İran'da demokratikleşmenin şifreleri-MAKALE

KODAR Eşbaşkanı Fûad Berîtan İran'daki değişimi ve Batı'nın İran'a yanılgılı yaklaşımlarını ANF için yazdı.

Seçimden sonra İran’da gelişen olaylar ve ortaya çıkan siyasal durum tüm dünyayı ilgilendirdiği gibi, bölgeyi de ilgilendirmektedir. Bölgede de en fazla Kürtleri ilgilendirmektedir. Bu açıdan İran’daki gelişmelerin doğru okunması gerekmektedir. Ancak İran’daki gelişmelerin doğru okunmadığı görünmektedir. Avrupa’da ya da dünyanın başka bir yerinde gelişmeler nasıl okunuyorsa, nasıl değerlendiriliyorsa İran’daki olaylar da böyle değerlendiriliyor. Halbuki Ortadoğu'daki olay ve olguları batı kafasıyla ya da dünyanın başka bir yerindeki gibi değerlendirmek hep yanlış sonuçlara götürmüştür. Bu tür değerlendirmeler yapanlar sonunda hep hayal kırıklığına gitmiştir. Bunun en somut örneği: dünyanın süper gücünün, think thank kuruluşları en fazla olan ülkenin, siyasi manevra kabiliyeti en yüksek olan ABD'nin nereye gitmişse başarılı olamadığını görüyoruz. Amerika siyasal değerlendirme yaparken, bir politika yürütürken kesinlikle dogmatik değildir. ABD kadar pragmatik, ABD kadar gelişmelere göre politika değiştiren başka bir ülke yoktur. Ama buna rağmen ABD Ortadoğu'da başarılı olamamaktadır.

TARİH DEĞERLENDİRMESİNDEKİ YANLIŞLIK

ABD ve Avrupa esas olarak da iktidarcı, devletçi zihniyet eksenli bir tarih değerlendirmesini toplumlara yutturuyor. Bugün de hala bu tarih tezi aşılamamıştır. Sadece tarihin değerlendirilmesi konusunda değil, demokrasi ve özgürlüklerin tanımı konusunda da kendilerine göre bir demokrasi ve özgürlük tanımı yapmaktadırlar. Demokrasiyi ve demokratik değerleri kendileriyle başlatmaktadırlar. Demokrasiyi İngiltere’de kralın bazı yetkilerinin çok az sınırlandırılmasını ifade eden Magna Carta’dan (büyük belge) başlatmaktadırlar. En fazla da Atina’ya götürürler. Bu da halkların üzerinde bir ideolojik zihniyet egemenliği kurulması anlamına gelmektedir. Demokratikleşme zihniyetinin ve Demokratikleşme süreçlerinin kendilerinin yaşadığı sürecin bir benzeri biçimde gerçekleşeceğini toplumlara kabul ettirmek, kendi anladıkları demokrasiyi ve özgürlüğü toplumlara kabul ettirmek anlamına gelmektedir.

YANILGILI YAKLAŞIM

Bununla toplumlara demokrasi ve özgürlüğü değil, kendilerinin ideolojik ve siyasi egemenliğini kabul ettirmiş olmaktadırlar. ABD'nin, Avrupa’nın böyle değerlendirmesini anlıyoruz, ama solcuların, ezilen halkların hala bu değerlendirmelerin etkisinden kurtulamaması kabul edilemez. Hele hele Kürtlerin bu tür değerlendirmelerden etkilenmeleri, batılılara göre değerlendirme yapmaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Kürtler ve Kürdistan coğrafyası herhangi bir coğrafya değildir. İnsanların ilk toplumsallaştığı, doğal olarak demokrasinin kök hücresinin ilk yaşandığı bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın insanlarının, siyasetçilerinin demokrasi ve özgürlük anlayışını batının oryantalist anlayışıyla ele almaları, kendi tarihsel gerçeklerini görmemeleri, ya da kendi tarihsel değerlerini küçümsemeleri anlaşılır gibi değildir. Önder Apo'nun, halklara ait demokratik zihniyeti, doğrudan demokrasi tarihini, komünal demokratik yaşamın tarihsel temellerini bütün verileriyle ortaya koyması düşünüldüğünde, hala demokrasiye özgürlüğe batının normlarıyla yaklaşmak, halkların üzerindeki düşünce egemenliğin ne kadar köklü olduğunu göstermektedir.

HALKLARIN VE EGEMENLERİN AVRUPASI

Bu açıdan tek bir Avrupa’dan söz edilemez. Bir egemenlerin Avrupa’sı, onların özgürlük ve demokrasi anlayışı vardır; bir de halkların Avrupa’sı vardır. Halkların Avrupası'nın özgürlük ve demokrasi anlayışı aslında Avrupa egemenlerinin demokrasi anlayışıyla aynı değildir. Halklar mücadeleleriyle, tutumlarıyla aslında sürekli demokratikleşme alanını geliştirerek devleti geriletmeye, kendilerinin demokratik ve özgürlükçü yaşam alanını arttırmaya çalışmışlardır. Modernist zihniyetin ideolojik egemenliği ve batıdaki kapitalist sistemin kültür ve yaşam biçimi halkları demokrasi ve gerçek özgürlükler konusunda yanılgılı bir zihniyete, tutuma ve pratiğe götürmüş olsa da Avrupa’da halkların demokrasi özlemleri güçlü olarak vardır. Zihniyeti ve kültürüyle bir toplumsal ruh ortaya çıkmıştır. Modernist zihniyet ve kapitalist kültür gerçek demokrasiyi anlama ve pratikleştirme konusunda yanılgılar ve engeller ortaya çıkarsa da Rönesans’tan başlayarak demokratik zihniyet ve özgürlük ruhu toplumların kültürü içinde belirli bir yer edinmiştir. Bu demokratik kültür ve değerler batılıların, batılı siyasetçilerin, tarihçilerin, demokrasi tarihçilerinin yazdığı gibi Magna Carta’dan başlayan ve toplum içine yerleşen bir kültür değildir. Bu kültür, insanlığın ilk ortaya çıkışında toplumsallaşmayla birlikte toplumsallaşmanın diğer yüzü olan demokratik değerleri insanlığın o günden bugüne taşıması, bu değerlere dayanarak mücadele etmesi, bu değerleri toplumsal varlığını koruyarak ayakta tutması sonucudur. Ortadoğu'daki komünal demokratik değerlerin, toplumcu değerlerin, duyguların ve demokrasinin kök hücresinin batıya taşınmasıyla gerçekleşmiştir. Önder Apo'nun Rönesans’ı "doğunun sürgün çocuğu" olarak değerlendirmesi, tarihe nasıl bakılması gerektiğinin en çarpıcı ifadesi olmaktadır.

