Altun: Ulusal Kongre stratejik bir ihtiyaçtır

Altun, “Kürt Ulusal Kongresi çok stratejik bir ihtiyaç olarak karşımızdadır. Şimdi yeni bir hareketin ulusal kongre çalışmaların katılması bu şeyi güçlendirir. Kürt sorununu gündemleşmesini güçlendirir” dedi.

Arapça yayın yapan Awane gazetesine konuşan Altun, “Güney’de federatif bir yapı ortaya çıkmıştır. Rojava’da federasyon talepleri dünya sisteminin masasında duruyor. Doğu dünya gündemindedir. Bakurê Kürdistan’da mevcut Türkiye rejiminin tartışılma düzeyiyle Kürt meselesinin gündem oluş biçimine baktığımız zaman birikim zaten kendiliğinden anlaşılır. Bunların hepsi kazanım” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun’un röportajının ikinci bölümü:

Tarihin bu aşamasında, Kürtlerin siyasal bilinci ve farkındalığı istenilen düzeyde midir? Bu bilinç Kürtlere dayatılan siyasi baskılardan kurtulmak için bir temel oluşturabilir mi? Kürdistan’ın her dört parçasındaki Kürt parti ve örgütlerinin kendi davaları uğruna verdikleri mücadelelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürtler gerçekten de tarih boyunca sürekli mücadele eden bir halktır. Bunu kesinlikle görmek lazım ve özellikle de 1. ve 2. dünya savaşından sonra da sürekli bir direnme ve mücadele içerisinde kendisini var eden bir halktır. Burada ilginç bir şey; Kürtlerin gerçek anlamda ortaya çıkan sonuçlarına baktığımız zaman, mevcut durumuna baktığımız zaman, gerçekten de siyasi durumun ve kendinin ne kadar farkında olduğu konusu istenilen düzeyde değil. Doğru bir mücadele verilmiştir. Bir birikim, bir siyasal bilinç vardır ancak bu onu gerçekten de özgürlüğe götürebilecek niteliklerde bir büyüklüğe de ulaşmamıştır. Bu konuda kesinlikle sorunludur. Zaten böyle olduğu için de tarih boyunca yaşanan olaylar kendi farkına varamamanın sorunlarıyla ancak izah edilebilir. Ve bu gününün Ortadoğu krizi ve yaşanan durumlara baktığımız zaman bunun böyle olduğunu rahatlıkla insan söyleyebilir. Onun için Kürtlerin tarih boyunca direnişlerini inkar etmemek gerekiyor, siyasi varlıklarını kabul etmek gerekiyor. Bu konuda belli bir birikiminde ortaya çıktığını söylemek gerekiyor. Ama gerçeğin tam da farkına varmış veya bunu çözebilecek nitelikte bir patlama düzeyinde de aşamasında değildir.

Zaten bugün eğer bazı sorunlarla kaşı karşıya kalıyorsa, kendisini aşamıyorsa bu da kesinlikle bununla ilgilidir. Ortadoğu gerçeğine baktığımız zaman kapitalist modernitenin genel bunalımının en ağır biçimi Ortadoğu’da yaşanıyor. Ve Ortadoğu’da ne geleneksel iktidarlar kendi lehinde sorunu çözebiliyor ne de uluslararası sermaye kendi lehinde sorunları çözebiliyor. Ve her iki egemenlikli güçte sorunları kendi lehine çözmek için ne kadar çaba sarf ediyorsa o kadar bataklığa batıyor, o kadar sorunları derinleştirerek kaosu derinleştiriyorlar. Bu Ortadoğu krizinde çok geniş yelpazede toplumun tümünü kapsamına alan sonuçlar, sorunlar ortaya çıkarıyor. Tam da böyle bir durumda Kürtler hala bu Ortadoğu krizinde kendilerini güç haline getirme, özgür kılma, bağımsız kılma sonucu ortaya çıkaramıyorlarsa bu onların siyasi birikimindeki zafiyeti gösteriyor ya da kendi tarihi boyunca vermiş oldukları mücadelede çıkardıkları sonucun sorunlu olduğunu gösteriyor. O zaman bu konuda eleştirel olmak gerekiyor ve burada Kürtlerin bütün imkanlar ortaya çıkmasına rağmen o birikimlerini doğru ifade edemedikleri içinde gerekli hamleyi yapamıyorlar. Bunu bütün parçalara indirgeyip tartışabiliriz. Bunu bütün Kürdistan içerisinde ele almak ve bunu parçalara indirgeyerek meseleye bakarak ta kesinlikle biz bunu tartışabiliriz. Elbette ki Kürdistan’daki bu mücadele siyasi hareketlerle ifade edilecek bir durumdur. Siyasi hareketlerin durumu bu konuda elbette ki belirleyicidir. Toplumu örgütleyip toplumun sorunlarını çözmede, topluma özgürlükler getirmede temel rol siyasi hareketlerle ilgilidir. Bu konuda da çok sorunlu durumlar vardır. Yani Kürdistan’ın hangi parçasını ele alırsanız alın mevcut siyasi hareketlerin durumunu ele aldığımız zaman bu konudaki sorunu ortaya çıkar. Yaklaşımlarda bu rahatlıkla anlaşılabilir. Her şeyden önce yani Kürtlerin Ortadoğu’daki inkar edilen bir gerçeği var.

