İşgal, demografi değişimini ve toplumsal travmayı derinleştiriyor
Türk devletinin işgali altındaki Serêkaniyê ve Girê Sipî’de insan hakları ihlalleri derinleşirken işgal nedeniyle göç eden 300 bin kişi yaşamlarını zor şartlarda sürdürüyor.
Türk devletinin işgali altındaki Serêkaniyê ve Girê Sipî’de insan hakları ihlalleri derinleşirken işgal nedeniyle göç eden 300 bin kişi yaşamlarını zor şartlarda sürdürüyor.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerine yönelik Suriye Milli Ordusu (SMO) çatısı altında topladığı paramiliter çete gruplarla 9 Ekim 2019 tarihinde "Barış Pınarı" adıyla yaptığı işgal saldırının üzerinden 5 yıl geçti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler (BM) ve Rusya’nın izniyle sembolik bir tarih olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Suriye'den çıkarıldığı 9 Ekim 1999 tarihinin yıldönümünde başlatılan saldırılarla Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) denetiminde bulunan her iki kent savaş uçaklarıyla bombalandı. AKP’nin faşist şefi Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta “Kürt koridoru” diyerek hedef gösterdiği Kuzey ve Doğu Suriye için “refah getireceğiz” söylemleri, geçen süre zarfında acı, tecavüz, işkence ve yağma olarak ete kemiğe büründü.
Yüzyıllarca Kürt, Ermeni, Türkmen ve Asuri halkları ve farklı inançların ortak yaşam alanı olarak kozmopolit bir yapıya sahip bulunan Serêkaniyê ve Girê Spî, 20’nci yüzyılın başında çizilen sınırlarla Riha’nın Ceylanpınar ve Akçakale ilçelerinden koparıldı. Hafız Esad'ın 1960'lı yıllarda hayata geçirdiği “Arap Kemeri” politikasının uygulandığı merkezler arasında yer alan her iki kentin halkları, Suriye’de iç savaşın başlamasıyla DAİŞ ve El Nusra’nın insafına bırakıldı.
Dosyamızın ilk bölümünde işgalin 6’ncı yılında Serêkaniyê ve Girê Sipî’de öne çıkan işgal uygulamalarını ele alacağız.
Türk devleti tarafından gerçekleşen işgal harekâtları, 1907 Lahey Anlaşması başta olmak üzere uluslararası anlaşmalara göre işgal olarak ele alınıyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi saldırgan ve istilacı bir eylem olarak görüyor. Bölge sakinlerinin mülklerine el konulması veya yok edilmesi yoluyla topraklarından zorunlu göç etme, evler ve tarım arazileri olmak üzere mülklerine ve geçim kaynaklarına erişimlerinin engellenmesi insanlığa karşı suç veya savaş suçu olarak değerlendirilirken bu uygulamalar 9 Ekim 2019 yılında başlatılan işgal saldırıları sonucunda Türk devleti tarafından işgal edilen Serêkaniyê ve Girê Sipî’de hala devam ediyor.
Serêkaniyê, Cîzre Kantonu’nun önemli bir kenti. Waşokanî adıyla da bilinen ilçenin karşısında bulunan Riha’nın Serêkaniyê (Ceylanpınar) ilçesinin diğer parçasıdır. İnsanlığın ilk yerleşim yerlerinden olan tarihi Til Xelef Höyüğü'nün bulunduğu kentte Ekim 2019 öncesine kadar Kürtler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Asuriler, Türkmenler, Çerkesler ve Çeçenler birlik içerisinde yaşıyordu. Ekim 2019’da “Barış Pınarı Harekâtı” adıyla işgal harekâtı başlatan Türk devleti, kenti yoğun bombardımanlar ve vahşiyane saldırılarla işgal ederken bölge halkı da işgalcilerden korunmak amacıyla göç yollarına düşerek Hesekê çevresine, Hesekê’de bulunan Waşokanî ve Serêkaniyê, Dêrîk’te olan Newroz Kampı’na ve Kuzey ve Doğu Suriye’deki farklı şehirlere yerleştiler.