TARİHE HAKLARIN BAKIŞI

Görüldüğü gibi tarihe de halkların bakışıyla bakmak gerekir. Tarihsel toplumu iyi çözümlemek ve tüm gelişmeleri tarihselliğin zaman ve mekanı içinde ele almak gerekmektedir. Olay ve olgular böyle ele alınıp batı eksenli bakılmadığı taktirde İran'daki gelişmeler de daha doğru değerlendirilebilir. Her şeyden önce Batı'nın İran’a bakışının terk edilmesi gerekir. İran denilince hemen akla gericilik, baskı, zulüm gelmektedir. Kuşkusuz İran’da baskıcı bir rejim vardır. Bu tabii bir boyutudur. Başka bir boyutu da var ki o da İran halklarının boyutudur. Bir de İran toplumu vardır, İran toplumsal gerçeği vardır. Tek bir İran’dan söz etmek mümkün değildir. Nasıl ki tek bir Avrupa’dan bahsedilmediği gibi. Farklı Avrupalar var, farklı ABD’ler, farklı Fransalar, farklı Almanyalar varsa aynı şekilde farklı İranlar da vardır.

ORTADOĞU'DAKİ DEĞİŞİMİN ÖZGÜNLÜĞÜ

Öte yandan İran’daki olayların Ortadoğu tarihi temelinde, İran tarihi temelinde ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Demokratikleşme ve özgürlükler derken batı gözüyle değil, Ortadoğu tarihsel gerçekliği içinde bir demokratikleşme süreci ve özgürleşme sürecinin gelişeceğinin görülmesi gerekiyor. Avrupa’ya, ABD'ye göre olursa demokratik, onlarda yaşanan tarihsel süreçlere uygun bir şey olmazsa orada demokratik değerler yoktur gibi değerlendirmeler isabetli değerlendirmeler değildir. Ortadoğu'nun demokrasisi de kendine özgü gelişecektir. Ortadoğu’da özgürlükler de kendine özgün gelişecektir. Önder Apo'nun dediği gibi batı ‘bizim gözlerimizi kör ettiği için kendimizi küçümsemişiz ve kendi değerlerimizi görememişiz.’ Bu önemli bir tespittir. Bu sadece Kürtler açısından yapılacak bir tespit değildir, bu İranlılar için de Araplar için de yapılacak bir tespittir. Bütün Ortadoğu toplumları için Önder Apo bu tespiti yapmıştır. Dolayısıyla İran’daki demokratikleşme olayına da Ortadoğu ve İran'ın tarihselliği içinde bakmak gerekiyor.

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK ÖZLEMİ

Bazılarının belirttiği gibi İran'daki gelişmeler ABD ve İngiltere etkisiyle olmuyor. Ya da İran'daki mevcut iktidarın belirttiği gibi ABD ve İngiltere’nin müdahalesiyle gelişmiyor. ABD ve Avrupa’nın bu yollu çok boyutlu çabaları olsa da İran’daki gelişmeleri ABD ve Avrupa etkisine bağlamak çok yanlıştır. Ortadoğu halklarının demokrasi ve özgürlük özlemlerine hakarettir. Tabii ki dünyadaki halkların özgürlük ve demokrasi eğilimleri İran’ı da etkiliyor. Halkların özgürlük ve demokrasi mücadeleleri İran’ı da etkiliyor derken kastedilen ABD'nin ya da Avrupa’nın politikaları değildir. Ya da ABD'nin ve Avrupa’nın demokrasisi değildir. Tabii ki Avrupa’nın halkların tarihsel mücadeleleri sonucu ortaya çıkmış belirli olumlu değerleri vardır. Bu tabii halkların mücadelesini etkilemiştir. Bu ayrı bir konudur. Ancak birebir, doğrudan ABD ve Avrupa etkiliyor demek, bir saptırmadır.

ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİN ETKİSİ

Bunun yerine “İran'daki gelişmelerin bu hale gelmesinde en fazla da Kürt halkının demokrasi ve Özgürlük Mücadelesinin” etkisi var denilseydi daha doğru bir tespit yapılmış olurdu. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi'nin Ortadoğu'da demokrasi ve özgürlük ateşini fitillediği ve bunun İran toplumunu da etkilediği biçimindeki bir değerlendirme, batının ya da Avrupa’nın etkilediği biçimindeki değerlendirmelerden daha doğru ve gerçekçidir. Tabii ki başta Kürt halkı olmak üzere İran halkları Kürt Özgürlük Mücadelesi'nden, PKK'nin demokrasi ve özgürlük anlayışından çok fazla etkileniyor. Bunu derken İran'daki bütün gelişmeler Kürt Özgürlük Hareketi'nin etkisiyle ortaya çıkmıştır biçiminde bir değerlendirmede bulunmuyoruz. Ortadoğu'nun tarihselliği içinde İran'ın da bir özgürlük birikimi var, bir demokrasi birikimi var. Eğer komünal demokratik değerlerin temel coğrafyası Ortadoğu ise komünal demokratik yaşamın en fazla etkili olduğu yerler Kürdistan ve İran’dır. Kürtlerle Farsların aynı etnik kökenden ve dil grubundan geldiği bilinmektedir. Dolayısıyla İran’daki halklar da Mezopotamya kültüründen etkilenmişlerdir. Farsların ve Bellucilerin Aryen olduğu bilinmektedir. İran kavramı kök olarak zaten Aryen’den gelmektedir.

