Forouhar: Babam katledilmeden önce Abdullah Öcalan’la görüştü

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Roma’da olduğu dönemde eşiyle birlikte katledilen İran’ın eski bakanlarından Daryuş Forouhar’un kızı Parastou Forouhar, babasının katledilmeden önce Abdullah Öcalan ile telefon görüşmesi yaptığını söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de başlayan ve 15 Şubat 1999’da kaçırılıp esir alınmasıyla sonuçlanan uluslararası komploda hala tam olarak aydınlanmamış iki cinayet işlendi. Rusya’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a siyasi statü isteyen siyasetçilerin başından gelen Devlet Başkanı Yeltsin’in Azınlıklar Danışmanı Galina Starowojoya’nın evinin önünde yaylım ateşine tutularak öldürülmesi. Diğeri de 21 Kasım 1998’de İran eski Çalışma Bakanı Dariush (Daryuş) Forouhar ve eşi Pervaneh’ın Tahran’da katledilmeleri.

Aynı zamanda İran Millet Partisi’nin lideri olan Forouhar ve eşinin vahşice öldürülmelerini dönemin Türk medyası “İtalya’ya gözdağı” başlığıyla verirken, 2009’da Taraf gazetesinde yayınlanan bir haberde cinayetin MİT tarafından işlendiği yazıldı. 9 Nisan 2009 tarihli o habere göre Ergenekon sanığı Mustafa Özbek’in evinde bulunan bir mektupta “Başkan” olarak isimlendirilen bir MİT görevlisinin Tahran’a gidişi sonrası Forouhar öldürüldü. BBC Farsça servisinde 2014’te yayınlanan bir haberde de Forouhar’ın Türk devlet güçleri tarafından öldürüldüğü iddia edildi.

İran’ın İsfahan kentinde 1928’de dünyaya gelen Forouhar uzun yıllar Şah rejimine karşı mücadele etti ve bunun bedelini de değişik tarihlerde 15 yıl cezaevinde kalarak ödedi. 11 Şubat 1979 günü gerçekleşen ‘İran İslam Devrimi’nin çıkış sürecinde “devrim kabinesi” olarak adlandırılan Bakanlar Kurulu’nda Çalışma Bakanı olarak görev yapan Forouhar, daha sonra Humeyni ile yollarını ayırdı ve bakanlıktan 1980’de istifa etti.

Tahran’ın güneyinde bulunan Forouharların evini 21 Kasım 1998’de basan kalabalık bir grup Forouhar’ı 11 bıçak, eşi Pervaneh’i ise 24 bıçak darbesiyle vahşice katletti. İran, cinayetin ardından göstermelik olarak çok sayıda kişiyi gözaltına aldı, bunlardan biri olan İran istihbaratının eski başkan yardımcısı Said Emami şüpheli bir şekilde cezaevinde ölürken, Nobel Barış Ödülü sahibi Şirin Ebadi’nin Forouharların avukatlığını yaptığı dava yıllarca sürmesine rağmen suçlular cezasız kaldı. Almanya’da yaşayan kızları Parastou Forouhar, babasının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve diğer Kürt liderleriyle dostluğunu ve son görüşme trafiğini ANF’ye anlattı.

Babanızın özellikle Kürt lideriyle ve Kürt halkının mücadelesiyle ilişkisinden başlayalım. Onun Kürtlerle dostluğu hangi düzeydeydi?

Evet, babam sadece İran’a karşı mücadele eden Dr. Qasimlo gibi Kürt liderleriyle değil, aynı zamanda Irak Kürdistanı’ndan (Güney Kürdistan) özellikle de Barzani ve Talabani ile yakın dostluğu vardı. Daha sonraki yıllarda Abdullah Öcalan ile de bir dostluğunun bulunduğunu öğrendim. Kürtlerin temel haklarına sahip olmasını ve Kürtlere yönelik bölge devletlerinin sürdüğü savaşın sona ermesini istiyordu. Bunu sadece istemekle kalmıyor, bu amacı için de mücadele ediyordu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 12 Kasım 1998 günü İtalya’ya varışından sonra babanız nasıl bir pozisyon aldı, Abdullah  Öcalan için neler yaptı?