180 SİVİL YAŞAMINI YİTİRDİ
Bu süreçte Türkiye “savaş suçları” ile gündeme geldi. Nitekim savaşın daha ilk günlerinde savaş uçaklarının sivil yerleşim yerlerini bombalaması bunun en büyük kanıtı oldu. Uluslararası Af Örgütü, Serêkaniyê ve Girê Spî’de saldırılarda 180 sivilin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Yine ateşkes sürecinde bu yana ise 116 sivilin daha yaşamı yitirdiği kimi kaynaklarca kaydedildi. Bölgede BM verilerine göre 100 bin, kimi kaynaklara göre ise 300 bin dolayında insan yerinden edildi. Geride kalanlar ise göçe zorlandı. Efrîn’de yaşananlarla benzer şekilde halkın ev ve işyerlerini talan eden SMO grupları, bölgede kalmayı tercih eden az sayıdaki sivilleri de kaçırıp ailelerinden fidye istedi.
İNFAZLAR
Saldırıların başında SMO’ya bağlı selefi gruplar Suriye Gelecek Partisi Eşbaşkanı Hevrin Xelef’i M4 Karayolunda 8 sivil ile infaz etti. Xelef’in cansız bedenine defalarca ateş etme anları kameralara yansıdı ve birçok yerde savaş suçu olarak tanımlandı. Yine SMO tarafından alıkonulan Çiçek Kobanê’nin kameralara yansıyan tehdit görüntüleri işlenen bir diğer savaş suçu oldu.
Savaşın dehşetini anlatan sembollerinden bir diğeri 13 yaşındaki Muhammed Hamid Muhammed oldu. Tüm dünya Muhammedi Serêkaniyê’de yapılan hava saldırısı sonucu yanmış vücudu ile Til Temir Hastanesi’nde attığı çığlıklarla tanıdı. Muhammed'in vücudunda oluşan yanıkların yasaklı olan beyaz fosfordan kaynaklandığı ileri sürüldü. Yaşanan savaş suçlarına ilişkin 13 Ekim’de mülakat veren ABD Savunma Bakanı Mike Esper, “Muhaliflerin işlediği savaş suçlarından Türkiye sorumlu tutulmalı” dedi. Suçlar peşi sıra devam etti.
TALAN, DEMOGRAFİK DEĞİŞİM, TECAVÜZ
QSD güçlerinin çekilmesiyle her iki kent Türkiye ve bağlı SMO gruplarının denetimine geçti. Efrîn’de dünyanın şahit olduğu talan, bu kez Serêkaniyê ve Girê Spî’de kendini gösterdi. Her iki kentte Urfa’ya bağlı ilçeler haline getirildi. Urfa Valisi kentlere kaymakam atayarak, söz de sayıları binlere dayanan yerel polis güçleri oluşturuldu. Kentte kurulan yaşam yerle bir edildi. Okullarda Kürtçe eğitim kaldırıldı, eğitim Türkçe ve Arapça olarak verildi, demografik yapısı değiştirildi. Türkiye’nin gözetimi dahilinde SMO üyelerinin aileleri İdlib, Cerablus, Ezaz ve Bab gibi şehirlerden Serêkaniyê ve Girê Spî’ye taşındı. Her iki kent parsel parsel selefi gruplar tarafından pay edildi. Kadınlara yönelik tecavüz ve zorla evlendirme vakaları her geçen gün arttı. Kadınlar tekrardan kara çarşaflara hapsedildi. Çarşaf giymeyenler ise cezalandırılmaya başlandı.
ARPA, BUĞDAY VE ZEYTİN TALANI
Türkiye’nin ve kendisine bağlı olan SMO’nun Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerine yönelik saldırıları ile Efrîn’de yaşananları bir kez daha tekrarlandı. Sahadan istediğini alamayan Türkiye, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye taşıdığı selefi grupların kenti yağmalamalarına aracılık etti. Selefi grupların nakliyesini yapan Türkiye, sahadan petrolü alamayınca Girê Spî’de buğdayı, Serêkaniyê’de ise halkın geçim kaynağı olan arpayı Urfa’ya taşıdı. Daha önce de Efrîn’den zeytini taşımıştı.
SİSTEMATİK YAĞMA
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan Suriye Soruşturma Komisyonu’nun 11 Ocak ve 1 Temmuz 2020 tarihleri arasını kapsayan inceleme raporunda, Serêkaniyê’ye yönelik tespitlerinde işkence, yağma ve gasp belgelendi. Söz konusu raporda inceleme dönemi boyunca Serêkaniyê’de Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından sistematik uygulanan yağma ve özel mülke zorla el koymanın yanı sıra keyfi şekilde sivilleri özgürlüklerinden mahrum bırakma, hak ihlalleri olarak gösterildi. Yine raporun ilgili kısmında şunlara yer verilmişti: “SMO güçleri, başta Kürt kökenli olmak üzere şehrin sakinlerini tehdit, baskı ve işkenceyle zorla yerlerinden ve evlerinden etti. Birçok insanın özel mülkiyetleri yağmalandı. Serêkaniyê'yi terk etmek zorunda kalan Kürtlerin evlerine ve mülklerine SMO güçleri tarafından el konuldu, bu şekilde bu insanların geri dönmesi engellendi. Hareket sırasında veya hareket sonrasında yağmalanan evlerin eşyaları başka yerlere nakledildi ve satıldı. Örneğin Sultan Murat Tugayı, yağmalanan ev eşyalarını bir depoda toparlayıp daha sonra mülk sahiplerine geri satıyor. Bunlar önceden tasarlanmış bir politikanın varlığını ortaya koyuyor.”
İŞKENCE VE GASP
Raporda, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê’de gözaltına alınan, tutuklanan veya işkenceye maruz bırakılanların çoğunluğunun Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile geçmişte ilişkisi olduğu iddia edilen insanların olduğu belirtilirken, bu kişilerin Türkiye yetkilileri tarafından sorguya çekildikleri ilave edildi. Komisyon, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê’de Kasım 2019 tarihinde gözaltına alınan 2 kadın mağdurdan birisinin Türkiye yetkililerinde bulunduğu sorgu sırasında SMO güçleri tarafından nasıl tecavüzle tehdit edildiğini ve başından dövüldüğünü anlattığı alıntılandı. Raporda dikkat çeken diğer bir nokta ise, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê ve Efrîn de gözaltına alınan Êzidî kadınların Türk yetkililer denetiminde İslamiyet’e geçmeye zorlandığı belirtildi. Komisyon, Kasım 2019 ve Temmuz 2020 tarihleri arasında Serêkaniyê ve Efrîn’de 49 Kürt ve Êzidî kadının SMO güçleri tarafından tutuklandığına dönük bilgileri araştırmaya devam ettiği bilgisine yer verildi. SMO tarafından gözaltına alınıp Türkiye’ye sevk edilen birçok sivilin akıbetinin bilinmediği aktarıldı.
30 KADINA TECAVÜZ EDİLDİ
Raporda, “Serêkaniyê ve Efrîn’deki Kürt kadınlarının geleceği belirsizliğini koruyor. 2019’dan bu yana Türkiye denetimindeki SMO’ya bağlı güçler, yarattığı korku iklimiyle Kürt kadınlarını eve hapsetti. Kadınlar ve kız çocukları bu güçler tarafından gözaltına alınıyor, tecavüze ve cinsel şiddete maruz bırakılıyor. Bu durum hem toplumsal hem de bireysel anlamda ağır psikolojik sorunlar yarattı” denildi. Yalnızca geçtiğimiz Şubat ayında 30 kadına tecavüz edildiği kaydedilen raporda, şu ifadeler kullanıldı: “SMO güçleri, yaptıkları ev baskınlarında kadınlara cinsel saldırıda bulunuyor veya tecavüz ediyor. Bunu yapanlar, hiçbir şekilde cezalandırılmıyor. Sultan Murat Tugayı’nın bir üyesi Ocak ayında bir kadını kaçırdı ve zorla bu kadınla evlendi. Bir ay sonra ise bu kadından boşandı.”
