Karayılan: AKP-MHP barajı aşılmalı

Karayılan: Devlet HDP’yi baraj altında bırakma kararı almış, ancak her şey istediği gibi yürümüyor. Kürt halkı ve bütün demokrasi güçlerinin çalışmasına bağlı. HDP'nin başarısı, demokratik dönemin önünü açacaktır.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, varlığını Kürt daşmanlığına bağlayan AKP-MHP koalisyonu yönetimindeki Türk devletinin, OHAL şartlarında baskın seçim ve türlü hilelerle HDP'yi baraj altında bırakıp yoluna devam etmek istediğini belirterek, "Bütün saldırı ve hilelerine karşı HDP’nin beklenilenden çok daha fazla oy alma potansiyeli var. HDP’nin bütün çalışanları, Kürt halkı, Türkiye sosyalist hareketi, Ermeniler, Süryaniler ve Aleviler, sistem dışındaki tüm güçler, Türk devletinin resmi kararının HDP’yi baraj altında bırakmak olduğunu bilerek çalışmalılar. Öyle bir çalışma yürütülmeli ki; yüz - ikiyüz bin oy çalsalar da etkilememeli. Halkımız rehavete kapılmamalıdır. Seçimlerde alınan başarı cennetin kapılarını açmayacak ama Türkiye’de yeni bir demokratik sürecin önünü açacaktır, bu böyle bilinmelidir" dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 1 Haziran Hamlesi'nin yıl dönümü vesilesiyle 1 Haziran Hamlesi'nin neden ve sonuçları, AKP'nin çözüme yaklaşımı ve önümüzdeki 24 Haziran seçimleri ile ilgili ANF'nin sorularını yanıtladı.

Sizi 1 Haziran Hamlesi kararını almaya götüren nedenler neydi?

Hareketimiz, Önderliğimizin talimatı ve önerileriyle 2 Ağustos 1999'da savaşı durdurdu. Haziran 2004'e kadar yani 5 yıl boyunca siyasi çözümün temellerinin oluşması, Türk devletinin halkımıza karşı olumlu adımlar atarak Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümüne yönelik diyalog başlatması için tek mermi sıkmadık. Fakat Türk devleti herhangi bir adım atmadı, sadece Ecevit döneminde Kürt dili üzerindeki yasağı kaldırıldı.

Neden adım atmadı?

Türk devletinin beklentisi, Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiye edilmesiydi. Önderliğimizi uluslararası komployla esir alma amacı da buydu. 2002’de yapılan seçimle AKP iktidar oldu. Onlar da aynı yöntemlerle imha ve inkar siyasetini devam ettirdiler. Hatta çok gizli ve ikiyüzlü bir siyasetle yürüttüler.

Çok gizli ve ikiyüzlü siyasetle kastınız nedir?

Örneğin Kürtler bizim kardeşimizdir, dediler fakat hiçbir şey de yapmadılar. Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek için her türlü yola başvurdular. Örneğin 2003'te Beşiri’de Mahir Dersim öncülüğündeki bir grup arkadaşı şehit ettiler. Yine 2003'te Bingöl’de Şevger öncülüğündeki 14 arkadaşı şehit ettiler. Nerede fırsat buldularsa güçlerimize saldırdılar ve imha etmeye çalıştılar. Genel olarak inkar, imha ve asimilasyon siyasetini devam ettirdiler. En son, Hareketimizin içinde bazı kesimleri kullanıp bunların eliyle tasfiye etmek istediler. Bu şekilde sonuca gitmek istediler.

Bundan sonra mı hamle kararı alındı?

İşgalci Türk devletinin bu planı iyiden iyiye deşifre olduktan sonra KONGRA - GEL'in 2. Toplantısı'nda 1 Haziran Hamlesi kararı alındı. O günden beri de bu karar yürürlüktedir.

Bir zorunluluğun sonucu muydu?

