Yüksekdağ: Ülkenin yönetimine talibiz

HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, tutuklu yargılandığı ana davada yaptığı savunmada, AKP ve MHP’nin el ele ülkeyi felakete götürdüğünü belirterek, “Biz de bu ülkenin yönetimine talibiz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne hakim karşısına çıktı.

Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı ana davanın duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü.

YAZIK OLAN BU İKTİDAR

Yüksekdağ, 20 Eylül’de hakkında verilen yeniden tutuklama kararı için “Bu kararları bize dayatanlar aynı zamanda şunu unutmasın; bizim çeliğimize çifte su verilmiş. Çifte tutuklama kâr etmez. Bu zamana kadar anlayamadılarsa yazık olmuş” şeklinde savunma yaptı.

Kendi durumumda bir haksızlık, adaletsizlik dışında bir mağduriyet görmediğini ifade eden Yüksekdağ, “Kimse bana 'yazık' demiyor. Ama yazık bu iktidara. Eğer bu tip yöntemlere hala eğilim gösteriyor ve başvuruyorsa bu siyasi iktidarın acınacak durumda olduğunu gösterir” dedi.

“Yahu Figen Yüksekdağ size ne yaptı da bir değil iki kez tutukluyorsunuz? Selahattin Demirtaş size ne yaptı da bir yargı kurumunun verdiği kararı hiçe sayarak bu kararı alıyorsunuz?” diye soran Yüksekdağ, şunları ekledi: “Kendi mahkemelerinin kararının önüne geçemeyeceklerini bildikleri ve AİHM'in verdiği kararın daha fazla üzerine çıkamayacaklarını bildikleri için arkadan dolanmaya karar verdiler. Çok kötü bir yöntem. Siyaseten de arkadan dolanmak çok kötüdür, bizim kültürümüzde de... Arkadan dolanmayı en fazla kınayan toplumuz. Hukuksuzluğu bir tarafa bırakın her şeyden önce ayıptır.”

BU GEMİ YÜRÜMÜYOR

Yüksekdağ’ın savunmasında devamla öne çıkanlar şöyle:

“Gözle görülüyor, anlaşılıyor ki, tutmuyor, bu gemi yürümüyor. Cumhurbaşkanı çıktı konuşma yaptı: ‘54 kişinin kanı eline bulanmış insanları bırakamazdık.’ Buna benzer cümleleri ilk kez duymuyoruz ondan. Kim olarak bırakmıyorsun? Yargıç olarak mı, heyet olarak mı, bir hukuk kurumu olarak mı?

ESAS MESELE 6-8 EKİM SÜRECİ DEĞİL

Şuna güveniyor: ‘Benden kim hesap soracak ki.’ ‘Yazmışım yasamı, çıkarmışım kararımı, kimse benden hesap soramaz’ diyor. Bütün dünyanın gözünün önünde koskoca bir AİHM kararı ortada dururken -Selahattin Bey bakımından özellikle söylüyorum- tahliye engellendi. Benim açımdan ne olur ne olmaz şeytan doldurur, ben beklemiyorum ama ‘Kazara bir tahliye çıkarsa verelim biz tutuklamayı ki çift dikiş giderse sağlam olur’ diye düşündüler herhalde.

6-8 Ekim süreci konusu üzerinden bize siyasi operasyon düzenliyor. Mahkeme heyetinize de şunu söylemek isterim. 6-8 Ekim sürecindeki derinleşmeye dair söylediğimiz sözler ve yapmak istediğimiz tartışmalar. Aynı zamanda bir ihtiyaca tekabül ediyor. Sonra konuşacağız değişik zeminlerde. Türkiye’yi konuşacağız, Türkiye’nin gerçeğini konuşacağız. Ama esas meselenin 6-8 Ekim süreci olmadığın biliyoruz.

BU İKTİDAR İRTİFA KAYBEDİYOR, KAYBETTİKÇE AGRESİFLEŞİYOR

Siyasi iktidar özellikle son seçim süreçlerinde, aslında 7 Haziran’dan sonra iniş dönemine girmiştir. Son yerel seçim dönemlerinde artık halktan desteğini önemli ölçüde kaybetti ve bunda HDP’nin aldığı politik tutum belirleyici oldu. HDP bu memlekette birçok kapıyı açan özellikle de barışın demokrasinin ve otoriter rejime karşı çıkışın yolunu açan temel partidir.

