Önder: Bu kaos ve keşmekeş baki değildir

Adli kontrol şartı ile serbest bırakılan Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimliği'nde verdiği ifadesinde, bu kaos ve keşmekeşin baki olmadığını belirtti.

Ankara'da gözaltına alındıktan sonra Diyarbakır Adliyesi'ne getirilen HDP Ankara Milletvekilli Sırrı Süreyya Önder, tutuklama talebiyle sevk edildiği mahkemece adli kontrolle serbest bırakıldı. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimliği'nde savunma yapan Önder, savunmasına DTK meselesinden başlamak istediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Tırnak içerisinde olayın oluş ve soruşturmanın açılış tarihinde olayın bütün aşamalarına dikkatleri çekmek istiyorum. Savcılık ifadesine eklemek istediğim iki husus var. Bu da savcılığın tutuklama sevk yazısından sonra söylemek istediğim şeylerdir. Benim örgüt üyeliğinden tutuklanmam talep edilmektedir. Buna karine olarak ise DTK'da yaptığım konuşma gerekçe gösteriliyor. Burada anlatmak istediğim farklı davalardan tüm vekillerin aynı zamanda toplanmış olması. Burada siyasetin adaleti kendi başına bırakma şüphesini doğurmuştur. Savcılık talebini gördükten sonra adil yargılamaya yönelik ümidimi yitirdim."

'DAVUTOĞLU'NA DAHA ÇOK SUÇ İÇEREN ŞEYLER SÖYLEDİM!'

Savcılığın sevk yazısında "örgüt üyeliği"ne dikkat çekildiğini kaydeden Önder, yaptığı konuşmada barışı öteleyen, şiddette çağıran yada herhangi bir suç unsurunun olmadığını söyledi. İddia makamının referans olarak bulduğu şeyin büyük ozan Stendal'dan yaptığı bir alıntı olduğunu ifade eden Önder, şöyle devam etti: "Ben bir yazarım. Üniversitelerde yaratıcı yazım dersi verdim. Bir sene Bilgi Üniversitesi'nde ve 3 sene de Maltepe Üniversitesi'nde ders verdim. Aynı zamanda sinema yönetmeniyim. Ben sanattan beslenen biri olarak duygularımı metaforla anlatmalıyım. Bugün birçok kişi filozoflara atıflar yapar. Bizim bir metinde suç olup olmadığını anlamamız için metni okuyup dinledikten sonra bizde kalana bakmamız lazım. Yani bizde uyandırdığı duygulara bakmamız lazım. Benden önce konuşan hatipler hep Kürt tarihini anlatmış, ben ise bir Türkmen olarak anlatmalıyım. Benim demek istediğim Türklüğün yayılması Horasan egemenliğinden 150 kişilik bir grup sayesinde olması idi. Horasan erenleri 'biz 72 millete bir nazar ile bakarız' şiarı hareket ettikleri için Anadolu'nun o dönemde içinde bulunduğu şartların etkisiyle hakim olmuşlardır. Daha sonra Cumhuriyet döneme atlarsak; Cumhuriyet eldeki imkanlar ve zaruriyetin kesişmesinin adıdır. Biz kavramı ile Anadolu ikinci defa yurt edinilmiştir. Daha sonra biz kavramının içi teke indirilip boşatıldı. Ancak Türklüğün içi boşaltılıp teke indirildi. Bu konuşmanın daha vahimi ve suç sınırlarının zorlayacak olanlarını ben Ahmet Davutoğlu'na Sur olaylarında söyledim. Ben cezaevine ve yargılamaya aşina olmayan biri değilim. Benim Davutoğlu'na verdiğim cevap daha suç içermektedir. 'Biz Sur'u Amasya, Edirne yapacağız' diyemiyoruz. Biz politikacıların anlam dünyasını nitelendiremiyoruz. Salt çatışma boyutu ele alınmaktadır. Benim vurguladığım tarihsel yapıdır, güzellikledir."

'TECAVÜZE UĞRAYAN GENÇLERİ GÖRDÜM'

Milletvekili olarak 2011'de seçildiğini, şu anda da Ankara milletvekili olduğunu hatırlatan Önder, "Ben ilk geldiğimde Pozantı Cezaevi gerçeği ile karşılaştım. Ben içerisinde bulunduğu statüyü kabullenmeyen, durumunu beğenmeyen gençliği emniyete alıp Pozantı Cezaevi'ne götürüyordu. Orada sistematik olarak tecavüze uğruyorlardı. 187 bin kilo metre İmralı ve Kandil arası yol yaptım. Ben sistematik olarak tecavüze uğrayan gençleri, barış görüşmeleri için gittiğim Kandil'de gördüm. Diyarbakır'da tebdili kıyafetle gezdiğimiz anda gayrimeşru iş batağı yada uyuşturucu batağına giren mübalağalı genç grubu görürüz. Diğerlerinden daha sıkıntı yaşayan Kürt gençlerine biraz daha sağduyulu yaklaşımımız olmalıdır. Benim bu yaptığım şey 'örgüt üyeliği'ne karine sayılamaz" diye ifade etti.

