MLKP'li Hêvî Sarya: Faşist saldırganlığı militan halk direnişi yıkabilir

MLKP/Komünist Kadın Örgütü’nden Hêvî Sarya, Saray rejiminin saldırganlığının ancak ve ancak militan bir halk direnişi ve silahlı eylem rotasıyla yıkılabileceğini vurguladı.

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) “Faşizmi yıkacağız, özgürlüğü kazanacağız” şiarıyla başlattığı devrimci seferberlik hamlesi çeşitli eylemlerle devam ediyor. HBDH bileşenlerinden MLKP/Komünist Kadın Örgütü adına konuşan Hêvî Sarya, hamlenin amacı ve niteliği hakkında soruları yanıtladı.

Faşizmi yıkacağız, özgürlüğü kazanacağız kampanyasının amacı nedir?

Yeni bir devrimci seferberlik hamlesi başlattık. HBDH ve KBDH olarak kuruluş ilkemiz, bu topraklarda faşizmi ve sömürgeciliği yıkarak, Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini gerçekleştirmektir. 5 yıl önce bu amaçla zafere yürüme kararlılığımızı biledik. O zamandan bugüne, halklarımızın birleşik devrim mücadelesini, politik askeri savaşımımızı büyütme doğrultusunda yol aldık.

Bu yeni hamlemiz, faşist şeflik rejiminin ve kapitalist sistemin yaşadığı yapısal krizi daha fazla derinleştirecek, ortaya koyacağımız savaşımla, dengeyi ezilen halklarımız, işçi sınıfı ve kadınlar lehine geliştirecektir. Bu coğrafyada çok güçlü bir devrim potansiyeli var. Tarihsel olarak birikmiş sınıfsal, ulusal, cinsel, mezhepsel derin çelişkiler var. Bu kriz haline bir devrim lazım. Düşmana askeri darbeler vuran hareketimiz, bugün en büyük devrimci askeri harekata hazırlanmaktadır. Sömürgeci faşist diktatörlüğü yıkacağız, faşist burjuva sınıfını tasfiye edeceğiz, halklarımız ve kadınlar özgürlüğünü kazanacak.

Antifaşist bir halk ve kadın hareketi inşası için çalışmaktayız. Milyonları halkların ve kadınların birleşik devrim hareketinde örgütleyeceğiz. Türkiye ve Bakurê Kürdistan’ın yakın mücadele tarihinde, 1995 Gazi Ayaklanması, 2006 Amed Serhildanı, 2013 Haziran Ayaklanması, 6-8 Ekim 2014 Kobanê Serhildanı gibi halkın kitlesel eylemlerine tanıklık ettiğimiz ayırt edici dönemler var. Bugün de durum bu yönüyle devrimcidir. Yeni ayaklanmalar olası ve günceldir. Biz bu süreci hazırlayan, devrim hedefimize doğru yönlendiren bir pozisyonda olacağız.

Hamlemiz, mücadelemizde ölümsüzleşen yoldaşlarımıza verdiğimiz zafer sözünü yerine getirmek için bir fırsattır. Onlar, devrimci hayatları ve eylemleriyle devrimci eylemimizin inanç kaynağı oldular. Sürecin başarısı, onlar gibi fedai duruş ve direnişi geliştirme kararlılığından geçiyor.

Bu hamlemizin dönemsel olarak temel rolü, silahlı halk ayaklanmasına zemin oluşturacak politik askeri örgütlenmeleri sağlamaktır. Etkili askeri vuruşlarla düşmanı şaşkına uğratacak milislerimizi en yaygın düzeyde örgütleyeceğiz. Düşmanın her cepheden sürdürdüğü saldırılara, yanıtımız da her cepheden olacaktır. Öz savunma bilinci gelişkin milislerle, kitlesel ve birleşik bir cephe yaratacağız.

Antifaşist savaşımızda zaferi koparıp alarak tarihe adını yazdıran direnişlerden öğreniyoruz. Sovyetler Birliği’nin büyük anavatan savunması, Avrupa ülkelerinde Hitler faşizmine karşı mücadele deneyimleri, Vietnam’da ABD’ye sendrom yaşatan halk direnişi kendi zamanlarında başarılı sonuçlar yarattı. 9 yıl önce Suriye’de Rojava’da BAAS rejiminin iktidarına son veren, toprağını karış karış DAİŞ ve El Nusra çetelerinden temizleyen Rojava devrimi, antifaşist mücadelede önemli bir başarıdır. Şili’de faşist Pinochet darbesine karşı halk ayaklanmasının sloganı olan “Örgütlü bir halkı hiç bir kuvvet yenemez” sözü gibi… Biz de bu tarihsel momentte, faşist şef Tayyip Erdoğan ve Saray diktatörlüğüne aynı yenilgiyi yaşatacağız.