Bu inkar edilen gerçek uluslararası bir sistemin öngördüğü bir gerçektir. Şimdi durum böyleyken Kürtlerin hala kendisini genel anlamda Kürtlerin kendisini uluslararası sistemle ifade etmeye kalkışması bir zafiyeti içeriyor. Yani kendisini bu hale getiren bir uluslararası sistemi görüp ona göre sorunlarını gündemleştirmek, onun mücadelesini vermek yerine daha çok uluslararası sistemden beslenerek sorunları çözmek gibi bir yaklaşım içerisine girmek en büyük bir zafiyettir. Tarih boyunca baktığımız zaman birçok örnek verebiliriz. Mesela tarihte Mahabad Kürt cumhuriyetinin durumuna bakalım. Ne çıkar ortaya? Bir sefer Mahabad cumhuriyeti ilan edilmeden önce dünya sistemi tarafından parçalanan, paylaşılan, yok sayılan bir Kürdistan vardır. Ama daha sonra 1. ve 2. dünya savaşlarındaki siyasal durum Kürtlerin taktik bir unsur olarak kullanılmasını gerekli kıldığı için de Mahabad Kürt cumhuriyetinin ilanına destek veren uluslar ortaya çıktığında burada Kürtlüğün kendisini ifade ettiği durumla karşılaşıyoruz. Ama uluslararası siyasette en ufak bir değişiklik tekrar onun ortadan kalkmasını hatta onun kurucularının bile idam edilmesine götürüp sanki hiçbir şey olmamış gibi tarihten silinme gibi bir duruma götürebiliyor. Yine 1975’lerde Cezayir anlaşması yine öyledir. Cezayir anlaşması önce Kürtlerin uluslararası ilişkilerine baktığımız zaman yani adeta hem bölgesel güçlerden destek alan hem de uluslararası güçlerden destek alarak Irak sömürgeciliğine karşı mücadelenin imkanlarına sahipken Cezayir anlaşmasıyla birlikte sömürgecilerin kendi arasındaki sorunlarını çözmek Kürtlerin inkarı temelinde sorunlarını çözmek ama bunu da uluslararası güçlerle tamamlamak gibi bir durum içerisine girdiler.

O zaman Irak’ın İran ile olan anlaşmaları ABD’nin bunu desteklemesi o güne kadar destekledikleri Kürt hareketlerini birlikte bastırarak yok sayma durumuna gelmişlerdir. Bunu günümüze getirdiğimiz zaman aynı durum bugün de söz konusudur. Bugün bakıyoruz Kürdistan’ın dört parçasındaki birçok güç hatta büyük ezici güç meseleye daha çok bölgesel ve uluslararası güçlere dayalı olarak kendisini var etmek ve mücadele etm k gibi bir durumla meseleyi çözeceğini düşünüyor. Sanki Kürdistan’ın bu durumu gökten zembille inmiş gibi, sanki kimse bunu yapmamış gibi, sanki bütün bölgesel güç olanlar, uluslararası güç olanlar Kürtlerin kadim dostlarıdırlar da Kürtler böyle bir gafleti yaşamışlar. Bunlardan kurtuluş bekler gibi bir pozisyon içerisine giriyorlar. Bu pozisyon içerisine girdikleri için de örgütlenme siyasetini buna göre yapıyor. Buna göre yapınca da attığı her adım büyük bir felakete yol açıyor, attığı her adım büyük bir yıkıma yol açabiliyor.

Hesabı yanlış. O zaman Kürtlerin bu konudaki birikimini tartıştığımız zaman bunları görmemiz gerekiyor. Şimdi sadece tarih değil günümüzde de bunu görüyoruz. İşte son Irak’ta yapılan referandum bunun en tipik örneklerinden birisidir. Şimdi burada şunu söylemek istemiyoruz, bölge güçleriyle ilişki olmaz, ittifak olmaz. Uluslararası güçlerle ittifak olmaz anlamında değildir bu. Elbette ki kendisinin bir duruşu olur, bu duruşun gerekli kıldığı ilişkiler elbette gereklidir. Elbette strateji ve taktik neyi gerektiriyorsa o yapılabilir ama burada önce kendini, kimliğini oluşturman gerekiyor, çıkarlarını oluşturman gerekiyor, amaçlarını oluşturman gerekiyor. Bu yapılmadan bu tür ilişkilere girilirse bu ilişkiler işbirlikçiliğin ötesine geçilemez ve hiçbir işbirlikçilikte seni kurtuluşa götürmez. Mutlaka belki konjonktürde bir şeyler kazanmış gibi görünebilirsin, belki toplumun marjinal kesimlerini ifade ettiği birtakım kazanımlar söz konusu olabilir ama toplumun hepsinin özgür olması mümkün değildir. Şimdi son referanduma baktığımız zaman bunu çok daha iyi görebiliriz.

Mevcut dünyadaki siyasi durumu iyi okuyamamak, bölgedeki siyasi durumu iyi okuyamamak ve bunları iyi okumadığı için de daha ileri kazanımlarını köklü bir yaklaşımla formüle etmekten çok pragmatik ve çıkarcı bir temelde bunları ifade etmenin dar yaklaşımı yine bölge ve uluslararası güçlere bakış açısındaki körlük referandum gibi zamansız bir çıkışa neden oldu. Bu ise yeni bir felakete yol açmıştır. Yani şu ön görülemedi; tarih boyunca Ortadoğu’da Kürtleri bölen, parçalayan, yok eden, tasfiye eden güçlerin birbirine çelişkilerine rağmen varlık nedenleri budur. Eğer Kürtler yeniden var olmayı çok iyi bir şekilde beceremezlerse bunlar arlarındaki çelişkilere rağmen bir araya gelerek Kürtleri yok etmede yeni bir hamle geliştirebilirler. Uluslararası güçler de kendi çıkarlarını öngörerek çıkarlarını güçlü olandan ifade ederek seni yok etmeye ortak olabilirler. Neticede bu referandumda varılan sonuç bu olmuştur. Yani uzun yıllar mücadele sonucunda elde edilen kazanımlar bu kazanımların birikimleri sanıldığı kadar az değildi. Kuzeyde dev gibi özgürlük mücadelesi yürüyor, Rojava’ya baktığımız zaman Rojava hiç kimsenin düşünmediği düzeyde yeniliklerle kendisini gündemleştiriyor. Güney Kürdistan’da federatif bir yapı ortaya çıkmış ve federatif yapı Irak federasyon tartışmalarında sorunlu bölgeleri bile kendi kapsamına alacak kadar konfederal düzeye gelmiş bir durum arz ediyor. Bütün bunların bir kazanım olduğunu görmek gerekirdi. Bu kazanımlar güvenceye alınmadan, bunların parçalı hali giderilmeden bunları güç haline getirmek mümkün müdür? değildir. Parçalı duran bir zafiyettir. O zaman bu var olan durumları güç haline getirmenin iç sorunlarını çözme konusunda herhangi bir siyaset yapılmadı. Bir siyasal oluşum içerisine girilmedi, bu siyasal oluşum içerisine girilmeden bu parçalı durum içerisinde kendisini güçlü gören bir takım marjinal çıkışlarla hepsine birden el koymanın siyaseti biçiminde yaklaştılar. Ve bu neye yol açtı? Kaybetmeye yol açtı. Yani bütün uluslararası desteği adeta yok eder hale getirdi. Bölgede birbiriyle sorunlu olan birçok gücü yan yana getirip Kürt karşıtlığına dönüştürdü ve bütün bunlar Kürdistan’daki kazanımları Güney’deki kazanımları ortadan kaldıracak bir noktaya getirdi. Ama bu kendisiyle sınırlı kalmadı aynı zamanda bu Rojava, Bakur ve Rojhilat devriminin de etkilenebileceği sonuçlar ortaya çıkardı.

