Rusya kendi kuyusunu kazıyor

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Eşbaşkanı İlham Ehmed, Efrin’e yönelik işgal planı ve Rusya’nın tutumunu Özgürlükçü Demokrasi gazetesine yazdı.

Türkiye’nin Suriye topraklarını işgal çabaları sürüyor. Cerablus, Bab ve Azaz’dan sonra şimdide Efrîn’e yönelik saldırılara başladı. Halkın iradesini zayıflatmak ve teslim almak için bir kaç yıldır bölgeye yönelik uyguladığı ekonomik ambargoya ek olarak son dönemlerde askeri saldırılara da hız verdi. Efrin’den önce İdlib’in işgali vardı gündeminde. Ancak tarafların muhalefeti sonucu bu plan durduruldu, ancak tam olarak da gündemden çıkmış değil. Şimdilik esas plan Cerablus’tan İdlib’e kadar oluşturulacak tampon bir bölge ile bu iki alanı birbirine bağlayarak Efrin’i geçiş güzergahı yapmaktır. Burada Türkiye’nin esas planının sadece sınır bölgelerini işgal etmek mi yoksa Halep’e yönelik hesap ve niyetleri mi sorusu önem kazanıyor. Türkiye hala Halep’in elinden gittiğini kabul etmek istemiyor. Geçmişte olduğu gibi Kürt karşıtlığı yaptıkça dostlarının artacağını hesaplamaktadır. Fakat değişen konjonktör ve şartlar kanıtladı ki Kürt düşmanlığı artık kazandırmadığı gibi aksine büyük kaybettiriyor.

Türkiye bölgeye dair kilidin elinde olmasını istiyordu, ancak bunun olmadığı ve olmayacağı aşikardır. Kürt ve Arapların karşı karşıya getirilerek savaştırılması için çok çaba harcadı. Rakka operasyonu ile Kürt-Arap savaşının çıkacağını sürekli propaganda ederek toplumsal kesimlerde algı oluşturmaya çalıştı. Gelinen aşamada bu iddiası da tutmadığı gibi hegemonik güç ve iktidarlar olmayınca halkların demokratik ulus paradigması kapsamında ortak ve eşit bir yaşamı kurmaktan yana olduğunu da herkese gösterdi. Bu aynı zamanda geride bıraktığımız 7 yılın en önemli kazanımıdır. Bir çok iddiası ve saldırısı boşa çıkan Türkiye, şimdide Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ve Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) saldırtacağı bir güç oluşturarak her gün Kürtleri tehdit ediyor. Efrin hedef almakla Azaz ve İdlib’i birbirine bağlayarak Osmanlı projesine katmak istemektedir. Böylece Halep’e etki etme niyetindedir. Suriye, Rusya ve ABD arasında bölündü ve bu güçlerin hiç biri diğerinin alanında faaliyet göstermiyor. Bu gerçeği gören ve Rusya ile hareket eden rejim de bu destekten maksimum düzeyde faydalanmaya çalışmaktadır. Ancak bu ortaklığın ve desteğin nereye varacağı muğlak.

Rusya ve rejim şimdiye kadar Türkiye’nin Efrin’i hedef alan saldırılarına yönelik bir tutumu olmadı. Saldırıları izlemekle YPG’ye “Ya rejimin kontrolüne gireceksin ya da Türkiye’nin saldırılarıyla yüzyüze kalacaksın” mesajı verilmek isteniyor. Bilerek ya da bilmeyerek takınılan bu tutumla aslında kendi kuyularını da kazmaktadırlar. Zira Türkiye’nin hedefinde sadece Kürtler yok. Amacı Osmanlı hayallerine dayalı Suriye’nin tamamıdır. Kürtlerden kurtulması bu projenin esasını değiştirmiyor. Efrin ve Şehba’ya yönelik saldırılara karşı sessiz kalan ABD için de aynı husus geçerlidir. Türkiye’nin DAİŞ’in birinci dereceden destekçisi olduğunu en iyi onlar bilmektedir. Güçlenmeleri ya da serbestçe hareket etmeleri DAİŞ’in tekrar bölgeye dönmesi olacak ve bundan herkes zarar görecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin saldırılarına karşı tutumsuz ve tepkisizlik kabul edilmez.

Bu işin bir yanı iken, diğer yanı Erdoğan’ın Efrin’e saldırımadan önce Efrin’in Kobanê olmadığını bilmesinde fayda var. Çeteler coğrafyadan faydalanarak Kobanê kent merkezine kadar geldi ancak Kobanê’nin nasıl onlara mezar olduğunu da herkes yaşayarak gördü. Efrin, 7 yıldır ağır bir ambargonun altındadır ve buna karşı direniyor. Süreklileşen saldırılara karşı sadece kendini değil, çevresini de koruyabildi. Efrin’in Halep ve Kuzey Suriye’yi savunan bir kale olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Eğer Kürtler burada olmasaydı ne Arap ne de Türkmenler tutunabilirdi. Efrin, herkesten ve herşeyden önce kendi kendini savunabilecek irade ve güce sahiptir. Kaldı ki Efrin, Suriye’den azade bir bölge de değil. Burada yaşanacak her şey Suriye’nin tamamını etkileyecektir. ABD’nin de Efrin’in Suriye’den ayrı olmadığını ve bizim makul projemizin bir parçası olduğunun farkında olması gerekir.

Türkiye’nin kime daha yakın ya da kime daha uzak olduğu mesele değildir, mesele Türkiye’nin herkesin işine karışmasıdır. Türkiye’nin saldırılarına karşı sessizlik de planlarını onaylamak anlamına gelir. Suriye’nin demokratikleştirilmesi projesinin, ülkenin ve herkesin tek kurtuluş yolu olduğunu herkes bilmelidir. Bunun dışında Suriye’nin merkezileştirilesi ya da parçalanmasına yönelik hiç bir proje çözüm getirmez. Suriye’nin birliğinden dem vuran, iç sorunlardan bihaber güçlerin kendisi, büyük bir gaflet içinde ülkeyi parçalamaktadır. Kürt, Arap, Dürzi, Türkmen, Müslüman ve Hristiyanlar başta olmak üzere tüm kesimlerin gerçekleri bilmesi Suriye birliğinin garantisidir.

Kaynak: Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi