Kubilay: Görüşmelerin engellenmesi kabul edilemez

HDP sözcüsü Günay Kubilay, Öcalan ile avukat görüşmenin “Görüşmenin içeriğinden ve taşıdığı anlamlardan bağımsız olarak, tecrit insanlık dışı bir uygulamadır. Konjonktürel, siyasi gelişmelere göre engellenmesi kabul edilemez” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, güncel gelişmelere dair parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.

HDP Muş İl Binası’na yapılan baskını ve il eşbaşkanlarının gözaltına alınmasına tepki gösteren Kubilay, “Bu saldırılar, partimize yönelik olarak başlatılan sistematik siyasi saldırıların bir devamıdır. HDP Türkiye’nin 3’üncü büyük patisidir. 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde de görüldüğü gibi iktidarı durdurabilecek yegâne güçtür. Bu gözaltılar seçim sonuçlarının rövanşını almaya yöneliktir. HDP’nin ektiği barış tohumlarının yeşermesini ve Türkiye’nin demokratikleşmesini istemeyen siyasi iktidar, barışın demokrasinin yegane adresi olan HDP’ye sürekli ve sistemli saldırılarını sürdürmektedir. Şiddet dolu ellerinizi partimizin üzerinden çekiniz” dedi.

Kubilay, “Suriye halkları düşmanımız değildir. Ortadoğu coğrafyasında sınırlara, bölgelere, koridorlara ihtiyaç duyulmadan Arap’ı, Kürdü, Türkü, Ermeni’si, Süryani’si, Çerkes’i ve Rum’uyla, inanç gruplarıyla 72 millet bir arada, eşitçe ve kardeşçe yaşayabilirler. Bir kez daha AKP iktidarını, Doğu Akdeniz’den, Kuzey Suriye sınırına, Güney Kürdistan’dan Ege’ye kadar yürüttüğü gerginlik ve savaş politikalarını terk ederek, barış, müzakere ve diyalog politikalarını esas almaya çağırıyoruz” diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli’ye yönelik ifadelerine dair konuşan Kubilay, ”İlkesizlik ve tutarsızlık abidesi olan Bahçeli’nin eş genel başkanımıza hakaret dolu sözlerine, kimlik ve kişiliğine saldırı niteliğindeki beyanlarına yanıt vermeyi zül sayıyoruz. HDP’ye yönelik politik saldırı niteliğindeki sözlerine gelince… HDP, bütün suçlamaların, karalamaların, tehditlerin, şantajların aksine emeğin, barışın, demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin topraklardaki politik mayası ve yegane adresidir. Türkiye ve bölge halklarının tek düşmanı vardır o da ırkçılıktır, tekçiliktir. Bu ideolojik politik zihniyetin Türkiye’deki adresi MHP ve onun başındaki Bahçeli’dir. Halklar arasına düşmanlık tohumları ekenler MHP ve onların ortaklarıdır” ifadelerini kullandı.

Kubilay, “Dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmeler savaş zihniyetine karşı barış mücadelesini yükseltmeyi önemli bir görev olarak önümüze koyuyor. Bahçeli’nin barışa da barış söylemine de alerjisi var” dedi.

ÖCALAN İLE GÖRÜŞME

Kubilay, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ile avukatlarının görüşmesine dair de şunları söyledi: “Bu kritik eşikte Öcalan ile avukatlarının görüşmüş olması önemli bir gelişmedir. Görüşmenin içeriğinden ve taşıdığı anlamlardan bağımsız olarak, tecrit insanlık dışı bir uygulamadır, ailesi ve avukatlarının Sayın Öcalan ile görüşmesi temel bir haktır. Konjonktürel siyasi gelişmelere göre engellenmesi kabul edilemez.

2 Mayıs’tan itibaren yapılan dört görüşme sonrası avukatlarca kamuoyuna açıklanan görüşler, Öcalan’ın görüş ve önerileriyle demokratik siyaset sürecine katılımının sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözümüne dair azami düzeyde katkı sunacağını göstermiştir.

2013-2015 yılları arasında yaşanan gelişmeler Öcalan’ın devrede olduğu süreçlerin Türkiye için barış ikliminin yaratıldığı dönemlerdir. İlgili çevreler sorunları müzakere, çözüm ve diyalog yoluyla çözmek istiyorlarsa öncelikle yapmaları gereken, İmralı’ya yönelik tecrit politikasına son vermek ve Öcalan’ın bu süreçlere dahil olmasını sağlamanın yolunu açmaktır.”

'YARGI REFORMU TOPLUMUN İHTİYAÇLARINA YANIT VERMELİDİR'

Kubilay, konuşmasının devamında şunları ifade etti: “Bir diğer konu başlığımız, birkaç gün önce Adalet Bakanı Gül yargı reformu ile ilgili olarak Ekim’de ilk işimiz yargı reformu olacak sözlerine ilişkindir. Türkiye’de yargı reformu çok önemlidir. Bugün artık yargının bağımsızlığından yargıçların özgürlüğünden zerre kadar söz edilmediği bir siyasal ortamda, yargı reformu iktidar ortağı partilerin ihtiyaç ve beklentilerine değil toplumun ihtiyaçlarına yanıt vermelidir. Bunun için Ekim’i beklemeye ne gerek var ki, Parlamento hukuk komisyonu derhal toplanabilir. Bunun için STK’ların demokratik kitle örgütlerinin, inisiyatif ya da platformların görüşü alınabilir. Bu konuda bir çalışma yürütülebilir. İhtiyaç gerçek bir yargı reformudur. Çalışmalar hızla tamamlanır ve Ekim’i beklemeden Meclis toplanabilir ve ortak bir irade ile beklentilere yanıt verecek bir sonuç alınabilir.