İRAN'DAKİ İÇ DİNAMİKLER

İran’daki gelişmeleri iç dinamikleriyle açıklamak gerekir. Özellikle de mevcut Ayetullah rejiminin halkın beklentilerine cevap vermeme durumu vardır. Halk gerçekten bu baskıcı yönetimden bunalmıştır. Rejimin bu haliyle yürümesinden rahatsızdır. Ama bunu derken bu halk batı gibi bir yaşam istiyor, oradaki gibi bir siyasal, sosyal, kültürel yaşam istiyor demek yanlıştır. İran toplumu da özgürlüklerin gelişmesini istiyor, demokrasinin gelişmesini istiyor. Ama bu özgürlüğün ve demokrasinin gelişmesi Avrupa değerlerini istemek, Avrupa kültürünü istemek, Avrupa’dakine benzer bir siyasal rejim istemek olmadığı açıktır. Nitekim İran'daki hareketin esasını İslami değerleri taşıyan ve bu değerleri temel alan kesimler oluşturmaktadır.

İSLAM SAVUNUCULUĞU VE KARŞITLIĞI

Muhalefet mevcut rejimin demokratik olmayan, baskıcı yönüne karşı çıkmaktadır. Demokrasinin ve özgürlüklerin genişletilmesini istemektedir. Ama bunu isterken İslami rejim ortadan kalksın, İslami değerleri geriletelim, batı gibi bir ülke olalım biçiminde bir istekleri yoktur. Ya da batının anladığı biçimde bir laiklik olsun türünden istekler çok sınırlı bir çevreye aittir. Meydanlarda atılan sloganlardan da anlaşılmaktadır ki muhalefet de dini motifleri kullanarak mevcut iktidarı geriletmek istiyor. O zaman şu gerçeğin tespit edilmesi gerekiyor: demokratikleşme ve reformlar için mücadele etmek için İslam karşıtı olmak gerekmiyor. İslami rejim yıkılsın, ancak rejimin İslami yönüne karşı çıkılırsa demokrasi ve özgürlük gelişir demenin yanlış olduğu görülmüştür. Tabii ki dinin dogmatik yanının aşılması lazım. Dinin dogmatik bir biçimde siyasete alet edilmesinin tabii aşılması gerekiyor. Bu konuda da belirli reformlar, belirli anlayış ve zihniyet değişikliği gerekiyor. Ama bu batıda anlaşıldığı biçimiyle laik bir ülke olunması gerektiği anlamına gelmiyor.

ÜLKEDEKİ İKTİDAR BLOĞU

İran toplumunda da tarih içinde yaşanan gelişmeler sonucu ortaya çıkan zihniyet birikimi bir demokratikleşme isteği, özgürlükleri genişletilme eğilimi ortaya çıkmıştır. Bu olaylar açıkça ortaya koymuştur ki İran toplumu baskılardan bunalmış, demokrasi ve özgürlükler istemektedir. Bunun yanında İran içindeki bugüne kadar iktidara ortak olan kesimler arasında da bir çatlaklık çıkmıştır. İran İslam devriminden sonra İran’ı yöneten iktidar bloğu çatlamıştır. Bu çatlaklık derindir. Bunun tabii ekonomik ve sosyal nedenleri de var. İran'da sömürücü baskıcı devlet olmanın gereği olarak devlet imkanlarını ele geçirerek, kendilerini ekonomik ayrıcalıklı yapmak isteyen kesimler bulunmaktadır. Sipahi Pastaran’ın ve dayandığı çevre, kendilerini önemli bir ekonomik ve siyasi güç yapmıştır. Şu andaki mevcut Hamaney ve ordu bloğu ekonomik bir hakimiyet kurmuşlardır. Devletin ekonomik tekel olma karakterinden en fazla da bu oligarşik grup yararlanmaktadır.

ÜLKEDEKİ İKİNCİ BLOK

Geçmişte bu oligarşinin içinde olan, ama giderek geride kalanlar AhmediNejat, Hamaney bloğunu geriletip ekonomik, siyasal ve sosyal alanda etkili olmaya çalışmaktadırlar. Bu yönüyle bir iktidar mücadelesi vardır. Musavi ve Kerrubi’nin ve en son seçimlerde başaran Ruhani'nin anlayışıyla ve etrafında örgütlenen kesimler halkın özgürlük ve demokrasi eğilimlerinin güçlü olduğunu görerek, bu eğilimin de sözcülüğünü yapıp, mevcut iktidar bloğunu geriletmeyi hedefliyorlar. Böylece kendilerini siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamda etkili kılmaya çalışıyorlar. Bir kere böyle bir mücadele gerçeğinden söz etmek gerekiyor. Söz konusu muhalefet düşündükleri pozisyona erişmek için mevcut baskıcı sistemin yumuşamasını istiyor. Daha yumuşak bir rejim, daha demokratik ve özgürlüklerin geliştiği İran istiyorlar. Tabii bunların istediği gerçek demokrasi ve gerçek özgürlük değildir, fakat mevcut iktidar bloğunun karşısındaki pozisyonları böyledir. Bunun için de halkın güçlü demokratik ve özgürlükler eğilimini değerlendirerek avantaj kazanmaya çalışıyorlar. Bu yönüyle doğru bir strateji, politika ve taktik izlediklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