Devrimci seferberliğin temel amaçlarından biri, Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da yıllardır faşist sömürgeci rejimin baskısı altında yaşayan halklarımızı, kadınları, ezilen cinsel kimlikleri özgürlüğe kavuşturmak ve demokratik devrimin zaferini gerçekleştirmektir. HBDH bileşenleri olarak, bu hedefe bağlı bir politik stratejinin önder kurmayı olma, farklı politik kuvvetlerle devrim ittifakını büyütme ve geliştirme konusunda kararlıyız. Devrim, devrimci bir öncülük misyonu üstlenmiş insan unsurunu gerektirir. Yüreği birleşik devrimden yana herkesin yeni süreci bu bilinçle kavrayacağına, özgürlüğü kazanmak için tüm çabasıyla seferberliğe katılacağına inanıyoruz. Zorlu, bedelleri ağır ama sonuç almaya kilitlenmiş bir mücadelenin coşkusuyla halkımıza başarı diliyoruz.

Türkiye ve Bakur Kürdistan'da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Emperyalist küreselleşme döneminde, Türk devleti, ekonomik ve siyasi krizini aşabilmek için, kendine yeni pazar ve sömürge alanları açıyor. Ancak, Türk ulus şovenizmi ve Sünni mezhepçiliğine dayanan bir devletçilik ideolojisi etrafında kitleleri zehirleyerek süreçleri yönetebiliyor. Ülke sınırları içinde ve dışında savaş politikasıyla bunu sağlamaya çalışıyor. ABD emperyalizmine mali ve ekonomik olarak bağımlı, NATO üyesi işbirlikçi Türk burjuva devleti, bölgesel bir güç olma ve tek başına bir hareket eden bir devlet iradesi geliştirme iddiasını sergilemeye çalışıyor. Yer yer ABD icazetiyle zaman zaman ise onu da karşısına alarak ittifak ilişkileri geliştirmeye çalışıyor. Rusya ile kurduğu ilişki bakımından Türk devletinin yer yer çıkışlarından söz etmek mümkün.

Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Kafkaslarda petrol, doğalgaz gibi ekonomik kaynaklar için rekabet geliştiriyor. Türk burjuvazisi, faşist diktatörlüğü ayakta tutan resmi ideolojisini sürdürebilmesinin bir gereği olarak Kürdistan’da sömürgeci varlığını sürdürüyor. Kürdistan’ın Rojava ve Başur parçalarını hem sömürge sınırlarını genişletmek hem de Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme amacıyla faşizmin hedefinde. Dağlık Karabağ’ı işgal eden Azerbaycan’a aktif askeri ve teknik desteğiyle aynı çabasını sürdürüyor. Bu, Ermeni, Süryani, Rum ve Kürt soykırımına dayanan tekçi devlet anlayışının bugünkü tezahürleridir.

Sömürgecilik, bugün Musul, Kerkük, Şengal, Rojava kentleri ve Halep’i de içine alacak bir alanda genişleyebileceğini düşünmektedir. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesi, bu hayalin son icraatlarıdır. Kürtlere, Araplara, Süryanilere ait topraklara, beslediği çeteleri yerleştirerek bölgenin demografik yapısını da değiştirmektedir. Geçmişte Bakur’da yaptıklarını bugün Kürdistan’ın diğer parçalarında hedeflemektedir.

Türk devletinin ideolojik ve siyasi çizgi itibariyle, dünya halklarının başına bela olan politik İslamcı faşist DAİŞ ve El Nusra gibi çetelerle yakın ilişkisi sadece bir politik ittifak değil, aynı zamanda bir anlayış ortaklığıdır. Rojava devriminin boğulması ve Suriye demokratik devriminin engellenmesi için bu çeteleri destekledi, savaştırdı. Bu çeteler yenildiğinde doğrudan Türk Ordusu sahaya sürüldü.