AÇILIŞINI VALİ YAPTI
Kürt bir ailenin evine zorla el konulduğu, bu evin daha sonra Kuran Kursu'na dönüştürüldüğü, yine söz konusu kursun açılışının Urfa Valisi tarafından yapıldığı belirtilen raporun ilgili kısmında şunlara yer verildi: “Bu Kuran Kursu Merkezi’nin açılışı Şanlıurfa Valisi tarafından yapılmıştır. Yine, Türk Silahlı Kuvvetleri, Davudiya köyündeki sivillerin evlerini askeri amaçla kullanıyor. Bu köyün sakinlerinin evlerine geri dönmesi engelleniyor. TSK, Nisan ve Haziran aylarında bu köydeki evlerin bazılarını yıkarken, bazılarını askeri amaçlara tahsis etmiştir.”
Raporun devamında, Serêkaniyê’de mülkleri sistematik olarak yağmalanan Kürtler, üst düzey SMO güçlerine başvuruda bulunsa da şikâyet talebinde bulunan insanların işkenceye, kaçırılmaya veya kaçırıldıktan sonra serbest bırakılması için fidye vermeye zorlandığı vurgulandı.
SAVAŞ SUÇLARINDAN TÜRKİYE SORUMLU
Komisyon raporunda devamla, “Türkiye’nin etkili kontrolü altındaki bu alanlarda, mümkün olduğunca kamu düzenini ve güvenliğini sağlama ve kadınlara ve çocuklara özel koruma sağlama sorumluluğu taşıdığını not eder. Bu bağlamda, komisyon, Türk kuvvetlerinin sivil mülklerin yağmalanması ve el konulmasını olaylarından haberdar olduğunu ve gözaltına alınan, işkenceye tabi tutulan sivillerin Türk yetkililer gözetiminde yaptığını hatırlatır. Bu tür olaylara engel olmayan Türk yetkilileri, Türkiye’nin yükümlülüklerini ihlal etmiştir” denildi.
Suriye'de gözaltına alınıp daha sonra yargılanmak üzere uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türkiye’ye gönderilmesinin savaş suçu kapsamında değerlendirilebileceğini de hatırlatan komisyon, “Bu durum, SMO ve Türk kuvvetlerinin ortak bir komuta ve kontrol hiyerarşisinde olduğunu gösteriyor. Bu grupların işlediği savaş suçları, komuta ve kontrol mekanizması temelinde değerlendirilir" dedi.
Türk devletinin Serêkaniyê’de başlıca uygulamaları şu şekilde:
TÜRK DEVLETİNİN SERÊKANİYE’DEKİ HAREKETLİLİĞİ
19 Eylül 2024 tarihinde Türk devletinin Arap aşiretleriyle QSD’ye karşı Dêrazor’da örgütlenmeleri amacıyla MİT’in çete başlarına perspektif vererek çeteler tarafından halkın ve Arap aşiretlerin örgütlendirilmesi için bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı ile çetelerin Dêrazor’a saldırısı örgütlenmek istendi. Yine alınan bilgilere göre 10 Ekim 2024’de Türk devleti tarafından Serêkaniyê’de aşiretlerin kanaat önderlerine bir toplantı gerçekleştirecek.
