Türkiye ziyareti öncesi Alman başbakanı Merkel Ankara'ya sıcak mesajlar gönderirken, Erdoğan bütün kartlarını kullanmakta kararlı.

Türk başbakanı Erdoğan'ın sıkça yaptığı hareketler bunlar. Almanya ziyaretleri sayıları 3 milyonu geçen Türkiye vatandaşlarına "Önce Türkçe öğrenin" deyip Berlin'e 'asimilasyon' dersi vermeye kalkışır, Alman vakıflarını ajanlıkla suçlar, başta Berlin ve Paris hükümetlerini olmak üzere Avrupa'yı 'terör destekçisi' ilan eder, sert çıkışlar yapar. Sonra da kapalı kapılar ardından aldığı tavizler, kopardığı anlaşmaları kapatınca o sert sözlerini unutur gider.

9 Ocak günü Paris'te Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in katledilmesi sonrası "Biz onları istedik, Fransa vermedi, bu olay yaşandı. Bu tür olaylar Almanya'da da olabilir" diyen Erdoğan 25 Ocak'ta ise Avrupa Birliği'ni tehdit etti. Erdoğan ''AB bizi unutmak istiyor ama çekiniyor unutamıyor. Oyalayacağına bizi, açıklasın biz de işimize bakalım. Putin'e 'bizi Şangay Beşlisi içine alın' dedim. Biz de AB'ye 'allahaısmarladık' diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?'' demişti.

ABD ve batının bölgedeki stratejik ortağı Erdoğan aslında Şanghay İşbirliği Örgütü'ne girmenin zor olduğunu da iyi biliyor. Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ın 1996'da kurduğu ve "Şanghay Beşlisi" olarak bilenen bu örgütün AB'ye alternatif olmadığı da ortada. Zira 2001'de Özbekistan'ın katılmasıyla üye sayısı altıya çıkan teşkilat gözlemcilere göre ekonomi ve siyasi işbirliği yerine Rusya ve Çin'in hakimiyetinde bir güvenlik işbirliği örgütü.

AB RÜYASI YENİDEN!

Erdoğan'ın bu çıkışlarından sonra ise Avrupa cephesinden peş peşe 'yumuşama' mesajları geldi. Avrupa'yı sarsan Euro krizi, Türkiye'nin kötü insan hakları ve düşünce özgürlüğü karnesi nedeniyle unutulan 'AB rüyası' yeniden görülmeye başlandı. 2005 yılında başlayan üyelik maratonunda 35 müzakere başlığından sadece 13 başlık açılırken, bunlardan sadece "bilim ve araştırma" başlığı tamamlandı. Ankara son yıllarda deyim yerindeyse arpa boyu adım atmazken, Paris hükümeti geçtiğimiz günlerde "bölgesel politika" faslının önündeki bloğu kaldırdı.

Yıllarca Türkiye'nin tam üyeliği yerine "ayrıcalıklı ortaklık" tezini savunan Hıristiyan demokrat politikacı Alman başbakan Angela Merkel ise bugün başlayacak Türkiye ziyareti öncesi Cumartesi günü şu mesajı verdi: "Kuşkularım olmasına rağmen müzakere sürecinin devam etmesini onayladım. Müzakereleri sonucu açık olarak sürdürüyoruz. Bu biraz durakladı ve ben bir parça ilerlememiz için yeni bir başlığın açılmasından yanayım."

Ziyaretinde bu görüşünü Türk hükümetine ileteceğini söyleyen Merkel, Ankara'da Suriye konusunu da gündeme geleceğine bildirdi. Suriye sorunun siyasi olarak çözülmesi gerektiğini belirten Merkel, Türkiye'nin sınır güvenliği konusunda NATO kapsamında katkı yaptıklarını savundu.

'KÜRTLER KURBAN EDİLMESİN'

"Merkel Türklere yeni umutlar veriyor", "Merkel AB müzakerelerin sürmesinden yana", "Dışişleri bakanı Westerwelle AB sürecini hızlandırıyor, Merkel yavaşlatıyor" gibi başlıklarla Alman basınına ilk gündem maddesi olan şansölyenin ziyareti, Kürt siyasetçileri ise kaygılandırıyor. Merkel'in gezisini ANF'ye değerlendiren NRW eyaletinin eski parlamenteri ve siyaset bilimci Ali Atalan "Eğer Almanya Kürt meselsi ve insan hakları koşunda tavizkar davranıp bunları ekonomik çıkarlarına kurban ederse büyük bir politik sorumsuzluk oluşturur" dedi.

Hem Kürt meselesinin barış süreciyle çözüleceği tartışıldığı ve hem de bölgenin hareketli günler geçirdiği bir dönemde Merkel'in bu gezisinin rutin bir ziyaret olarak ele alınmayacağına dikkat çeken Atalan "Konjektürel imkan ve imtiyazlara dayanarak şantaj ve blöflerin kısmen etkisi olabilir ama kalıcı olamazlar" görüşünü savunarak şunları söyledi:

"Türk başbakanı Avrupa ülkelerine sitemde bulunarak Kürt siyasetçilerini neden teslim etmediklerini, Kürt hareketinin finansal kaynağının niçin kurutulmadığını, niçin serbestçe örgütlendiklerini eleştiriyor. Tam bu esnada AB üyeliğini gündeme getirerek AB'nin ekonomik krizini ve Türkiye'nin nispeten olumlu ekonomik durumunu fırsat bilerek özellikle Almanya ve Fransa'ya yönelik sert eleştiriler yöneltip, Shangai İşbirliği Teşkilatına atıfta bulunarak blöf yapıyor.

Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü aynı zamanda Almanya'da da bir nevi huzur ve güvenin artmasına katkı yapar. Kürtler tarihte belki sürekli satılması veya pazarlık konusu yapılan bir obje olarak görülmüş olabilir. Ama unutmamak gerekirki Ortadoğu'da Kürtler şu anda en çağdaş ve demokratik karekterli örgütlü güç haline gelmiştir. Şu veya bu şekilde Kürt bir aktördür. Batılı devletlerin bu olguyu görmesi ve okuması gerekir."