Faşist Türk devleti bu çetelere, Suruç ve Ankara katliamları başta olmak üzere karşı devrimci saldırılarında rol verdi. Bakurê Kürdistan’da özyönetim direnişlerini bastırmak için kullandı. Son olarak Libya ve Karabağ’da paralı bir savaş gücü olarak, Bakurê Kürdistan’daki korucu siyasetinin bir versiyonu haline geldiler. Türk devletinin paramiliter bir güç yarattığını, silahlandırılıp SADAT gibi kuruluşlar aracılığıyla iç savaş için hazır tuttuğunu biliyoruz. DAİŞ artığı bu çeteler Erdoğan’ın yedek ordusu halindedir.

AKP-MHP faşist ittifakının stratejisi, devrime dönüşecek bir halk ayaklanmasının önünü kesmeye, öncülerini tasfiye etmeye yöneliktir. Bunun için devrimci demokratik öncüleri sürekli ateş altında tutarak iradelerini kırabileceği düşünmektedir. Son dönemde yapılan gözaltı ve tutuklamalar, faşist saldırganlık bu yönde mesajlar taşımaktadır.

Van’da iki Kürt yurtseverinin helikopterden atılmasının DAİŞ’in katliam ve işkencelerinden ne farkı vardır. Zihniyet aynıdır. Kürt kadınlarına yönelik, Türk askerler tarafından yapılan cinsel saldırılar tesadüfi değil, özel savaş planlarının bir parçasıdır. Musa Orhan isimli asker tarafından tecavüz edilerek intihara sürüklenen İpek Er’i unutmayacağız. Tecavüzcülerin arkasında duran kadın düşmanı faşist Bakan Soylu’nun, Şengal’de, Efrîn’de yüzlerce kadını kaçıran, tecavüz eden DAİŞ’ten ne farkı vardır? Bakurê Kürdistan’da şehitlerimizin mezarları kırılıyor, naaşları ailelerine kargo paketleri içinde gönderiliyor, kimsesizler mezarlıklarında kaldırım taşları altına betonlanıyor.

Saray faşizmi, hakkını isteyen maden işçilerine, adalet isteyen gençlik örgütlerine saldırırken, demokratik ilerici kurum ve meslek örgütlerini hedef haline getirirken, pandemi bahanesiyle eylem yasakları getirirken, İstanbul Fatih’te ırkçı faşistlere kitlesel yürüyüş imkanı tanındı. Faşist politik İslamcı rejimin siyasi stratejisinin toplumda gerici bir saflaşma yaratmak ve karşıdevrim kampını beslemek olduğu anlaşılıyor. Faşist şef Erdoğan, tekçi iktidarını hedefleyen muhalefete karşı baskı ve devlet terörünü yoğunlaştırmaktadır. Halkın öfkesinden duyduğu korku nedeniyle kendisini güvenli hissedebildiği tek yer, tüm toplantılarını yapabildiği Sarayı’dır. Erdoğan ve ailesi, tıpkı kendileri gibi Babai halk isyanı nedeniyle can güvenliği korkusu yaşayan Selçuklu Sultanı’nın Ahlat’ta saklandığı sarayı kendileri için hazırlatmaktadır. Kirli savaş suçları o kadar çok ki, devrimcilerin hedefi olmayı ne kadar çok hak ettiklerini en iyi Erdoğan ve Bahçeli ikilisi bilir.

Ulusalcı faşist odaklar, farklı siyasi tutumlarına rağmen ezilenlere ve antifaşist cepheye karşı faşist Saray rejimi etrafında kenetlenmektedir. Giderek imkanları biriken, demokratik devrimin önünü kesme stratejisi birleştikleri noktadır. Bugün Türk burjuvazisinin sömürgeci faşist rejimini sürdürme sorumluluğunu, Erdoğan ve Bahçeli ile yakın kurmayları üstlenmiştir. Diğer düzen partileri de konu Kürt düşmanlığı ve devrimci hareketin tasfiyesi olduğunda AKP-MHP ittifakının yedeği halindedir.

Faşist rejim, geniş bir alanda sürdürmeye çalıştığı savaş ve saldırganlık siyaseti ile iktidarını ayakta tutmaya çalışmaktadır. Kuzey Suriye, Başurê Kürdistan, Libya, Karabağ ve Doğu Akdeniz’de yürüttüğü siyasette bunu görebiliriz.

Başurê Kürdistan’da sürdürdüğü saldırılar kapsamında yeni işgal alanları yaratmak istemektedir. Haftanin’den sonra Metina için işgal hazırlığı yaparken, Gare alanında da KDP’nin askeri yığınağı dikkat çekmektedir. KDP ve Irak Hükümeti’nin Şengal’e yönelik tasfiye anlaşmasının arkasında da Türkiye ve ABD’nin desteği vardır.