Bu bağlamda baktığımız zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz Kürtlerin özgürlük mücadelesinin yaratmış olduğu bir siyasi birikim vardır ama bu siyasi birikim doğru bir havuzda toplanarak bir doğrultu kazanmamıştır. Halen kendi içerisinde çok parçalıdır. Parçalı olması sorun değil farklı dünya görüşlerine sahip olunabilir, farklı siyasi perspektiflere sahip olunabilir sorun bundan kaynaklanmıyor, farklı güç oluşumlarına sahip olunabilir sorun bandan da kaynaklanmıyor, sorun meseleye ulusal ve toplumsal açıdan bakma bilincidir. Şimdi eğer bir siyasi gücün bir toplumsal bakış açısı yoksa köklü bir ulusal bakış açısı yoksa kendi çıkarını kesinlikle o toplumda ifade edemez. Hiçbir zaman yaptıklarıyla toplumun ihtiyaçlarına cevap veren bir öncü güç haline de gelemez. Kürtlerin bu konuda ciddi bir sorunu vardır. Tarihsel ve toplumsal, ulusal bakış açılarında sorunları var. Bu sorunları aşamamışlardır, bu sorunları aşamama nedeni ise tarih boyunca sömürgeci devletlere karşı mücadele etmelerine rağmen bedel ödemelerine rağmen sömürgeciliğin uygulamalarından kendilerini kurtarmamış, zihniyetlerinden kendilerini kurtarmamış.

Uluslararası kapitalist sistemin zihniyetinden kendisini koparmamış, daha çok onun argümanıyla meseleye bakan ve onun araçlarıyla kendini yaratmaya çalışan bakış açılarından kendilerini kurtaramadığı için sorunu çözemiyorlar. Onun için tarih büyük fırsatlar ortaya çıkarmasına rağmen bu fırsatları alıp güce dönüştüren bunu özgürlüğe dönüştüren bir sonuç elde edemiyorlar. Şimdi esas olarak buradan bunun sorgulanması gerekiyor. Şimdi bunu bütün parçalar içinde söylenebiliriz. Yani Kürdistan’ın her parçası için ele alındığı zaman benzer sorunlar diğer parçalar içinde söylenebilir. Esas aşılması gereken durum budur. Yani bir mücadele, bir direniş vardır. Bu mücadelenin direniş ve birikimleri vardır. Bu birikimler küçümsenmeyecek bir miras oluşturmuşlar. Bunun doğru kullanılması halinde Kürtler hem parçalanmışlığını giderebilir hem de özgürlüklerini ortaya çıkarabilirler hem de tarihte olduğu gibi Ortadoğu’ya özgürlük getirebilecek öncü güce dönüşme fırsatları her zaman vardır. Ama bunu fırsata çevirmenin ve bunun hayata geçirebilmenin yerine getirilmesi gereken görevleri var. Anacak bu görevleri yerine geldiği zaman bu söz konusu olabilir.

Nedir bu görevler? Bu görevlerin başında öncelikle bütün farklılıklara rağmen bir sefer Kürtlerin sorununda ortak nokta yakalamak gerekiyor. Sorunun tanımında sorunu ele alış biçiminin de sorunu çözme konusunda ulusal bir perspektife ve bu temelde bir ulusal birliğe ulaşmak gerekiyor. Buna ulaşıldığı zaman mevcut bu birikimlerin tümü doğru bir çizgide gelişme şansını elde edebilir. Şimdi bunu yapamıyoruz, bunu yapamadığımız için de bu ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Sizin düşüncenize göre, sadece Öcalan’ın tezleri ve gerilla direnişi çerçevesinde Kürtler kendi siyasi ve ulusal amaçlarına ulaşabilirler mi? Ya da Kürdistan’da da yansıması olan dünyadaki gelişmeler, siyasi ve kültürel mücadele için farklı kapıların aranmasına fırsat sunacaktır?

Bizim paradigmamız çok geniş kapsamlı, bizim paradigmamız içerisinde bizim bir ideolojik yaklaşımımız var. Fakat şöyle algılanmaması gerekiyor, sadece Öcalan’ın paradigması ya da PKK’nin anlayışıyla ve onun mücadele tarzı tek seçenektir, bu olmazsa hiçbir şey olmaz gibi bir yaklaşımımız yok. Biz kendi paradigmamızı oluştururken demin söylediğim gibi bir tarihsel toplum tanımından hareket ediyoruz. Tarihsel toplumun sorunlarının tespitinden hareket ediyoruz. Bu sorunları çözmenin metodu ve araçlarında söz ediyoruz.