Genel olarak bu süreçte Türk devletinin yürüttüğü kirli politikalar nedeniyle öz savunmamızı yapmak zorunda kaldık. Yürüttüğümüz savaş öz savunma savaşıdır. Türk devleti, bizleri halk ve Hareket olarak tasfiye etme ekseninde politika yürütüyordu. Elbette ki biz kendimizi ideolojik, kültürel, siyasi ve politik olarak savunuyoruz. Fakat bunların devre dışı bırakıldığı bir ortamda kendimizi silahlı olarak savunmak zorundayız. Silah olmasaydı belki de halk ve hareket olarak şimdiye kadar bitirilmiştik. Bunun için bu kadar kapsamlı bir saldırıya karşı kendimizi aktif bir şekilde savunmak en doğal hakkımızdır. Bu temelde bütün hamle şehitlerini sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Anıları her zaman mücadelemizde yaşayacaktır.

Çözüm istemi ve bu süreçlerin istismarı hep tekrarlanmadı mı?

Biz Kürt sorununu siyasi temellerde siyasi yöntemlerle çözmek istiyoruz. Fakat bu konuda bir muhatap bulamadığımız için yeni bir hamle sürecine girdik. Ne zaman siyasi bir çaba gördüysek niyetimizi dile getirdik. Sonuna kadar zemin sunduk. Fakat Türk devleti ve AKP hükümeti bütün çabalarımızı boşa çıkardı; bizi tasfiye etmeye ve bundan faydalanmaya çalıştı. Çözüm süreçlerini her zaman özel savaş temelinde kendi lehine kullanmaya çalışarak, hiçbir zaman gelişen süreçlere ve Önder Apo’nun çabalarına dürüst ve samimi yaklaşmadı.

2013-2014 yıllarında da yeni bir süreç başladı; ateşkes ve hatta müzakere aşamasına varıldı fakat yine de bozuldu. Sizce AKP, barış ve demokratikleşmeden korktu mu?

Şimdi her şeyden önce herkesin AKP hükümetinin gerçekliğini gördüğüne inanıyorum. AKP hükümeti milliyetçidir; düşünce ve felsefesinde başka halkları kabul etmek yoktur. Türkiye’de birçok halk yaşıyor fakat 'Türkiye Türk ulusunundur' diyorlar. AKP hükümeti kendi isimlendirdiği Kürt açılımı veya demokratik açılımı, Oslo görüşmelerini, Önder Apo ile olan diyalogları gibi birçok girişimi özel savaş siyaseti çerçevesinde kullandı. Bizi zayıflatıp, marjinalleştirip tasfiye etmeyi planladı. Çözüm niyetleri hiçbir zaman yoktu, olmadı da. Bu süreçlerde kendini satmış, ihanetçi bazı Kürtleri de aktif bir şekilde kullandı. İşte bunlardan birisi Mehdi Eker, 'çözüm sürecini PKK bozdu, ben de Kürt'üm' diyor. Doğrudur sen de Kürt’sün fakat hain bir Kürt’sün. Üstelik yalancının tekisin. AKP hiçbir zaman çözüm istemedi. Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı'nı bile reddedip kabul etmediğini söyledi. AKP’nin yaptığı bütün kirli politikaları görmezden gelip iki yüzlü bir şekilde bütün suçu bize yüklemek istedi. Herhalde bir kesim Kürt'ü kandırmak için bu yalanları söylüyorlar. Biz çözüm konusunda samimiyiz fakat onlar asla samimi yaklaşmadılar. Bizi sadece Hareket olarak değil, halk olarak da bitirmek istiyorlar. Eğer onların, Kürtlerin varlığı hakkında inançları olsaydı, biz çözüm şartlarını çok aşağılara çektik; Türkiye’nin birliğini savunma, Kürt ve Türk halkının kardeşliğini savunma gibi birçok konuda adım attık ve çözüm perspektifi geliştirdik ama AKP, bizi tasfiye etmek için çalıştı. Herkes Dolmabahçe Mutabakatı taslağını bir daha okumalı. Çözüm gelişsin diye Önder Apo bunu kabul etti, önemli çabalar gösterdik.

2013 ateşkesi diğerlerinden farklı değil miydi, ateşkesi kabul etmediler mi?

