Tutuklu vekiller için AYM, AİHM ve Venedik Komisyonu’na başvurulacak

Avukat Mehmet Emin Aktar, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için başta tutuklama kararı veren hakimliğe olmak üzere AİHM, AYM ile Venedik Komisyonu'na başvuracaklarını aktardı.

Türkiye siyasi tarihine "kara bir leke olarak" geçen  Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerine yönelik 2 Mart 1994 tarihindeki darbenin bir benzeri, 4 Kasım günü  aralarında HDP Eş Genel Başkanlarının da bulunduğu 12 milletvekiline yapıldı. Milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının  Anayasa’da yapılan bir değişikle kaldırılması ardından üzerinden yaklaşık 5 ay geçtikten  sonra  4 Kasım günü  AKP hükümeti emrindeki  yargı ve polisin bir gece yarısı darbesiyle  aralarında  HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 12 HDP’li vekili gözaltına alındı.  Bingöl, Amed, Şırnak ve Hakkari’de jet hızıyla yapılan yargılamalarda  HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken , HDP milletvekilleri Gülser Yıldırım, Nursel Aydoğan, Ferhat Encu, Selma Irmak, Leyla Birlik ve Abdullah Zeydan  tutuklanırken, HDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Ziya Pir ve İmam Taşçıer ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Mehmet Emin Aktar ve Amed Barosu Genel Sekreteri Avukat Nuşin Uysal, milletvekillerinin gözaltına alınması ve tutuklanmasının hukuki boyutunu  ve bundan sonra  hukuki olarak neler yapılacağı konusunda konuştu.

‘BUNUN SİYASAL OPERASYON OLDUĞUNU GÖSTEREN BİRÇOK ŞEY VAR’

HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin “hukuki bir kılıf” adı altında yapılan “siyasi” bir operasyonla gözaltına alındığını ve tutuklandığını belirten Aktar, “Burada hukuk yok. Türkiye’de olmayan bir yargı mekanizmasını devreye sokularak özgürlüklerin keyfi bir şekilde kısıtlandığını görüyoruz. Yapılan şey bu. Bunun siyasal operasyon olduğunu gösteren birçok şey var.  Gözaltına alınan 12 milletveklii hakkında Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve Bingöl’de ayrı ayrı soruşturma var. Hepsinin dosyası ayrı ve birbiriyle bağlantısız. Eş zamanlı gözaltıyı niye yaparsınız. Bunda siyasal bir amaç gödersiniz. Zaten  davranış da yapılış şekliyle de operasyonun siyasal  olduğu açık. Diğer bir husus da  gözaltına alınan parlamenterlerin yasama dokunulmazlıklarının hala  duruyor olması. Yasama dokunulmazlıklarına rağmen keyfi olarak alındılar. Her ne kadar Anayasa’ya geçici bir madde eklenmiş olsa bile bu bir garabet yani. Onların hiçbirinin usule uygun şekilde dokunulmazlığı kaldırılmış değil. Diğer bir taraftan yargının içinde bulunduğu son durum.  15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türk yargısında 3 bin 500 hakim ve savcı  meslekten ihraç edilmiş durumda. Bunların 3000’i tutuklu.  Şimdi durum böyle olunca hangi hakim ve savcı kendisine verilen talimatın gereğini yerine getirmekten kaçınabilir. Nasıl tarafsız bir duruş gösterebilir. Bu mümkün değil zaten. Bizim gördüğümüz şeyde buydu” diye belirtti.

‘BİR SİYASEÇTİ KONUŞMAYACAKSA NE YAPSIN?’