Bunlara dikkat edilirse zaten bu paradigma kendi içerisindeki toplumu tanımlar ki toplum için koymuş olduğu farklılıklara meşruluk tanıyan bir yaklaşımdır. Her farklılığın kötülük olmadığı, her farklılığın bir toplumsal zenginlik olduğu gerçeğinden hareket ediyoruz. Onun içinde her toplumsal varlığın farklılığını meşru sayıyoruz. Yani merkezi değil, benmerkezci değil, tekçi değildir bizim paradigmamız böyledir. Öcalan’ın paradigması böyle olunca kapsayıcıdır. Tekil değildir. Her toplumsal olgu kendisini bu paradigmayla ifade edebilir, bu paradigma bütün farklılıklara açık bir paradigmadır. Meseleyi öncelikle böyle kavramak gerekiyor. Yani şöyle değil, bir toplum var, bu toplum içerisinde PKK bir düşünce olarak topluma giriyor ve bütün toplumu bu düşünceye getirmek istiyor gibi değildir bu. Bir toplum vardır, PKK bu toplumu meşru görüyor, toplumdaki farklılıkları meşru görüyor ve bir düşünce koyuyor ortaya, ulusal ve özgürlük düşüncesi koyuyor ortaya her toplumsal kesimin özgürlük ve ulusallığı konusunda kendini esas alan bir bakış açısına kendisini açık tutuyor.

Böyle bir bakış açısına sahiptir. Böyle bakınca şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, biz bu konuda tekil bir yaklaşım içerisinde değiliz. Sadece PKK’nin paradigmasıyla meselelere bakmak diye bir zorunluluk, bir şart yoktur. Bu konu çok daha farklı eğilimlerin, düşüncelerin, meşruiyetini ortadan kaldırmaz. Hatta onların varlığı bir zenginlikte olarak ortaya çıkabilir. Bu neyle ilgilidir? Bu sorunun tespiti ve sorunun çözümüyle ilgilidir. Eğer birbirinden çok farklı güçler bir ulusal sorunu tespit etme ve doğru bir çizgide ise bu ulusal sorunun çözümünün gerekliliğinin içinde ise buradaki farklılık çok zararlı bir farklılık değil. Ulusal sorunu tespit etmek ve sorunu çözmede bir araya gelmeleri bir güç oluşturur. Bir sorunu çözmede bir güç oluşturur. Şimdi birisi tek başına bunu yapamayabilir ya da eksik kalabilir ya da birisi tek başına yaptığında toplumsal sorunlara da yol açabilir. Bu açıdan farklılıklara çok kendisini kapatmamak gerekir.

Ama burada farklılık dediğimiz zaman yani herkesin istediği gibi istediğini yapması olarak da algılanmaması gerekiyor. Herhalde kötülük yapan birisini de farklılık olarak görmemek gerekiyor. Onun için PKK’nin bakış açısında tarihsel, toplumsal, siyasal, ulusal, kültürel bütün sorunlara cevap olabilecek bütün arayışlar ve bütün oluşumların meşruiyeti vardır. PKK’nin bakış açısında meşruiyeti vardır. Bunların tümü eğer doğru bir ilişkilenme içerisinde olurlarsa bunlar büyük bir güce dönüşebilirler. Ama bu farklılıklar kendisinin marjinal bir konumda tutar da tekleşmeyi esas alırlarsa bu farklılık bir toplumun imhasına kadarda götürebilir. Toplumu parçalamaya, dağılmaya da götürebilir. İkincisi ise tek bir araçla mücadele edilmez. Yani bugün PKK gerillayı temel bir mücadele aracı olarak kullanıyor fakat bunu başından beri söylemiştir: bu daha çok Kürdistan’ın siyasal yapısıyla ilgilidir, sömürgeciliğin siyasal yapısıyla ilgili bir şeydir. Şimdi sömürgecilik Kürtleri tümden inkar ettiği için Kürtlerin kendisini hiç bir alanda ifade edebilme imkanı olmadığı için, hiç bir hukuki dayanakları olmadığı için Kürtler örgütlenmede illegaliteyi, silahlı mücadeleyi esas almak zorunda kaldılar. Bugünde aynı şey geçerlidir. Şimdi onun için gerilla temel bir mücadele aracı olarak PKK’de kabul görmüştür fakat PKK diğer mücadele biçimlerini reddetmemiştir. Toplumsal örgütlenmeler, sendikal örgütlenmeler, sosyal örgütlenmeler, kültürel örgütlenmeler, cinse dayalı örgütlenmeler, etnik, dini örgütlenmeler bütün bunlara da hitap etmiştir. Yani PKK’nin yürütmüş olduğu gerilla savaşından çok yürütmüş olduğu toplumsal örgütlenme mücadelesi daha ağırlıklıdır. O zaman gerek mücadele de gerek mücadelenin araçlarında gerekse toplumsal özgürlük mücadelesini temsil eden güçlerde farklılıklara kesinlikle kendisini açık tutması gerekiyor. Siyasi olarak da،şimdi bölge ve dünyada çok büyük gelişmeler var, bölgede siyaset yapan güçler var, uluslararası alanda siyaset yapan güçler var. Bu güçlerin yaratmış olduğu sakınca ve imkanlar vardır. Elbette ki bunların sakıncaları karşısında kendilerini yeniden yaratmak bunların sunduğu imkanlar üzerinde kendini yeniden örgütlemek de bir ihtiyaçtır, bir gerekliliktir. Bunu da yok saymadan bunu da hesaba katarak yaklaşmak en doğru bir yaklaşımdır. Onun için biz tekil yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Benmerkezci yaklaşımı çok doğru görmüyoruz. Genelde Kürt meselesinin çözümünde ve toplumsal sorunların çözümündeki perspektiflerimize dikkat edilirse tekil karakter taşıyan çözüm ve örgütlenme modellerini sunmuyoruz. Daha çok zenginliklerin kendisini ifade edebildiği birlikler biçiminde, demokratik birliğe dayalı çözümler esası üzerinde kendimizi ifade ediyoruz.

Diğer partilerin ulusal siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? Başur’daki herhangi bir ulusal güçle, kısa veya uzun vadede, genel bir stratejinin belirlenmesi için, ortak çalışmanın veya ortak düşüncelerin bulunma ufkunu nasıl görüyorsunuz?

