‘Seçmen tabanının aklının çelinemeyeceği ortaya çıktı’

Nuray Sancar, iktidarın HDP üzerinde herhangi bir düzenleme ya da baskı ile kendilerine doğru bir oy hareketini garanti edemediği için taban üzerinde bir baskı oluşturmanın onun için tek seçenek gibi göründüğünü ifade ediyor.

AKP ve MHP’nin bizzat resmî ağızlardan HDP’nin kapatılmasına ya da işlevsizleştirilmesine yönelik birçok söz sarf ediliyor. Bunun yanı sıra HDP’nin katılmadığı ya da görüşünün alınmadığı programlarda kapatılma işi enine boyuna tartışılıyor. Hatta HDP’nin seçmen kitlesi de hedefe konuluyor. Bunlar sadece sözde kalmıyor ayrıca meclise getirilen fezlekeler, Garê sonrasın mutabakat sağlanılmaya çalışılması ama bunun tutmaması gibi birçok şey son dönemde üst üste yaşanan gelişmeler. Öte yandan AB yetkilileri karşısında açıklanan insan hakları eylem planı, diğer yanda tutuklanan muhalifler ve dahası. Tüm bu siyasi ortamı ve iktidarın HDP üzerinden devşirmeye çalıştığı milliyetçilik dalgasını Evrensel Gazetesi yazarlarından Nuray Sancar’a sorduk.

AKP bir “İnsan Hakları Eylem Planı” açıkladı. Adına Cumhurbaşkanlığı devlet sistemi dedikleri bu yönetim şeklindeki Türkiye’nin son 5 yılını da göz önünde bulundurarak, bu eylem planı ne vaat ediyor?

İnsan Hakları Eylem Planı bir mecburiyetten gündeme getirildi. Bir yandan TÜSİAD grubu diğer yandan Avrupa Birliği öngörülebilir, istikrarlı bir ekonomik ortam talep ettiler. Bu yatırımlar ve piyasa için yasal güvence, keyfi uygulamalara karşı ortalama bir norm, tek adam rejiminin keyfi uygulamalarına bir çeki düzen verme talebiydi. İnsan hakları bunun örtüsüdür. Eylem planı bilindiği gibi AB görevlileri buradayken, onların huzurunda sunuldu. İnsan hakları planın kılıfıdır. Eş zamanlı HDP operasyonlarını yapılması, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tutuklanmaları, 8 Mart gözaltıları hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Eylem Planı’ndaki “insan” kavramı belli ki hakları için mücadele eden insanları ya da iktidarın hoşuna gitmeyen kesimleri insandan saymıyor. Bu planı zorlayan bir diğer etkenin toplumun çeşitli kesimlerinde giderek biriken tepki ve huzursuzluğu yatıştırmak olduğunu da ekleyelim. Asıl öngörülemez olan bu.

Bu eylem planı açıklanırken demokratik kamuoyu baskı altında sizin de dediğiniz gibi özellikle de HDP. Geçtiğimiz haftalarda HDP’nin kapatılması, tabela partisine dönüştürülmesi gündemdeydi hala da tartışılıyor. AKP ve MHP’nin planı HDP’siz bir insan hakları planı mı sizce?

Bu konuda bilinçli bir ‘kakafoni’ oluşturuldu. İktidarın bir bölümü HDP kapatılsın korosunda yer alıyor bir diğer kesimi ise yasal olarak kapatılamaz itirazında.  HDP kapatılmasa bile partiden hiç kimsenin olmadığı ortamlarda konunun enine boyuna ve sürekli tartışılması doğal olarak bir siyasi amaç güdüyor. Karşısında HDP’nin de dahil olduğu muhtemel bir blokun oluşmasını, Millet İttifakı’nın genişlemesini engellemek tek adam iktidarının birinci amacı.

İkincisi zayıflatılmış bir HDP’den, iktidar kendisi tarafından dolduracak araçsal bir boşluk umuyor. Bu konuda bir başarı hikayesinin olumsuz figürü haline getirildi HDP. İkinci konu yaptırımları olan AİHM kararlarını uygulamak zorunda kaldığında, örneğin Selahattin Demirtaş’ı serbest bıraktığında bunun toplumsal güçler açısından bir anlamının olmaması için zemini “HDPsizleştirmek” işine geliyor. “HDPsizleştirmenin” o kadar kolay olmayacağı da biliniyor aslında ama ne kadar mecalsizleştirilirse o kadar iyi diye düşünülüyor.

