Savaşın merkezi: Şehba -II

Şehba Efrîn, Ezaz, Cerablus, Minbic, Bab ve Halep arasında kalan yüzlerce mezra, 600 ila 1000 arasında köy, onlarca kasabadan oluşan bir bölgedir. Alandaki köylerin büyük çoğunluğu Kürt köyleridir.

Şehba neden hedefte? Şehba’ya yönelik saldırılar ile ne amaçlanıyor?

Şehba Efrîn, Ezaz, Cerablus, Minbic, Bab ve Halep arasında kalan yüzlerce mezra, 600 ila 1000 arasında köy, onlarca kasabadan oluşan bir bölgedir. Alandaki köylerin büyük çoğunluğu Kürt köyleridir.

azı köylerde ise Kürt, Ermeni, Asuri, Türkmen, Afşar iç içe yaşamaktadır. Şehba alanında yaklaşık 800 bin Kürt olduğu belirtiliyor. Tarihte Halep’in ismi de esas olarak Şehba ile birlikte anılıyor. O yüzden Halep’e ‘Halep Şehba’ deniliyor. Şehba’ya yönelik saldırılar ve ele geçirme çabaları tarihsel ve stratejik bir önem ifade ediyor.

Zira Şehba’yı ele geçirip hakim olmak, Halep ve Efrîn’i de büyük oranda etkisiz bırakmak anlamına gelir. Şehba ve Halep’e hakim olmak demek ise Rojava Devrimi'nin temel çizgisi olan Demokratik Ulus, Demokratik Federal Sistem projesine ağır darbenin vurulması demektir. Bu projenin uygulanabilir olan yerlerinin başında Halep geliyor. O yüzden tüm planlar bu alan üzerinden yürütülmeye çalışılıyor.

ŞEHBA’YI KÜRTSÜZLEŞTİRME PLANLARI

Baas rejiminin uzun yıllar boyunca yürüttüğü inkar, imha ve bölgenin kimliğini değiştirme siyasetinin bir sonucu olarak devreye koyduğu ‘Arap Kemeri’ politikası kapsamında bölgeye yoğun olarak Araplar yerleştirilmeye çalışıldı.

Bölgedeki Kürt halkının varlığını sıfıra indirmek amacıyla Baas rejimi sadece bölgeye Arapları yerleştirmek ile kalmadı, bölgeyi Kürtsüzleştirmek için çeşitli sendikalar kurdu. Kürtçenin bölgede konuşulmasını yasakladı. Uzun yıllar süren inkar, imha politikasının bölge halklarına olumsuz etkisi oldu.

Kürt halkının 2012 yılında Kobanê’de başlayan devrim yürüyüşünün, sırasıyla Dêrik, Efrîn, Amûdê ve diğer bölgelere de yayılması karşısında Şehba’da Kürtlere ve özgürlükçü halk güçlerine yönelik saldırılar başladı.

2013 yılı itibarıyla özgürlükçü halk güçleri bölgede SUK çetelerinin, El Nusra ve DAİŞ çetelerinin saldırılarına maruz kaldı. Bölgede var olan Kürtler ve özgürlükçü halk, saldırılar sonucu büyük oranda bölgeden çıkarıldı. Ve bölge kısmen Kürtsüzleştirildi.

MİNBİC’İN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ VE TÜRK DEVLETİNİN BÖLGEDEKİ İŞGALLERİ

2 Nisan 2016 günü Tışrin Barajı'nda düzenlenen bir basın açıklaması ile kuruluşunu ilan eden Minbic Askeri Meclisi, QSD güçlerinin desteği ile 1 Haziran 2016 günü ‘Minbic’i Özgürleştirme Hamlesi' başlattı.

Hamle kapsamında Minbic kenti çok kısa süre içerisinde Minbic Askeri Meclisi ve QSD güçleri tarafından tümden kuşatıldı. 73 gün süren özgürleştirme operasyonları sonucu Minbic kenti DAİŞ çetelerinden temizlenerek özgürleştirildi.

Minbic’in DAİŞ çetelerinden temizlenerek özgürleştirilmesinin ardından Türk devleti ve desteklediği SUK çeteleri, Şehba kenti Cerablus’u işgal etti. Türk devleti ve SUK çeteleri Cerablus işgalinin ardından Şehba kasabası El Rai’yi işgal etti.