Genel anlamda ortaya çıkan sonuçlara baktığımız zaman doğru bir yaklaşımla Kürdistan’ı anlamak gibi bir zorunlulukla karşı karşıyayız. Başta bu konuda bir sorun var. Söylem düzeyinde herkes genel bir Kürdistan’dan söz eder. Büyük Kürdistan’dan söz eder ama herkes büyük Kürdistan’dan söz ederken esas olarak bütün şey bir parça üzerinde inşa edilir, burada bir çelişki var. Kürdistan parçalanmış, biz Kürdistan’ın bütünlüğünü teorik olarak söylüyoruz ama bütün farklılığımızı parçayla ifade ediyoruz. Burada derin bir sorun var. Bu konuda bizim ulusal bilincin oluşmasının Kürtlerde sorunlu olduğunu düşünüyorum ben. Her şeyden önce Kürdistan’a bütünlüklü, tarihsel ve toplumsal perspektifle bakmamız lazım. Bu perspektifle baktıktan sonra Kürlerin tarihsel, siyasal durumu perspektifiyle bakmak gerekiyor.

Böyle Kürdistan’ı anlamak, tanımak gerekiyor. Böyle baktığımız zaman o zaman şunu söyleye biliriz; Kürdistan kesinlikle bir bütündür. Kürdistan’ın bütünlüğü tarihsel gerçekliğinden, coğrafya bütünlüğünden kaynaklanıyor. Fakat Kürdistan’ın siyasi tarihine baktığımız zaman tarihin değişik kesimlerinde ortaya çıkan olayların Kürdistan’da yaratmış olduğu parçalanmışlık ve bir bölünmüşlük vardır. Bu parçalanma ve bölünmüşlük üzerindeki uygulamalarla birlikte derinleşerek onların birliğine zarar verebilecek sonuçlar ortaya çıkarmıştır. O zaman bizim meseleye bakış açımızda önce Kürdistan’a bütünlüklü bakmak arkasında da ortaya çıkmış bu parçalanmışlığın temeline kesinlikle bakmamız gerekiyor. Bu konuda sorunlu bir bakış açısı vardır. Şimdi ne zaman ulusal birlikten söz edilirse herkes bunun sözünü yapabilir. Ama pratik uygulamalara gelindiği zaman parça eksenli herkes kendisini ifade ediyor. Parçacılık esas öne çıkarılır, örneğin herkes Sykes-Picot’un yüzüncü yılında Seyks-Picot’a karşı çıktı. Ama pratik uygulamalara gelince doğudaki siyasal hareketler diyor doğu bize ait, güneydekiler diyor güney bize ait, şimdi bu bakış açısıyla Sykes-Picot onaylanıyor mu yoksa karşı mısın? Yüzüncü yılında sen karşı çıktığını söylüyorsun ama pratik uygulamada da parça benimdir diyerek aslında Sykes-Picot’u onaylamış oluyorsun.

Demek ki ulusal bakış açısında bir sorun var. Yani ulusal bakış açısı çok sorunlu bir durumdadır. Bizim bunları kesinlikle aşmamız gerekiyor. Bunlar doğru bir ulusal bakış açısına sahip olmadan mevcut Ortadoğu’daki siyasal gelişmeleri anlamamız mümkün değildir. Siyasi gelişmeleri anlamak mümkün olmayınca kendi ulusal çıkarlarımızı ifade etmek onun mücadelesini verip ona statü kazandırmak mümkün olmaz. Tarih bize bunu öğretmediyse tarihteki olaylardan biz halen bunu öğrenmediysek demek ki bizim kafamız çalışmıyor. Çünkü tarihi olaylar kendisini öyle yakıcı bir şekilde dayatmış ki ya bu sorunu anla ya da yok olup gidersin diyecek kadar sert şeyler söylüyor. Biz bunu bir türlü anlamak istemiyoruz. Neden anlamak istemiyoruz? Çünkü sömürgeciliğin parçalama, bölme sistemini biz kendimizde bir zihniyet haline getiriyoruz. Kabul ediyoruz, bizi parçalayandan, bölenden kurtuluş umudu taşıyoruz, sorun buradan kaynaklanıyor. Yani sömürgeciliğin Kürdistan’da içseleştirilmesi, beyinselleşmesi gerçeğini yaşıyoruz. Bundan kendimizi kurtaramadığımız içinde parça eksenli bakmak bizim temel bakış açımız oluyor. Parça eksenli bakmakla yetinmiyoruz aynı zamanda bizi bölüp parçalayana dayanarak kendimizi kurtaracağımızı düşünüyoruz. Onun içinde sürekli bizi yok eden güçlere dayanarak kendimizi onlardan var ederek özgürlüğe gideceğimiz arayışları içerisinde oluyoruz. Şimdi bu çok ciddi bir sorundur. Şimdi Kürdistan’da çok ciddi birikimler var. Kim ne derse desin, Kürtler kendi tarihinde belki son yüzyıllarında, kendi tarihinde yakalamış oldukları en büyük fırsatları yakaladılar şuanda. Eğer mevcut durumu görüyorlarsa bir dünya sistemi büyük bir kriz içerisindedir. Neden dünya sistemi diyorum? Çünkü dünya sistemi Kürdistan’ı bölen sistemdir, dünya kapitalist sistemi Kürdistan’ı bölen bir sistemdir. Bölüp parçaladığı günden beri de Kürtleri yok sayan bir sistemdir. Kürtler yok etmek isteyen sömürgeciler de bu uluslararası sistemin uzantılarıdır. O zaman sistemin krizde olması demek Kürtleri inkar eden bir dünya sistemin merkezinde bir sorun olduğu demektir. İkincisi dünya sisteminin sömürgeci politikasını uygulayan Ortadoğu’da uygulayan güçlerde bunla bağlantılı olarak derin bir kriz içerisindedirler. Kriz sistemseldir, kriz aynı zamanda Kürtlerin yüzyıl verdiği özgürlük mücadelesini sonuçlarıyla da orantılıdır. Şimdi o zaman dünya sisteminin kriziyle Kürdistan’ı parçalayıp bölüp yönetenlerin içinde bulunduğu kriz düşmanın güçsüzlüğünü gösteriyor. Ama Kürtlerin yüzyıllık mücadelesinin bütün eksikliklerine rağmen birikimleriyse oldukça ciddi birikimlerdir. Bizi eğer son beş yıllık Ortadoğu krizindeki kazanımlarla bunu yan yana getirdiğimiz zaman öyle bir tablo ortaya çıkıyor ki tablo artı ve eksilerle dolu bir durumdadır. Eğer gerçekten de birçok kazanım artık statü kazanmıştır, birçok parça uluslararası meşruiyet noktasına gelmiştir.