Bazı kesimlerin gözaltına alınan ve tutuklanan HDP’liler için söylediği  “savunma yapmazsanız işte böyle olur” şeklindeki  sözlerine tepki gösteren Aktar, “Oysa hepimiz biliyoruz ki, siz  bir kişiye yönelik suçlamada bulunuyorsanız suçlama gerekçelerini ortaya koymak ve onun suçlu olduğunu ispat etmek zorundasınız. Suçlanan kişi suçsuz olduğunu ispat etmek zorunda değil. Ancak buna ilişkin tek bir delil ortaya konulmuş değil. Sonuçta hiçbir başka birine zarar verecek bir davranışın içinde olmuş değil, bunlarla suçlanmış değiller. Sayın Demirtaş, savcılıkta sorulara cevap vermeyince sorular sorulmadı. Ama tutuklamaya sevk yazısında görüyoruz ki, bütün suçlama gerekçeleri değişik yerlerde basına ve gazetelere yapmış olduğu konuşmalar ve verdiği demeçler. Sadece Sayın Selahattin Demirtaş değil bütün milletvekilleri yaptıkları siyasal çalışmalar ve konuşmalarından dolayı suçlandı. Delillendirme buydu zaten. Bunun dışında delil sunulmuş değil. Bir siyasetçi konuşacak, tartışacak fikirlerini söyleyecek ki, bir dönüşümü sağlayabilsin. Fikirlerinin kamuoyunda bir karşılığı olabilsin. Bir siyasetçi bunu söylemeyecekse ne yapsın o zaman. Diğer partiler yada egemen olan anlayışın istediği şekilde davranacaksa o zaman farklı bir siyasal partide olmanın, farklı siyasal görüşe sahip olmanın anlamı da yok” şeklinde konuştu.   

‘TÜRKİYE TOPLUMU HATTA SİYASAL İKTİDAR BİLE BU ZULMÜ KALDIRAMAZ’

Kürt siyasetçilerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar için “ legal siyaset alanında Kürtler yok edilmek isteniyor” tespitinde bulunan Aktar, “Bu ilk kez yapılan bir şey değil. Kürtler de buna karşı ısrarını sürdürüyor. HDP kaçıncı parti bilmiyorum. Artık kapıtılan partilerin sayısını unuttum. Herhalde bu 10’u geçti. Bu açıdan yarın başka bir şey mi önerirler, diğer milletvekilleri hakkında ne tür bir operasyona girerler bunların hiçbirini kestirmek mümkün değil. Devlet bütün şiddet aygıtlarını Kürtlere yöneltmiş durumda. Toplumu birbirinden nefret edecek hale getiren bu anlayış ve uygulamalara Türkiye ne kadar dayanır. Bunun ne kadarını Türkiye kaldırır. Bu denli bir hukuksuzluk yürürken, uluslararası camia ne der bunu bilmiyoruz. Bunu önümüzdeki  günlerde göreceğiz. Ama Türkiye toplumu  hatta siyasal iktidar bile bu denli zulmü sürekli biçimde uygulamayı kaldıramaz artık. Neden kaldıramaz çünkü bunun için bütün toplumu, hepimizi teslim almaları gerekiyor. Bu toplum çok karanlık dönemleri çok gördü. Belki daha kötü günleri de yaşacağız. Bana göre haklı olan bir talep haklı olan bir duruş bastıralamaz. Bir toplumun suskun ve sessiz olması  aslında en büyük yenilgidir. Şunu da bilmeleri gerekiyor, bu toplum cezaevine girmekten başka mağduriyetler yaşamaktan korkmuyor artık. Daha önce de böyleydi bundan sonra da böyle olacak. Bu topraklarda daha çok insan ölmeden daha çok acı yaşanmadan, bu sorunların çözümünü önüne koyacak ortak bir aklın hakim olması lazım ” diye vurguladı.  

‘BİZE BUNU ADALET DİYE SATAMAZSINIZ’

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın savcılık ifadesinde ve hakimlik sorgusunda  HDP’nin hazırladığı ortak metin dışında savunma yapmamasının nedenini açıklayan Aktar,  sözlerine şöyle devam etti, “Emniyete getirildikten sonra gün boyu Sayın Demirtaş yanındaydık. Yıllardır tanırım o gün bize bir lider duygusu verdi. Bir lider duruşu gösterdi. Avukat arkadaşlarımızın deyimiyle ‘ilk defa biz temsil ettiğimiz müvekkilimiz karşısında ezildik’ kendi açımızdan. Çok çok geride kaldık. Müvekkilimizin bu duruşu aynı zamanda  bizim açımızdan onur verici birşeydi. Bizler kendi açımızdan görevimizi yapmaya çalıştık. Ama Sayın Demirtaş bize önceden ‘siz serbestsiniz. Sizin savunmaya yapmanıza karışmam. Ama ben kendi duruşumu sergileyeceğim’ demişti. Bunu sergiledi.  Çünkü tarafsız olduğuna inanmadığınız bir yargıdan ne bekleyebilirsiniz ki. Adalet mi bekleyeceksiniz ondan. Farklı bir karar çıkacağını mı düşüneceksiniz. Hayır bunu düşünmeyeceksiniz. Aslında bizimle konuşmasının nedeni de tarihsel bir belge oluşsun çabasıydı. Bakın siz böyle bir hukuksuzluk yapıyorsunuz. Bu hukuksuzluğu yaparken de bize  adalet diye satamazsınız bunu.  Bizim de çabamızı bu şeklindeydi” dedi.  