2013-14-15 süreçleri Önder Apo tarafından geliştirildi. O zamanlar bizim savaşımız Bakurê Kurdistan’da derinleşmişti, Rojava Devrimi gelişiyordu, Ortadoğu’da yeni gelişmeler yaşanıyordu, Türk devleti çok zorlandığı için böylesi bir süreçte taktiksel olarak ateşkesi kabul etti. Yoksa çözümü istediklerinden değildi. Bizim bütün ateşkeslerimiz tek taraflıdır, fakat 2013 ateşkesi çift taraflıdır. Bunu da bizi inandırmak ve silahsızlanmayı hızlandırmak için kabul ettiler. Bu politika ile sadece Hareketimiz hedeflenmemiştir, bunu herkes bilmeli.

Hedefleri neydi?

Eğer planları tutsaydı ve PKK’yi silahsızlandırsalardı, Rojava ve Başurê Kurdıstan’ı da tasfiye edeceklerdi. Bu projeleri tutmadı.

Neden tutmadı?

Çünkü Türk devletini iyi tanıdığımız için hemen beklentiye girmedik. Biz savaşa da barışa da hazır olduğumuzu belirttik. Biz de o kadar saf değiliz, bizim 40 yıllık destansı bir mücadele tarihimiz var. Kendimizi askeri olarak toparladık ve Önder Apo’nun perspektifleri ile siyasi mücadeleyi derinleştirdik.

Şunu diyebilirim, onlar yüzde yüz HDP projesinden çok korktular. Çünkü tekçi devlet zihniyeti parçalanıyordu. Bir çözüm niyetleri olmadığı için ve onlara rağmen HDP projesi ile çözüm gelişti, bunun önünü almak istediler. HDP o dönemde iyi bir oy aldı, Türkiye kamuoyunda çözüm gündemleşince çok korktular. Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçmektedir. Eğer demokratikleşme gelişirse çözüm gerçek olacaktır.

Erdoğan'ın kişisel korku ve kaygılarıyla da ilgisi var mı?

Elbette Erdoğan korkuyor; çünkü hırsızlığı ortaya çıkacaktı. Erdoğan, tekçi bir zihniyete sahip olduğu için geliştirmek istediği başkanlık sistemi tehlikeye girdi. Bununla bağlantılı olarak demokrasi gelişirse Erdoğan ve ekibi yargılanacaklar. Erdoğan, bunu bildiği için Dolmabahçe Mutabakatı'nı yok sayıp, Temmuz 2015'te yeniden savaş başlattı.

Daha öncesinde de bu istikamette adımları yok muydu?

Daha öncesinde de vardı, örneğin Nisan'da Önderliğimiz üzerinde ağır bir tecrit uygulamaya koydular. Sonuç olarak zihniyetlerinde çözüm diye bir şey yok. Erdoğan gelişen demokrasiden korktu, çözüm sürecinin önünü aldı ve savaş ilan etti. Erdoğan, Kürtleri sahte çözüm vaatleri ile kandırıp oylarını alamayacağını anlayınca, bu sefer MHP gibi milliyetçi kesimlerden destek alıp iktidarını sürdürmek için Kürt düşmanlığını ilan etti. Kürdistan’da savaşı derinleştirip şovenist kesimlerin desteğini alma planını devreye koydu.

AKP’nin ABD-NATO ve AB sorunları ciddi mi yoksa yapısal değil, üslup farkından kaynaklanan bir durum mu?

AKP ve Türk devletinin NATO sistemi, Avrupa ve ABD ile derin bir çelişkisi yoktur. Sadece Erdoğan’ın üslubu ile onların üslubu birbirini tutmuyor. Sistemsel bir çelişkileri yoktur. Sorunları ele almada aralarında bazı anlaşmazlıklar var. Mesela AKP ve Erdoğan, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı kullanmak için El Nusra ve DAİŞ gibi örgütleri destekledi fakat NATO, Avrupa ve ABD bunu kabul etmedi. Bu konularda bazı çelişkilerinin çıktığı doğrudur, ancak sistemsel çelişkileri yoktur, bu böyle bilinmeli. Bahsettiğimiz güçlerin merkezlerinde bazı kesimler AKP hükümetinin devam etmesini istiyor ve destekliyor. Değişmesini kendi çıkarlarına uygun görmüyor. Şimdi Erdoğan OHAL ile başta kalıyor. Bazı kurumları eline almış; şiddetin yanı sıra Ergenekon ve şovenist kesimlerin desteği ile ayakta kalıyor.

