Çöktürme Planı ve Amedspor'a saldırı -Hüseyin Ali

Şimdi yapılan tüm saldırılar da bu simülasyonda hedeflenen Çökertme Planı çerçevesinde gerçekleşmektedir. Yapılan saldırıları böyle gördüğümüzde AKP iktidarının amacı da, buna karşı yürütülen mücadele de daha iyi anlaşılacaktır.

AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan kendi politikalarına boyun eğmeyen herkesi düşman olarak görmektedir. Kürtler içinde AKP politikalarını kabul etmeyen tüm kurum ve kişilikler ise linç edilmesi, tutuklanması, ezilmesi gereken düşmanlar olarak görülmektedir. Eğer AKP politikalarına direniş gösteriliyorsa onlar da öldürülmesi ve yaralanması gereken düşmanlardır. Tayyip Erdoğan HDP'yi de açık düşman ilan etmiştir. HDP'yi düşman ilan etmek zaten Kürtleri düşman ilan etmektir. Düşmana ne yapılır? Ne yapıldığını da Cizre’de, Silopi’de, Sur’da gördük; Gever, Şırnak ve Nusaybin’de görmekteyiz. 

Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti HDP'yi düşman ve hedef gösterince tabii milliyetçi ve şovenizmle doldurulmuş kitleler de Kürtlere ve Kürt kurumlarına saldıracaktır. HDP, Kürtlerin "Paytaxt" dediği şehirde yüzde 75 oy almaktadır. HDP düşman ilan edilirse Kürtlerin ve Kürt kurumlarının karşılaşacağı saldırılar kaçınılmazdır. Amedspor (Amed Sportif Faaliyetler Kulübü) yöneticileri Ankara’da linç ediliyor; Amedspor maçında ırkçı sloganlar atılıyor. Amedspor'a saldırı, AKP iktidarının Kürt halkına savaş açmasının, soykırım saldırısı yürütmesinin sonucudur. Protokol tribünde yer alan Amedspor yöneticilerine saldırılıyorsa, tabii ki tüm Kürtlere saldırılıyordur. Tüm Kürtler saldırı tehdidi altındadır. 

Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti her günkü konuşmalarıyla Kürtlere yönelik bir irade kırma saldırısı yürütüyorlar. Kürt halkının iradesi kırılmak isteniyor. Amedspor'a yapılan saldırı da bu amaç çerçevesinde planlı yapılmıştır. Aslında her Amedspor maçında ırkçı sloganlar atılmaktadır. Amed’in Kürt şehri olduğu biliniyor ve Amed’e saldırı yapılıyor. Bu, AKP'nin Kürtlere yönelik politikasının yansımasıdır. 

Bu kadar ciddi bir olay oluyor, ne spor basını, ne genel basın yer veriyor. Sadece Cumhuriyet’te kısaca yer bulmuş. Çünkü Türkiye'de Kürtlere ve Kürtlükle ilgili kurumlara saldırmak normaldir. Binlercesinin hiç yere tutuklanması, yüzlerce sivilin öldürülmesi normal görülürse bu saldırı haydi haydi normal görülür. Dünyanın başka bir yerinde bir spor müsabakasında misafir takım yöneticileri linç edilirse kıyamet koparılır. Herhalde Türkiye'de başka bir takımın yöneticileri linç edilseydi; kadın-erkek yöneticilerin yüzü gözü Amed Spor yöneticileri gibi parçalansaydı bütün spor basınında ana gündem olur, genel basın da yer verirdi. Ama Kürt basını ve demokratik basın dışında bu saldırıyı kimse görmemiştir. 

