Türkiye-Mısır ilişkileri - II

AKP iktidarı, 2013’ten itibaren ilişkilerinin bozulduğu Mısır ile Doğu Akdeniz ve Libya’da da bölgesel çıkar çatışmalarına girdi.

TÜRKİYE MISIR İLİŞKİLERİ

‘Arap Baharı’yla birlikte Hüsnü Mübarek’in devrilmesi sonrası yönetimi alan Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki iktidarı çok uzun sürmedi. Sisi’nin darbesi sonrası Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler bozuldu. AKP iktidarı ve Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslüman Kardeşler desteğini iç siyasete de uzun süre kullandı, asla Abdülfettah Es-Sisi ile görüşmeyeceğini söyledi, hatta muhalefeti ‘Sisici’ diye suçladı. Erdoğan ve AKP, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Sisi’yi Türkiye’de ağırladı. 

Dosyamızın ikinci bölümünde Mısır ve Türkiye ilişkilerinin bozulması sonrası yaşanan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gaz arama çalışmaları ve Libya meselesine bakacağız.

Türkiye'nin Mısır ile olan husumetinden önce henüz başkanlık sistemine geçilmezken Ahmet Davutoğlu’nun mimarı olduğu bir strateji dış politikaya yön verdi. “Sıfır Sorun” olarak anılan bu stratejiyi dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Foreign Policy Dergisi’nin 21 Mart 2013 tarihli nüshasında yayımlanan “Yeni Dönemde Sıfır Sorun Politikası” başlıklı makalesinde şöyle ele almıştı: “Özellikle de Dışişleri Bakanlığı görevini üstlendikten sonra ‘komşularla sıfır sorun’ prensibi Türk dış politikasının en fazla konuşulan ilkesi olmuştur. Kelime anlamıyla, bu ilke açıkça ideal bir modeldi, ancak Türk dış politikasındaki belirgin bir zihniyet değişikliğini de temsil ediyordu. Artık Türkiye'nin dış politika gündemine bölgesel ve uluslararası ilişkilerde enerjisini tüketen komşularıyla olan kronik anlaşmazlıklar hâkim değildir…”

SALDIRGAN DIŞ POLİTİKA 

Davutoğlu’nun bu stratejisi, Türkiye’nin bölgesel bir sorun olmasının önünü alamadı. Zira 2013’te bunları yazan Davutoğlu’nun, 2014’te MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu üst düzey yetkililerle Suriye’ye müdahale konusunda yaptıkları görüşmenin bir ses kaydı yayınlandı. Suriye savaşına dair önemli bilgilerin olduğu bu ses kaydı, özellikle Hakan Fidan’ın “Şimdi bakın bakın komutanım, şimdi biz gerekçeyse gerekçeyi, ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o. Gerekçe üretilir” sözleriyle de akıllara kazındı. Hakan Fidan’ın ve MİT’in etkin rol oynadığı bir yeni dış politika hattı çizildi. Şu an Dışişleri Bakanı olan hattı mimarı da Fidan oldu. 

MİT’in Libya’dan Kafkaslara ve Suriye’ye kadar uzanan operasyonlarıyla dış politikanın istihbaratlaştırılmasına en büyük katkı sağlayan Fidan’ın, dışişleri bakanı olarak atanması da bu politikanın tamamlayıcısı oldu. Her ne kadar şimdi Fidan’ın koltuğuna oturan İbrahim Kalın “soft power” yani “yumuşak güç” (kendisi ince güç diye çeviriyor) stratejisini “havuç- sopa” ya da “hard power” (sert güç) değil, ikna üzerinden adil bir politika savına dayandırsa da MİT’in dış politikadaki proaktif gücü Rojava’dan Başûrê Kurdistan’a hala etkin.

DOĞU AKDENİZ KRİZİ

İşte bu doktrin değişikliği Doğu Akdeniz ve Libya meselesinde de karşımıza çıkıyor. Erdoğan’ın Arap ve İslam coğrafyasının liderliği için hayaller kurduğu ve stratejisini bu yöne doğru kaydırdığı yılların hemen öncesinde buradaki hareketliliğe bakmak lazım. Doğu Akdeniz’de deniz sınırları çerçevesinde Mısır, İsrail, Lübnan ve Kıbrıs arasında, 2003, 2007 ve 2010 tarihlerinde, üç tane Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması imzalandı. Türkiye, 2011’de bu anlaşmaları kabul etmeyerek Kıbrıs’ın işgal altındaki kuzeyi ile anlaşma imzaladı. Suriye savaşının derinleşmesiyle Türkiye enerjisini bu tarafa kaydırdı. Doğu Akdeniz’de bulunduğu söylenen hidrokarbon rezervleri, Türkiye’yi yeniden bu bölgeye çekti. Bulunduğu söylenen ortalama yaklaşık 15-20 trilyon metreküp doğalgaz rezervlerin Türkiye’nin 572 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacağı iddia ediliyordu. Bu çerçevede iktidar, bölgede “Türkiyesiz projelerin işlemeyeceği” görüşüyle hareket etti.

