Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirilmesinin ardından hazırlanan Orta Vadeli Plan’ın (OVP) dolar beklentisi, enflasyon beklentisi ve büyüme rakamları güncellendi. Çoğunun yükseldiği ortada, ancak iktidar bu güncellemeyi de yine kendi başarısı olarak sunmaya devam ediyor. Peki, OVP'nin ilk hedefleri nelerdi?
Ekonominin 3 yıllık yol haritasını sunan Orta Vadeli Program, 2024-2026 dönemine ilişkin enflasyon, istihdam ve büyüme gibi temel makroekonomik hedefleri kapsıyor. 2023 Eylül ayında açıklanan OVP’nin ilk olarak o dönemki hedeflerine bakalım. OVP’de daha önce yüzde 5 olarak açıklanan 2023 yılı büyüme tahmini, yüzde 4,4’e çekilmişti. Daha önce yüzde 24,9 olarak beklenen 2023 sonu enflasyon tahmini ise yüzde 65 olarak güncellendi. OVP’de 2024 için büyüme tahmini yüzde 4, 2025 için yüzde 4,5 ve 2026 için yüzde 5 olarak belirlenmiş. Büyüme tahminlerinin düşüklüğü ise o yılın başında gerçekleşen 6 Şubat depremlerine bağlandı.
TÜM TAHMİNLER YÜKSELDİ
Yine OVP’de 2024 için enflasyon tahmini yüzde 33, 2025 için yüzde 15,2 ve 2026 için yüzde 8,5 olarak belirlenmişti. İşsizlik oranlarının ise 2026’da en düşük olacak şekilde sıralandığı görülüyordu: 2024’te yüzde 10,3, 2025’te yüzde 9,9 ve 2026’da yüzde 9,3. Kişi başına düşen gelirinse 2024’te 12 bin 875, 2025’te 13 bin 717 ve 2026’da 14 bin 855 dolar olması bekleniyordu. Enflasyon ve işsizlik oranları düşerken, OVP’nin o dönem kimi ekonomi çevreleri tarafından beğenilip “gerçekçi” bulunmasını ise dolar tahmini sağlamıştı. Dolar/TL için 2024 tahmini 36,8, 2025 tahmini 43,9 ve 2026 tahmini 47,8 olarak yapılmıştı.
Cari açık, 2024’te 2,6 trilyon lira, 2025’te 1,8 trilyon lira ve 2026’da 1,8 trilyon lira olacak şekilde yer aldı OVP’de. Temmuz ayı için açıklanan cari açık oranları ise gerilemeye işaret ediyor. Mehmet Şimşek, bunu X hesabından “Temmuz’da yıllık cari açık 20 milyar doların altına geriledi. Düşen cari açık ve artan dış kaynak girişleri kalıcı rezerv birikimine katkı sağlıyor” diyerek müjdeledi. Ancak birçok ekonomist, cari açığın gerilemesinin ithalattaki azalmadan kaynaklandığını vurguluyor ve bunun durgunluk, yani krize neden olabileceğinin altını çiziyor.
Şimdiyse OVP rakamları güncellendi. Örneğin, 2024 için enflasyon tahmini yüzde 33’ten yüzde 41’e çıkarıldı. 2024 büyüme oranı hedefi ise yüzde 4’ten yüzde 3,5’e indirildi.
Peki ne oldu da rakamlar yükseldi? Evrensel Gazetesi ekonomi yazarı Bülent Falakaoğlu bu rakamların neden güncellendiğine ve OVP’ye dair ANF’nin sorularını yanıtladı.
Öncelikle OVP’nin ilk hedefleri neden değişti?
Sebeplerini sıralamadan önce belirtelim ki hedef değişimleri bu yıla özgü değil. Son yıllarda iyice artı; orta vadeli programlarda verilerin iki üç kez revize edildiğine tanık oluyoruz. Farklı sebepleri olabiliyor, programların ciddi hedef saptamasından çok temenni metinleri gibi yazılması bunlardan biri olabilir. 2021 eylülünde tanık olduğumuz, faizin indirilip ekonomi politikasının kökten değiştirilmesi gibi sebepleri olabiliyor.
Bu yılın sebeplerini şöyle açıklayabiliriz: Bir kısmı, geçen yıl ilan edildiğinde sapacağı belli olan tutarsız hedeflerdi zaten. Örneğin, bu yıl için yüzde 4-5’lik ekonomik büyüme hedefi koymuşlardı. Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan istedi diye konulmuştu. Mealen, “İç talep düşesse de ihracat artacak ve büyüme gerçekleşecek” deniyordu. Ama hiçbir yapısal değişikliğe gitmeden, yani ekonomideki dışa bağımlılığı azaltmadan, büyümenin kaynaklarının iç talepten dış talebe nasıl kaydırılacağı açıklanmıyordu.
Kurun yüzde 55 artacağı söyleniyordu, ama 2024 yılı için enflasyon hedefinin yüzde 33 olacağı iddiasında bulunabiliyordu, “İyi de nasıl olacak?” sorusu havada asılı kalıyordu. Nitekim bu yıl için yüzde 4 olarak tahmin edilen büyüme hızı, yüzde 3,5’e çekildi. Bu bile şüpheli, ama deprem harcamaları olmasaydı çok daha aşağılara çekilecekti oran.
OVP hedeflerinin bir kısmı, ekonomi yönetimlerinin doğrudan doğruya başaracağı işler değil. Kamu harcamaları ve bütçe açığının milli gelire oranı gibi hedefler hükümetin kontrolünde ama yabancı sermaye girişi, ihracat hedefi küresel gelişmelere bağlı. Nitekim bazı hedeflerdeki değişim buralardan kaynaklandı.