SERÊKANİYÊ’DE GÜVENLİK DURUMU
Serêkaniyê’deki çeteler ve Türk devleti arasında son zamanlarda güvensizliğe ulaşan düzeyde derin çelişkiler yaşanıyor. Feyleq El-Rehman çete grubuna bağlı olan ve Serêkaniyê’nin güneyindeki El-Ehras köyündeki bir çetenin konuşmasına göre telefon görüşmeleri Türk devleti tarafından takip ediliyor. Ayrıca bazı çetelerin Serêkaniyê’den kaçtığını bazılarının silah bıraktığını söyledi. Yine çetelerin bir amaç gütmeksizin kendi canlarını korumak için silah kaldırdıklarını, nöbet tutukları da biliniyor. Ayrıca birbirlerine olan güvensizlikten kaynaklı nöbet tutan çetelerde ise değişime gidiliyor ya da özellikle Aliya’nın batısı ve kuzeyinde bulunan nöbet noktalarına takviyeler yapılıyor. Özellikle Sultan Murad çeteleri tarafından halka dönük işkence, katliam uygulamaları arttı ve halkın malı ve mülkü talan edilerek telefonlarına el konuluyor.
ÇETELERİN YERLEŞİM ALANLARI
Kuzey Meheta Mahallesinden Ehmed Kan, Zor Ava ve Hewarina Mahallesine kadar El Hemzat, Güney Mehata’dan El-Zeyîm, El-Hisan, Ferocan, Herîb ve Sinaa Mahallesine kadar Sultan Murad, Qehwa Ehmed Kan Mahallesinden El-Zeîm mahallesine kadar El-Mutesim, Serêkaniyê köylerinin güneyinden El-Şekriyê köyüne kadar Ebû Xelîl El-Şamî çetesinin yönetiminde olan İslam Ordusu çete grupları bulunmaktadır.
MİT’İN ÇETELERLE RUTİN TOPLANTILARI
MİT tarafından 15 Ağustos 2024 tarihinde Serêkaniyê’de toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıda hazır bulunan çetelerin isimleri şöyle:
-Askeri Polis Komutanı Samir Hemdo
-Sivil Polis Komutanı Mehmud El-Salih
-Cêş El-Islam Çete Grubu Komutanı Hemad Ibêd El-Xelîl (Herbe Aşiretinden, Zirgan’a bağlı Mezirê köyünden)
Gerçekleşen bu toplantıda DAİŞ ve Cephet El-Nusra içerisinde yer alan çetelerin adı, o dönemlerde kaldıkları alanlar, savaştıkları yerler ve ayrıca Hol Kampı ve Ebû Xeşeb- Kezwana Dağı’ndan Eyn İsa ve Til Temir’e hattına kadar bilgi istendi.
NÜFUS SAYIMI HAZIRLIKLARI
22 Ağustos'ta Riha Vali Yardımcısı Serêkaniyê'yi ziyaret etti. Şehrinin tüm sakinleri ve muhtarlarına bir toplantı gerçekleştirdi. Yapılan toplantının esas gündemi ise Serêkaniyê’de yapılmak istenen nüfus sayımı. İlk kez yapılmak istenen nüfus sayımıyla sadece Serêkaniyê’de yaşayan kişilerin değil orada yaşamayan aile bireylerinin sayıları da ele alınacağı kaydedildi. Eylül ayında yapılacağı belirlenen nüfus sayımın 15 günde bitirilmesi şartı da konuldu. Katarlı bazı uzmanlar tarafından yürütülecek olan nüfus sayımıyla Kürt, Arap ve Süryani nüfusu netleştirilecek.
ÖĞRETMELER TÜRKİYE’DE EĞİTİM GÖRÜYOR
2 Eylül 2024’te Serêkaniyê’deki 40 öğretmen 20 günlük Türkçe dil öğrenimi için Türkiye’ye geçti. Bu öğretmen grubun yönetimi ise Serêkaniyê Genel Eğitim Yönetimi Intîsar Dûdê. Bu kişi Serêkaniyêlî. Ayrıca 40 kişilik grup içerisinde yer alan iki kişinin adı ise şöyle:
- Mehmûd Ferman El-Hewas, Amiriyê köyünden ve Begara aşiretinden
- Ela Diyab, Amiriyê köyünden ve Begara aşiretinden
28 ÖĞRETMEN GÖREVİNDEN UZAKLAŞTIRILDI
Serêkaniyê çetelerine bağlı sivil mahkemenin talebi üzerine, 2 Ağustos'ta 28 öğretmenin eylemlere katıldıkları ve dijital meyda aracılığıyla Türkiye aleyhinde paylaşımlar yaptıkları gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmalarına karar verildi. Bu karar, öğretmenler arasında büyük tartışma yarattı. Bu kararı kabul görmeyen öğretmen tarafından şehir meclisine ve eğitim kuruluna görevlerinden uzaklaştırılan 28 öğretmen iş başına geçmeden öğretmenlik faaliyetlerine devam etmeyeceklerini belirttiler.