Eskisi gibi dış güçlerden destek alamıyor mu?

AKP eskisi gibi dış güçlerden de destek alamıyor fakat destekleyenler de var. Erdoğan inkar ve imha siyasetini sürdürmek istiyor. Bu konuda Erdoğan’ın yalnız kaldığı doğrudur. NATO’ya, 'Eğer Kürt halkına karşı yürüttüğüm savaş politikasına destek vermezseniz başka alternatiflerimiz var' diye şantaj yapıyor. 'Bölgede bir müttefikiniz varsa o da Türkiye’dir' diyorlar fakat Rusya tarafıyla çalışırız, demiyor. Tehdit edip küfür ediyor fakat 'sizden ayrılacağım' demiyor.

Sonuç olarak Türk devleti eskisi gibi Kürt soykırımı siyasetinde dışarıdan istediği desteği alamıyor, Erdoğan’ın tekçilik politikası dünyada destek görmüyor. Bunu da fiiliyatta eline geçirdiği iktidar odaklarıyla tek taraflı yürütüyor. Onun için OHAL’i kaldırmıyor. Basını tümüyle ele geçirmiş, kendisini eleştireni içeri atıyor. Adeta bir korku imparatorluğu yaratmış, kendisine karşı olan herkesi tehdit ve şiddetle susturuyor. Türkiye ve Kürdistan’da binlerce kişiyi zindanlara attı. Şimdilik zulümle ayakta duruyor. Artık bunun sonu da geliyor.

OHAL koşullarında 24 Haziran seçimlerine gidiliyor, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş başta olmak üzere binlerce kadro ve çalışanı cezaevlerinde rehin, gazeteciler hakeza, sizce bu koşullarda demokratik bir seçim gerçekleşebilir mi?

Her şeyden önce biz bir seçim partisi değiliz. Biz halk mücadelesi ve gücüyle sonuca gitmek istiyoruz. Şimdiye kadar bu çerçevede mücadele yürüttük ve halkımız bizi savunmuş ve güçlendirmiştir. Bu mücadele kendisi ile birlikte farklı farklı gelişmeler ortaya çıkardı. Bizim mücadelemizin kaynağı toplumsal harekettir. Seçimle biz sonuca gidemeyiz, toplumsal mücadele ile sonuca gidebiliriz. Toplumsal mücadele yarattığı birçok zemin var. Bu zeminlerden bir tanesi de legal siyaset alanıdır. Halkımız ve tüm dostlarımız şunu bilmeli ki, biz seçimle sonuca gidemeyiz fakat bu da bir mücadele alanı ve mevzidir. Bu mücadele alanında herkes elinden geldiği kadar emek verip bazı sonuçları elde etmelidir. OHAL sürecinde seçim yapılıyor, bu çerçevede seçimlere yaklaşım gösterilmelidir. Bu OHAL yasası sadece Kürt halkına karşıdır. Bakurê Kurdistan’da halka baskı yapıp, başarılı bir sonuç ortaya çıkmaması; Rojava ve Başûrê Kurdıstan’a müdahale etmek için OHAL'in sürdürüyorlar.

Sadece Kürtlere karşı mı?

Kürtlerden başka kim var? Fethullah mı var? Fethullah'ın bütün kadrolarını tutukladılar. Neden OHAL yasasını devam ettiriyorlar? Kürt halkını teslim almak için. 3 yıldır İmralı’da işkence sistemini uyguluyorlar. Önder Apo’ya geri adım attırmak istediler fakat yapamadılar. Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı imha saldırıları, siyaset alanında eşbaşkanları tutuklama, milletvekillerini tutuklama, belediyelere el koyma ve Kürt halkına karşı topyekûn saldırının amacı geri adım attırmak içindi. Teslim almak istediler ama alamadılar. Son teknoloji ile Kürdistan gerillasına karşı her türlü saldırıyı yaptılar fakat şimdi her eyaletimizde gerilla her zamankinden daha güçlüdür.