BATI GÖZLÜKLERİYLE İRAN DEĞERLENDİRİLEMEZ

Bu ekibin özelliğine bakarak İslam rejimine yönelmiyorlar, İslam’ı karşılarına almıyorlar, İslami rejimi yıkmak istemiyorlar diyerek bunların demokratik özelliğinin olmadığını, reformcu özelliğinin olmadığını söylemek, İran toplum gerçeğini anlamamaktır. Daha doğrusu batı ölçüleriyle, batı normlarıyla olay ve olguları değerlendirmektir. Bu tür değerlendirmelerle İran’a doğru bir yaklaşım geliştirilemez. İran’da sistemin İslami yönünü karşıya almadan da dinin dogmatik yanlarının törpülenmesi, dinin siyasete alet edilmesinin aşılması, toplumdaki dinamizmi önleyen bir etken halinden çıkarılması mümkündür. Bu nedenle illa İslam rejimini karşıya alalım demenin anlamı yoktur. Böyle yapanlar ne kadar afaki sözler söyleseler de, demokrasi ve özgürlükten bahsetseler de İran siyasetinde ve toplumunda etkili olamazlar. Hatta tutumlarıyla dini dogmatizmi katılaştırırlar ve dinin siyasete alet edilmesinin zemini olurlar. Dolayısıyla dinin dogmatik bir biçimde kullanılması, siyasete araç edilmesine karşı mücadele de yine Ortadoğu ve İran koşulları gerçeğine göre olacaktır.

1979 DEVRİM DENEYİMİ

İran’da güçlü bir toplumsal kültür ve buna dayanan bir halk geleneği vardır. Adalet ve eşitlik değerleri toplumun kültürel değerlerinin derinliklerinde fazlasıyla yer almaktadır. Demokratik ve özgürlükçü bir kültür de vardır. Bırakalım uzun tarihini, Musaddık’ta sembolünü bulan ulusal demokratik eğilimi İran İslam devrimi bile ya da Şah’ı deviren devrim bile çok güçlü demokratik özelliklere sahiptir. Toplumda çok güçlü bir demokratik uyanış ortaya çıkarmıştır. İran’da bir demokratik devrim yaşanmıştır. Bu devrim İran toplumunun karakterinde ve duygularında önemli değişimler ortaya çıkarmıştır. İktidara ve devlete karşı kölece boyun eğen bir toplum gerçeği yoktur. Örgütlülüğe ve demokratik hareketliliğe yatkın bir özelliği vardır. Bugün statükocuların blokunu sallayan da İran’daki Şah'a karşı gerçekleşen demokratik devrimin yarattığı halk gerçeğidir. Bu rejimin sarsılmasında İran halk devriminin toplumdan yarattığı etkilerin payı da görülmelidir. Kürt Halk Önderi, Sovyetlerdeki reel sosyalizmin yıkılmasından bahsederken "Ekim devriminin yarattığı rüzgarla yıkılmışlardır" biçiminde bir değerlendirme yapmıştır. Aslında benzer bir değerlendirme İran için de geçerlidir.

DEVRİMİN ELE ALINIŞI

1979’da gerçekleşen İran halkların devrimini hiç kimse küçümseyemez. İran devrimine İslamcılar da katıldı, farklı sosyalist eğilimlerden radikal demokratlar da katıldı. Şah, çok geniş bir demokratik mücadele cephesi ile yıkıldı. Bu gerçeğin hiç kimse tarafından unutulmaması gerekir. İran’daki devrim, Şah’ın yıkılması silahla olmadı. Hiçbir devrimde görülmeyecek kadar halkın gücüyle yıkıldı. Dünyada silah kullanmadan en geniş kitlenin ayağa kalkışıyla yapılan ender devrimlerden biridir. Tarihte kitle desteği en fazla olan devrimlerden biridir. Ancak İran'daki İslam devrimi giderek toplumun taleplerinden koptu, tutucu hale geldi. Baskıcı bir rejim haline gelerek halkların özgürlük ve demokrasisi önünde engel oldu. Ortaya çıkan bu gerçeklikten yola çıkarak İran'da gerçekleşen bu büyük devrimin toplumun zihniyetinde, duygularında yarattığı altüst oluşu görmemek yanlıştır. Ya da olaylara ve olgulara bilimsel bakmamak yerine duygusal ve tepkisel bakmaktır. Ama siyaset de bilim de böyle tepkisel ve duygusal yaklaşımlarla yapılmaz. Olay ve olguları mekan ve tarihselliği içinde değerlendirmek gerekiyor.

İKTİDAR REFORM RÜZGARINI BASTIRAMAZ

İran’da cin şişeden çıkmıştır. Artık İran eskisi gibi olmayacaktır. Toplumdaki özgürlük ve demokrasi eğilimini doğru okuyup değerlendiren eski iktidar bloğunun içinden çıkan muhalif kesimin öncülük ettiği bu mücadelenin sistemi yumuşatma ve reforma uğratma çabaları mutlaka sonuç verecektir. İran'daki mevcut iktidar bloğu kesinlikle bu rüzgarı bastıramaz. Bastırmaya kalktıkça daha köklü rüzgarlarla karşılaşacaktır. Eğer bir uzlaşma yapabilirse kendisi daha sonraki dönemde iktidar bloğu içinde yer alabilir. Ama yumuşamaz, sertlik politikalarını sürdürürse muhalif güçler halkın desteğiyle mevcut iktidarı etkisizleştirirler. Mevcut iktidarın etkisizleştiği reforma uğramış bir sistem ortaya çıkar derken İran'ın, İslam cumhuriyeti olmaktan çıkacağından söz etmiyoruz. İslam cumhuriyeti olma karakteri devam eder, ama reforma uğramış, belirli demokratik değerlerle yüklenmiş biçimde bir İslam cumhuriyeti olur.

