'AKP'nin Sur'u gasp etmesine izin vermeyeceğiz'
İnsan Hakları (İHD) Amed Şubesi, Yöneticisi Av. Muhterem Süren, AKP'nin Sur ve Silopi'ye yönelik, işgal niteliğindeki "acele kamulaştırma" kararını ANF'ye değerlendirdi.
İnsan Hakları (İHD) Amed Şubesi, Yöneticisi Av. Muhterem Süren, AKP'nin Sur ve Silopi'ye yönelik, işgal niteliğindeki "acele kamulaştırma" kararını ANF'ye değerlendirdi.
AKP'nin Sur'a yönelik işgal niteliğindeki "acele kamulaştırma" kararının hukuka aykırı olduğunu belirten İHD Yöneticisi Av. Süren, halka başvuru yapma çağrısında bulundu. Av. Süren, söz konusu kararla insanların tarihlerinden, kökenlerinden, yaşam alanlarından uzaklaştırılarak ‘tehcir’ ve ‘asimilasyon’ politikalarına tabi tutulduğunu kaydetti.
AKP devletinin Sur ve Silopi ilçelerinde hukuksuz bir şekilde yaşamsallaştırmaya çalıştığı ‘acele kamulaştırma’ kararının temellerinin 2012 yılında atılmaya başlandığını belirten
İnsan Hakları (İHD) Amed Şubesi, Yöneticisi Av. Muhterem Süren, AKP'nin Sur ve Silopi'ye yönelik, işgal niteliğindeki "acele kamulaştırma" kararını ANF'ye değerlendirdi.
Av. Süren, şunları ifade etti: “Bildiğiniz gibi 21 Mart’tan bu yana Amed’in Sur ilçesinde başlatılan bir ‘acele kamulaştırma’ süreci ile karşı karşıyayız. Sur ilçesinde başlatılan bu hukuksuz sürecin hayata geçmemesi için birçok sivil toplum örgütünündahil olduğu bir platform ile çalışmalara başladık. Söz konusu bu platformun bünyesinde yer alan hukuk komisyonuna bağlı hukukçular olarak Sur’un kamulaştırılmasına karşı başlatılacak süreçte aktif rol almak için gerekli girişimlerde bulunduk. Bu anlamda Sur’da mal sahibi olan yurttaşlarımızın başvuruları doğrultusunda onlar adına Danıştay’ın ilgili dairesinde davalar açtık. Fakat asıl sorun 21 Mart’tan bu yana halkın huzurunu kaçırıp şehrin gündemi haline gelen Sur için ‘acele kamulaştırma’ kararının dayanağının yanlış bilinmesi. Peki, bu ‘acele kamulaştırma kararının dayanağı neydi? Daha önce yani 2012 yılında Sur’da 6306 sayılı kanun uyarınca bir ‘afet, riskli bölge’ ilanı söz konusuydu. Bu kanun ile yapılmak istenen Sur’da ‘kentsel dönüşüm’ planlarının yolunu açmaktı. Çok geçmeden bu karar gerekçe gösterilerek Sur’un bir kısmı TOKİ’ye devredilmişti. Ancak geçen süre zarfında Sur’da yaşanan çatışmalar sırasında devletin Sur’daki birçok binayı yerle bir etmesinin ardından bugün bu karar karşımıza ‘acele kamulaştırma’ kararı olarak çıktı."
'KAMU YARARI GÖZETMEYEN KAMULAŞTIRMA!'
‘Acele kamulaştırma’ kararının herhangi bir kıstas gösterilmeden Sur’un tamamını ve Yenişehir’in ise birkaç mahallesini kapsamakta olduğuna dikkati çeken Süren, “Devlet tarafından kamulaştırılmak istenen alanlarda vakıf mülkleri, tescilli yapılar, tarihi yapılar, camiler, kiliseler ve kamu kurumları var. Bu da aslında ‘acele kamulaştırma’ kararı verilirken ‘kamu yararı’ kıstasının gözetilmediğini ortaya koymakta. Bildiğiniz gibi kamu yararı söz konusu değilse ‘kamulaştırma’ yapılamaz. Şu an Sur’da kamulaştırma kararının 27. Maddesine dayanılarak ‘acele kamulaştırma’ kararı verildi. Fakat ‘acele kamulaştırma’ kararının verilmesi için de bazı kıstaslar söz konusu. Öncelikli olarak 3634 sayılı ‘Milli müdafaa mükellefiyeti’ kanunu var. Bu kanun bakanlığın gördüğü ‘özel hallerde’ ‘acele kamulaştırma’ kararı alınabilir. Fakat bu kamulaştırma kararı alınırken de geniş takdir yetkisi ile hareket edilemez. Çünkü anayasanın 125. maddesine göre idari kararlar yargı denetimine tabidir ve idare bir akar alırken keyfi yaklaşıp takdir yetkisini bu kadar geniş kullanamaz. Sur’daki duruma baktığımızda ise ‘acele kamulaştırma kararı yurttaşların başta mülkiyet hakkı olamak üzere birçok hakkını ihlal etmekte. Anayasanın 35. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 4. maddesine aykırı bir şekilde kamulaştırma yoluna gidilmekte” ifadelerini kullandı.
'TEHCİR KANUNU!'