ŞEHBA’DA DEVİR-TESLİM

QSD’nin El Bab’ın kapısına dayandığını ve Efrîn ile Kobanê’nin birleşeceğini gören Türk devleti, Kuzey Suriye Federasyonu topraklarının en önemli parçası olan Şehba bölgesinde desteklediği SUK çeteleri ile birlikte işgallere yöneldi.

Türk devleti ve SUK çeteleri “Fırat Kalkanı Operasyonu” adı altında başlattığı işgal saldırıları kapsamında Cerablus’u çatışmasız bir şekilde DAİŞ çetelerinden aldı.

Cerablus’u işgal eden Türk ve SUK çeteleri, Cerablus Askeri Meclisi savaşçılarının mevzilerine yönelik saldırılar gerçekleştirince savaşçılar saldırılara sert cevap verdi. İki gün boyunca Türk devleti ve SUK çeteleri ile şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmaların şiddetlenmesi ve yayılması üzerine ABD’nin arabuluculuğuyla “ateşkes” ilan edildi.

Eylül ayının başında da El Rai kasabası yine çatışmasız bir şekilde DAİŞ çetelerinden alındı.

Kısa bir süre sonra The Independent’in deneyimli Ortadoğu Muhabiri Patrick Cockburn’a konuşan bir DAİŞ çetesi, “Cerablus’u terk etmedik, sadece sakalları kestik” diyecekti.

Türk devleti “tarihinin en başarılı operasyonları” olarak tanımladığı ancak 'devir teslim' ile işgal ettiği Şehba kent ve kasabalarının ardından, Bab kenti ve çevresine yönelerek işgal girişimlerinde bulundu.

Türk devleti en üst perdeden “Ne pahasına olursa olsun Kürt koridoruna asla izin vermeyiz” diyerek, Rojava Devrimi'ne yönelik saldırganlığını ağırlaştıracağının sinyallerini verdi.

ABD VE RUSYA SESSİZ

Şehba bölgesinde ABD ve Rusya gibi uluslararası güçler ile yereldeki Suriye, İran, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve desteklediği SUK ile DAİŞ çeteleri birçok hesap peşinde.

Akdeniz’e açılmada önemli bir güzergah olan Şehba bölgesinde kim ne amaçlıyor ? Kim hangi pozisyonda?

Mevcut durumda; Türkiye, Fırat Kalkanı adıyla Kuzey Suriye topraklarında işgaller başlatırken Rusya ve ABD’ye taahhüt ettiği sınırları zorluyor.

Tabii bu durum her ne kadar Rusya ve ABD’nin sahada QSD gibi güçlü bir yapı ile çalışmak istemesini zorlasa da esas itibarıyla, yakın zamanda ABD ve Rusya herhangi bir tutum değişikliğine gitmeyebilir.

Eğer ABD ve Rusya tutumunda bir değişikliğe gider ve Türk devletini gözeten pozisyonunu bırakırsa Cerablus-Ezaz hattında kısa vadede ilginç gelişmeler yaşanabilir. Ancak ABD ve Rusya değişikliğe gitmeyeceği için Cerablus-Ezaz hattında kısa sürede bir ilerleme kolay görünmüyor. Orta ve uzun vadede değişen dengeler yeni fluluklar yaratabilir.

QSD savaşçılarının namlularının ucundaki El Bab’ta ise durumu, askeri gücün tek belirleyen olmayacağı, bunun yanı sıra siyasi-diplomatik mücadelenin gidişatının belirleyeceği açık.

ŞEHBA’DA KİM NEREDE DURUYOR?

Şehba bölgesinin büyük bölümü SUK çeteleri; El Nusra,-Fetih el Şam, Ehrar El Şam, Cund El Eqsa, Siqûr El Cebel, Ceyş El Fetih, Cephet El Şamiya, Sultan Murat Tugayı, Suriye Türkmen Cephesi, Feylaq Şam, Feylaq 16, Liwa Hemze, Liwa 99, Ceyş El İslam, Suriye İslami Kurtuluş Cephesi ve benzerlerinin işgali altındayken, bir kısmı ise DAİŞ çetelerinin işgali altında.

Yine Şehba’ya bağlı stratejik El Bab kenti ile Til Eran, Til Hasil ve Til Belat kasabaları da DAİŞ çetelerinin işgali altında bulunuyor.

Aynı zamanda Şehba bölgesi ile Kobanê sınırı arasındaki birçok stratejik nokta bugün Cebhet El Ekrad, Ceyş El Suwar, Şems El Şimal, Minbic Askeri Meclisi savaşçılarının kontrolünde.