İRAN'DAKİ HALK UYANIŞI

Şah’ın devrilme sürecindeki halk hareketi toplumda önemli bir değişim ve dönüşüm yaratmıştır. Toplumda baskıya ve zulme karşı çıkma, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı çıkma kültürü ortaya çıkmıştır. Bunu küçümsememek gerekiyor. Halkların ayağa kalkışı böyle demokratik değerler ortaya çıkarır, özgürlükçü değerler ortaya çıkarır. İran’daki halkın ayağa kalkışı bir din adamının, bir imamın kalkıp toplumu kışkırtması biçiminde gelişen bir olgu değildir. İran İslam devrimi, geçmişte Avrupa’da yaşanan din seferlerinde, haçlı seferlerinde olduğu gibi din adamları toplumun önüne çıkmış, dini kullanmış, bir hareket yaratmış, bir savaş yaratmış biçiminde değerlendirilemez. Bu konuda İran devrimi gerçekleştikten sonra birçok batılı yazarın İran devrimi hakkında söyledikleri, yazdıkları var. Bunların çoğunluğu da yine batı kafalıdır; batı zihniyetini aşan kafalar değildir. Ama buna rağmen İran'daki büyük halk hareketini, büyük demokratik uyanışı, toplum ve birey uyanışını açıkça ortaya koymuşlardır.

İRAN'IN GERÇEKLERİ

Mevcut İran rejimi Kürtler üzerinde şöyle baskı yapıyor, halk üzerinde şöyle baskı yapıyor, baskıcı rejimdir diyerek, bu doğru değerlendirmeden yola çıkarak İran toplumundaki gerçekleri görmezden gelemeyiz. Bugünkü baskıcı karakterine bakarak İran toplumunu ve tarihsel dinamiğini kendimize göre ele alamayız. Özelikle KODAR olarak, özgürlük ve demokrasi mücadelemiz, İran'ı demokratikleştirmek isteyenlerin, Kürt sorununu demokratik siyasal temelde çözüp demokratikleşme temelinde demokratik bir İran yaratmak isteyenlerin İran'daki gelişmelere daha objektif, daha gerçekçi yaklaşması şarttır. Şunu söylemek yanlış olmaz: Ortadoğu ülkeleri içinde Kürdistan'dan sonra, Kürt toplum gerçeğinden sonra demokratik değerlere, demokratikleşmeye en yatkın toplum İran toplumudur.

İRAN KADINLARININ YAKLAŞIMI

Öte yandan kadın gerçeği de İran’da küçümsenemez. Sorunu eşarp takıp takmamaya bağlamak batıcı ve modernist bir yaklaşımdır. Tabii ki zorla eşarp taktırmak, takmayanlara zoraki taktırmak yanlıştır. Ancak bu gerçekliğe rağmen İran’da kadın toplum içinde etkilidir. Evin içine hapsedilmiş bir kadın gerçeği yoktur. İdari ve ekonomik alanda, hizmet sektöründe kadın çalışanların sayısı oldukça fazladır. İran'daki kadının erkek karşısındaki duruşu, toplum içindeki yeri küçümsenemez.

İran’daki kadının eğitim düzeyi eskiye oranla yükselmiştir. Kadının çalışması kadar normal, doğal bir şey yoktur. Kadının evden çıkıp çalışması, kendi ayağı üzerinde durması engellenen, önü alınan bir olgu değildir; aksine teşvik edilmektedir. Bu da tabii önceki İran devriminde kadının oynadığı etkin rolün sonucu bir durumdur. Öte yandan İran da neolitik toplumda rol oynayan anatanrıça kadının yaşam bulduğu, etkili olduğu alanlardan biridir. Belki Kürdistan kadar belirleyici değildir, Kürdistan coğrafyasındaki anatanrıça kültü kadar tarih içinde etkinliği olmamıştır. Ama anatanrıça kültünün, kadının oynadığı rolün İran coğrafyasında da önemli olduğu, bu yönüyle kadının tarihsel etkisinin toplumsal yaşamdaki damarların güçlü olduğunu söyleyebiliriz.

GENÇ NÜFUSUN YAKLAŞIMI

Diğer yandan İran çok genç bir nüfuslu bir ülkedir. Ama bu genç nüfus rejimin antidemokratik ve katı uygulamaları nedeniyle sosyal ve kültürel yaşamda etkin değildir. Bu yönüyle belki de en az kadın kadar toplumda kendini ifade edemeyen bir pozisyonda yaşamaktadır. Bu açıdan gençlik de bir değişim istemektedir. Dışarıdan, batı değerlerinden kimi etkilenmeler vardır. Daha doğrusu rejimin baskıcı karakteri gençliği böyle bir eğilime itmektedir. Özentili ve arayış içinde olan bir gençlik vardır. Ama bunun batı kültürel değerlerini yaşamaktan çok, rejime karşı baskı ve tepki biçiminde ortaya çıktığını söylemek daha doğru olur. Bunun için de rejimin yumuşaması, demokratikleşmesi, baskıcı karakterini geriletmek açısından bu mücadelenin içinde aktif yerini almaktadır. Bundan sonra da muhalif hareketin en etkin gücü gençlik olacaktır. Sonuç itibariyle İran'da orta sınıf da dahil, gençlik, kadın ve ekonomik, siyasal ve sosyal alanda etkili olmak isteyen eski iktidar bloğu bu mücadeleyi İran’da değişim yaratana kadar sürdüreceklerdir. Bu mücadele inişli çıkışlı olsa da İran değişime uğrayana kadar durmayacaktır.