Bu iktidar irtifa kaybediyor, irtifa kaybettikçe de daha agresifleşiyor, daha saldırganlaşıyor ve bütün siyasi intikam hesaplarını da bizim üzerimizden görüyor. Özellikle 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra çoğunluğunu yitirmiş bir hükümet yönetiyor Türkiye’yi. Bakın dünyada çok fazla örneğini bulamazsınız, bulduğunuz yegane örnekler otoriter, diktatöryal ve baskıcı rejimlerdir.

BİZ BU ÜLKENİN YÖNETİMİNE TALİBİZ

Demokratik bir rejim varsa seçimlerden sonra yapmak gereken şey şudur: Yunanistan’da, İngiltere’de yaşandı, hükümet değişiklikleri oldu. ‘Ben yönetim çoğunluğumu kaybettim ama çoğunluğa dayalı bir güçle yönetmek istiyorum. O güce esas olarak ben güvenirim’ der ve erken seçim çağrısı yapar. Veya başka bir kombinasyona yönelir. Bu siyasi iktidarda asla böyle bir şey yok.

Yaptığınız hesaplar tutmuyor kabul edin artık. Bizi 2016’dan beri tutukladınız ne oldu? Yaşananlara bir bakın. Yokuş aşağı gidiyorsunuz. Biz yerimizde duruyoruz, biz iddiamızı koruyoruz. Bizim öyle çok çok yükseklerde gözümüz yok. Ama biz de bu ülkenin yönetimine talibiz.

İKİ PARTİ EL BİRLİĞİ İL ÜLKEYİ FELAKETE GÖTÜRÜYOR

Siyasi iktidarın bizimle meselesi hukuki değildir. Siyasi iktidarın bizimle meselesi, hayatidir ama bizim hayatımızla ilgili değil, kendi hayatlarıyla ilgilidir. Bizi öldürseniz de, yeniden doğarız. Hapsederseniz, kolektif gücümüzle, çoğulcu anlayışımızla kendimizi üretmeyi kalabalıklaşmayı başarırız. Hür türlü saldırıdan sağ çıkmayı, düşüncemizi anlayışımızı, hedefimizi sağ salim çıkarmayı biliriz. Ama bu ülkeyi yöneten siyasi iktidar, demokratik rejimin ucunu görürse yaşayamaz. Bu siyasi iktidarın temel özelliğidir.

AKP-MHP koalisyonunun geldiği nokta ortada. İki parti el birliği etmiş ülkeyi felakete götürüyor. Sağa sola bakmadan bodoslama giderek içte de dışta da bu ülkeyi felakete götürüyor. Demokrasinin ucunu gördükleri zaman hayati tehlikeye giriyorlar, hayati fonksiyonlarını kaybediyorlar, iktidarlarını kaybediyorlar.

BİZ YAŞAM İÇİN VARIZ

Bu siyasi iktidar yine hayati fonksiyonlarından çok derin bir yara olmuş durumdadır ve hayatını kurtarmanın yolunu HDP’nin hayatını bitirmekte görüyor. HDP’nin siyaset dışı bırakırsam, tasfiye edersem ben kendi hayatımı kurtarırım, diye düşünüyor. Dün de söyledik, şimdi de söylüyoruz, her yerde söylüyoruz, sokakta söyledik, miting meydanında söyledik seçim sandığında söyledik, mahkeme salonunda söyledik. Biz yaşam için varız. Biz yaşam üretmek için varız. Hayatımızı bitiremezsiniz.

HDP’YE SALDIRIP GELECEĞİNİZİ KARARTMAYIN

Şunu da söylemeden geçemiyorum: Kimse HDP'ye saldırıp da kendi geleceğini karartmasın. Bizim dünyamız kararınca kimse 7/24 güneş altında yaşayamaz. Bu memlekette demokrasi, özgürlük, adalet herkes için yoksa kimse huzurlu, mutlu yuvalarında yaşayamaz. Böyle bir şey yoktur. Hayatın, doğanın kurallarına aykırıdır. Bugün Kürt illerinde yaşanan trajedi Türkiye'yi karartmıyor mu? O insanların yaşadığı acıları bizlere de 10 bin çeşit şekilde yansımıyor mu? Ekonomik olarak yansıyor, siyasi istikrarsızlık olarak yansıyor, despotizm olarak yansıyor.