Roma’ya ulaştığını duyduğunda Abdullah Öcalan için bir şeyler yapmak istiyordu. İtalya onu gözaltına almıştı ve Türkiye’ye teslim edileceği konuşuluyordu. Bunun için de babam bir basın açıklaması yayınladı, bu aynı zamanda onun siyasi hayatındaki son açıklamadır. O basın açıklamasında İtalya’ya Abdullah Öcalan’ın asla Türkiye’ye verilmemesi, serbest bırakılması ve siyasi sığınma hakkının tanınması yönünde çağrılarda bulunuyor. Şüphesiz babamın o günlerde Abdullah Öcalan için bu açıklamanın dışında da girişimleri oldu. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye verilmemesi için yapılacak gösterileri ve başlatılacak kampanyaları organize etmek için Tahran ve diğer kentlerde bulunan Kürt dostlarıyla görüştüğünü çok iyi biliyorum.

Bildiğimiz kadarıyla o günlerde başkent Tahran’da babanızın İtalya nezdinde de bazı girişimleri oldu.

Evet, babam bazı Kürt arkadaşlarını da yanına alarak İtalya’nın Tahran büyükelçisiyle görüşmek istiyordu, bunun için bazı girişmeleri de oldu. Hatta Abdullah Öcalan’ı İtalya’ya kabul ettikleri için İtalyan büyükelçisine bir demek çiçek almak istiyordu. Babam, İtalyan büyükelçisiyle yapacağı görüşme için her ayrıntıyı düşünmüştü. Bildiğim kadarıyla görüşme gerçekleşmedi.

Bunun dışında babam katledildikten sonra yaptığım araştırmada, cinayetten yaklaşık bir hafta önce telefonla Abdullah Öcalan ile de görüştüğünü öğrendim. Bu görüşmeyi İran Kürtlerinden bir gencin tercümanlığı sayesinde yapmıştı. Cezaevinde kaldığı dönemde Kürt arkadaşlarından Kürtçe öğrenmişti fakat böyle önemli bir telefon görüşmesi için Kürtçesine güvenmiyordu ve Tahran’daki bir tercüman aracılığıyla telefon görüşmesini gerçekleştirmişti.

Telefon görüşmesini de evimizdeki telefondan yapmış, bunun için de sözünü ettiğim genç Kürt arkadaşı bize gelmişti. Babamın Abdullah Öcalan ile telefonla görüştüğüne dair bilgiyi daha sonra İstanbul’da yaşayan bir Alman gazetecinin aracılığıyla Abdullah Öcalan’ın o dönemki avukatlarına teyit ettirdim, onlar da bu görüşmenin Kasım 1998’in ortalarında gerçekleştiğini belirtti. Benim araştırmama göre de babamın ölümünden (21 Kasım 1998) birkaç gün önce bu telefon görüşmesi yapıldı. Şüphesiz bu ayrıntıları babam öldürüldükten sonra bir araya getirdik ve o süreç dikkatimizi çekti.

Babanız ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında geçen telefon görüşmesi hakkında bir şeyler öğrenebildiniz mi?

Hayır, tam olarak neler konuşulduğunu bilmiyorum. Büyük olasılıkla babam, onun için neler yapabileceğini sormuştur. Özellikle de Türkiye’ye teslim edilmemesi için başlattığı girişimler hakkında bilgi vermiştir. Görüşmenin bu çerçevede geçtiğini tahmin ediyorum, ancak somut bir bilgiye ulaşamadım.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İran’a davet edilmesi için babanızın İçişleri Bakanlığı ile bir görüşmeyi yaptığı da söylendi. Bu konuda bir bilgiye ulaştınız mı?

Bu konuda da net bir bilgiye ulaşamadım fakat böyle bir görüşmenin olduğuna dair iddiaları ben de duydum. Bu iddiayı çürütecek veya ispatlayacak bir bilgi elimde yok. Babamın İran hükümetini etkileyecek düzeyde bir gücü yoktu, kendisi zaten rejime muhalifti fakat buna rağmen bağlantıları vardı. Şunu da biliyorum; daha önce Afganlı devrimcilerin İran’a gelmeleri konusunda katkısı olmuştu, hatta sonra onlarla da sık sık görüşüyordu.

Bu sürecin babanızın katledilmesine yol açtığınızı düşünüyor musunuz?

Maalesef bu sorunuza net olarak bir cevap veremeyeceğim. Yani babam, Abdullah Öcalan için yaptığı girişimler yüzünden mi öldürüldü? Benim şahsi görüşüme göre; hayır, çünkü İran’da muhaliflerin öldürülerek ortadan kaldırılması süreci rejimin önüne koyduğu uzun vadeli bir plan çerçevesinde hayata geçer. İran’da böyle siyasi infazlara kısa bir süre içinde karar verileceğini düşünmüyorum. Bundan dolayı da bu son çalışmaları yüzünden öldürüldü, diyemeyiz. Şunu çok iyi biliyorum; babam sadece İran’daki değil, Irak ve Türkiye’deki Kürt özgürlük mücadelesini de aktif şekilde destekliyordu. Kürt halkının mücadelesinin başarılı olması için bir şeyler yapmak istiyordu. Babamın bu düşüncesi onu tanıyan herkes tarafından iyi bilinir.