GİZLİ CEZAEVİ MERKEZİ
DAİŞ çetelerinin meskeni olan Hewarina Mahallesinin güney tarafları (Qoqiyan sahası ve çevresi) askeri bir alandır ve birçok çete grubu burada yerini alıyor. Bu bölge özellikle gizli cezaevi niyetine kullanılıyor. Uyuşturucu tacirliğinden, insan kaçakçılığına ve pazarlığına, işkence, katliam ve zulme kadar gizli cezaevi olan bu alanda en aktif olan çete grupları ise şunlar:
-Süleyman Şah Fırkası
-El Mitesim Fırkası
-Hemzat Fırkası
-Ehrar El-Şerqiya
GİRÊ SIPÎ
Doğusundaki Girê Spî (Beyaz Tepe) tepesinden ismini alan kent 1920’li yıllarda inşa edildi. Öncesinde Kürt, Arap ve Türkmen göçebelerin yaz aylarında hayvanlarını otlatmak için geldiği bir yerdi. Köylerden oluşan kent, Fransız sömürgesi sırasında bir kasabaya dönüştürüldü ve Reqa vilayetine bağlandı. Milan ve Berazî gibi Kürt aşiretlerinin yaşadığı bir bölge iken 1915 yılında Osmanlı imparatorluğunun Ermeni ve Süryanilere dönük gerçekleştirdiği soykırımlar sırasında kaçanlar da Girê Spî’ye geldi. 1970 yılında Baas rejiminin Arap Kemeri projesinin uygulandığı kentte yaşam güçleşti. Kentte barış içerisinde yaşayan özellikle Kürtler ve Araplar arasında fitne çıkartılmaya çalışıldı. Cîzre ve Firat bölgelerini birbirine bağlayan kente bağlı köylere dönük yapılan baskı politikalarından dolayı çok sayıda Kürt göç etmek zorunda kaldı.
Suriye İç Savaşı’nın başlamasının ardından Ceyşul Hur ve El Nusra gibi radikal gruplar kente saldırdı. Ardından kent, diğer ortakları olan DAİŞ’e devredildi. 2014-2015 yılları arasında Kobanê’ye dönük yapılan saldırının lojistik ve mühimmat desteği, Türkiye-Musul-Reqa arasında DAİŞ elemanlarının, cephane ve lojistiğinin en önemli ikmal merkezi oldu. Girê Spî'nin Bakurê Kurdistan sınırında bulunan Akçakale Sınır Kapısı da Türk devletinin DAİŞ’e gönderdiği yardımlar ve Rojava petrolünün Türkiye’ye gönderilmesinin geçiş güzergahı oldu.
26 Ocak 2015 tarihinde Kobanê’nin özgürleştirilmesiyle birlikte bölge halkının çağrısı üzerine YPG ve YPJ güçleri, Girê Spî’yi özgürleştirmek için atağa geçti. 15 Haziran 2015 tarihinde DAİŞ çetelerinden özgürleştirilen kentte 22 Ekim 2015 tarihinde Demokratik Özerklik ilan edilerek, kentin yönetimi halka devredildi. Girê Spî, DAİŞ’in elindeki ve bayrak diktiği ilk özgürleşen kent oldu. Demokratik Ulus ideolojisiyle ortak huzurlu yaşam merkezine dönen Girê Spî üzerine dört yıl sonra yeniden kara bulutlar çöktü. Türk devleti uzun süredir tehdit ettiği kente 9 Ekim 2019 tarihinde “Barış Pınarı” adıyla işgal harekâtı başlatarak Girê Spî’yi işgal etti. Dört yıldır işgal altında olan kent, Türk devleti ve güdümündeki çete gruplarının işkence, katliam, hırsızlık, tecavüz ve talan haberleriyle sürekli gündeme geliyor.
