İmralı’da sürdürülen mutlak tecrit ve uluslararası kurumların sessizliği

“Abdullah Öcalan'ın yasal temsiline erişiminin ve ailesiyle görüşmesinin sağlanamaması, uluslararası izleme mekanizmalarının güvenilirliğini daha da zayıflatmaktadır.”

İMRALI TECRİDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit, yaklaşık 26 yıldır sürüyor. Son 43 aydır incommunicado (tam iletişimsizlik) söz konusu yani kendisinden hiçbir haber alınamıyor. Yazı dizimizin önceki bölümlerinde vurguladığımız üzere, aile ve avukat görüşlerine izin verilmiyor. İstisna rejimiyle yönetilen İmralı Ada Hapishanesi, mevcut ulusal ve uluslararası mevzuat içinde yasal bir karadeliğe dönüşmüş durumda; hiçbir hukuk işletilmiyor. Avukatı İbrahim Bilmez’in de belirttiği gibi, Kürt Halk Önder’ine “disiplin cezaları” veriliyor, ancak bu cezaların neden verildiği veya hangi prosedürlerin uygulandığına dair bir bilgi verilmiyor.

Öte yandan, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının 2004’te yaptığı başvuruyu ve farklı başvuruları inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin, 2014’te verdiği ve "Umut Hakkı" olarak bilinen kararının üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, Türkiye hala bu kararı uygulamadı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ise, AİHM kararına ilişkin ancak 2024'te bir karar alabildi.

Konuya ilişkin görüştüğümüz MAF-DAD üyesi Avukat Rengin Ergül, şunları söylüyor: “10 yıl gecikme kabul edilebilir bir durum değil. Dünyada hücre hapsi standart olarak 15 günü geçemez ve bu yasak. Hücre hapsinin 10 yıldır uygulanıyor olması ve ihlalin ardından bu kararların ancak şimdi alınmış olması kesinlikle eleştirilmelidir.”

Ayrıca, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT)’nin, İmralı’daki hukuksuzluk ve işkence uygulamalarına rağmen 4 yıldır hiçbir şekilde İmralı’ya gitmemesi ya da açıklama yapmaması nedeniyle eleştirilerin odağında yer alıyor.

Bunun yanında, BM İşkenceyi ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Alt Komitesi (SPT), son yıllarda Türkiye’ye yalnızca iki ziyaret gerçekleştirdi. İmralı Ada Hapishanesi'ndeki tutsaklardan 43 aydır haber alınamamasına rağmen herhangi bir açıklama yapmaması veya son ziyaretin detaylarını paylaşmaması, kurumun güvenilirliğini ciddi şekilde zedeliyor. Özellikle “Umut Hakkı” konusunda Türk devletinin hiçbir adım atmamasına rağmen, girişimlerde bulunulmaması, uluslararası ve bölgesel kurumların da yaptırım uygulamaması, bu kuruluşların görevlerini etkin bir şekilde yerine getirip getirmediğine dair soru işaretleri doğuruyor.

İmralı'daki tecrit hakkında ANF'nin sorularını yanıtlayan ELDH Eş Başkanı Avukat Urko Aiartza'ya göre, "Uluslararası kuruluşların sessizliği ya da yetersiz tepkisi, siyasi mahkumların haklarının korunması ve uluslararası insan hakları standartlarına uyulması konusunda bir başarısızlık olarak yorumlanabilir. Abdullah Öcalan’ın yasal temsiline erişiminin ve ailesiyle görüşmesinin sağlanamaması, uluslararası izleme mekanizmalarının güvenilirliğini daha da zayıflatmakta, siyasi bağımsızlıklarını ve hassas davalara müdahalelerinin etkinliği konusunda soru işaretleri yaratmaktadır."

Türkiye’nin uygulamakla yükümlü olduğu uluslararası anlaşmalarla kurulan uluslararası kurumların, Türk devletinin İmralı’daki uygulamalarına yönelik ilgisizliği, yukarıda sıraladığımız örneklerden okunabilir. Kısaca bu kurumların, özellikle Venedik Komisyonu, İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza Veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi uyarınca kurulan Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve BM İşkenceyi ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Alt Komitesi (SPT) gibi kuruluşların, İmralı’daki mutlak iletişimsizlik haline dönüşen ve tecrit uygulaması karşısındaki tavırlarına odaklanalım.