Faşist Erdoğan, iç içe geçen ekonomik ve siyasi krizleri birlikte yönetmeye çalışıyor. Yoksulluk ve işsizlik artarken, milyonlar yaşamlarını açlık sınırı altında sürdürmeye çalışıyor. Savaşla tüm bu krizleri, şovenizm zehriyle bu krizleri görünür olmaktan uzaklaştırmak istiyorlar.

Gelinen aşamada, faşizmi geriletmek, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin önünü açabilmek rutin dışı bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Faşist iktidar, demokratik mücadelenin bir alanı olan seçimleri dahi geçersizleştirmiştir. Seçimlerin rolüne dair sübjektif beklentilerin artık aşılması gerekiyor. Bu alan, demokratik mücadelenin bir mevzisi olarak sonuna kadar korunacaktır. Fakat seçim yoluyla demokratik hakların sağlanması bir hayaldir ve artık beklenti üretilmemeli, bir kenara bırakılmalıdır. Düzenin çizdiği sınırları zorlayan, fiili meşru mücadele geliştirilmelidir. Faşizmi yıkacak ve yerine devrimci demokratik bir düzeni yaratacak silahlı halk mücadelesi büyütülmelidir. Özgür yaşamın inşasını hedeflemeyen bir mücadele tarzı, salt legal politik mücadele çizgisi, stratejik olarak faşizmin devamlılığına hizmet eder.

İttihat ve Terakki zihniyetli, Türk ulus devletçiliğine dayanan, Kürdistan’da sömürge ve işgal siyasetinin destekçisi olan CHP’ye karşı daha net bir tutum alınmalıdır. Bu yönlü ittifak arayışları mücadelemizin gelişim hızını baltalamakta, zaman kaybına neden olmaktadır.

Tüm ezilenler olarak cesaretle sınıf savaşımını yükseltelim, devrim yangınını harlayalım. Bu sömürü ve baskı düzenini, ancak silahlı bir halk ayaklanmasıyla, demokratik devrimle ortadan kaldırabiliriz. Ancak ve ancak militan bir mücadeleyle adalet mücadelesi kazanımlar elde edebilir, halkın iradesini yok sayan kayyum siyaseti engellenebilir, İstanbul Sözleşmesi gibi yasaları iptal etmek isteyen zihniyet geriletilebilir, maden işçilerinin hak alma mücadelesi zaferle sonuçlanabilir.

Birleşik devrim güçleri, mücadelelerini nasıl sürdürecek, kampanyayı büyütecek devrimci seferberlik nasıl gelişebilir?

Birleşik devrim güçleri, tüm bu saldırılar karşısında, iradesine sahip çıkan, biat etmeyen, direnen bir halk gerçeği yaratmayı hedefliyor. Öncülerine vahşice saldırılan, sokaklardan evlerine ve işyerlerine doğru hapsedilmek istenen halkımız, her şeye rağmen yeni ayağa kalkışın izini sürüyor.

Bu iradeleşme çabası kuşkusuz öncü kuvvetlerin iradesinden kopuk değil. Bir süredir avukatların, işçilerin, kadınların, gençlik örgütlerinin, devrimci demokratik kurum ve partilerin eylemleri, sürekliliği olan bir hareketi ifade ediyor.

Devrimci gençlerimiz, yaygın milis eylemleriyle, öncü politik duruşunu sürdürüyor. Kürdistan ve Türkiye dağlarında gerillanın varlığı ve fedai mücadelesi, Kürdistan’ın Başur ve Rojava parçalarındaki devrimci mevzileniş, devrimci antifaşist cephenin sırtını yasladığı önemli politik güç odaklarıdır. Büyük bir savaşım sürmekte, birleşik devrim güçleri süreci kendi lehine çevirmek için fırsat kollamakta, devrim yürüyüşümüze yeni yollar açmaya çalışmaktadır.

Türk sömürgeciliğine karşı Haftanin’de devrimci bir barikat ören HPG ve YJA Star gerillalarının direnişini; Dersim, Serhat ve Botan dağlarında savaşarak ölümsüzleşen devrimci, komünist gerillaları, Rojava devrimini büyük bedeller ödeyerek savunan güçleri, yerine getirdikleri tarihi direniş rolleri dolayısıyla kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. Onlar, bu sürecin işaret fişekleridirler.