Türk istihbaratının yardımıyla babanızın öldürülmesi erkene alınmış olamaz mı?

Böyle bir şey tahmin etmiyorum, çünkü cinayet uzun bir süredir planlanmıştı. Şunu söyleyebilirim; babam öldürüldükten sonra Türk istihbaratı ve özel eğitilmiş elamanları İran istihbaratı içerisinde “ölüm komandolarını” eğitme işine girdi. Ayrıca iddialara göre; babamın cinayetine karışanlardan bazı kişilerin yargılanmasını engellemek için onlar Türk istihbaratının yardımıyla Türkiye’ye götürüldü. Tabii tüm bunlar gün yüzüne çıkmadı, çünkü katillerin yargı süreci yarım yamalak yürütüldü, ayrıca soruşturma dosyasından birçok sayfa çıkartılmıştı. İşte o eksik sayfalarda belki de katillerin Türk istihbaratıyla işbirliğine ilişkin bilgiler var fakat elime geçen sayfalardan birisinde cinayete karışan bazı suçluların rahat etmesi ve yargılanmaması için Türkiye’ye götürüldüğü yazılıyordu.

Birden fazla katil mi vardı o zaman?

Şüphesiz, babam ve annem iyi planlamış büyük bir operasyonun sonucunda katledildiler. Sadece evimizi o gece basıp içeri girenlerin sayısı 18 kişiydi, kalabalık bir gruptan söz ediyoruz. Öyle birisi çıkıp babamı ve annemi öldürmedi, bu olay son yıllarda İran’da iyi organize edilmiş, planlanmış cinayetlerden birisi olarak kayıtlara geçti.

Bu arada babınızın hayatı ve mücadelesini araştırırken aslında birçok detaylı bilgiye ulaşmama rağmen onun Kürtçe öğrendiğini bilmiyordum.

(Gülerek) Evet, Kürtçe biliyordu. Şatayt’taki cezaevinde diğer tutuklu Kürt arkadaşlarının sayesinde Kürtçe öğrenmişti. Zaten Kürtçe bildiği için de sürekli diğer Kürt hareketlerinin liderleriyle temas halindeydi. Bu liderlerin başında da Mele Mistefa Barzani hareketinin öncü isimleri geliyordu. Mele Mistefa Barzani’nin büyük oğlu İdris, babamın çok yakın arkadaşıydı, ikisi İran’da aynı cezaevinde de kalmışlardı. İdris Barzani öldürülene kadar babamla yakın dost olduklarını çok iyi biliyorum, bu bilgiye babamı kaybetmeden önce de sahiptim. Babam sohbetlerinde sürekli İdris Barzani’den söz ederdi.

Babanız, Humeyni yönetimi ve Dr. Qasimlo liderliğindeki Kürt hareketi arasında da arabulucuydu. Bize biraz aslında babanızın ‘İran İslam Devrimi’nden kopuşuna da neden olacak o süreçten söz eder misiniz?

‘İran İslam Devrimi’nin ilanından sonra Kürt bölgesinde rejim ile Kürt milisler arasında silahlı çatışmalar başladı. Tabii çatışmaların sona ermesi için bazı arabulucular devreye girdi, ancak başarısız oldular. Sadece Dr. Qasimlo’yla değil, aynı zamanda Kürt hareketinin liderlerinden Şêx İzzedîn Huseynî ile de yakın dostluğu vardı, ikilinin ilişkisi devrimden çok öncesine tekabül eder.

İran askerleri Kürt direnişini ezmek için harekete geçtiği ve Kürtler de dağlara çekildikleri süreçte Şêx İzzedîn Huseynî ve Celal Talabani dönemin başbakanı Mehdi Bazergan’a (Şubat- Kasım 1979 tarihleri arasında başbakanlık yaptı) bir mektup gönderdiler. Bu mektupta çatışmaların sona erdirilmesi için babamın arabulucu olmasını istediler. Aslında daha başından beri babamın iki tarafla teması vardı fakat bu mektuptan sonra arabulucu görevi resmileşti. Öncelikli olarak Kürtlere karşı yürütülen savaşın sona erdirilmesi ve müzakere kanalının açılmasını istiyordu. Girişimlerinde kısmen başarılı da oldu, ancak istediği sonuçlar ortaya çıkmadı ve çatışmalar şiddetlendi.

O süreçte mi babanız ‘İran İslam Devrimi’ ile yollarını ayırdı?

Şüphesiz daha başında fikir ayrılıkları vardı. Ancak sonra yapılan ilk parlamento seçimlerinde hile karıştırılıp sanki molalar kazanmış gibi gösterilince geri çekildi ve bütün görevlerinden istifa etti. Zaten Kürtlerle arabuluculuk yaptığı sırada devlet bakanıydı.

BBC, geçen yıl ‘İran İslam Devrimi’nin yıl dönümünü nedeniyle 1 Şubat 1979 günü Humeyni’yi Tahran’a götüren uçakta yer alanların fotoğraflarını ve hikayelerini yayınlandı, en çok da babanızı gösteren fotoğraflar dünya medyasının ilgisini çekti. Son olarak o fotoğrafın hikayesini anlatır mısınız?

(Gülerek) Size şunu söyleyeyim; aslında babam tesadüfen o uçaktaydı. O günlerde babam devrimden sonra İran ordusunun dağıtılıp dağıtılmayacağı konusuyla ilgileniyordu ve bunun için Humeyni ile görüşmek için Paris’e gitti. O oradayken İran’da iç çatışmalar alevlendi ve bütün yurt dışı uçuşları iptal edildi, babam da Paris’te kaldı, gelemedi. O uçak Tahran’a giden ilk uçak olduğu için babam da mecburen Humeyni ile yolculuk yapmak zorunda kıldı. Babam Tahran’da indiklerinde büyük bir kalabalığın onları karşılayacağını biliyordu, bu yüzden Humeyni ve ekibiyle görünmemek için uçaktan inen ilk kişi olmak için en son o biniyor. Kapılar açıldığında da aslında uçaktan inen ilk kişi odur, böyle bir fotoğrafı da var. Ancak sanki ilk Humeyni inmiş gibi kurgulanmış fotoğraflar çekiliyor ve o da böylelikle kameralara yakalanıyor.

***

Darvuş Forouhar’ın İtalyan mahkemesinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için verdiği karardan sonra İran Millet Partisi adına 20 Kasım 1998 tarihli açıklaması şöyle:

Değerli yurttaşlar,

PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan liderliğindeki hareket, Kürt ulusu için 14 yıl önce (1984 yılı kast ediliyor) işgalcilere karşı büyük bir mücadele başlattı. Kürt ulusunun İran’ın en eski halklarından olduğunu unutmayalım. Batılı büyük güçlerinin desteğiyle Türk milliyetçilerinin son iki aydır Kürt özgürlük hareketine karşı artırdığı siyasi ve askeri baskıları karşısında Öcalan kaldığı yerden çıkmak zorunda kaldı, birçok ülke arasında gidip-geldikten sonra da 12 Kasım 1998 günü İtalya’nın başkenti Roma’ya indi. Öcalan İtalya’da gözaltına alındıktan sonra hastaneye götürüldü.

Öcalan, kahraman bir önder olarak yıllardır birçok kez ölümle karşı karşıya geldi. O soluksuz bir mücadele yürüttü ve asla çalışmalarına ara verip dinlenmeyi düşünmedi. İtalya ilerici bir ülke olmasın rağmen Öcalan orada Türkiye’ye teslim edilmekle karşı karşıya kaldı. Daha sonra İtalya, idam cezasının olduğu bir ülkeye Öcalan’ın verilmeyeceğini açıkladı. Buna rağmen Öcalan’ın kahraman olarak karşılanması gereken İtalya’da baskı altında tutulması bizi üzmüştür. İtalyan mahkemesinin insan hakları ilkesini esas alarak Öcalan’ı serbest bırakması biz insan hakları savunucularının taktirini kazanmıştır. İtalyan mahkemesinin aldığı bu karar “İtalya, İran’da rejime karşı mücadele eden bütün muhalifler ve Kürt direnişçilerin sevgisini kazandı” biçiminde tarihte hak ettiği yerini alacaktır. İtalyan mahkemesinin bu tavrı için İran Milli Partisi olarak İtalyan devletine ve belirsizliklerle dolu olan geçtiğimiz hafta boyunca Öcalan’ın İtalya’da kalması için mücadele eden Kürtlere teşekkür ediyoruz.