Ancak aynı gün Trabzon’da bir seyirci hakemi dövünce tüm spor basınının gündemi bu oldu. Zaten Trabzon’da şovenizm ve milliyetçilik o kadar şahlandırılmıştır ki, Ermenilere, Hıristiyanlara, Kürtlere yapılan saldırılar hep buranın insanı tarafından yapıldığı gibi, artık Türkiye'de 20-30 milyon seyircisi olan bir kulübe de aynı yaklaşım gösterilmektedir. Trabzon toplumunda yaratılan zihniyet Türkiye'nin aynasıdır. Kuşkusuz genel basın da bu konuyu birinci haber olarak verdi. Bunda bir anormallik yok; ama Amed Spor yöneticilerinin dövülmesinin verilmemesi sorgulanmalıdır. Bu gerçek Türkiye'de her şeyin Kürt düşmanlığı ve Kürt halkının iradesinin kırılması üzerine kurulduğunu gözler önüne sermektedir. Amedspor'a yönelik düşmanlık bu gerçekliği ortaya koymuştur. 

AKP'nin politikaları, halklar arası çatışmalar getirecek bir ortam yaratmıştır. Kürt halkına bundan önce de saldırılar olurdu; ancak Türkiye'de yöneticiler belli oranda söylemlerine dikkat ederdi. Tayyip Erdoğan ise frensiz ve kontrolsüz saldırganlığı ile halklar arası çatışmanın yolunu örmektedir. Bu zihniyet, üslup ve konuşmalar karşısında Kürtler de kendini savunmak zorunda kalır. Çünkü bu üslubun yaratacağı sonuç çatışmadan başka bir şey olmaz. 

Şu anda Türkiye'de dört dörtlük bir faşizm vardır. Dünyada basın özgürlüğü konusunda 160. sırada olmak, son sırada olmak demektir. Türkiye'de herhalde ekonomik ve askeri güç dışında tüm diğer alanlarda son sırada bulunmaktadır. Türkiye'de bırakalım basın özgürlüğünü, hiçbir faşist ülkede bile görülmeyecek bir adalet sistemi var. Daha doğrusu adaletsizlikte dünyada birinci bir ülke söz konusu. 12 Eylül’de sıkıyönetim mahkemeleri bile faşist rejimin şefinin ağzına bu kadar bakmıyorlardı. Şu anda ise bırakalım Tayyip Erdoğan’ın ağzına bakmayı, tamamen talimatla hareket ediyorlar. Herhalde İstiklal Mahkemelerinin üç Alileri bile bu kadar açık talimatla çalışmamıştır. Bugün Türkiye'de Kürt soykırımının başlangıcı olan Şêx Sait ve arkadaşlarının idamlarından daha fazla Kürt düşmanlığı yapan soykırımcı mahkemeler bulunmaktadır. Öldürülmeyen tüm bilinçli Kürtler zindanlara doldurulmaktadır. 

AKP faşizmi, Kürt düşmanlığını her alanda göstermektedir. Bir kitap fuarında Aram Yayınevinin standı basılarak onlarca kitaba yasak denilerek el konulması, Kürt halkına yönelik saldırının düzeyini ortaya koymaktadır. Kürt’ün her şeyi olduğu gibi kitapları da düşman görülmektedir. Zaten Tayyip Erdoğan "silahtan daha tehlikelidir" diyerek kitap düşmanlığını ortaya koymuştur. 

Şehirleri yakıp yıkan; kadın, çocuk, yaşlı demeden sivilleri öldüren bir iktidar için bunları yapmanın sözü mü edilir denilebilir. Kuşkusuz bu söylem de doğru, ancak AKP iktidarının faşist karakterinin bilinmesi açısından bunların da ortaya konulması gerekmektedir. Şehirlerdeki saldırılar, Kürtlere yönelik topyekün soykırım saldırılarının parçasıdır. Bu soykırım saldırısı kararı da 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınmış; 7 Haziran seçimlerinden sonra uygulamaya geçilmiştir. Zaten daha 2014 yazında Kürtlere yönelik soykırım saldırılarının simülasyonu yapılmıştır. Şimdi yapılan tüm saldırılar da bu simülasyonda hedeflenen Çökertme Planı çerçevesinde gerçekleşmektedir. Yapılan saldırıları böyle gördüğümüzde AKP iktidarının amacı da, buna karşı yürütülen mücadele de daha iyi anlaşılacaktır. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA