Ekmek ve Adalet buluşmaları: Yoksullar daha yoksul

DEM Parti’nin başlattığı Ekmek ve Adalet buluşmaları devam ediyor. DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ Karahalı, sahada gördüklerinin, iktidarın halkın üstüne yıktığı ekonomik tablonun açıklanan rakamlardan bile korkunç olduğunu söyledi.

EKMEK VE ADALET BULUŞMALARI

DEM Parti, temmuz ayında Mêrdin’de çiftçi mitingi ile başlattığı Ekmek ve Adalet buluşmalarına devam ediyor. Mehmet Şimşek’in programı olarak bilinen ve hayatı emekçiler, halklar açısından her geçen gün daha da ağırlaştıran program, kendine yeni hedefler saptarken halkın ekmeğini ufaltmaya devam ediyor. Tarlasındaki ürününü satamayan çiftçiler, genç işsizler, üç kuruş yevmiyeye çalışan işçiler, depremzedeler ve daha birçok kesimle bu sorunları konuşmak ve çözüm yolları aramak için başlatılan Ekmek ve Adalet buluşmaları ise sürüyor.

DEM Parti Emek Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ Karahalı, yaptıkları buluşmalarda ortaklaşan talepler olduğunu şöyle ifade etti: “Ortaklaşan taleplerinin ilki, eve ekmek götürebilecek miyim, çocuğumun okul masrafını karşılayabilecek miyim, elektrik ve su faturamı, kiramı ödeyebilecek miyim, hastalandığımda doktora gidebilecek miyim, çocuğumun cebine üç kuruş harçlık koyabilecek miyim gibi temel ihtiyaçları için her gün kara kara düşünmekten kurtulacakları insanca bir gelire sahip olmak.”

Sevtap Akdağ Karahalı, bu buluşmalardaki tabloyu ve gözlemlerini ANF’ye anlattı.

Temmuz ayı ortalarında Ekmek ve Adalet buluşmalarına başladınız. Bu süreçte buluşmalar nasıl geçti ve nasıl devam ediyor?

Gelir adaletsizliğinin uçuruma dönüştüğü; zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olduğu; bankalar, büyük sermaye grupları ve inşaat sektörünün baronlarının kârlarını yüzde 300 ila yüzde 600 oranlarında artırdığı; işçinin, emekçinin, çiftçinin, esnafın ve emeklinin açlık sınırı altında yaşamaya zorlandığı bir dönem yaşıyoruz. AKP-MHP ortaklığının iktidarında bölüşüm krizi tavan yaptı. Emeğiyle geçinmeye çalışan milyonlar, ellerine geçen üç kuruşu ekmeğe vermekle kiraya veya faturalara vermek arasında gidip geliyor. Genç erkeklerde yüzde 36,2, genç kadınlarda ise yüzde 45,7’ye dayanan işsizlik, gençliği intihara, dış göçe veya bağımlılık yapan zararlı alışkanlıklara yönlendiriyor.

Bölüşümdeki adaletsizlik, vergideki adaletsizlikle daha da derinleşiyor. Sermayeden ve büyük şirketlerden vergi alınmazken, bu kuruluşlar desteklenip palazlandırılırken, temel tüketim maddelerinden alınan dolaylı vergiler ve çalışanlardan kesilen gelir vergileriyle dönen ekonominin büyük kısmı savaşa, silah sanayine, şatafata ve sarayın itibarına harcanıyor. İklimsel sıcaklıkların, elektrik direklerinin veya bazı sermaye gruplarının ormanlık alanlara çökme planlarının sonucunda yaşanan büyük can kaybı ve doğa katliamı ortaya çıkaran yangınlar için söndürme uçakları alınmazken, saraya ve bakanlara seyahatleri için uçak filoları alınıyor; sınır ötesi operasyon adı altında, her biri binlerce dolar değerinde olan askeri mühimmat komşu ülkelerde dağlara ve şehirlere atılıyor. Bütün bu ekonomik ve sosyal adaletsizliğe karşı ses çıkarılmaması için her gün bir başka hukuksuz ve anti-demokratik uygulama ile hayatlarımız kuşatılıyor. Baskı ve zor yoluyla, milliyetçilik ve ırkçı yaklaşımların cesaretlendirilmesiyle, toplumsal kutuplaşma ve nefret dilinin yaygınlaştırılmasıyla toplum zapturapt altında tutuluyor. İşte tüm bu adaletsizliklere karşı ekmek ve adalet buluşmalarını başlattık.

Temmuz ayında Mardin Kızıltepe’de başlattığımız tarım mitinginin ardından, pek çok ilde ve ilçede emeğiyle geçinmeye çalışan büyük bir adaletsizliğe ve ekonomik zorluğa, hatta yıkıma maruz kalmış geniş kitlelerle buluşmalar gerçekleştirdik ve bunlara devam edeceğiz. İşçilerle, emekçilerle, üretici köylülerle, emeklilerle, kadın emekçilerle, çeşitli kesimlerden esnaflarla, işsizlerle, gençlerle, deprem mağdurlarıyla ve ekolojistlerle bir araya geldik. Mardin’den Manisa’ya, Ağrı’dan Kocaeli’ne, İzmir’den Iğdır’a, Hatay’dan Antalya’ya kadar birçok il ve ilçede emekçilerle ve yoksullarla büyük buluşmalar yaptık. Kimi zaman onları çalışma ve yaşam alanlarında ziyaret ettik. Sendikalardan, odalardan ve çeşitli hareketlerden mücadele dinamikleriyle buluştuk. Onların tek tek sorunlarını ve çözüm önerilerini dinledik. Partimizin emek, ekoloji, tarım ve ekonomi perspektiflerini, çözüm önerilerini onlarla paylaştık.

Sorun alanlarına yoğun temasın olduğu buluşmalardı. Buluşmalardı diyorum ancak bitmiş tamamlanmış bir süreçten bahsetmiyorum. Önümüzdeki aylarda farklı şehirlerde buluşmalar devam edecek ve planlamalarımız sürüyor. Üreten, yaşayan, maruz kalan ve mücadele eden öznelerden çok şey öğrendik. Milletvekillerimiz bu buluşmalarda dile getirilen bütün sorunları mecliste daha yoğun bir şekilde ele alacaklar. İl ve ilçe örgütlerimiz, bu temasları kalıcı hale getirecek ve mücadeleyi birlikte yükseltecek planlamalar yapıyor. Çünkü niyetimiz sadece buluştuk, dinledik ve bitti değil; bu sorunlara dönüştürücü müdahaleyi nasıl yapabiliriz, bu mücadeleyi birlikte nasıl yükseltebiliriz ve sorunları yaşayan tüm kesimlerin çözümün öznesi olarak örgütlenmesine nasıl güç verebiliriz sorularına yanıt aramak. Bu nedenle partimiz, önümüzdeki süreçte bütün bileşenleriyle bu sorunların çözümünü güncel ve politik mücadelesinin daha güçlü bir paydası haline getirecek.

Ülke uzun yıllardır ciddi bir ekonomik krizden geçiyor ve uygulanan yeni ekonomik programla birlikte ücretlilerin ve halkın artık beli değil, boğazı kemerle sıkılıyor neredeyse. Bu çerçevede, özellikle üretici köylüler, ücretli işçiler ve genel halk açısından nasıl bir tablo gözlemlediniz? Halkın gerçekleri, raporlar ve rakamlardan ne kadar farklı?

Örneğin, açlık sınırı Haziran 2024 itibarıyla 19 bin lirayken, milyonlarca emekçinin asgari ücret olarak 17 bin lira, milyonlarca emeklinin 10 bin lira maaş alması, bir o kadar insanın işsiz ve herhangi bir gelirden mahrum kalması, milyonlarca insanın asgari ücrete ulaşmasının bile hayal olduğu ve geçici işlere mahkûm olması gibi bir durum var. Ayrıca, mal ve hizmetlerdeki fiyat artışlarının ücretlerdeki artış oranının 2-3 katı olarak her geçen gün yoksulluğu derinleştirmesi gibi rakamlar ve raporlar, yaşananların bir resmini elbette veriyor. Sorunun boyutunu idrak etmemize hizmet ediyor, evet ama sahada gördüğümüz can yakıcılığı anlatmakta kesinlikle tarifsiz ve yetersiz kalıyor.