EKONOMİK KRİZ DERİNLEŞİYOR

Kriz derinleşiyor, büyük şirketler borçlarını ödeyemiyor, dışardan para bulmakta zorlanıyor. İktidar, yandaş büyük sermaye gruplarının borçlarını ödeyebilmek için, halkın bütün tarihsel birikimlerine ve kamu kaynaklarına saldırıyor, sermaye gruplarına peşkeş çekiyor.

Kurulan Varlık Fonu’na aktardığı varlıkların toplam değeri 200 milyar dolar kadardı. Bu paranın nereye kullanıldığını kimse bilmiyor. Bir zamanlar İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken on milyarlarca lirayı da sermaye için kullandı. En son Merkez Bankası’nın toplamda 90 milyar lirayı aşan, halk arasında ‘kefen parası’ da denilen ‘ihtiyat akçesi’ne el koyulmuştu. Bu paranın önemli bir kısmı da yine yandaş şirketlerin borç ödemelerine harcandı. Şimdi de 301 milyar liralık bir bütçeye sahip Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kaynaklarına el koyacak yetkiyi almış bulunuyor.

İşçilerden, emekçilerden halklardan toplanan bu vergi gelirlerinin batık yandaş şirketleri kurtarmak için kullanılacağı çok açıktır. Bakınız bir taraftan yandaş şirketler kurtarılmaya çalışılırken krizin faturası halka çıkarılmaya devam ediliyor. Zamlar sağanak gibi yağıyor yağmaya da devam edecek. Vergiler herkesin canını yakmaya devam edecek.

Öz kaynaklar sıfırlanmak üzere ve dışarıdan bir borç çevrimi yapacak fon bulamazlarsa karşılıksız para basacaklar. Üstelik artık öz kaynakları da sıfırlamak üzere olan iktidar silahlanmaya, savaşa yaptığı sınırsız harcamalarla ülkeyi geri dönüşü olanaksız bir uçuruma doğru sürüklüyor. Biz tüm Türkiye’yi; işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri ve kentlileri bu iktidarın gidişine dur demeye çağırıyoruz.

KAZ DAĞLARI’NDAKİ BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK KORUNMALI

Son olarak, konu başlığımız ekoloji sorunudur. AKP hükümetinin yağmacı ve talancı zihniyeti doğaya, tarihe, kültüre, düşman politikaları Hasankeyf’te, Salda Gölünde, Fatsa’da, Kaz Dağları’nda bir kez daha gösteriyor kendini. Ülkenin doğal varlıkları tekelci sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor. Ağaçlar kesiliyor, toprak delik deşik ediliyor, ekoloji yıkımı geri dönülmez biçimde büyüyor.

Kaz Dağları’nın havasıyla suyuyla biyolojik çeşitliliğiyle her anlamda korunması gerekiyor. Kaz Dağları’nın altına değil de üstüne daha fazla kıymet verilmesi gerekiyor. Kaz Dağları’nda hali hazırda gerçekleştirilmiş kıyım planlananın 10’da biri kadardır. Eğer bugün dur demezsek yarın çok daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacağımız aşikar.

HASANKEYF’TEKİ TARİH İNSANLIĞIN DEĞERLERİDİR

Kaz dağlarında yaşanan yıkımın bir benzeri Hasankeyf’te yaşanıyor. Hasankeyf’te yaşanan yıkım son derece kapsamlı bir saldırının parçasıdır. Kürtlerin topraklarında kadim olan her şey AKP iktidarı tarafından ya yakılıyor ya yıkılıyor ya da sular altında bırakılıyor. Şimdi soruyoruz, tarihi kendiyle başlattığını söyleyen IŞİD’in Palmira’yı yok etmesiyle AKP iktidarının Hasankeyf’i yok etmesi arasında ne fark vardır?

Hasankeyf’te her gün insanlar darp edilip gözaltına alınıyor. Hasankeyf’ten ellerinizi çekin demek suç değildir, o tarihi sular altında bırakmayın demek suç değildir. O tarih insanlığın ortak mirasıdır ve halk tarihine, kültürüne sahip çıkmaya devam edecektir. Dün de bu yağmaya ve talana dair politika ‘yeşil yol’ adı altında Artvin’de uygulandı. Bugün Munzur Dağı altın madeni adı altında delik deşik edilmek isteniyor.

HERKESİ ORTAK MÜCADELEYE ÇAĞRIYORUZ

Değerli arkadaşlar ekolojik mücadele bir bütündür, orası burası yoktur. Kazanmak istiyorsak Türkiye’nin her yerinde ses çıkarmalı Munzur demeden, Hasankeyf demeden, Kaz Dağları demeden sesimizi ortak bir şekilde yükseltmeliyiz. Bilinmeli ki Hasankeyf’i sulara gömmek isteyenlerle Kaz Dağlarını siyanüre bulamak isteyenler aynıdır. Munzur Dağlarını altın için delik deşik etmek isteyenler ile Salda Gölünü betona gömmek isteyenler aynıdır. Kaz dağlarının da Hasankeyf’in de kurtuluşu Kaz dağlarına Su ve Vicdan Nöbeti için sel gibi akan on binlerin, Hasankeyf’e de Tarih ve Kültür Nöbeti için akmasıyla, Kaz dağlarından Hasankeyf’e kardeşlik ve barış köprüsü kurulmasıyla mümkün olabilir. Kızılderili liderin meşhur sözünde olduğu gibi altının, betonun, paranın yenmediğini anlamak için ille de son derenin kurumasını, son ağacın kesilmesini beklememize gerek yok. HDP olarak herkesi mücadeleye çağırıyoruz.”