Seçimden ne bekliyorlar ne yapmak istiyorlar?

Erdoğan ve Türk devleti, geleceğini Kürt halkının tasfiyesine bağlamış. Kürtler kazanırsa biz kaybederiz, diyorlar. AKP ve Türk devleti, HDP’yi baraj altında bırakmak için karar almıştır. Altını çizerek söylüyorum; bu bir karardır. Dışarıdan; BM’den ve birçok güçten eleştiri olmasına ve OHAL altında seçim olamaz demelerine rağmen yine de seçime gittiler. Önce Türkiye’de, daha sonra Irak, İran ve Suriye’de Kürtleri bitirmek istiyorlar. Belki şimdi bazı Kürtler tam olarak anlamıyor ya da anlamamazlıktan geliyor olabilir. AKP ve MHP stratejilerini bu çerçevede yapmıştır. HDP’yi baraj altında bırakmak isteyeceklerdir.

İstediler diye böyle mi olacak?

Hayır, her şey onların istediği gibi yürümüyor. Şimdi kendi aralarında ittifak yaptılar, MHP ile Cumhur İttifakı yaptılar. MHP’den ayrılıp başka bir isim kullanan diğer parti ve bazı partiler de Millet İttifakı kurdular. İki ittifak da sağcıdır. HDP tek başına demokrasi cephesini temsil ediyor. Sistemde dışlanan, sistem dışı çevreler ve inanç grupları geleceklerini HDP’de buluyor. Hali hazırda HDP demokrasi için sisteme karşı bir alternatif olarak mücadele ediyor. Diğer ittifaklar da tekçi ve şoven zihniyete sahipler. Hak ve özgürlükler konusunda bir politikaları yoktur. Bu güçlerin bütün saldırı ve hilelerine karşı HDP’nin beklenilenden çok daha fazla oy alma potansiyeli var. HDP’nin bütün çalışanları, Kürt halkı, Türkiye sosyalist hareketi, Ermeniler, Süryaniler ve Aleviler, sistem dışındaki tüm güçler, kolay olmayacağını bilmelidir. Türk devletinin resmi kararının HDP’yi baraj altında bırakmak olduğunu bilerek çalışmalılar. Öyle bir çalışma yürütülmeli ki; yüz - ikiyüz bin oy çalsalar da etkilememeli. Bunun için çalışacaklar.

Halkın oy kullanmasını engellemek için de adımlar atılıyor, halk ne yapmalı?

Elbette HDP’nin kazanmaması için bütün imkanlarını kullanıyorlar. Sandıkları taşıma, karakollara sandık bırakma, istedikleri gibi sandıkları birleştirme gibi... Halkımız bunları bilmeli, rehavete kapılmamalıdır. Bu tekçi ve diktatörlük sisteminin değişmesini isteyen herkes bu çerçevede yaklaşmalıdır. Aslında Türkiye’de bir değişim havası oluştu. Bütün demokrasi çevreleri devlet ittifaklarına karşı bir çatı altında buluştu. Özellikle Kürt halkı HDP’yi seven ya da sevmeyen herkes bilmelidir ki; AKP Kürt halkına karşı yapılan savaş ve saldırılarla ayakta kalıyor, bu siyaseti boşa çıkartmak için HDP’yi desteklemelidir. Herkes şahsi çıkarlarını düşünmeden Türk devletinin kirli politikalarına karşı birliği esas almalıdır. Kim aday olmuş olmamış, bunlar sorun olmamalıdır. Seçimlerde alınan başarı cennetin kapılarını açmayacak ama Türkiye’de yeni bir demokratik sürecin önünü açacaktır, bu böyle bilinmelidir.