Qamışlo ve Şex Meqsud saldırıları hangi uzlaşının ürünü?

Qamışlo ve akabinde gelişen Şex Meqsud saldırısı provokasyonu aşan yeni bir yaklaşıma işaret ediyor.

Qamışlo ve akabinde gelişen Şex Meqsud saldırısı provokasyonu aşan yeni bir yaklaşıma işaret ediyor. Türkiye, İran ve Suriye’nin ‘kendi aralarında çatışma, Kürtlere karşı ortak çalışma’ siyaseti, stratejik karşıtlıklardan dolayı taktik bir birlikteliği aşamaz. İşin içine Rusya ve ABD’yi de dahil ettiğimizde, bu taktik uzlaşının ne kadar süreceği de meçhul görünüyor.

Eğer Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri doğru okumak, doğru sonuçlar elde etmek istiyorsak yaşanan her gelişmeye, “savaş yoğunlaşmış siyasettir” perspektifinden bakmak gerekiyor. Hiç bir askeri veya diplomatik gelişme, bölgesel ve/veya uluslararası güçlerin politik hesaplarından bağımsız, lokal gelişmeler olarak ele alınamaz.

Suriye rejiminin 20 Nisan’da başlayan Qamışlo saldırısını da ancak perde arkasında olup bitenlerle birlikte ve bütünlüklü ele alarak anlayabiliriz. Üç gün süren ve ateşkesle sonuçlanan saldırılar yeni bir saldırı dalgasının habercisi olarak anlaşılmak durumunda.

QAMIŞLO SALDIRISI HER HANGİ BİR SALDIRI DEĞİL

Qamışlo saldırısı rejimin Kürtlere ilk saldırısı değil. Daha önce Halep’te ve Cizre bölgesinde rejim güçlerinin direkt veya dolaylı olarak organize ettiği bir çok saldırı gelişmişti. Ancak Qamışlo saldırısını, geçmiş dönemde gerçekleştirilen provokatif saldırıların bir yenisi olarak görmemek gerekiyor.

Yaşanan gelişmeler, “İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Erdoğan ile görüşmesi ve aynı günlerde yapıldığı belirtilen MİT-Muhaberat görüşmesinin bu saldırının altyapısını hazırlayan temel etkenler olduğu” yorumunu doğruluyor.

Nasıl mı?

Ortadoğu siyasetleri taban tabana zıt olan ve Suriye ile Irak’taki savaşta ayrı kutuplarda yer alan İran ile Türkiye en üst düzeyde bir kriz ve gerilim yaşıyordu. Son dönemlerde bir dizi görüşme gerçekleştirdiler ve Ruhani, Ankara’da “birlikte çalışabiliriz” mesajı verdi. Bu açıklamadan sonra Türkiye ile İran yakınlaşıyor mu? Sorusu sorulmaya başlandı.

DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLLAR

Gerçekten bir yakınlaşma var mı, varsa hangi temelde olacak? Türkiye ile İran hangi konularda birlikte çalışabilir? Esad veya Irak rejimi konusunda çelişkiler stratejik düzeyde olduğuna göre, Türkiye mi yoksa İran mı bölge siyasetini değiştirecek? İran Esad’dan vazgeçmeyecekse, Türk devleti mi Esad ile uzlaşacak? Ya da Türk devleti Musul bağlamında partneri olan Suudi ile ortak talep olan “Sünnistan” hedefinden mi vazgeçecek?

Ve asıl soru, Qamışlo saldırısının bütün bu konularla nasıl bir bağı var?...

Soruları arttırmak mümkün ama bu kadarı bile, her iki devletten birisinin veya her ikisinin strateji değiştirmesinin; bölgesel güç dengelerini, devletlerin çıkarlarını ve Ortadoğu savaşında var olan bölgesel ve uluslararası siyaseti kökten değiştirecek yeni bir duruma karşılık geleceğini gösteriyor.

Güçlerin kendi stratejilerini uygulama zorunluluğu bir yana, Ortadoğu savaşı ve oluşan bloklar, bir ülkenin tek başına böylesi köklü bir siyaset değişikliğine kesinkes elvermiyor.

Böylesi bir siyaset değişikliği, şu ana kadar uyguladıkları stratejilerden geri adım atmaları anlamına gelecek ki, bu mümkün görünmüyor.

Şii-Sünni kutuplaşması, Esad konusu, Musul meselesi taktik bir konu olmadığına göre bu konularda ne İran’ın ne de Türk devletinin temel siyasetinde değişikliğe gitmesi pek olası değil.

KÜRTLER SÖZ KONUSU OLUNCA…

O halde geriye tek bir şey kalıyor: Taktik değişiklikler ve taktik uzlaşmalar!

İranlı yetkililerin ve Türk devlet görevlilerinin “ortak çalışabiliriz” dediği ve BAAS rejiminin de işine gelen konu tam da böylesi konjonktürel bir politikaya işaret ediyor. Yani Esad’ın hamiliğini yapan İran ile DAİŞ’in hamiliğini yapan Türk devleti rejimlerin geleceği konusunda çatışmaya devam edecek ancak Kürtler söz konusu olduğunda “birlikte” çalışacaklar.

Bu güçlerin Güney Kürdistan’da ayrı, Kuzey, Doğu ve Güney Kürdistan’da ayrı hareket etmeleri, bir çelişki değil var olan siyasetin bir gereği olarak gelişecektir. Özcesi Kürtlere yönelik politikaları güncel çıkarlar temelinde olduğu gibi, Kürdistan’ın her parçasında ayrı siyasetler izlenebilir.

İşte Qamışlo saldırısını ve ateşkesin ilan edildiği günün ertesinde Suriye’nin, 16 Şubat’tan beri Türkiye destekli çetelerin yoğun saldırısı altında olan Halep’in Şêx Meqsud mahallesini savaş uçaklarıyla bombalamasını birlikte ve bu yeni konsept bağlamında okumak gerekiyor.

ÖZGÜRLÜK İSTEYEN KÜRTLERE KARŞI UZLAŞI

Türk devleti Rojava’yı Esad ile “işbirliği” yapmakla suçlayıp, çeteleri Kürtlerin üzerine sürüyor, Suriye ise Rusya’nın desteğiyle otoritesini “nispeten” sağladıktan ve silahlı gruplarla ateşkese vardıktan sonra Kürtlere saldırmaya başladı. Esad Rejimi, Kuzey Suriye Federasyon ilanıyla Kürtlerin “ileri” gittiğini düşünüyor ve gerçekleştirdiği saldırılarla Kürtleri, Kürtlerin otoritesini geriletmek istiyor.

Öyle anlaşılıyor ki Suriye rejimi artık diğer askeri grupları “ekarte” ettiğini düşünerek Kürtleri en büyük “tehdit” kategorisinde ele almaya başladı.

Rejimi Cenevre’de temsil eden Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Beşar El-Caferi, “federasyon bir hayal” diyerek rejimin yaklaşımını ifade etmişti. Bu bakış, İran devletinin de paylaştığı bir nokta ve Türk devletinin de “kırmızı çizgisi”. Dolayısıyla her üç gücün bu konuda fikir birliği sağlaması (KDP ve ENKS’yi Türk siyasetinin bir uzantısı olarak ilave edebiliriz), Qamışlo saldırısına yol açtı.

Rejim güçleri bu saldırılarla Rojava devrimine ve Kuzey Suriye güçlerine ‘’gözdağı’’ vermek istiyor.

KONSEPT TUTMAZ

Türkiye, İran ve Suriye’nin ‘kendi aralarında çatışma, Kürtlere karşı ortak çalışma’ siyaseti, stratejik karşıtlıklardan dolayı taktik bir birlikteliği aşamaz. İşin içine Rusya ve ABD’yi de dahil ettiğimizde, bu taktik uzlaşının ne kadar süreceği de meçhul görünüyor.

İzlenen kirli politikalar, Kürt karşıtı uzlaşmalar, Qamışlo ve Şêx Meqsud saldırıları, Kürtlerin birlik temelinde ortak bir siyaset oluşturmalarının Kürdistan’daki kazanımlar ve Kürtlerin geleceği açısından olduğu kadar; Rusya, ABD gibi küresel güçlerin Kürt ve Kürdistan siyaseti açısından da hayati önemde olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.