Teknik meselelerin dışında diğer asli sebeplere gelince… Devasa gelir uçurumunun bir sonucu olarak lüks tüketim de lüks tüketim ithalatı da sürdü. Bağımlılık ilişkilerinin bir sonucu olarak, yerel seçimler öncesi bastırılsa da sonrasında döviz kuru patladı. Bunların yanı sıra, hükümetin “askeri” harcamalarının sürekli artması gibi etkenler de etkili oldu.
DAHA ÇOK İŞSİZLİK DAHA ÇOK YOKSULLUK DAHA ÇOK VERGİ…
Peki güncellenen ve de bir yıldır uygulanan politikaların sonucunda oluşan ekonomik göstergeler neyi işaret ediyor?
Birincisi, daha çok işsiz kalacağımızı gösteriyor. Bu yılın ilk üç ayında yüzde 5 olan büyüme, ikinci ve üçüncü aylarda yüzde 2,5’e geriledi. İçinde bulunduğumuz bu dönem sıfıra, son üç çeyrekte ise eksiye düşecek. Konkordato ve iflas verileri bunun göstergesi ve işsizliğin habercisi. Bakmayın siz orta vadeli programın seneye daha az büyürken, yani daha az üretirken, aynı dönemde işsizliğin azalacağını söylemesine…
İkincisi, daha çok yoksullaşacağımızı gösteriyor. Hükümetin yıl enflasyon tahmini yüzde 41,5. Vatandaşın tahmini ise yüzde 73,5 çünkü yaşadıkları hissettikleri bu. Vaziyet böyleyken, seneye ücretlere en fazla yüzde 20 zam yapılacak. Bu demektir ki hayat pahalılığı krizi aynen sürecek, yoksulluk derinleşecek.
Bütün bu acımasız tablo içinde daha çok vergi ödeyeceğiz. Bu yıl vergi geliri 7 trilyon 407 milyar hedeflenmişken, seneye vergi geliri hedefi 11 trilyon 139 milyar lira. Yani enflasyon hedefi 17,5 ama vergi artış oranı yüzde 50 civarında. Yurttaş yolunacak belli ki.
Rakamlar güncellenirken bunlar bir yandan da başarı olarak sunulmaya devam etti…
Hükümete ve programın mimarı Mehmet Şimşek’e göre, “Cari açık düştü”, “risk primi azaldı”, “sermaye girişi arttı”, “ekonomi dengelendi” sonuçlar iyi…
Geniş emekçi yığınlar içinse tam tersi. Hayat pahalılığı krizi derinleşti, yoksulluk arttı, yüksek faiz altında borçlar çoğaldı, ödenemeyen kredi batağı büyüdü, karşılıksız çek senet patladı, köylü ürettiğini maliyetine dahi satamaz oldu, ekonomi durgunluğa sürüklendi ve sonuç olarak işsizlik, iflas ve mülksüzleşme oldu.
Özetle, Bakan Şimşek öncülüğünde uygulanan IMF patentli kemer sıkma programı, işçisinden çiftçisine, esnafından küçük ve orta ölçekli sanayicisine (KOBİ) geniş toplumsal kesimlerin omuzlarına bindirdiği yük ağır oldu!
Son olarak kısa vadede programın hedefleri tuttu ya da tutmadı bir yana bu programların uzun vadede sonuçları nasıl olacak?
Hedeflerin tutmasından çok, programın ruhuna bakmak lazım. Program bir istikrar programı. Ve her istikrar programı gibi kısa, orta ve uzun erimli hedeflerden oluşuyor.
Kısa vadeli hedefi “fiyat istikrarı” … Bunun yolu: Ücretlerin, maaşların ve ürün taban fiyatlarının, yani emekçilerin gelirlerinin baskılanması. Başka bir ifadeyle, alım gücünün düşürülmesi!
Bu doğrultuda, ücret ve maaşlar hedeflenen enflasyona göre artırılacak. Hedeflenen enflasyona göre artış, alım gücünün sürekli düşürüleceği acımasız bir çarkın durmaksızın dönmesi demek.
Orta vadeli hedefler “reform” adı altında sunulacak. “Yeni nesil çalışma biçimleri” ve “işgücü piyasasının değişen koşullara uyum sağlaması” denilerek esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri gündeme gelecek. “Geçici işçilik” yaygınlaşacak. Yüz binler, İŞKUR tarafından yürütülecek iş gücü uyum programıyla haftada 3 gün 7,5 saat çalışma karşılığı günde 566 lira, ayda sadece 6 bin 792 lira çalıştırılacak.
“Sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürülebilirlik” denilerek, bütçeden sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar iyice kısılacak. Tamamlayıcı emeklilik sistemi ile kıdem tazminatını ortadan kaldıracak, parayla emeklilik gündeme getirilecek. “Nitelikli ara eleman yetiştirilecek” iddiasıyla öğrencilerin sömürülmesini ortaokul düzeyine indirecek düzenlemeler yapılacak vs. Uzun vadede ise, ucuz emek üzerinden inşa edilecek sermaye birikim patikasına “yeşil dönüşüm” adı altında enerji ve maden şirketlerine doğanın yağmalatılması eklenecek.
Ez cümle: Hedefleri tutmuyor diye ciddiye alınmayacak değil, aksine ruhuna bakıp savaşılacak bir programla karşı karşıyayız.