Minbic, Cerablus, El Raî ve Exterin daha önce DAİŞ çetelerinin işgali altındayken, şimdilerde Cerablus ve El Rai Türk devleti ve SUK çetelerinin işgali altında. Mare’nin ise bir kısmı DAİŞ, bir kısmı SUK çetelerinin işgali altında.

KİM HANGİ POZİYONDA VE NE AMAÇLIYOR?

Şehba bölgesinde ABD ve Rusya gibi uluslararası güçler ile yereldeki Suriye, İran, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve destekli SUK çeteleri, DAİŞ çeteleri birçok hesap peşinde. Bu hesaplar, bölgedeki güçlerin konumlarına göre kabaca şu şekilde özetlenebilir:

REJİME KARŞI KONUMLANAN GÜÇLER

ABD: Suriye’deki halk ayaklanmalarına direkt veya dolaylı müdahaleleriyle iç savaşa dönüşmesine neden oldu.

Suriye’de en önemli müttefiki Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve AB ülkeleri olmasının yanı sıra sahada DAİŞ çetelerine karşı Hol, Tişrin, Şeddadê, Minbic vb. alanlarda üstün başarı kazanan QSD olarak lanse ediliyor.

ABD, Rojava Devrimi'ne yaklaşımı ile Türkiye’yi gözeten pozisyonunu hiçbir zaman bırakmadı. Hatta Şehba bölgesinde QSD güçlerine yönelik geçtiğimiz yıl ve geçtiğimiz haftalarda SUK çeteleri ile birlikte düzenlenen saldırıları bizzat ortaya koyduğu tutum ile onayladı.

SUUDİ ARABİSTAN: Suriye’deki halk ayaklanmalarına direkt veya dolaylı müdahaleleriyle iç savaşa dönüşmesine neden oldu.

Suudi Arabistan DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam vb. çete gruplarının Suriye topraklarında hayat bulmasını ve gelişmesini sağlayan en önemli güçlerden biridir. Savaşın başından bu yana savaşın en büyük finansörlerinden.

Özellikle Şehba bölgesinde Türk devleti ile koordineli bir şekilde çalışarak birçok yeni oluşum kurdu. Ve bunları bölgenin işgal edilmesi için aktif olarak finanse etti, eğitti ve özgürlükçü halk güçlerine saldırttı.

KATAR: Suriye’deki halk ayaklanmalarına direkt veya dolaylı müdahaleleriyle iç savaşa vesile oldu.

Katar da Suudi Arabistan ile birlikte mevcut savaşın en büyük finansörlerinden oldu. Hâlâ aynı pozisyonunu koruyor. Özellikle de Hol’den başlayarak Akdeniz’e ulaşmada önemli bir durak olan Şehba bölgesinin SUK çetelerince işgal edilmesini isteyen güçlerden biri.

Çünkü bu hat üzerinden yapılacak doğalgaz ve petrol sevkiyatı Akdeniz’den Katar’a ve dünyaya ulaştırılacak.

TÜRKİYE: Türk devleti savaşın başından bu yana Suriye’de Rojava Devrimi düşmanlığı, Kürt ve Kürt Özgürlük Hareketi düşmanlığı üzerinden politikasını geliştirdi.

Bugün kantonların birleşmemesi için Bab’a kadar inilmesini kendisi için hayati önemde gören ve bunun için “bedeli ne olursa olsun” diyerek politika belirleyen Türk devleti bölgede işgallere girişti.

Türk devleti bu işgalleri meşrulaştırmak için de “tampon bölge”, “güvenli bölge” ve “uçuşa yasak bölge” diye formüle ederek kendisini uluslararası alanda hukuki güvenceye almak istiyor.

Türkiye’nin ‘tampon bölge’ planını, Suriye iç savaşının başladığı günden bu yana hayata geçirmek istediği yerlerin başında Şehba geliyordu.

Türkiye, şimdilerde El Bab’ı işgal ederek kantonları birleştirmesinin önüne geçmek için yoğun bir diplomasi yürütüyor. Hedeflerinin El Bab olduğunu belirten Türk devleti, bunu kabullendirmek için Rakka ve Musul operasyonunu gündemde tuttu.

REJİMİN YANINDA DURANLAR

RUSYA: Suriye’deki halk ayaklanmaları daha iç savaşa dönüşmeden pozisyonunu Baas rejiminin iktidarını korumak adına belirledi.

Tabii Rusya bunu Baas rejimi için değil, esas olarak kendi politik çıkarları için yaptı. Bunun da esas iki nedeni vardı. Birincisi, Ortadoğu’da etkinliğini artırmak, ikincisi de ABD’nin Ortadoğu’daki yayılmacılığını engellemek.

Rusya, Baas rejiminin ayakta kalması ve savaşı dengelemek adına Suriye’deki iç savaşa müdahil oldu. Ve bu kapsamda Baas rejim güçlerine aktif bir şekilde hava desteği sağlayarak rejimin birçok bölgede tekrar kontrol sağlamasını sağladı.

Rusya’nın Şehba’daki pozisyonu ise tam olarak net değil. Darbe girişiminden ABD’yi sorumlu tutan Türkiye’yi -bir süreliğine de olsa- yanına çekebilir. Türkiye’nin operasyonunda verilen izin sınırlı.

İRAN: Baas rejiminin ayakta kalması ve savaşı dengelemek ve sıranın kendisine gelmesini engellemek adına Suriye’deki iç savaşa müdahil oldu.

Çünkü İran bir sonraki hedefin kendisi olacağını çok iyi gördü ve tarihten bu yana sergilediği kurnazlığını sürdürdü; ‘savaşı her zaman kendinden uzakta tut ve savaş' stratejisi... İran'ın savaşa müdahil olmasının bir diğer sebebi de Ortadoğu’da hızla gelişen Vahabi-Selefi akımlarına karşı Şiiliği korumak.

HİZBULLAH: Baas rejiminin ayakta kalması ve savaşı dengelemek ve Vahabi-Selefi akımların daha fazla gelişmesini engellemek adına Suriye’deki iç savaşa müdahil oldu.

Savaşın başından bu yana rejime her alanda DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam vb. çete grupları karşısında destek verdi. Bugün hâlâ bu pozisyonda ve aktif bir şekilde rejime destek sunmaya devam etmektedir.

Hizbullah’a Baas rejimi, İran ve Rusya her türlü yardımda bulunuyor.

BAĞIMSIZ POLİTİK HATTIN TEMSİLCİSİ: DEVRİMCİ-DEMOKRATİK HALK GÜÇLERİ

Rojava ve Suriye’nin devrimci demokratik güçleri savaşın başından bu yana pozisyonunu ‘Ne Baas rejimi, ne uluslararası güçlerin desteklediği SUK çeteleri' diyerek belirledi.

Devrimci demokratik halk güçleri bugün halen ilk günkü pozisyonunu koruyor. Gerek ABD gerek Rusya ile iletişim kanallarını açık tutarak Suriye’de gerçek bir çözüm için onlarca proje ortaya koydu.

Ancak bu projeler hiçbir zaman uluslararası güçlerin işine gelmedi. Son olarak ise Suriye için federal bir sistem öneren devrimci demokratik halk güçleri, Rojava-Kuzey Suriye ‘de bu sistemi geliştirdi.

Devrimci demokratik halk güçleri ortaya koydukları mücadele ile Kobanê zaferinin ardından DAİŞ çetelerini yenilgiden yenilgiye koşturdu! Ve bugün DAİŞ çeteleri yok olma noktasına geldi. Bugün Musul ve Rakka operasyonları gündemde ise bu DAİŞ ve SUK çetelerine karşı amansız bir mücadele sergileyen devrimci demokratik halk güçleri sayesindedir.

6 YILLIK SAVAŞTA BÜYÜK İÇ VE DIŞ GÖÇ

Şehba bölgesinde ve çevresinde rejim güçleri ile DAİŞ, El Nusra, Ehrar El Şam, Sultan Murat Tugayı vb. çete grupları arasında ve yine çete gruplarının kendi aralarındaki çatışmalardan dolayı yüz binlerce insan gerek Rojava’ya, gerekse Türkiye, Ürdün, Lübnan ve gerekse de Avrupa ülkelerine göç etti.

Topraklarından göç eden çok fazla insan hemen hemen her gün Ege sahillerinde, İtalya açıklarında vb. yerlerde hayatlarını kaybetti. Bugün hâlâ daha Türk devleti ve Avrupa Birliği arasında yüz binlerce göçmen üzerinden kirli pazarlıklar yapılıyor.

Yaşanan çatışmalardan kaynaklı insanlardan arındırılan yaşam alanları, tarihi yapıtlar, ticaret merkezleri rejim güçleri ve çetelerce talan edilerek, Türkiye’deki piyasada satıldı.