'MGK'NİN GİZLİ KRİZ YÖNETMENLİĞİ İLE İMRALI'YA GİDİŞİMİZ KARARLAŞTIRILDI'

İkinci hususun ise bu ülkede çıkartılan 'çözüm süreci yasası' olduğunu ifade eden Önder,  MGK'nin gizli kriz yönetmeliği ile İmralı'ya gidişlerinin kararlaştırıldığını belirtti. İmralı'ya resmi olarak gittiklerinin altını çizen Önder, şunları aktardı: "Yani bizlerin İmralı'ya gidecek olan şahıslar ve bu kişilerin Kandil'e gittikleri, gitmeden önce devlet ile görüşmeleri ve dönünce Kandil'den elde ettikleri izlenimler devlet ile paylaşılıyordu. Tüm bu hususlar MGK tarafından çıkartılan yönetmelikle resmiyete bağlanıyor. Hukuki zemine kavuşturuluyordu. Daha sonra 2013-2014 senelerinde çözüm yasası çıkınca yürüttüğümüz bu faaliyetler yasal çerçeve kazandı. Devlet biraz ağırkanlı davrandı ve 28 Şubat'ta bu devletin iki bakanı, kamu güvenliği müsteşarı, ben ve heyet üyesi iki arkadaşım bir de AKP Grup Başkanvekili oturduk ve vardığımız mutabakatı bütün dünyaya ve ülkemize deklere ettik. Bunu okuyan bendim. Sözcülük sıfatım da ondan gelir. Onaylayan ise Başbakan Yardımcısı'dır. Bizim yaptığımız deklarasyon ile şu an karşımızda 'örgüt üyesi' suçlaması ile bulunmama sebep olan DTK'nin özerklik çalıştayındaki yerinden yönetimin güçlendirilmesi ve Dolmabahçe Mutabakatı'nda birebir aynı olmasa da vardı. HDP parti programında bu yerinden yönetim temel ilkemizdir. AKP 'başkanlık olmazsa olmaz' diyorsa, HDP olarak da 'yerinden yönetim olmazsa olmaz' diyoruz."

'DEVLETİN BİLGİSİ DAHİLİNDE KCK İLE GÖRÜŞTÜK'