AKP ve MHP’nin milliyetçi söylemi her defasında geniş toplumsal mutabakat ile sağlayıp bir milli duruş sergilediğini birçok örnekte gördük. Fakat Garê’de istenilen olmadı. Başından beri birçok konuda örülmeye çalışılan “milli” söylemin sonu mu yoksa bu sadece bu duruma özgü bir tepki mi?

Bu milli söylemin bir sonu anlamına gelmez. Bir kere bu operasyonun problemleri başından sonuna göz önündeydi. Ama her göz önünde olan görülüyor anlamına gelmez tabii. Durumu farklılaştıran, Cumhur İttifakı’nın milliyetçiliğin ve bunun icra ediliş tarzının tekelini elinden kaçırmasıdır. Daha önceki operasyonlarda olduğu gibi ‘ana muhalefet’in partileri, iktidar şemsiyesinin altına koşmamıştır. Bu onların milliyetçi olmamasından değil, bu kez niyeti görebilecek ve merkezden gelen ithamları karşılayabilecek kadar bir güç kazanmalarından; bunun yaklaşan seçimlere doğru bir hamle olduğunu görmelerindendir. Güçlü bir milliyetçi rüzgâr oluşamamıştır ama her vesileyle bu rüzgârı estirmeye çalışmayacakları anlamına gelmez. Başka bir ideolojik araçları olmadığı için. 

Öte yandan millilik söyleminden yine HDP’ye gelirsek ki zaten kurulmaya çalışılan şey HDP’ye karşı bir duruş. Şimdiye kadar HDP her zaman hedefteydi ama seçmen kitlesi ilk kez hedef alındı ki bu kitle geniş bir toplumsal tabanı da kapsıyor sadece Kürtler değil. Bu söylem farklılığı bugün kurulamayan milliğin can çekişmesi mi yoksa tamamen yükselen milliyetçi akımın gerçek sesi mi sizce?

Önemli bir nokta. Birincisi seçmen tabanının aklının çelinemeyeceği ortaya çıktı. HDP’nin kapatılması bu kez son koz olarak önlerinde duruyor. Böylece partisiz bırakılacağı düşünülen kitlelerin oylarına talipler. Ancak bu yeni bir deneme değil ve her seferinde HDP seçmenlerinin örgütlülüğüyle sınandılar. Öte yandan bunun da umutsuz bir hayal olduğuna ilişkin başka gelişmeler de var. Fezleke onayının, hemen el kaldırmayan Millet İttifakı üyeleri tarafından yargı şartına bağlanması bu planın da tutmadığını gösteriyor. Fezlekeler etrafında bir milli mutabakat cemiyeti oluşturulamıyor.

İktidar için bugün hiçbir düzenleme, kendilerine doğru bir oy hareketini garanti edemiyorsa taban üzerinde bir baskı oluşturmak tek seçenek gibi görünüyor. Bunun hangi boyutlara ulaşabileceğini seçim yakınlaştıkça göreceğiz.

Doğrudur HDP sadece Kürt oylarını almadı, eşit koşullar altında birlikte yaşamak isteğindeki Batılı oyları da var partinin. Geçen seçimlerde Batı’daki hanelerde stratejik oy hesaplarının yapıldığını, HDP’nin barajı aşması için desteklendiğini biliyoruz. Sonuç olarak halk bir matematik hesap yapıyor ve HDP seçmeninin sınırları iktidarın zannettiği kadar belirli değil. Bu genişleyebilir de. Bütün korku böyle bir ihtimalin ortaya çıkması.

Milliyetçilik bir sonuç. İçinde yaşadığımız salgın ve krizin etkileri derinleştikçe ilerliyor ve artık açlık ve can güvenliği çok ciddi bir sorun. Bunun yarattığı çok önemli bir tepki birikimi var. İktidarın elinde ise susturmak için şiddet dışında bir seçenek yok. Onun için siyasilere yönelmekle yetinmiyor, başta HDP olmak üzere muhalif tabana da yöneliyor. Çünkü buradaki talepkar tercihin tek adam rejimi olmadığının farkında. Dikkati çekmek istediğim nokta şu, HDP’ye yönelik söylem de baskı da bir başlangıç. Ona oy versin ya da vermesin Cumhur İttifakı’na akmayan her oyun HDP’ye gideceğini iddia etmeleri ve bu oyları kriminalize etmeye çalışmaları boşuna değil. Bu söylemin ve baskının dozunu artırmamaları için de bir sebep görünmüyor.