Geçtiğimiz aylarda Kars Kağızman’da şehit düşen MLKP FESK gerillaları Koray Aspir ve Sinan Güneş yoldaşları, HPG’nin Botan komutanı Egit Civyan’ı, Dersim’de ölümsüzleşen TKP/ML gerillaları Erol Volkan ve Gökçe Kurban ve diğer yoldaşları özel olarak anmak istiyoruz. Kanları yerde kalmayacak, düşmandan misliyle hesap sorulacaktır. Birleşik devrim mücadelemizi mutlaka zafer kazanacaktır.

Halklarımızın, işçilerin, kadınların, gençlerin adalet talebini güçlerimizin ortaya koyacağı eylemlerle karşılamayı vazife biliriz. Politik askeri eylemlerimizin düzeyinin, hedefimizin gerisinde olduğunu belirtmeliyiz. Tüm çalışmalarımız eylem kapasitemizi artırmak, daha güçlü askeri vuruş ve başarı içindir. Yeni seferberlik hamlemiz aynı zamanda bu amaca hizmet edecektir.

Birleşik devrim güçleri olarak mahalle mahalle, köy köy birleşik özsavunma güçlerini örgütlemeyi acil görev olarak görüyoruz. Kendi savunmasını alamayan her kesim ezilir, yok edilir. Özsavunma, mücadelemizin bir parçası olarak ilke düzeyinde ele alınmalıdır. Her saldırının karşılığı anında verilmelidir.

Temel gündemimiz, silahlı halk ayaklanmasının koşullarını geliştirmektir. Saray rejiminin halk ve kadın düşmanı politikaları, öncü kuvvetlere yönelik saldırıları oldukça nettir. Bu saldırganlığı ancak ve ancak, militan bir halk direnişi, silahlı eylem rotası yanıtlayabilir. Fütursuzca yapılan saldırılara, her biçimde cevap vereceğiz. Tüm olanaklarımızı bu devrimci seferberlik hamlesine sunacağız. Onları Saraylarında rahat uyuyamayacak, sokağa çıkamayacak hale getireceğiz.

İşçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere çağrınız nedir?

Biz tüm ezilenlerin devrim güçleriyiz. Esaret altındaki Sayın Abdullah Öcalan’ın, zindanlardaki politik tutsakların, dağlarda, kentlerde direnen tüm kesimlerin yoldaşlarıyız. Çağrımız tüm işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere ve LGBTİ+’lara ve ezilen tüm halklarımızadır. Direnişi her cephede sürdürmeleri, birleşik devrim güçlerine katılarak, faşizmi yıkma ve özgürlüğü kazanma hamlemizin öznesi, savaşçısı ve komutanları olmalarıdır.

Sermaye düzenini hep birlikte yıkacağız. Yeni halkçı ve demokratik bir sistemi hep birlikte kuracağız. Tüm tutsakları özgürlüğüne kavuşturacağız.

kölece biat etmeyi dayatan, onursuz bir hayatı reva görenlere güçlü bir hamle indirmenin zamanı çoktan geldi. ‘Elde silah, sokakta özgür’ bir dönemle bu mümkün olacak. Gelin bu dönemin, emekçisi olun. HBDH ve KBDH saflarında örgütlenin, savaşın.

Kasım ayındayız. İki sebeple önemini vurgulamak istiyoruz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında dünya genelinde kadın ve LGBTİ+’ların yaygın ve kitlesel eylemleri olacak. Erkek egemen özel mülkiyet dünyasını ancak bir kadın devrimi değiştirebilir. KBDH olarak bu devrime inancımızla, erkek egemenliğine ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden tüm kadınları selamlıyoruz. Ezilen cinslerin politik askeri savaşımını büyüterek, tecavüzcülerin, kadın bedeni satıcılarının, kadın katillerinin temsilcisi olan Saray rejiminden hesap soracağız, erkek egemen faşist devleti yıkacağız. Kadını aşağılayanlara hak ettikleri cezayı vereceğiz.

Kasım ve Aralık aylarında ölümsüzleşen kadın yoldaşlarımız, Delal Amed, Aynur Adalı, Ceren Güneş, Sarya Özgür, Berçem Renas ve Ekin Su’yu anıyor, politik askeri savaşımımızı güçlendirme, devrimi zafere kavuşturma sözümüzü yineliyoruz. Yeni hamlemizi onlardan aldığımız güçle büyüteceğiz.