‘MAVİ VATAN’ HAYALİ

Bu süreçte Türkiye, Oruç Reis araştırma gemisini törenlerle Akdeniz’e gönderdi ama mesele sadece bölgesel bir ölçekte kalmadı. Özellikle Fransa’nın da dahil olmasıyla kriz büyüdü. Uluslararası anlaşmalara uymayan Türkiye, özellikle 1982 tarihli BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni ihlal etti. Yunanistan ile savaş eşiğine gelindi. Dahası ulusalcıların geliştirdiği “Mavi Vatan Teorisi” raftan indirildi ve AKP’nin kullanımına uygun hale getirildi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığından emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e ait bu doktrin, Türkiye’yi çevreleyen Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’deki politikalarını şekillendiriyor. Gürdeniz’in teorisini somutlaştıran kişi ise Cihat Yaycı oldu. Doktrin, Türkiye’yi çevreleyen bu denizlerdeki yetki alanlarını içeren bir bütün. Hem su kaynakları hem de deniz kaynakları açısından Türkiye’ye yetkiler tanıyor ve uluslararası deniz ile kıta sahanlığı anlaşmalarını tanımıyor.

MISIR’A LİBYA’DA YANIT

2020-2021 yılları arasında yaşanan Doğu Akdeniz krizi her ne kadar Yunanistan ve Türkiye arasındaki sıcak temasla anılsa da perdenin arasında birçok devlet meseleye dahil oldu. Bunlardan biri de Mısır’dı. 2013’ten bu yana iki ülke arasında gerginlik tırmanırken Mısır, bu meselede Yunanistan ile 6 Ağustos 2020’de imzaladığı deniz sınırlandırma anlaşmasıyla yaşanan soruna doğrudan taraf oldu. Mısır yine de Yunanistan’ın bastırmasına karşın başta Meis olmak üzere Yunan adalarının kıta sahanlığını tam etkiyle kabul etmedi. Bu da stratejik olarak Türkiye ile olan ilişkilerin daha da gerilmemesi olarak yorumlandı. Her ne kadar iki devlet liderleri bu karşıtlığı iç politikada kullansa da bazı sınırları aşmayan stratejiler izledi. Yine de o yıllarda Mısır ve Türkiye arasında normalleşme adımları atılmıştı fakat Türkiye’nin Libya ile anlaşma imzalaması üzerine Mısır normalleşmeyi askıya aldığını duyurdu.

LİBYA MESELESİ

Doğu Akdeniz’de bunlar yaşanırken Türkiye, Libya’daki iç karışıklık içinde de etkin rol oynuyordu. Türkiye’nin müdahil olduğu Libya’da AKP’nin desteklediği Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz es-Serrac ile Türkiye ilişikleri, yukarıda da anlattığımız Doğu Akdeniz meselesinde yoğunlaşıyordu. Türkiye ile Libya’nın imzaladığı hidrokarbon mutabakatı, bir dönem durulan Doğu Akdeniz’deki krizi yeniden dalgalandırdı. Bu anlaşmaya ABD, Fransa, Yunanistan ve Avrupa Birliği ile Mısır tepki gösterdi. Mısır, bu defa Türkiye ile yürütülen “normalleşme” sürecini mutabakat nedeniyle askıya aldığını bile duyurdu. Türkiye’nin Trablus yani Serrac hükümetiyle iş birliğinin derinleşmesi Mısır tarafından zaten tepkiye sebep olmaktaydı. Hatta Mısır ve Türkiye’nin 2019-2020 yılları arasında askeri olarak Libya’da karşı karşıya geleceği çeşitli gerilimler de yaşanmıştı.

Türkiye’nin Libya’daki aktif siyasi ve askeri politikası; bunun Doğu Akdeniz’deki etkinliklerine karşın Mısır, buralarda Yunanistan, Fransa ve Körfez ülkeleri ile iş birliğini güçlendirdi. Mısır’ın bu politikası Libya’nın doğusundaki aktörlerin güçlenmesini sağlamaktı. Her iki ülke de her ne kadar Doğu Akdeniz ve Libya’da çıkar çatışmasına girse de bunu doğrudan çatışmaya çevirmedi ve normalleşme sürecine devam etti. 

Son bölüm: Mısır ve Türkiye normalleşmesi…