Her bölgenin kendisi için karar vermesi gerektiğini kaydeden Önder, sadece Kürt bölgesi için değil, tüm Türkiye için yetkiyi yerele dağıtma düşüncesinde olduklarını aktardı. "Kamuoyunun bilip bilmediği PKK ve KCK yöneticileri ile birçok görüşme gerçekleştirdim" diyen Önder, şöyle devam etti: 
"40'ın üzerinde, her biri 7-8 saat süren toplantılar yaptım. Benim 'örgüt üyeliği'me bir karine aranacak ise DTK kongresine katılmış denmeden bu görüşmeler gösterilebilir. Ancak ben bu görüşmeleri çözüm adına, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı'ndan haberli bir şekilde yaptım. Ben devletin kamu güvenliğinden sorumlu bürokratları ile haftalık rutin kamuya açık toplantılar yaparız. Biz nereye geldik yada nereye gideriz şeklinde toplantılar yaptık. Dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile bu durumları ele aldık. İki adım ileride iki hendek vakası olduğunda 'terör' ve savaş çığırtkanlığı ile beni yan yana koyan zihniyet bana yanlış gelmektedir. 3 uzman çavuşun PKK tarafından kaçırılması sürecinde bu uzman çavuşları alarak ailelerine teslim ettik. Bunlar olduğunda devlet çözüm sürecinden vazgeçmemişti. Benim hayatımın en onurlu mirası, sonu, akıbeti ne olursa olsun bu düşünceme sahip çıkıyorum. Ben örgüte inanmam. 10 kişiden fazla kalabalığı da sevmem 'örgüt üyeliği' benim için uzaktır. Ben böyle bir hiyerarşiye dahil değilim.
DTK hakkında değerlendirmem ise; DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, Adalet Bakanlığı, MGK ve birçok bakanlığın teşviki ile İmralı'da kurulan çözüm masasına dahil edilmiştir. Silopi'deki görüşmelerde DTK ve Hatip Dicle sorun çözücü olmuştur. DTK ile İmralı'da devlet adına birçok planlama yapıyoruz. ve sonra dönüp açıklama yaptığımızda 'terörist olup olamadığını' düşünemeyiz. Uzunca bir zaman milletvekilli bu ülkede yargılanmadığı için 'vekil gitti bir konuşma yaptı, aman gidip bir fezleke yazalım' mantalitesi ile hareket etmişlerdir."
Bu fezlekelerin bugün ortaya çıkma nedeninin Ortadoğu ve bölgede yaşananlar olduğunu dile getiren Önder, mahkemedeki savunmasında şunları ifade etti:
"Bu fezlekelerin bugün meydana çıkma nedeni Ortadoğu ve bölgemiz nedeniyledir. Benim hayatım devlet ve kamuya ayan beyandır. Benim ne yapıp yapmadığım ortadır. Ancak mahkum edilmemiz beni üzmez. Osmanlı'dan bugüne zamanı ele alırsak Ortadoğu'da başarı hikayesi olan bizden başkası yok. Bu da çözüm sürecidir. Başta bu süreç çok kalbi ve ihlas olarak ele alındı. Ancak şu an durum bu değildir. Biz büyük bir güç değildir. Ordusu, ekonomisi dışarıdan olan bir güç değiliz. Bizim Ortadoğu'da bir güç olmamızın yolu mezhepçi çizgiler ve hasımlıklar yaratmak üzere. Horasan erenleri gibi bir yolda gitmemizdir. Bizim ilk önce iç barışı sağlamamız lazımdır. Çözüm sürecinde en çok emek veren biriyim. Çatışma sonrası çözüm süreçlerini hatim etmiş durumdayım. Dünyanın birçok ülkesinde çözüm süreci ile hatmetmediğim deneyim kalmamıştır. İki buçuk yıl boyunca bunu sağlayan bizdik. Bu kaos keşmekeş baki değildir. Sürdürülebilir değildir. Buna bir onurlu geri dönüş yapılacak ise bunu da ben ve arkadaşlarım gerçekleştirecektir. Biz bu süreçte liyakat ve barışı sunmayı bir milim bile esirgemedik. Bunu en çok devlet bilir. Salıverilme yada başka bir duygu ile davranmakta değilim. Biz bu topraklarda yaşayabileceğimiz duygusunu taşıyorum. Ancak tutuklanmam benim bu duygumu erozyona uğratır. 6 milyon seçmeni yok sayalım. 600 seçmen bile olsa onlara bu çaresizlik duygusu ve başka alternatifi göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Bu topraklarda herkes kendini hissedeceği bir yer sunmak zorundayız. Benim yerim bugün bu salon yarın da iktidar koltuğu da olabilir, insanlara yada gençliğe 'bizim burada hayat hakkımız, yaşam hakkımız yok' şeklinde düşündürmemiz haksızdır. 
Evet, fotoğrafa gelirsek; polis, asker ve sivil birçok kişi PKK elinde rehindi. Biz devletin teşviki bu 13 kişiyi pazarlıksız aldık. Bu ziyaret çözüm sürecinden önce yapılmış bir ziyaretti. Hatta bunu Sözcü gazetesi de paylaştı. Biz bu şahısları ailelerine teslim ettik. Bunun hakkı hapishane de olabilir. Ben buna şaşırmam ancak çözüm umudumuzu erozyona uğratır, diyorum. Ayrıca DTK'de yaptığım konuşma incelendiğinde birden konuşmamın kaydı, işleminin kesildiği görülecektir. Benim konuşmam her yerden bulunabilir. Ben konuşmamın devamında güçlü bir kardeşlik ve barış vurgusu yaptım. Kolluk konuşmalarımı içeriğini hakkımdaki suçlamayı zayıflatacağını bildiği için fezlekeye bu kısmı eklememiştir. RTÜK ve internette bu konuşmamın tamamı bulunabilir."

NEWROZ

Önder, 2016 yılındaki Newroz kutlamasında yaptığı konuşmaya ilişkin soruya ise şöyle yanıt verdi:
"Newroz'da yaptığım açıklamada; Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıkça yapılan toplantılarda HDP'ye uzak duran sivil toplum temsilcileri bir heyet oluşturup 2016 (Mart ayı) Newroz'dan 20 gün önce Başbakan ile görüştüler. Sur'da olan hadise Şırnak'ta olduğu halde tarafsız duramayacaklarını beyan etmişlerdir. Bundan sonra hükümet yetkilileri acilen bizi çağırdılar. Yeniden bir yol olabilir, güvencesi verirler ise biz hazır olduğumuzu beyan ettik. Bunun üzerine biz yine arabuluculuk çalışmalarımızı gerçekleştirdik. Tekrar Kandil'e gittik. Gelişmeleri aksettik. Hükümette barış iradesi var, dedik. Kandil'in cevaplarını hükümete ilettik. Hatta Murat Karayılan '2013 şartlarına dönmeye hazırız' dedi. Ben bu süreci Cumhurbaşkanı'nın bilip bilmediğini bilemem. Bunun üzerine yine de bizi çağırdılar. Ben Selahattin Demirtaş ile Newroz'a gittim. Bizden Newroz'da barış ve kardeşlik çağrısı yapan bir çerçevede konuşma yapmamızı rica ettiler."