İRAN ARTIK ESKİ İRAN OLMAYACAKTIR

İran artık eski İran olmayacaktır, ama ABD'nin, Avrupa’nın ve hatta Arap ülkelerin beklediği İran da olmayacaktır. Hatta denilebilir ki Avrupa ve ABD'nin hoşuna gitmeyen bir İran gerçeği ortaya çıkacaktır. Artık günümüzde anti-emperyalistlik, anti-Amerikancılık ya da dış dünyaya karşı çıkmak Irak ve İran’da görüldüğü gibi bu baskıcı, otoriter rejimlerle, yönetimlerle olmamaktadır. Çünkü bunlar halkın gücünü, desteğini almadıklarından dolayı dışa karşı pozisyonları da zayıftır. Ama halkın gücünü alan, demokratikleşen, halkla barışık olan, halkın örgütlenmesine dayanan herhangi bir yönetim, dışa karşı da daha rahat karşı koyuşlar gerçekleştirir. Bu açıdan İran'daki yumuşama ve demokratikleşme adımları öyle söylenildiği gibi İran’ın batının ve ABD'nin hoşuna gidecek, onların İran'daki etkisini, gücünü arttıracak bir gelişme olmayacaktır. Yumuşama, reform ve demokratik adımlarla toplumsal tabanı genişleyen ve topluma örgütlenme ve ifade özgürlüğü tanıyan bir İran ABD ve batı karşısında daha güçlü bir pozisyona ulaşacaktır. ABD'nin istediği, işbirlikçi ve ekonomik olarak liberal bir değişimdir. Ancak İran’da böyle bir gelişimden çok, dışa karşı, ama belirli düzeyde demokratik açılımları ifade eden reforma uğramış İran olacaktır.

MUHALEFETİN DÜNYA ALGISI

Mevcut muhalefet tabii ki dış dünya ile kavga etmek istememektedirler. Sivri bir çatışma düşünmemektedirler, ama öyle batının işbirlikçisi olma, batıyla bütünleşme, batı değerlerini benimseme gibi bir yaklaşımları yoktur. Ruhani’nin ve birçok Molla'nın etkili olacağı İran'ın ABD ve Avrupa’nın üzerinde etkili olacağı bir İran haline geleceğini düşünmek yanlıştır. Hatta bunlar daha güçlenirse, halk desteğini alarak bazı konularda ABD'nin İran üzerindeki politikalarını daha kolay boşa çıkaracaklardır. ABD'nin İran üzerindeki politikalarını boşa çıkarmada bunlar daha etkili olacaktır. Bu nedenle Önder Apo birçok görüşme notunda eski Cumhur başkanı Ahmedinejat'ın için Amerika’ya hizmet ediyor dedi. Bu da bir gerçeği ifade ediyordu. Mevcut muhalif kesimler etkili olduğu zaman bazı çevrelerin düşündüğü gibi ABD ve Avrupa’nın İran üzerinde etkisi artmayacaktır. Bu nedenle İran'daki gelişmeleri değerlendirirken bu gerçeğin de göz önünde tutulması gerekmektedir.

İSLAMİ KİMLİK MESELESİ

Ancak mevcut muhalif blok da öyle halkın ihtiyacını karşılayacak bir özgürleşmeyi ve demokratikleşmeyi getirmeyecektir. Bu nedenle halk demokrasi ve özgürlükler konusunda önemli sorunlar yaşamaya devem edecektir. Halkın demokratikleşme konusunda daha güçlü talepleri karşısında bunlarla halk arasında bir gerilim yaşanacaktır. Zaten demokratikleşme dinamiği böyle pozitif gerilimlerle demokrasinin gelişmesini ve derinleşmesini sağlayacaktır. Ama burada bir daha belirtelim: halkın bu talepleri, demokratikleşme, yumuşama talepleri İslami rejimin yıkılması biçiminde olmayacaktır. Ekonomik sosyal olarak daha adil, daha eşit bir toplum için demokratikleşme ve özgürlük alanlarının genişlemesi İran'ın kendi özgün koşullarına göre, tarihine, kültürüne uygun olarak gelişecektir. Ki son seçimlerde de bunu bariz bir biçimde gördük.

FARS VE AZERİLERİN ORTAK PAYDASI

Bir durum da: İran'da Şii kültürünün bir dini motif olmasından öte ulusal bir özellik haline gelmiştir. Bunu tümden bıraktığı taktirde İran'ın dengeleri bozulur. Bu nedenle İran Şii, dini karakterini eski dogmatik, kalıpçı durumdan çıkarsa da sürdürmeye devam edecektir. Çünkü İran’daki güç dengeleri biraz da Farslarla, Azerilerin bu Şia mezhebi konusunda ortaklaşması temelinde oluşmaktadır. Dolayısıyla Şialık İran siyasetinin en önemli dengeleyici figürlerinden olmaktadır. Bu yeni bir şey de değildir. Tarihselliği içinde oluşmuş bir gerçekliktir. Hatta ticaret ve ekonomi ağırlıklı olarak Azerilerin elinde olmuştur. Azerilerin ekonomik güç olmasından rahatsızlık duymamışlardır. Günümüzde Farslar da önemli bir ekonomik güç haline gelmiş olsalar da tarihsel olarak böyle bir gerçeklik olduğunu belirtmek gerekir. Farslar ise daha çok bürokrasi alanında ve askeri alanda kendilerini etkili kılmışlardır. Bu dengeleri de her iki taraf da kabul etmiş gibidir. Bu açıdan Farsların, İranlıların kültürel olarak kendilerini Azerilerle birleştiren Şialığı bir figür olarak, bir kültürel Şialık olarak her zaman ayakta tutacaklardır.

Kültürel Şialık İran toplumu açısından en temel ortak payda gibidir. En azından Farslarla Azeriler bu paydayı sürdürmek istemektedirler. Gelecekte Kürtler siyasal denklemin içine girseler de Azerilerle Farslar bu ilişkileri hiçbir zaman bırakmayacaklardır. En azından uzun bir dönem daha bu kültürel Şialık bu iki toplumun birliği açısından siyasal anlamda önemini sürdürecektir. Tabii sosyal ve kültürel alanda her zaman sürdürecektir, ama İran için bugün bunun bir siyasal değeri de vardır.