Türk devleti ve güdümündeki çetelerinin Girê Sipî’deki uygulamalarının sadece birkaç örneği:
Türk devleti Serêkaniyê’de olduğu gibi Girê Sipî’de de Türkçeyi dayatarak, okulların isimlerini değiştirerek, Türk lirasını dayatarak bölgedeki Türkleştirme ve demografik değişim politikalarını sürdürüyor. Kaos, güvenlik kaosu, katliam, işkence ve tecavüz nedeniyle kalan birçok aileyi kaçmak zorunda bıraktı. Girê Sipî’de uyuşturucu kullanımı ve insan kaçakçılığının yayılmasına da çetelerin yoğun tercih ettiği uygulamalar arasında yer alıyor.
Girê Sipî ve kırsalında belgelenen ihlaller arasında katletme, keyfi tutuklama, işkence, yağma ve mülke el konulması yer alıyor. Uyuşturucu kaçakçılığı ve kadın tacizinin yaygınlaşmasının yanı sıra fidye de yoğun bir şekilde bölgede yaşayan halktan alınıyor.
KAÇIRILMA VAKALARI
Ta'azur Derneği, 2024 yılının ilk yarısında Efrîn, Serêkaniyê bölgelerinde 8'i çocuk, 21'i özel ihtiyaç sahibi 21 kadın olmak üzere 338 kişinin tutuklandığını belgeledi. Girê Sipî, ‘Suriye Ulusal Ordusu’ çete gruplarının elinde en az 40 tutuklamanın gerçekleştirilmesine katıldığını belirtti.
231 mağdur, halen Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Sip'deki ‘Suriye Milli Ordusu’ cezaevlerinde, aralarında özel ihtiyaç sahibi bir erkek ve iki kadının da bulunduğu 231 kişiden hala haber alınamıyor. 107 kişi serbest bırakılırken, çoğu, aileleri ‘Milli Ordu’nun yönetici ve üyelerine fidye ödemek zorunda kaldıktan sonra hayatta kaldı.
EVLER TALAN EDİLDİ, MÜLKLERE EL KONULDU
Türk devleti ve ona bağlı çete grupları, uluslararası insani hukuk yükümlülüklerini ihlal edecek şekilde, askeri ve sivil hedefler arasında ayrım yapmaksızın, işgal altındaki bölgelerde sivil mülkleri imha etti. Bu da 1949 Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 53. maddesinin metnine aykırıdır. Ayrıca insanları göç etmeye zorlamak ve gelecekte geri dönmeyi düşünmelerini engellemek amacıyla ürünleri yağmaladı, ele geçirdi ve mülklerine el koydu.
‘Barış Pınarı Harekâtı’ ile işgal edilen Girê Sipî ve Serêkaniyê ardından yaşanan tablonun sonuçları ve etkileri son derece olumsuz olup, bu politikalar etnik ve ulusal temelde yürütüldüğünde de Kürt ulusuna dönük saldırıların derinleştiği ve diğer uluslarla çelişki, çatışma yaratıldığı görülüyor. Bu kentlerde gelen Kürtlerin konuşmuşluklarına göre Kürt oldukları için mallarına el konuluyor ve özellikle Özerk Yönetim’i destekleyenlere de farklı uygulamalara tabi tutuluyor.
YARIN: Gazeteci Erdoğan Altan, Türk devletinin Girê Sipî ve Serêkaniyê’ye dönük saldırılarını ve insanlık dışı uygulamalarını değerlendirecek.