Ürettiği ürünü çarşı pazardaki fiyatının üçte biri veya beşte biri fiyatına satmaya zorlanan; üretim yapabilmek için kullandığı tohum, gübre, ilaç, mazot, işçi, elektrik ve su maliyetlerinin çok altında belirlenen taban fiyatlarla karşılaşan üretici çiftçilerin durumu oldukça zorlu. Buna ek olarak, tüccar fiyatları nedeniyle ürününü toplamayıp tarlada bırakmak veya yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalan, ama her durumda tefeciye veya bankaya borcunu katlayarak yaşamaya çalışan üretici çiftçi gerçeği vardı.

İnsanlık dışı koşullarda, çoluğu çocuğuyla tarlanın yanındaki çadırlara veya prefabriklere yerleşmek zorunda kalan, yevmiyeyi hak edebilmek için önüne konmuş onlarca küfeyi ve çuvalı doldurmak için 40-45 derece güneşin altında saatlerce çalışan ve tüm bunların karşılığında 600-800 lira arasında bir ücret alan geçici tarım işçileri vardı. 

Ailecek 2-3 ay çalıştıkları parayla bir yıl boyunca geçinmek, çocuklarını okutmaya çalışmak için çırpınan işçiler, geçici barınma alanlarında suya, elektriğe, hijyene ulaşmaları bile zulme dönen işçiler…

Az çok güvenceli çalışanların, sendikalı olanların bile asgari ücret civarında maaş aldığı, büyük çoğunluğu kayıtsız ve güvencesiz çalışan, bir gün ya da belki bir ay iş bulup ertesi gün ne olacağı belirsiz olanlarla bir araya geldik. Sigortalı olup asgari ücret alıyor görünüp maaşının bir bölümünü elden patrona teslim etmek zorunda kalan, sabahtan akşama kadar parça başı işle harçlık bile denemeyecek paraya razı olmak zorunda kalan ve bu paralarla en küçük ilde en düşük ev kirasının 10 bin lira olduğu koşullarda yaşama mücadelesi veren işçiler ve emekçilerle buluştuk.

Tarlada tarım emekçisi, esnafın aile çalışanı, evde parça başı çalışan, ev ekonomisi için karşılıksız üretim yapan, pazarın en ucuz saatini ve marketlerin kampanyasını gözleyen ama yine de en temel ihtiyaçlara bile yetişememenin stresini her gün yaşayan kadınlarla buluştuk. Kahvede içeceği bir çayın bile hesabını yapmak zorunda kalan emeklilerle, okul zamanı geldiğinde uykuları kaçan ve okul masraflarını nasıl karşılayacağının kara kara hesabını yapan emekçilerle de görüştük.

Her bir ilde ve ilçede karşılaştığımız ekonomik yıkım, bu iktidarın yoksuldan alıp zengine veren, işçiye, emekçiye, üreticiye, yani emeğiyle geçinen tüm halk kesimlerine cehennem, bir avuç sermayedara cennet yaratan ekonomi politikalarının sonucunu anlatmakla bitmez. Açık ki herkes için gelinen durumda bıçak kemikte. Gerçekten bıçağın işleyeceği et ve kemerin sıkacağı bel kalmamış durumda.

Elbette farklı kesimlerle buluştunuz. Bu farklı kesimlerin ortak bir talebi var mı ya da ortaklaşabilen bir talep dikkat çekiyor mu?

Her kesimin, bu derinleşen yoksulluğun giderilmesi ve ekonomik ile sosyal adaletsizliklerin tamamına çözüm olmasa bile (kapitalist sömürü koşulları devam ettiği sürece) öncelikle insanca çalışıp yaşayabilecekleri koşulların yaratılmasına dair kendi yaşam ve çalışma koşullarından yola çıkan özgün, somut talepleri vardı. Biz buluşmalarda her birini dinledik, not ettik ve partimizin var olduğu her zeminde bu taleplerin mücadelesini vereceğiz, çözüm gücü olmaya çalışacağız. Ancak, bütün bu taleplerin ortak bir kesişim noktası var tabii. Öncelikle bu kesişim noktasının ortak bir duygu olduğunu söylemeliyim: O da öfke. Yaşamak zorunda bırakıldıkları bu adaletsizlikler karşısında ciddi bir öfke var. Ayrıca, çaresiz ve umarsız bırakılmaları, açlığa mahkûm edilmek istenmeleri karşısında seslerinin duyulması isteği var. Bu nedenle, partimizin ekmek ve adalet diyerek onları dinlemeye ve seslerine ses katmaya gitmiş olmasından memnuniyetlerini de bizlerle paylaştılar.