BM İŞKENCEYİ ÖNLEME ALT KOMİTESİ (SPT) VE TECRİT KONUSU

BM İşkenceyi ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Alt Komitesi (SPT), İşkencenin ve İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne (OPCAT) bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir uzman organdır. SPT, dünyanın dört bir yanından 25 bağımsız ve tarafsız uzmandan oluşur ve faaliyetleri hakkında yıllık rapor yayımlar.

SPT’nin kendi sitesinde duyurduğu üzere, 6-9 Ekim 2015 tarihlerinde Türkiye ziyareti yapılmıştı. Delegasyon, Mari Amos (delegasyon başkanı), Hans-Jörg Bannwart, Aisha Shujune Muhammad ve June Caridad Pagaduan Lopez'ten oluşuyordu. Türkiye’de 7 Haziran seçimleri sonrası savaşın tırmandırılması ve 5 Nisan 2015’te, İmralı Heyeti olarak bilinen heyetin, İmralı Adası’nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile son kez görüşme gerçekleştirmesine rağmen, (6 aylık bir tecrit dönemi söz konusuydu) SPT Delegasyonu o dönemde hiçbir siyasi tutsağın bulunmadığı Sincan T Tipi Cezaevi ve Ankara Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaret etmişti.

Muhalefetten sadece CHP’li Sezgin Tanrıkulu ve Şafak Pavey ile görüşen SPT Delegasyonu, hazırladığı raporu Türkiye’ye 14 Haziran 2016’da teslim etmiş. Komite, Türkiye’nin 17 Ocak 2019’da onaylamasıyla aynı gün raporunu duyurdu. Ancak kamuoyuna duyurulan raporda, İmralı’daki tecride dair herhangi bir ibare yer almamıştı.

SPT’nin sonraki ziyareti ise 4-15 Eylül 2022 tarihlerinde gerçekleştirildi. Bu süre zarfında, Kürt şehirleri yıkıldı, kayyımlar atandı, OHAL ilan edildi, Van, Hakkari ve Dersim gibi kentlerde aralıksız toplantı gösteri yasakları 2015’ten 2022’ye kadar sürdü, İmralı’daki tecrit en uç noktaya ulaştı ve binlerce devrimci tutsak tecride karşı açlık grevine girdi; 10’a yakın tutsak bu süreçte yaşamını yitirdi. Tüm bu gelişmelere rağmen, SPT ancak 2022’de Türkiye’yi ziyaret etti. Komite, hazırladığı raporu 11 Temmuz 2023’te Türkiye’ye iletti. Ancak, Türkiye henüz onaylamadığı için rapor yayımlanmadı. Bu durum, SPT gibi uluslararası bir kurumun İmralı’daki incommunicado halini gündemine aldığına ya da tecride karşı girişimde bulunduğuna daha da ötesi, kuruluş anlaşması İşkencenin ve İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi (OPCAT) doğrultusunda görevini etkili bir şekilde yürüttüğüne dair soru işaretleri yaratıyor.

AVRUPA İŞKENCENİN ÖNLENMESİ KOMİTESİ (CPT) VE İMRALI TECRİDİ

Yasal karadelik İmralı’daki incommunicado hali ve istisna rejimiyle ilgili eleştirilerin odağındaki kurum İşkencenin ve İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi uyarınca kurulan Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesidir. (Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi, CPT). Son bir yılda birçok farklı disiplinden 69 Nobel ödülü sahibi aydın, yazar ve bilim insanı; dünyan üzerinden yüzlerce aydın, akademisyen ve hukukçu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve haklarının korunması için CPT’ye mektup yazdı. Ve bu yazı dizisi hazırlandığında Asrın Hukuk Bürosu avukatları, yine CPT ile görüşerek İmralı’ya yeni bir ziyaret talebinde bulundu.

CPT’nin özellikle son yıllardaki pratiği eleştiri konusu. Kurum, Türkiye’ye düzenli ve özel ziyaretler düzenleme yetkisine sahipken, şu ana kadar 8 düzenli, 26 geçici ya da özel (ad hoc) ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretler sonucunda 32 rapor hazırlandı, ancak 27’si yayımlanmadı. CPT’nin Eylül 2022 ve Şubat 2024 tarihli geçici ziyaretleri ile Ocak 2021 tarihli periyodik ziyareti kapsamında yazdığı raporlar, Türk devleti onaylamadığı için henüz yayımlanmadı.

CPT İmralı Ada Hapishanesi’ne ilk ziyaretini 27 Şubat-3 Mart 1999’da gerçekleştirdi. Son ziyareti ise Eylül 2022’deki ad hoc ziyaret oldu. 2024 tarihli ziyarete ilişkin basına verilen bilgi notunda ise İmralı’ya ziyaret düzenlendiğine dair bir veri sunulmadı. Kuruluş görev ve yetkileri bakımından incelendiğinde CPT, Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde işkencenin önlenmesiyle görevli. Türkiye’deki hapishaneleri istediği zaman ziyaret edebilme hakkı ve yetkisine sahip. Ancak CPT’nin, istisna rejimi ile yönetilen İmralı Ada Hapishanesi ile ilgili pratiği, tecridin sonlandırılmasına yönelik olmaktan uzak görünüyor. Konu kapsamında görüşüne başvurduğumuz European Association of Lawyers for Democracy & World Human Rights (Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avrupa Avukatlar Birliği -ELDH) Eş Başkanı Avukat Urko Aiartza ifade ettiği üzere:

“İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar, cezaevi koşullarının izlenmesi ve ülkelerin uluslararası yükümlülüklerine uymalarının sağlanması konusunda önemli bir role sahiptir. Öcalan'ın hukuk ekibinin 43 aydır kendisiyle iletişim kuramadıklarını kamuoyuna açıklamış olması, CPT'nin müdahalelerinin etkinliği ve zamanlaması konusunda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. CPT geçmişte İmralı Adası Cezaevi'ni ziyaret etmiş ve koşulların sorunlu olduğunu kabul eden raporlar hazırlamıştır. Ancak Öcalan'ın durumunda kayda değer bir değişiklik olmaması, bu örgütlerin Türk yetkililer üzerinde yeterli baskıyı kuramadığını düşündürmektedir.”

CPT’nin İmralı’ya ziyaret düzenlememesi ve İmralı’daki mutlak iletişimsizlik haline karşı aktif bir tutum sergilememesini eleştiren ELDH Eş Genel Sekreteri Thomas Schmidt ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için başlatılan kampanya ile ilgili verdiği demeçte CPT’nin de içinde olduğu kurumlara görevini yapmaları çağrısında bulundu: “Bu kampanyada dile getirilen yasal talepler nihayet karşılanmalıdır. Özellikle Avrupa Konseyi, üye devletler ve CPT, yasaların ve uluslararası anlaşmaların kendilerine tanıdığı imkânları kullanmalıdır. Türkiye, ihlal işlemlerinin başlatılması için yeterli gerekçeleri sağlamaktadır.”

VENEDİK KOMİSYONU VE TECRİT

Türkiye, 1990 yılında kurulan 60 üyeli Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) üyesidir. Venedik Komisyonu, demokratik kurumlar ve temel haklar başlığı altında üye ülkelerde anayasal reformlar, temel haklar, hukukun üstünlüğü, yargısal reformlar, Ombudsman, seçimler ve referandumlar üzerine incelemeler yapar ve görüşler sunar. Venedik Komisyonu’na belli bir konuda hukuki görüş hazırlamaya davet edilebilecek kişi veya kurumlar üç ana grupta yer alır: Üye devletler, Avrupa Konseyi ve uluslararası örgütler. Üye devletlerden parlamento grupları, hükümetler veya devlet başkanları, Komisyondan hukuki görüş talep edebilir.

Avrupa Konseyi adına Genel Sekreter, Bakanlar Komitesi ve AK Parlamenterler Meclisi gibi diğer organlar, hukuki görüş talebinde bulunabilir. Burada vurgulanması gereken nokta; Venedik Komisyonu, talep üzerine hukuki görüş sunabilir, kendiliğinden harekete geçmez. Ancak hazırladığı raporlar, AİHM kararları, AB İlerleme Raporları ve AK Parlamenterler Meclisi tarafından dikkate alınır.

Bir diğer nokta ise, İmralı’da sürdürülen mutlak iletişimsizlik hali ve 1999’dan bu yana devam eden tecrit pratiğine dair herhangi bir siyasi parti grubunun, Venedik Komisyonu’na bu yönlü bir başvuru yapmamış olması. Türkiye ile ilgili yapılan başvurularda genellikle seçimlerin izlenmesi ve anayasal değişiklikler hakkında hukuki görüş talep edilmektedir. Oysa, yazı dizisinde özellikle vurguladığımız üzere, Türkiye’nin istisna rejimi İmralı Ada Hapishanesi’dir. İmralı’da, mutlak iletişimsizlik altında tutulan Kürt Halk Önderi olmasına rağmen, bu yönlü bir başvuru olmaması soru işaretleri barındırmaktadır.