‘MİLLETVEKİLLERİ BAŞKA ŞEHİRLERE GÖTÜREREK CAN GÜVENLİKLERİNİ TEHLİKEYE ATIYORSUNUZ’

Tutuklanan milletvekillerinin apar topar bir şekilde başka illerdeki cezaevlerine konularak tecrit edilmek istendiğine işaret eden Aktar, “Siz milletvekilini alıyorsunuz Diyarbakır’daki bir cezaevine koymuyorsunuz, Edirne’ye, Kocaeli’ne, Ankara’ya  götürüyorsunuz. Aileden, çevreden, toplumdan izole ediyorsunuz. Gerçekten milletvekillerinden bu kadar mı korkuyordunuz. Bu korku siyasal bir iktidar için iyi bir şey değil. Siz madem ki bu kadar haklıydınız. Bunlar suç işlemişlerdi.  Niye adliyenin koridorlarını polisle doldurdunuz. Bizler Diyarbakır Adliyesi’nin koridorlarında ellerimizde avukat kimliğimizle dolaşmak zorunda kaldık. Arkadaşlarımız buna çözüm bulabilmek adına  adliyede akşama kadar üzerinlerdeki avukat cüppeleriyle dolaşmak zorunda kaldı. Meslek yaşamım boyunca böyle bir uygulamaya ilk kez karşı karşıya kaldım. 12 Eylül’deki uygulamalara tanıklık etmedim ama 90’larda bile böyle bir uygulamaya tanıklık etmedim. Milletvekillerini başka şehirlere göndererek, tecrit ederek aslında onların can güvenliklerini tehlikeye atıyorsunuz. Böyle korkunç ve keyfi uygulama ile de karşı karşıyayız. Sonuçta bu insanlar siyasetçi kamuoyunun gözü önünde olan insanlar. Sevenleri olduğu kadar sizin yarattığınız algı üzerine bunlardan nefret eden, düşmanlıkla bakan çok fazla sayıda insan var” diye belirtti.

'TUTUKLAMA VE GÖZALTILAR SİYASETİN YOLUNU KAPATAN SONUÇ DOĞURMUŞTUR’

Amed Barosu Genel Sekreteri Avukat Nuşin Uysal, milletvekillerin siyasi parti faaliyetleri nedeniyle dile getirdikleri görüşler nedeniyle suçlanmaları veya tutuklanmalarının çok ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. Uysal, “Parlamento faaliyeti dediğiniz şey, sadece bir önergeye, bir kanun tasarına oy vermek değildir. Aynı zamanda siyaset yapmak da bunun bir parçasıdır. Siyaset yaptığınız bir yerde doğal olarak kamuoyuna bilgi vermenin en öncül yollarından birisi de basın açıklaması yapmak, mitinglere katılmak, toplantılar düzenlemek ve fikirlerinizi açıklamaktır. Bunlarda sizin siyaset yapmanızın en meşru yoludur. Ne yazık ki milletvekillerine sorulan soruların ve soruşturmaya konu olan dosyaların en önemli dayanağı buydu. Parlamentodaki faaliyetlerini doğal bir şekilde bildiren ve duyuran vekillerin bundan dolayı ağır bir gözaltı ve sonuç olarak tutuklanmayla karşı karşıya bırakılması, Kürt sorunun barışçıl yollarda çözümünü zayıflatan, derinleştiren aynı zamanda siyasetin yolunu kapatan bir sonuç da doğurmuştur. Milletvekillerine yapılan hukuk dışı gözaltı ve tutuklamaların derhal geri alınarak, tutuklanan vekillerin serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Siyasal ve toplumsal olan Kürt sorunun güvenlik eksenli politikalarla değil,  şiddet dışı, demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerekiyor. Türkiye’de gelecekte tekrar barış umudun yeşermesi bu beklenti içerisindeyiz” diye vurguladı.