Öztüzün: Küresel güçler tecridin kaldırılmasını istemiyor

Türk devletinin tecrit politikasını değerlendiren Öcalan'ın eski avukatı Mehdi Öztüzün, "Küresel güçler, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını istemiyorlar" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, 15 Şubat 1999’dan bu yana devam ediyor. Tecridin boyutları zaman zaman değişkenlik gösterse de, Öcalan'ın dışarı ile temas kurmasını engellenme metotları ve yalnızlaştırılması için üretilen politikalar hep devredeydi. Tecridin Türk devleti açısından politik anlamını, geçen 19 yıllık zaman diliminden anlamak mümkündür.

Tecrit politikası, Öcalan'ın özelde Kürt halkı, ekseriyette ise Ortadoğu halkları bakımından oldukça güçlü bir siyasi iradeyi temsil ettiğini gören Türk devleti ve küresel güçler tarafından mütemadiyen bir özel savaş aracı olarak kullanıldı. Tarihte emsaline rastlanamayan Öcalan üzerindeki bu tecrit koşulları, Türk yargısını yürüten hakim ve savcıların bile akıl erdiremedikleri siyasi saiklerle uygulanıyor. Nitekim 1999’da Öcalan esaret altına alındığında dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit, yıllar sonra “Amerika Apo’yu bize neden verdi anlamadım” diyecekti.

ÖCALAN'IN TECRİDE DAİR DEĞERLENDİRMELERİ

Peki uluslararası bir komplo ile Kürt Halk Önderi Öcalan'ın Türk devletine teslim edilmesinin zemini nereden besleniyordu? Bir başka deyimle; bu komplonun somut aktörleri kimlerdi ve amaçları neydi? Öcalan, kendisine yönelik geliştirilen komployu şu sözlerle değerlendirmişti: “ABD ve İngiltere geleneksel olarak NATO Gladio’su ile Türkiye’yi kontrol ediyorlardı. Esas dayanakları Gladio’nun varlığıydı. İçte S. Demirel, T. Çiller ve E. İnönü bloğuyla anlaşarak tasfiye planlarının tüm hazırlıklarını tamamladılar. ANAP içinde de T. Özal’ı tecrit ederek iyice yalnızlaştırdılar. Suriye’den çıkışım NATO-Gladio operasyonuyla bağlantılıdır. Türk ordusundaki ayrışmayı ve Gladio’yu dikkate almadan bu operasyonu doğru yorumlayamayız. Komplonun ardındaki felsefi ve politik zihniyeti anlamak büyük önem taşır. Burada önemli olan, komploya dahil olan güçlerin doğru tanınması ve tanımlanmasıdır."

Öcalan'ın konuya dair bir başka değerlendirmesi de şöyleydi: "Komplo şahsımda sadece Kürtlere değil, Türklere de yapılmıştı. Teslim ediliş biçimi ve bunda rol oynayanların niyeti ‘terör’ün sona erdirilmesi ve çözüm olmayıp, bir yüzyıl daha sürecek şekilde anlaşmazlığın temelini derinleştirmekti. Beni komploya düşürmeleri bu niyetleri için ideal bir fırsat sunmuştu. Bu fırsatı sonuna kadar kullanmak isteyeceklerdi. Aksini düşünmek mümkün değildi. Komplonun iç yüzünü ve taraflarını iyi anlamadan hiçbir sorunun altından kalkılamaz ve TC'nin akıbeti hakkında doğru yorumlarda bulunulamaz."

İMRALI'DA İKİ HUKUK ANLAYIŞI VAR

2011 yılından önce Öcalan'ın avukatı olan ve kendisiyle defalarca görüşen Avukat Mehdi Öztüzün tecride ilişkin ANF'ye değerlendirmelerde bulundu. Öcalan üzerindeki tecridin hiçbir zaman kalkmadığını belirten Av. Öztüzün, Türk devletinin tecrit politikasını siyasal konjonktüre göre kimi dönemlerde yumuşattığını kimi dönemlerde ise ağırlaştırdığını kaydetti.

Av. Öztüzün, tecridin boyutlarının Kürdistan ve Ortadoğu'daki siyasi gelişmelere göre değiştiğini ifade ederek, şunları söyledi: "İmralı Adası'nda sadece bir hukuk anlayışı yok. Küresel güçlerinde hukuk anlayışlarını orada görmek mümkündür. Kaldı ki Sayın Öcalan, İmralı'ya ilk getirildiğinde Avrupalı bir yetkili tarafından karşılandığını belirtmişti. Yine Sayın Öcalan'ın o döneme dair 'Büyük NATO-Gladio komplosu' değerlendirmesi hatırlardadır. Aslında tecridi biraz bu minvalde okumak gerekiyor."

2007'DE ÖNGÖRÜLEN SURİYE SAVAŞI

"Sayın Öcalan, Kürdistan ve Ortadoğu'da tüm halkların beraberce yaşamasını amaçlayan paradigmayı yaratan yegane şahsiyettir" diyen Av. Öztüzün, konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Tecridin iki yönü vardır. Birincisi; AKP hükümeti tarafından uygulanan ve kendi iktidarını korumak için, ikincisi ise; Avrasya-Ortadoğu Projesi'nin Sayın Öcalan'ın demokratik ulus paradigmasından korkmasıdır. Bu paradigma ile Ortadoğu halklarının beraber kardeşçe ve barış ortamında yaşayacaklarını Rojava'da gören bu projenin yürütücüleri, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını istemiyorlar. Çünkü tecridin kalktığı durumda, Sayın Öcalan'ın Ortadoğu barışı için attığı adımlar daha görünür ve sonuç alıcı olacak.

Bunların yanı sıra, Sayın Öcalan, küresel güçlerin dünya üzerindeki politikalarını çok iyi çözümlediği ve bu güçler de deşifre olmaktan korktukları için tecrit giderek derinleşiyor. Örneğin biz 2007 yılında Sayın Öcalan ile görüşmeler yaptığımızda, kendisi Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu'daki mevcut savaşlar hakkında uyarılarda bulunmuştu. Hem bölgedeki taşeron örgütler hem de gerici devletlerin varlıklarına vurgu yaparak, Kürtlerin üçüncü bir yolu izlemeleri gerektiğini savunmuştu."

'ÖCALAN'IN SOSYALİZM MÜCADELESİNE NE KADAR DEĞER VERDİĞİNİ GÖRDÜM'

Öcalan üzerindeki tecridin nasıl kırılacağına dair konuşan Av. Öztüzün, başta Kürt halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının mücadelesi ile tecridin kırılacağını belirterek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Ben Sayın Öcalan ile 20'den fazla görüşme yaptım. O'nun sosyalizm mücadelesine ne kadar önem verdiğini gördüm. Kendisi sosyalizme nefes aldırdı.

Dolayısıyla barış ve özgürlük mücadelesi veren tüm halkların, Sayın Öcalan'ı umutları olarak görüp, onun üzerindeki tecridin kaldırılması için direnmeleri gerekiyor. Bugün açlık grevi eylemleri var cezaevlerinde. Bu direnişin dışarıya yansıyarak, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için büyük bir mücadele alanına dönüşmesi gerekiyor."