Mesela Güney’de federatif bir yapı ortaya çıkmıştır. Rojava’da federasyon talepleri dünya sisteminin masasında duruyor. Doğu dünya gündemindedir. Bakurê Kürdistan’da mevcut Türkiye rejiminin tartışılma düzeyiyle Kürt meselesinin gündem oluş biçimine baktığımız zaman birikim zaten kendiliğinden anlaşılır. Bunların hepsi kazanım. Bir de bu kazanımları temsil eden siyasi güçler var siyasi güçlerin öncülüğü var. Bir de bunun arkasında ulusal bilince kavuşmuş politize olmuş bir toplum var. Eğer burada doğru bir yaklaşım içinde olunursa bu kazanımların hem Ortadoğu’da hem dünya sistemi içinde bir statü kazanmaması için hiçbir neden yoktur. Uluslararası bir güvenceye girerek bunlar bir kazanıma dönüştürülebilir. Bunun önünde ciddi bir engel yok. Çünkü Kürtler bunun mücadelesini vererek bu sonucu ortaya çıkardılar. Ama eğer Kürtler bunu başaramazsa doğru bir ulusal bakış açısına sahip olamazlarsa, bu ulusal bakış açısını birlikte bir güce dönüştüremezse bu güç ortak bir siyaset üretemez bir duruma gelirse, o zaman bu kazanımların tümü parçalıdır, parçalı olan hiçbir şeyin statü kazanması mümküm değildir. Geçici taktik kabuller görse de uzun vadede sürekli tehlikededir. O zaman bu kazanımları bir statüye dönüştürmek ne kadar mümkünse bütün kazanımları da bir günde kaybetmek de o kadar tehlikelidir. Şimdi bunun yolu nedir? Bunun yolu, öncelikle doğru ulusal bakış açısı önce Kürdistan’ın dört parçasında bir ulusal birlik, arkasındaysa Kürdistan’ın bütün parçalarında bir birliği gerektiren kademeli bir ulusal birlik buluşması gerekiyor.

Bu bizde hem doğru bir vatan bilinci, ulus bilinci, ama bununla bağlantılı siyasal olarak parçalanmanın doğru bir bilincini geliştirir. Bu bilince sahip olmak çok önemlidir. Aynı zamanda bunu doğru bir noktaya götürmenin talepleriyle de kendini var etmek anlamına gelir. O zaman bu birlik çok önemlidir. Bu birlik şuandaki kazanımları koruyup statüye dönüştürmenin temel kilit noktasıdır. Olmasa olmazıdır. Bunu yapamadığın sürece hiç kimse bunun dışında hiçbir kazanım elde edemez. Şimdi bu konuda hiçbir güç tek başına sorunu çözemez. Hiçbir parça da tek başına bu sorunu çözemez. O zaman Kürdistan’da var olan tüm siyasi güçlerin bakış açılarını bu konuda düzeltmesi gerekir. Öncelikle bakış açısını düzeltmesi gerekiyor. Kürdistan’a bütünlüklü bakmaları gerekiyor. Kürdistan ile sömürgecilik, sömürgecilik ile dünya sistemi arasındaki bağları çok iyi görmesi gerekiyor. Bunları çok iyi görmesi gerekiyor ve öncelikle kendini bütünlüklü bir var etmenin yaklaşım ve perspektifine sahip olması gerekiyor ve hemen bununla birlikte kendisini kendi parçasındaki ifadeye kavuşturması gerekiyor. Bütünlüğü inşa etmeden parçadaki ifadeyi ortaya çıkaramasın. Parçayı esas alarak bütünü oluşturamazsın. Bütüne bakmak gerekiyor. Bütüne bakmadan parçaya bakarsan, bu yanılgılı olur. O zaman bütünlüklü bakış açısı parça bakış açısına göre olur. Ve bütün-parça ilişkisi aynı zamanda bir Kürt birliğini, Kürt ulusal taleplerini, Kürt ulusal statüsünü hem genel anlamda hem de parçalar düzeyinde statünün ortaya çıkmasını sağlar. Yapmasan ne olur? Yapmazsan o zaman sonuçlarını çok yakıcı bir şekilde günlük olarak yaşamak zorunda kalırsın.

İşte Güney Kürdistan’da ortaya çıkan son durum bunun en somut örneğidir. Nasıl yaklaşmıştır? Yani mevcut dünya sistemini okuma biçimi yanlış, dünyanın krizini okuma biçimi yanlış, bölgeyi okuma biçimi yanlış, bölgenin krizini okuma biçimi yanlış. Krizi okuma biçimi yanlıştır ve Kürtlerin ulusal mücadelesinin dört parçadaki birikimlerinin gerçek sahiplerini görmesi yanlış. Bu yanlış. Bütün bu yanlışlardan hareketle ortaya bir süreç, referandum süreci başlatıldı ve bu referandum süreci bütün bu yanlışlıkları görmeyen bir süreç olduğu için de dev gibi uluslararası bir meşruiyeti olmasına rağmen, uluslararası hukukta yeri olmasına rağmen, federal bir anayasada koruma altında olmasına rağmen, bir gün içerisinde her şeyi kaybetti. Biz daha önce söyledik, biz dedik doğru yaklaşmayan her kes süreç karşısında kendi varlığını koruyamaz.