İRAN TOPLUMU SERTLİĞE PAPUÇ BIRAKMAZ

İran'da gelişen bu hareketlenmenin İran’daki iç siyaset açısından önemli bir etkisinin olacağını düşünmek gerekiyor. Bu yönüyle bir defa bu çekişme Kürt halkı başta olmak üzere baskı altında olan toplumları rahatlatacaktır. Mevcut baskıcı rejimin önemli zorluklar ve sıkıntılar yaşadığı açıktır. Muhalif güçler üzerine çok sert gidecek durumda değildir. Bu açıdan diğer kesimlerin muhaliflerle bütünleşmesini engellemek için, muhaliflerin cephesini daraltmak için bazı konularda yumuşak yaklaşımlar ortaya koyabilir. Çünkü İran'daki rejim çok sert davranarak bu süreci atlatamaz. Bunu görmektedir. İran toplumu öyle çok sertliğe pabuç bırakacak bir toplum da değildir. Tabii ki hareketler ilk başta olduğu gibi sürekli ve yoğun değildir. Gösteriler azalmıştır, ama bu rejime karşı muhalefetin zayıfladığı anlamına gelmiyor. Bu biraz da İran toplumunun karakteriyle ilgilidir.

YUMUŞAK GEÇİŞ SÜRECİ

İran içindeki diğer demokrasi güçleri bu muhalif kesimle ilişki kurabilirler. Bunun koşulları vardır. Bu kesimlerle ilişki kurmaktan kaçınmak yanlıştır. İlla da benim çizgimizde bir muhalefet yürütsünler demek, kendini İran siyasetinden dışlamak anlamına gelir. Bunlar reformcu da demokratik de değildir; bunlardan bir şey çıkmaz yaklaşımları yanlıştır. Rejim içindeki çatışmayı ve bloklaşmayı  sıradan bir çatışma ve parçalamayı olarak görmek, yanlış bir değerlendirme içinde olmaktır. Herkes bilmelidir ki rejim içinde ciddi çelişki ve çatışmalar vardır. Dolayısıyla muhalif kesimin belirli düzeyde toplumu dönüşüme uğratmak istediğini görmek gerekir. Tabii ki rejim tümden ortadan kaldırılmak değil, dönüşüme uğratılmak isteniyor, yumuşatılmak isteniyor. Şu andaki yönetimin karakterini toplum da eskiden yönetim kademelerinde güçlü olan bugünkü muhalif kesimler de kabul etmiyor. Bu açıdan Ruhani hedefine ulaşmak için diğer muhaliflerle birleştirmek isteyebilir. Ancak silahlı bir hareket ya da rejimi tümden yıkma gibi bir politika içinde olmayacaktır ya da böyle düşünen rejim karşıtlarından uzak duracaktır. Bu nedenle mevcut muhalif kesimi ciddiye almamak ve yaşanan gelişmeler bizi ilgilendirmez demek yanlıştır.

MUHALİF GÜÇLERLE İLİŞKİ

Demokratik özgürlükçü muhalif kesimler de bu durumdan yararlanarak, bu hareketle dolaylı ya da dolaysız birleşip bu sürecin daha da demokratikleşmesine, daha da özgürlükçü olmasına katkı sunabilirler. Bu konuda sekter yaklaşarak, sadece bizim dediğimiz gibi olsun, bizim dediğimiz gibi olmasa biz bu muhalif hareketlerin içinde ve yanında olmayız denilirse aslında kaybedenler bu demokrasi güçleri olur. Rejimin İslami yanı niye hedeflemiyor? İslami rejimi yıkmayı hedeflerlerse ancak o zaman ittifak yaparız, şunu yaparız, bunu yaparız bunun dışında yapmayız denilirse bu aslında batı kafasıyla yaklaşan, siyasetten hiçbir şey anlamayan dogmatik ve çok kaba bir yaklaşım olur. Bunun için KODAR olarak İran’daki gelişmelere batılıların gözüyle yaklaşmaktan uzak durmak kadar, mevcut muhalif güçlere de sekter yaklaşmamalıdır. Tabii ki eleştirilir ya da eleştirilecek yanları olur, ancak bu güçlerle yumuşak ilişki kuracak bir söylem tutturulmalıdır.

SİYASAL ÇÖZÜM ORTAYA KONULMALI

Bu yönüyle KODAR, Kürt sorununun siyasal çözümü, İran'ın demokratikleşmesi biçiminde bir yaklaşım içinde ele alıyor. Ancak şu anda İran'daki muhalif toplumsal güçler biraz daha aktif durumda olduğu için siyasal çerçeveyi de bu yönüyle İran'ın reformlar yaparak demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik siyasal temelde çözülmesi yönünde koymak daha sonuç alıcı olabilir. Hatta demokratik İran, federal ya da özerk Kürdistan biçiminde bir politikaya da sahip olabiliriz. Kuşkusuz İran'ın demokratikleşmesi süreci Kürt halkının özgürleşmesi açısından da önemli imkanlar sunar.

KODAR da, Ortadoğu halkları da, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren siyasi güçler de Ortadoğu gerçekliğine bağlı olduklarını zihniyet ve tutumlarıyla ortaya koymalıdır. Tabii ki Ortadoğu’daki demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin en önemli hedeflerinden biri Ortadoğu siyasal, sosyal ve kültürel yaşamı içinde dogmatik ve toplum dinamizmini öldüren geriliklerin aşılmasıdır. Ancak bu da batı kafasıyla değil de, Ortadoğu’nun kendi olumlu değerleri üzerinde ve Ortadoğu tarihsel gerçeği temelinde yapılacaktır. Bu temelde Ortadoğu gerçeğinde bir demokratikleşme, demokratik İran ve halkların kardeşliği temelinde Kürt sorununa demokratik siyasal bir çözüm isteyen bir politika ortaya konulmalıdır. Ortadoğu ve İran gerçeğini dikkate alan böyle bir politika İran'da etkili olabilir. Çünkü İran'daki Kürtlere yaklaşım öyle Türkiye'deki gibi çok inkarcı temelde değildir.

SONUÇ ALICI ESNEK TAKTİK GEREKLİLİĞİ

Kürtler var, ama hakları yok gibi bir politika uygulamaktadırlar. Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesini zorla bastırmak için her türlü yöntemi kullanmaktadır. İdamlar, komplolar, ajanlaştırmalar ve daha birçok yöntemle halkın özgürlük mücadelesini bastırma politikası izliyorlar. Kuşkusuz egemenlikçi, baskıcı ve ince inkarcı bir politika izlemektedir. Ancak açık bir inkarcı bir politika içinde olamamaları sorunun çözümü açısından değerlendirilebilecek bir husustur. İran’da ortaya çıkan hareketlilik ve bunun ortaya çıkardığı reform ve yumuşama isteği İran toplumunda Kürt sorununun demokratik çözümü doğrultusunda yeni düşünceler ortaya çıkarabilir. Bu yönüyle doğru politika izlemek gerekir. Hele böyle mücadele anlarında, devrim anlarında, halk hareketleri anlarında doğru politika ve sonuç alıcı esnek taktikler üretmek esas olmalıdır.

POTANSİYEL VE GÜÇ VAR

İran’da gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin hem doğru politika üretme hem de İran’daki siyasal gelişmelere müdahil olma ve söz konusu hareketin içeriğini ve hedeflerini demokratikleşme boyutunda kapsamlılaştırma ve derinleştirme potansiyeli ve gücü vardır. Böyle bir özgürlük iradesi vardır. Kürt Özgürlük Hareketi'nin Doğu Kürdistan'daki toplumsal desteği küçümsenemez. Aslında İran toplumunu da etkileyen bir yaklaşım içindedir. İran devleti tarafından da İran'daki muhalifler tarafından da, İran toplumu tarafından da bölgesel ve dış güçler tarafından da dikkate alınacak bir Kürt Özgürlük Hareketi, Kürt demokratik toplum gerçeği söz konusudur.

İRAN'DA DEMOKRATİK MÜCADELE DERİNLEŞTİRİLECEK

Kürt Özgürlük Hareketi'nin İran sınırları içinde, Türkiye sınırları içinde, Suriye sınırları içinde bu sorunu diğer halklarla yan yana yaşama ekseninde demokratik temelde çözme politikası doğrudur. Bunu esas almak gerekir. Bu çözümü nasıl gerçekleştireceğiz bunu düşünmek gerekir. Bu bir mücadele işidir. Mucizevi ya da kestirme yöntemlerle olmaz. Birilerinin gelip ülke ve demokrasi bahşedeceğini düşünmek, zaten demokratik ve özgürlükçü olmamaktır. Türkiye'deki mücadelenin bugünlere nasıl gelindiği iyi bilinmelidir. Kürt halkı büyük zorluklara karşı direnerek, büyük bedeller ödeyerek bugünlere gelmiştir. Bu bakımdan demokratik örgütlenme, toplumsal mücadeleyi geliştirme ve demokratik güçlerle birleşme mücadelesinin büyük çabalarla ortaya çıkarılması gerekir. Ağır bedelleri olacak bir mücadeleyle Kürt halkı kendi özgürlük ve demokrasi alanını geliştirecek, demokratik örgütlenmesini güçlendirecek, İran'daki demokratik mücadelenin gelişmesini sağlayacak, derinleştirecektir.

KODAR ÖNEMLİ BİR AKTÖR

Klasik ulusal kurtuluşçuluk yaklaşımları ya da bölge ülkeleriyle sonuna kadar çatışma ve kavga etme temelinde bir şeyler elde etme politikası yanlıştır. Bölge halklarıyla kardeşlik içinde demokrasi ve özgürlüğü elde etme mücadelesi vermemek de yanlış bir politikadır.

En doğru yaklaşım, bütün parçalarda Kürt halkında gelişen bilinç düzeyini, örgütlenme düzeyini daha örgütlü hale getirip mücadeleyi geliştirmek ve İran’da olduğu gibi ortaya çıkan belirli imkanları büyük bir fırsat olarak değerlendirip bu ülkelerdeki demokratik mücadeleye güç vermek gerekir. (...) Şu anda İran tabii ki mevcut hareketlenmeye etkili mücadele edecek bu toplumsal hareketliliği örgütleyip mücadele gücü haline getirerek rejimi geriletecek aktörlere ihtiyaç duymaktadır. Kuşkusuz bu aktörlerin başında KODAR gelmektedir. KODAR’ın esas aldığı ideolojik ve teorik değerlendirmeler, örgüt ve örgütlenme anlayışı ve mücadele çizgisi KODAR’ın İran’da önemli bir siyasal ve toplumsal aktör olmasına imkan tanımaktadır. Zaten şimdiden KODAR Doğu Kürdistan üzerinde en etkili olan hareket olarak İran’da bu rolü oynamaya aday ve hazırdır.

DEMOKRATİK İRAN ÖZERK KÜRDİSTAN

İran'da demokratikleşmenin ve Özgürlük Mücadelesi'nin İran koşullarında gelişeceğini görerek, hatta İran'da gelişecek muhalefetin bırakalım batı yanlısı olmasını, batıya karşı tutumda daha tutarlı hale geleceğini görerek, yeni bir söylem, yeni bir politikayla, yeni bir üslupla demokratik mücadelenin geliştirilmesi gerekmektedir. Tabii ki gerilla yine özgürlüğün ve demokrasinin güvencesi olarak varlığını sürdürür, bir savunma gücü olur. Her türlü saldırıya karşı halkı ve halkın değerlerini savunur. Meşru savunmasız bir mücadele düşünmek, özellikle de Ortadoğu’da kuzuyu kurda teslim etmektir. Ama bütün mücadeleyi gerillayla sürdürmek, vururum, parçalarım toprak parçası koparırım gibi yaklaşım yerine, Meşru Savunma gücünün varlığı koşullarında demokratik örgütlenmeyi geliştirerek İran halklarıyla birleşip demokrasi mücadelesi temelinde demokratik İran, federal ya da özerk demokratik Kürdistan hedefiyle mücadele geliştirilmeye çalışılmaktadır.

FUAD BERİTAN-KODAR EŞBAŞKANI