Ortaklaşan taleplerinin ilki, temel ihtiyaçları için her gün kara kara düşünmekten kurtulacakları insanca bir gelire sahip olmak; eve ekmek götürebilecek miyim, çocuğumun okul masrafını karşılayabilecek miyim, elektrik ve su faturamı, kiramı ödeyebilecek miyim, hastalandığımda doktora gidebilecek miyim, çocuğumun cebine üç kuruş harçlık koyabilecek miyim gibi sorular. Bir diğeri ise, yarın iş bulabilecek miyim, yarın yine ekmek paramı kazanacak bir işim olacak mı kaygısının olmadığı, güvenli ve güvenceli bir işe sahip olmak. Bu, ister işçi ister üretici veya esnaf olsun, talep ortak; insanca çalışma koşulları.

Bu temel ortaklaşmanın dışında birkaç şeyi daha vurgulamakta fayda var. Tarım emekçileriyle buluşmalarımızda kadın işçiler, erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen onlardan düşük ücret aldıklarını ve bu ayrımcılığın son bulmasını istediklerini dile getirdiler. Benzer talepler sanayi ve hizmet sektöründe çalışan kadınlardan da geldi. Eşdeğer işler yapmalarına rağmen kadınların yaptığı işlerin ücretlerinin ve itibarlarının daha düşük hale getirilmesine itirazları vardı.

Diğer yandan, Kürt illerindeki emekçiler, bulundukları bölgede ayrımcılığa uğramaktan, ekonomik kalkınma açısından desteklenmemekten ve hatta ekstra engellere maruz kalmaktan mustaripti. Üretici köylülerin, esnafların ve asgari ücret almanın ayrıcalık sayıldığı geçici işlerde çalışan işçilerin en öne çıkan sorunları, yoksulluğu derinleştiren bu bölgesel eşitsizlikler eksenindeydi.

Batıda çalışan Kürt emekçiler de özellikle kimliklerinden dolayı hem sistem hem de toplum tarafından dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalmaktan şikayetçiydi. En kötü koşullarda en ağır işleri yapmak durumunda kaldıkları, örgütlenme ve hak arayışı çabalarının kimliklerinden dolayı kriminalize edilmesi ve şiddet ile baskıya maruz kalmaları sıkça karşılaşılan bir durumdu. Öncelikli olarak, yaşadıkları toplumda eşit yurttaşlar olarak kabul görmek istiyorlardı.

Ekmek ve Adalet buluşmalarının bir sonuç eylemi ya da mitingi olacak mı?

Bu bir süreç, bir mücadele programının belli bir aşaması. Bu dönem buluşmaları içinde pek çok eylem ve etkinlik, kimi yerlerde miting tarzı buluşmalar da yapacağız. Ama bu sadece startı verilmiş bir kampanya değil, eşit ve özgür bir ülkeyi yaratma mücadelemizin temel başlıklarından biri. Baskı ve sömürü düzeni olarak ifade ettiğimiz bu düzen değişene ve demokratik bir dönüşümün, adil ve barış içinde bir yaşamın kanalları açılana kadar, bu zemini ilerleterek ve zenginleştirerek örmeye devam edeceğiz. Bu buluşmalardan çıkardığımız sonuçları mücadele programımızın zenginleştirilmesi, somutlaşması ve detaylanması olarak değerlendirerek gerek mecliste gerekse sokakta hayatın içinde gündem yapacağız. Yerel yönetimleri aldığımız yerlerde, bunların yerelden çözüm gücü olmanın mücadelesini yükselteceğiz.