Elindeki imkanlara güvenerek hareket etmek yıkıma getirebilir. Biz Güney Kürdistan’da bunu çok iyi gördük. Ne oldu? Dört parçadaki Kürt mücadelesinin ortaya çıkardığı bütün birikimler Güney’de bizim ta Duzxurmatu’ya, Diyala’ya, Musul’a, Şengal’e kadar gitmemize neden oldu ve bu alanlar siyaset yaparak Kürt meselesine uluslararası düzeyde en gerçekçi biçimde bir ifadeye kavuşturmanın imkanını ele geçirmişken, yanlış bir referandum siyaseti, yanlış bir dönemde bağımsızlık talebi siyaseti bütün bu kazanımları kaybetme noktasına getirmiştir. Ve burada düşman Kürt tehlikesini görüp bir araya gelerek ortak bir saldırı ve bu saldırı karşısında da bir direniş ortaya konulmadığı için de kazanımlar bir günde tuzla buz olmuştur. Peki, burada şu sorgulanmaz mı? Şimdi eğer Kürtlerin ulusal bir talebi olacaksa bu dört parçadaki durumla ele alınıp ortak bir şeye gitmeliydi. Eğer buna gidilseydi düşman saldırısı karşısında da ortak bir savunma geliştirilirdi. Ama birileri Kürdistan’ı yok saydı, bütün dört parçayı yok saydı, güçleri yok saydı, kendi başına bir hamle yapmaya kalkıştı, yapmış olduğu hamlede de mevcut durumu okuma yanlış, bunun karşısında bir savunma gücü de yok onun için de yapmış olduğu hamle kendisini bitirme noktasına getirdi.

Yanlış bir siyasetle kendini bitirme noktasına getirdi. Bu ciddi bir sorundur. Bu konu da kesinlikle parçaya dayalı, parçadaki her siyasi hareketin kendisini merkez alan bir yaklaşımıyla ele almak kesinlikle çok yanılgılı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım içerisinde olunursa Kürtler büyük kaybederler. Ama Kürdistan’a bir bütün olarak bakılırsa ve her parçada var olan hareketlerin oynaması gereken rol bağlamında kendilerini değerlendirirlerse, ortak bir noktada bir araya gelebilmeyi becerirlerse, o zaman bu mevcut kazanımları bir Kürt özgürlüğüne dönüştürmemek için hiçbir neden yok. Her şey kaybedilmiş değildir. Burada doğru bir noktaya gelinirse bu kaybettiklerimizi yeniden eskisinden çok daha fazla kazanca dönüştürebiliriz.

Kürt Ulusal Kongresinden umduklarınız nedir? Kongre’ye yeni bir siyasi parti katılırsa, Kongre’nin amaçlarına katkı sunabilir mi? Yoksa çelişkileri daha da derinleştirecek?

Kürt ulusal kongresi, bizim için önemli bir projedir. PKK hareketi başından beri bir Kürt ulusal kongresinin yapılmasını istiyor. Bizim için yeni bir gündem değil, eskiden beri Kürtler için temel bir ihtiyaçtır. Gerçekten de Kürtlerin bölünmüşlüğü, parçalanmışlığını dikkate aldığımızda; uluslararası ve bölgesel durumlara baktığımız zaman, yani Kürtler arasında birlik sorunu temel bir sorundu. Bu sorun çözülmeden, Kürtlerin başarı kazanması mümkün değildir. Bu çok derin analizlerle de tartışılabilir. Kürdistan’ın dört sömürgeci güç tarafından parçalanması ve her gün o sömürgeci güçlerin Kürdistan’ın zihninde bedeninde parçalaya parçalaya yok etmesi gibi bir uygulamanın altındadır Kürtler. Her gün parçalayarak yok edebiliyor. Kürtler parçalanmadan yok edilemezler. Yani her gün bir parçası yok edilerek Kürtler zayıf düşürülüyor. Bu önemli bir durumdur. Bunun panzehiri, parçalanmışlığın önüne geçmektir. Onun için de hangi ideolojik-politik çizgiden hareket ederseniz, Kürtlerin ulusal sorunuyla, Kürt ulusal sorunuyla hareket ettiğin zaman o zaman birlik sorunu temel bir sorun, stratejik bir sorun olarak karşınıza çıkar. Biz başından beri bu perspektifle hareket ediyoruz. İlk ortaya çıktığımızdan beri biz her zaman ulusal bir birlik şiarıyla ulusal birlik projeleriyle hareket ettik. Çeşitli nedenlerle bu elbette istenen düzeyde gelişmedi. Bir türlü bunu gerçekleştiremedik.

En son işte Kürt ulusal kongresi önemli bir çıkışı ifade ediyor. Yani Kürtlerin dünya gündemine geldiği bir ortamda Kürt ulusal kongresi adeta bütün Kürtlerin sürgündeki parlamentosu gibi bir işlev, rol oynadı. Bu basit alınacak bir durum değildir. Yani herhangi bir parçanın kendisini ifade ettiği bir kurum değil, Kürdistan’ın dört parçasının kendisini ifade ettiği, her parçanın sorunlarının temsil düzeyde kendisini ifade ettiği bir kurum biçiminde bir oluşuma tekabül ediyordur. Bu düzeyde bir resmiyet kazanamadı ama en azında böyle bir rolü küçükte olsa oynadı. Şimdi son dönemlerdeki gelişmeler bunu çok daha yakıcı bir ihtiyaç haline getirdi. Yani bugün on-on beş yıl öncesine göre kıyaslanmayacak düzeyde bir durum söz konusudur. Kürt sorunu olgunlaşması, çözüm şartlarının giderek olgunlaşması imkanlarının ortaya çıkmasını dikkate aldığımızda bugün Kürt meselesini gerçekten çözebiliriz diyecek bir noktaya gelebildik. Her dört parçada çözebileceğimiz bir noktaya gelebildik.

Hem bölge buna çok müsait hem de uluslararası siyaset buna çok müsaittir. Burada yapılması gereken nedir? Kürtlerin kendisini ifade etmesini becermesi gerekiyor. Eğer kendini ifade edebilirse bu koşullar üzerinde kendi sorunu çözebilecek bir duruma gelebilir. Bu neyi gerektiriyor? Bu Kürt Ulusal Kongresini gerektiriyor. O zaman Kürt Ulusal Kongresi çok stratejik bir ihtiyaç olarak karşımızdadır. Şimdi yeni bir hareketin ulusal kongre çalışmaların katılması bu şeyi güçlendirir. Kürt sorununu gündemleşmesini güçlendirir Kürt Ulusal Kongresi çok stratejik bir ihtiyaç olarak karşımızdadır. Şimdi yeni bir hareketin ulusal kongre çalışmaların katılması bu şeyi güçlendirir. Kürt sorununu gündemleşmesini güçlendirir. Kürt meselesini uluslararası konjonktürde dikkate alınmasını güçlendirir. Kürt meselesinin çözülüp statü kazanmasına büyük katkı sunar. Ama bütün Kürtlerin bu noktaya gelmesi Kürt sorununu çözmek anlamına geliyor. Onun için bu çok değerli ve olması gereken bir yaklaşımdır. Bütün Kürt partileri bu noktada hemfikir olması gerekiyor. Bir biçimiyle ne kadar zor olursa olsun ne kadar sorunlu olursa olsun bizim her türlü fedakarlığı yaparak bu sorunu kesinlikle çözmemiz lazım. Onun için bir hareketin ulusal kongreye katılması çelişkileri hızlandırmayı bir tarafa bırakın tam tersine çelişkilerin çözümüne büyük katkı sunar birliğe büyük katkı sunar ve olumlu sonuçlar ortaya çıkarır.

Ama bence bunu da aşan bir ulusal birlik perspektifine sahip olmamız gerekiyor. Özellikle son dönemlerde ulusal kongrenin ortaya atmış olduğu Kürtlerin birliği ulusal kongre çalışmaları gerçekten de tam da oynaması gereken bir roldür. Yani bütün dört parçadaki Kürtleri kapsayan bir birlikteliğin oluşması yönünde çalışmaları geliştirmek gerekiyor. Şimdi bu çalışmalar olmadan hiç kimse güvencede değildir. Bu çalışmaları yürütmeden hiç kimse tek başına bir varlık olma şansına sahip değildir.

Bu KNK’nin referandum öncesi tartışmalarında bu çok söylendi buna gelinmedi. Hâlbuki Kürtler arasında bir birlik sağlayabilseydi Kürdistan’ın dört parçasının kendisini ifade edebildiği bir kurumsal yapı ortaya çıksaydı, bu kurumsal yapının bir yönetim düzeyi ortaya çıksaydı ve buna dayalı olarak parçalarda yapılması gereken yapılsaydı, hamleler yapılsaydı Kürdistan’ın dört parçasını içine almış bir parça siyaset ortaya çıkmış olacaktı. Ama bu yapılmadı, bu yapılmayınca Kürdistan’ın diğer parçalarını yok sayarak bir parçada hamle yapmaya kalkıştığın zaman sonuçlarını kaldıramayacağın ağırlıklar taşır. İşte referandum öncesi yapılan tartışmalar vardı. Bir tarafta ulusal kongre çalışmaları vardı diğer tarafta ise referandum çalışmaları vardı. Yanılgılı yaklaşım neydi? Ulusal birliğe ihtiyaç duymadan da biz referandum yaparak halkın iradesini ortaya çıkarıp bağımsızlık ilan ederiz gibi basit bir yaklaşımdı. Bu mümkün mü? Yani Kürtlerin tarihi, toplumsal yapısı, siyasal yapısı, uluslararası dünya sistemin Kürtlere bakışı, bölge hegemonyaların Kürtler üzerindeki hesaplarını düşündüğün zaman böyle bir yaklaşım söz konusu olabilir mi? Şimdi ulusal kongre daha çok sabote edildi.

Ulusal kongre yerine bağımsızlık referandumları öne çıkarıldı. Şimdi biz bunu söyledik, uyardık, yanlış bir yaklaşımdır dedik, bölge uluslararası konjonktür bunu kaldıracak durumda değil, şimdiki sorun bu değil dedik. Bunun gündemleşmesinin koşullarını olgunlaştırmamız gerekiyor. Bunun temel koşulu da birliktir. Kazanımları yeterli güce dönüştürmektir. Güce dönüştükten sonra her parçayı kendisini özgürce ifade edebilir. Referanduma da gidebilir, bağımsızlıkta ilan edebilir, bu artık her parçadaki siyasal güçlerin talepleri ve halkın bu talepleri kabul etmesiyle orantılı bir şeydir. Fakat bu yapılmadı şimdi bu yapılmayınca ne oldu? Ulusal birliğin olmadığı bir yerde bir iki gücün ittifakına dayalı derme çatma ittifakına dayalı referandum ilanı yapıldı. Halkın bağımsızlık iradesi ortaya çıktı. Halkın bağımsızlık iradesi ortaya çıkmış tam burada ulusal şiarların atıldığı bir yerde düşman saldırısı karşısında her şey tuzla buz oldu. Ne halkın iradesi ne de kazanımlar kaldı. Bu siyaseti yapanlar kendi kararına sahip çıkmadılar. Ama Kürdistan’ın diğer parçalarındaki tüm potansiyeller sürecin dışında tutulduğu için hiç kimse bu durum karşısında bir şey yapamazdı herhalde. Bu bize neyi öğretiyor şimdi? Bunu yaşadıktan sonra hala ulusal birliğin temel bir ihtiyaç olduğunu anlamayacak mıyız?

Yani ulusal kongrenin kurumlaşmasını Kürtler için hayati olduğunu, ulusal kongrenin temel çalışması ulusal birlik olduğunu halen anlayamayacaksak bu tarih boyunca aldığımız yenilgilerde nasıl ders çıkarmadıysak bundan da ders çıkarmayan bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu da sadece bu siyasetin sahiplerine zarar vermiyor, bu Kürdistan’ın bütün özgürlük mücadelesine zarar veriyor. Toplumun tümüne zarar veriyor, kazanımların kaybına yol açıyor. Onun için bizce hem ulusal kongreye katılmak çok ulvi bir görevdir, büyük bir sorumluluğun görevidir ama bunu bütün bir ulusal birliğe götürüp Kürtlerin genel birliğine dönüştürüp ve bunun kurumlaşmasını yaratma noktasına götürmekte tarihi bir görevdir.