Zarg: Folklorik eserlere hayran oldum
Zarg: Folklorik eserlere hayran oldum
Zarg: Folklorik eserlere hayran oldum
Rojin Zarg’ın Fîdo (Serpêhatî) adlı kitabının ilk baskısı 2011 yılında Avrupa APEC yayınlarından çıktı. 2012 yılında ikinci baskısı Aram yayın evi tarafından basıldı. Sözlü Kürt edebiyatının bir örneği olan ‘Fîdo’ özellikle kadın okurların yoğun ilgisiyle karşılaştı.
Lice’nin Fis köyünde dünyaya gelen Zarg, 1994’de HADEP yönetiminde yer alarak başladığı siyasi hayatı ardından 1998 yılında Amed’e döndüğünde edebiyata daha fazla zaman ayırmaya başladı. Diyarbakır Kürt Enstitüsü’nde yer alması ardından çıkardığı iki kitap dışında, 12 folklorik hikâyeyi çocuk hikâyesi halinde yayına hazırladı.
Fîdo adlı kitabı 2011’de Stockholm’deki APEC yayınları tarafından basılırken kitap 2012’de Aram Yayınları’ndan ikinci baskısını gerçekleştirdi. Yazar Zarg şimdi ‘Şopên Şewata Licê 1993’ adlı kitabını okuyucuyla buluşturmaya hazırlanıyor.
Rojin Zarg ile yazarlığı ve Kürtçe yazmak üzerine konuştuk.
Folklorik çalışmalara ağırlık veriyorsunuz. Neden?
Kitap yazmaya başlamadan, İsmail Beşikçi’nin bir kitabını okumuştum; “Kürtçe dil ve edebiyatının gelişmesi için öncelikle folklorik eserlerin değerlendirilmesi gerekir” diyordu. Folklorik eserlere ağırlık verdim. Folklorik eserlere hayran oldum diyebilirim. Kürdistan’ın birçok kent, kasaba, köyünü dolaştım yaşamı gözlemledim. Defterim her zaman elimdeydi. Yazarlık dersek, bu konuda kendimi hala bir öğrenci olarak görüyorum.
Fîdo adlı kitabımı ancak 3-4 yılda hazırlayıp yayınlatma şansım oldu. ‘Şopên Şewata Licê 1993’ adlı eserimi üç ayda tamamladım.
Yazarlık bir sanat işi mi?
Şöyle söyleyebilirim. Hem bir sanat işi hem de yüzde yüz sanattan ayrılan yönleri bulunmaktadır. Öncelikle insan hangi işi yaparsa yapsın bence o işi severek yapmalı, eğer insan yaptığı işten zevk alıyorsa başarı da kaçınılmazdır. Bu anlamda söylediklerim yazarlık için de geçerlidir. Ondan sonrası yetenek ve sanat isteyen bir iştir. İyi ve gelişmiş bir yazarlık için tabii ki sanat önemli bir rol oynuyor. Dünyada nam salmış önemli yazarlara bakın sanat yönleri oldukça güçlüdür, öyle ki bunu romanlarına ve eserlerine de yansıtmışlardır. Kürtçe eserler için öncelikle şunu belirtmemiz lazım bir kere eğitim ve öğretim dili olmadığı için büyük bir dezavantaj yaşamıştır. Belki de en kötüsü yasaklı bir dil olmasıdır. Bundan kaynaklı olarak Kürt yazarlarının önü açılmamıştır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bazı Kürtçe eserler sanat anlamında muhteşemdir diyebilirim.
Kitaplarınızın konusu ve kahramanları gerçek hayattan mı yoksa oluşturulmuş kişi ve konular mı?
Her iki kitabımın konusu da gerçek hayattan alıntıdır. Kitaplarımın temaları ve konuları ne fantezi ne hayal ürünüdür. Hikâyenin kahramanları gerçek hayata var olan ve yaşadıkları olaylardan gün yüzüne çıkmıştır. Yani onlar oluşturulmuş kahramanlar değiller. Bunun için ben özelikle bu gerçek kahramanların, tarihin derin ve karanlık sayfalarında kaybolmamaları adına onlara yer verdim. Kahramanlarım kaybolmamalıydılar muhakkak bir şekilde açığa çıkarılmalıydılar. Bundan dolayı da ben bunları kaleme alırken oldukça istekli davrandım ve bir şekilde kaybolmamalarının önüne geçtim diye düşünüyorum.