Halkı Sur’dan göç ettiren ‘acele kamulaştırma’ kanunun bir ‘tehcir’ kararı olduğuna işaret eden Süren, şunları söyledi: “Sur’dan göç etmek zorunda bırakılıp mülkleri ‘kamulaştırma’ adı altında zorla ellerinden alınan insanlar hükümete yakın medyadan takip ettiğimiz kadarı ile bölgenin değişik yerlerindeki TOKİ’lere yerleştirilerek şehrin demografik yapısı ile oynanacak. Bu da yetmezmiş gibi söz kendi mülkleri devlet tarafından ‘kamulaştırma’ adı altında zorla ellerinden alınacak, konusu yurttaşlar tarihlerinden, kültürlerinden ve sosyal alanlarından koparılacak. Saydığımız sebepleri göz önünde bulundurduğumuzda alınan sözde kamulaştırma kararında hiçbir şekilde kamu yararı gözetilmediği çok net ortaya çıkıyor. Danıştay’ın birçok içtihadında kamu yararı ve idarenin kararının orantılı olup olmaması göz önünde bulunduruluyor. Bu çerçevede baktığımız zaman Bakanlar Kurulu tarafından alınan bu ‘acele kamulaştırma’ kararının yargı eliyle iptal edilmesi gerekir.”
‘TEMELİ 2012’DE ATILDI
Danıştay’ın ‘acele kamulaştırma’ kararını değerlendirirken belirli kriterleri göz önünde bulundurarak hareket ettiğini belirten Süren, şu hususlara dikkati çekti:
“Danıştay ‘acele kamulaştırma’ kanunun 27. maddesinden önce kamulaştırmaya ilişkin olarak her parselin açıkça ne şekilde nasıl kamulaştırıldığının belirtilmesi gerektiğini söyler. Bunun yanında söz konusu kararda bir orantının olup almadığını göz önünde bulundurur. Fakat şu an Sur’da olan durum zaten idarenin denetlenemez olduğunu ortaya koymaktadır. Biz bu nedenle bu kararın iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan kararın hemen ardından yeni bir yasa tasarısı ile karşı karşıya kaldık. Bu karar daha önce sözünü ettiğimiz ‘afet, riskli bölgeler’ kanununa ek madde ile konulmasına ilişkin. Peki, söz konusu yasa tasarısı neyi kapsıyor? Sur’da 2012 ‘afet, riskli bölge’ ilanına ilişkin olarak açılan bir dava söz konusu değildi fakat ‘acele kamulaştırma’ kararı ile birlikte 2012 yılındaki ‘afet, riskli bölge' kararı artık uygulamaya geçecek. Bu kararın uygulamaya geçmesi ile yurttaşlar ‘afet, riskli bölge’ kararına ilişkin dava açma hakkına sahip olacaklardı. Ancak söz konusu yasa tasarısı ile birlikte ‘afet, riskli bölge' kararının uygulanmasına ilişkin bir dava açılamaması sağlanacak ve buna ek olarak ‘ihtiyadi tedbir talep etme’ hakkının da önüne geçilecek. Bahsedilen yasa tasarısındaki hükümler daha önce zaten yasalaşmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edilmiş hükümler. Bunun bilinmesine rağmen böyle bir yasa tasarısının gündeme getirilerek yasalaştırılmaya çalışılması aslında bu yasa tasarısının direkt olarak Sur’a ve Silopi’ye özel bir uygulama olduğunu gösteriyor. Özet olarak hükümet Sur’un kamulaştırılmasını engellemek amacı ile açacağımız davaların önünü bir şekilde kesmek istiyor."
'İZİN VERMEYECEĞİZ!'
Kararın iptal edileceğini hatta yürütmesinin de durdurulacağını düşündüklerinin altını çizen Süren, “Sur’da hayata geçirilmek istenen bu kararlar hukuka aykırıdır. Ne olursa olsun hukuki anlamda mücadele edip Sur’un gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Bu hem bizim vicdani sorumluluğumuz hem tarihsel görevimizdir. Yanı başımızda tarihimiz, bilincimiz, mülkiyetlerimiz hukuka aykırı bir şekilde gasp edilirken hukuki anlamda müdahalelerimiz de engellenmek isteniyor. Bir kez daha şunu belirtmek istiyorum; gerekirse ulusal ve uluslararası bütün yolları deneyip bütün kurum ve kuruluşlarla diyaloğa geçip bu hukuksuzluğu engelleyeceğiz” diye kaydetti.
'SESSİZ KALINMAMALI, BAŞVURU YAPILMALI'
Kararın iptali için resmi başvuru tarihinin 21 Nisan’da sona ereceğini aktaran İHD Yöneticisi Muhterem Süren, son olarak şu çağrıyı yaptı:
“Halkımızın mağduriyetini gidermek ve mülklerini korumalarını sağlamak amacı ile Ulu Cami’nin yan tarafında daha önce belediye binası olarak kullanılan, şu an ise Zabıta Müdürlüğü olarak kullanılan binada başvuruları kabul ediyoruz. Bu anlamda iki günlük süre içerisinde 300 başvuru aldık. Tek istediğimiz yurttaşlarımızın yaşanan gasp karşısında sessiz kalmayarak tapu kayıtları ile birlikte büromuza başvuruda bulunmalarıdır. Halkımız şunu bilmelidir ki; güçlü bir örgütlülükle yapacağımız başvurulardan olumlu sonuçlar alacağız."