HDP ÖNÜNDEKİ AİLELERE

Türkiye'de iktidar tarafından derinleştirilen savaş, çatışma, gerilim siyasetinin vardığı çok trajik noktalardan birisi Diyarbakır il binası önünde annelerin, ailelerin başlattığı oturma eylemidir. Bakın bu her açıdan trajik, sadece o ailelerin acısı bakımından değil. Her zaman şunu söyledik: Annelerin acısı, bu ülkenin yurttaşlarının acısı, hepsi bizim acımızdır. İster dağdaki olsun, ister askerdeki olsun, ister Meclis'teki olsun, ister sokaktaki olsun. Bu zamana kadar hiçbir gözyaşını bir diğerinden ayırmadık. Ailelerinin kendi evlatları için istediklerini beklediklerini umduklarını hiçbir zaman görmezden gelmedik.

‘Dikkati ne kadar HDP'ye yöneltirsem ne kadar linç operasyonlarını HDP’de odaklarsam büyük fotoğrafı o kadar göstermem’ diye düşünüyorlar. Ama o büyük fotoğrafa baktığımızda tam bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bizim parti binamız önündeki ailelerin tavrını ve bize dönük siyasi linç operasyonlarını kullanıyorlar. Ama biz o büyük fotoğrafı her zaman anlayacağız.

Çağrı yaptık annelere: Gelin Meclis’te komisyon kuralım, bu annelerin talebini birlikte karşılayalım. Aklı olan herkes bu annelerin sorununu HDP'nin çözemeyeceğini bilir. Çünkü sorunu HDP'nin yaratmadığını da bilir. Savaşı biz çıkartmadık, çatışmaları, operasyonları sürdürenler biz değiliz. Çatışan taraflardan biri biz değiliz. Çözüm merci biz değiliz. Ama biz siyasi çözümün üretilmesini daha merkezi daha total çözümün üretilmesinin merkeziyiz. Bu görevimizi de unutmadık.

Çocukların ailelerini bırakalım getirmek, bulmak gibi bir şansımız da yok. Bunu yapamayız ama ailelere şunun sözünü veririz: Biz çocuklarınızın ölümüne, kaybına yol açan bu sorunu siyaseten çözmeye adayız.

YENDİK, KAZANDIK, YİNE KAZANIRIZ

6-8 Ekim süreciyle ilgili tanık talebimizi ve soruşturmanın genişletilmesini talebimizi yineliyorum. Bakın 7 Haziran’ın akabinde 3 bakan, İçişleri Bakanı vardı, iki bakan daha vardı. Çözüm sürecinden sorumlu 3 bakan istişare görüşmeler altında bizimle görüşmeye geldi. HDP Genel Merkezi’nde bir görüşme gerçekleştirdik. Onlar bizden ne istediklerini biz onlardan ne istediğimizi söyledik ve şunu çok net biçimde ifade ettik: Eğer şu an ülkede bir ara durum yaşanıyor, hükümet tek başına kurulamıyor ama bizler bu dönemde HDP olarak hükümet kurulması için çaba gösteririz. Bu süreci tıkayan bir siyasi krize, çözümsüzlüğe iten bir noktada durmayız. Hatta o dönem kamuoyunda konuşulan bir seçenekti, CHP ile AKP arasında bir koalisyon kurulma ihtimalini daha reel ve mantıklı gören eğilime girerseniz, biz de bunu isteriz, dedik.

Tutuklandığımda, ilk duşumda ‘buraya yargılanmaya değil, zulmün gözlerine bakmaya geldiğimi’ söylemiştim. Üç yıldır geldim ve gördüm. Bütün milyonlar adına yargılandım. Yargılayanların, zulmün gözlerinin içine içine baktım. Yendik, kazandık, yine kazanırız. Zulüm edenlerin korkusunu da gördük, bizim haklılığımızı görmeye devam edecekler.”

Duruşma avukatların savunmasıyla devam ediyor.