Türkiye’de Kürtçe eserlerin durumu nasıl ve bu konuda yaşanılan zorluklar neler?
Kürtçe eğitim ve öğretim dili olmadığından, ayrıca resmi olarak kabul edilmediğinden okur kitlesi hala az ve Kürtçe kitap pazarı da oldukça dar. Yayınevleri Kürtçe eserlere fazla ilgi göstermiyor. Eğer Kürtçe resmiyet kazansaydı, eğitim ve öğretim dili olsaydı doğal olarak piyasa konusunda da gelişirdi. Böylelikle yayın evleri Kürtçe eserlerin peşinde olurlardı. Maalesef şimdi öyle değil. Yayınevleri “Kürtçe kitaplar az okunuyor” diyor ve çoğu kez soğuk bakıyorlar. Böyle olunca yazarlar, baskısını yaptığı kitaplardan kendi geçimlerini sağlayamadıkları için, mecburen başka ek işler yapmak zorunda kalıyorlar. Bu nedenlerden dolayı kendi mesleklerini profesyonelce yapamıyorlar. Birçok Kürt yazar için, yazarlık ikinci planda kalıyor.
Kürt edebiyatının şu andaki durumunu nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle Kürt edebiyatının konuşma dili çok zengin. Yazı dili yıllardır yasaklı olduğu için, fazla gelişememiş ve yolu her zaman kapatılmıştır. Son bir kaç yıldır zorluk ve baskılara rağmen Kürt edebiyatı gelişti ve gelişimini de sürdürüyor. Bugün daha önceki dönemlere göre, sözlük, ansiklopedi, araştırma, kaynak kitapları, roman ve hikâyeler çok daha fazla yayınlanıyor. Ama yeterli düzeyde midir? Hayır. Kürtçe bir kere yeni yeni basın imkânlarına sahip oldu. Kürtler artık yazılı edebiyattan, radyo, TV, internet ve tekniğe de geçmişler tüm bunlar olumlu gelişmelerdir. Yine İnternet üzerinde binlerce Kürtçe haber veya farklı farklı web siteleri bulunmakta doğal olarak Kürt basınının geleceği açık ve aydınlık.
Kürtçe okuma ve yazmanın gelişmesi için gençlere ne gibi önerileriniz var?
Eskiye oranla şimdi elimiz de çok fazla imkân var. Hemen hemen her yer de her Kürt şehirlerinde ve Türkiye metropollerinde Kürt Enstitüsüne bağlı dil kursları bulunuyor. Bu anlam da Kurdi-Der büyük bir rol oynuyor. Şimdiye kadar binlerce kişi bu kurslardan dolayı Kürtçe okuma ve yazmayı öğrendi. Birçoğu diploma aldı ve öğretmenliğe başladı. Kurdi-Der’in dışında bazen başka kurumlarda Kürtçe dersler verilmekte. Özelikler Kürtlerin ellerinde olan belediyelerde kültür bölümlerinde dil ve edebiyat çalışmaları başladı. Bu çalışmalar Kürtçe öğrenmek için birinci adım. Kürtçe gazete, kitap ve dergiler sürekli okunmalı. Öğrenciler her gün Azadiya Welat’ı okumaları gerekir. Ayda en az birkaç tane Kürtçe kitap okumalılar. Bunun yanında çocuklarımızla Kürtçe iletişim kurup yine günlük hayatta Kürtçe’yi kullanmalıyız. Ayrıca çocuklarımıza Kürtçe kitap okuma alışkanlığı kazandırmak adına Kürtçe eserler okumamız lazım.
Yazmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Yazmak isteyenler öncelikle uzun ve zorlu bir zamanı göze almalılar. Özellikle genç yazarların bir konu seçip yoğunlaşmaları lazım ve yine herhangi bir konu üzerinde derin değerlendirmeler yapıp, yılarca usta yazarların yanında öğrencilik yapmalılar diye düşünüyorum.