Sara’ca yaşamak, Sara’ca direnmek…

Heval Sara yüreğinin ve aklının ona verdiği talimatı dinlemişti. Apocu aklın ve Apocu yüreklerin talimatı. Kaldı ki Sara ancak böyle şehit düşebilirdi, ancak böyle bir direnişin ardından, ancak böyle bir fedailik ile.

SARA TOLHILDAN

Sara Tolhildan (Leyla Aykut) arkadaşı Avaşîn operasyonunun devam ettiği günlerde, Sîda Şehît Doğan savaş tünellerinde gördüm. O süreçte o bölgede olan herkesin yüreğinde, zihninde bir daha asla unutamayacağı izler bırakan Sara’ya ilişkin şahit olduğum son hatıra ise Stêrk TV akşam haberlerinde verilen haberdi. Düşman Sara’nın cenazesini Kuzey’e götürmüş, şahadetinden günler sonra Şırnak’ta ailesine teslim etmişti. 3 yıla yakın bir süredir faşist Türk ordusu karşısında direnen bir grup gerillanın komutanlarından olan ve belki de gerillanın yürüttüğü tünel savaşlarında koşulları, imkanları en zor olan bir direniş mevzisinde teslim olmaktansa, sır vermektense ser vermeyi tercih eden bir kadın gerilla komutanı, Şırnak’ta bir gece karanlığında, çok az kişinin katıldığı bir törenle sessizce toprağa verilmişti.

Ülkenin her yerinde destan yazan onlarca kahraman gibi Sara da hak etmişti, binlerin, yüz binlerin katıldığı bir cenaze törenini. Çünkü onlar öyle direniyorlar ve öyle savaşıyorlardı ki, milyonlar yürümeliydi onların ardı sıra. O haberi izlerken, hayal ettiğim tek şey Sara’nın PKK bayrağına sarılı tabutunun, yüz binlerin toplandığı bir meydanda sloganlarla, zılgıtlarla uğurlanmasıydı. Aynı direnişine yakışır bir şekilde... Ancak gerilla tarihinin çok bilinmeyen, ancak en uzun soluklu, en çetin direnişlerinden olan Şehît Doğan Jirkî savaş mevzisinin komutanlarından Sara arkadaş, böyle bir sükunet içerisinde son yolculuğuna uğurlanmıştı.

HİÇBİR ZAMAN YARALI YOLDAŞLARINI YARI YOLDA BIRAKMADI

Heval Sara hem bir gerilla, hem de bir doktordu, Zagros’da herkes onu ‘Doktor Sara’ olarak tanırdı. O coğrafyada gerillacılık yapmanın zorluklarının yanı sıra, bir de doktor olarak savaş alanlarında yer almanın da zorlukları çok fazlaydı. Heval Sara da böylesi zorlukların çok olduğu, düşman saldırılarının bir gün bile durmak bilmediği Avaşîn gibi bir alanda 2 yıl boyunca doktorluk yapmıştı. Avaşîn gibi bir alanda doktorluk yapabilmenin, bu işin hakkını verebilmenin tek bir ön koşulu vardı, o da fedakarlık ve fedailikti. Bir yerde daha yeni bir hava saldırısı olmuşsa, keşif uçaklarının kilitlendiği bombardımanın alanına gitmek ya da yaralı bir arkadaşı çatışma alanından çıkartmak, düşman karakollarının karşısında hasta bir arkadaşa ulaşabilmek için harekete geçmek. Bunların hiçbiri kolay şeyler değil elbette.

Ancak heval Sara dağlarda doktorluk yapmanın ön koşulu olan fedailiğe sahip bir arkadaştı. Hava saldırıları, keşif uçakları, arazinin zorlukları, düşman karakolları demeden onlara derman olabileceğini düşündüğü her yaralı ve hasta arkadaşın yerine ulaşmak için elinden geleni yaptı. Heval Sara hiçbir zaman hasta ve yaralı arkadaşların ayağına gelmesini bekleyen bir doktor olmadı. Ya da ‘gitsem de bir şey yapamam, elimizden bir şey gelmez’ demedi hiçbir zaman. Kurtaramayacağını bildiği ağır yaralı arkadaşların yanına dahi mutlaka gitti. Yoldaşlarının yaşamından umudunu kesen, çaresiz kalan, çözüm geliştiremeyen bir doktor olmadı hiçbir zaman. Doktor Sara Zagroslarda böyle tanınırdı.

İNANDIĞI DEĞERLERİN FEDAİSİYDİ

Fedailik, ideolojiden beslenir. Ancak bir ideolojiye, bir yaşam görüşüne, bir ütopyaya sahip olanlar inandıkları değerlerin fedaisi olabilirler. Heval Sara’yı yürüten en önemli şey Apocu felsefeye olan bağlılığıydı. Hepimiz Önderliği okur ve dinleriz, hepimizin günlük eğitim programlarında mutlaka Önderlikten bir şeyler okumak vardır, ancak ben ilk defa heval Sara’nın şahsında bir arkadaşın Önderlik çözümlemelerini bu kadar aşkla dinlediğine şahit olmuştum. Sanki Önderlik bir denizdi ve heval Sara o denizin içinde huzuru, aşkı, gerçeği bulurdu. Çok eski bir tableti vardı, nemden kaynaklı ekranı gitmişti. Ona her ne kadar o tableti artık atması için ısrar etsek de ‘hala ses geliyor, hala işe yarıyor, atılmaz’ deyip o tabletten Önderlik çözümlemelerini dinlerdi. Çok ilgisini çeken, çok beğendiği bir kısma denk gelse yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırdı, yeni bir şey keşfetmiş olmanın, yeni bir şeyi anlamış olmanın huzurunu hisseder gibi.

Heval Sara çözümleme dinlerken ne zaman öyle gülümsese, o an mutlaka Önderlikten yeni bir şeyler duyduğunu anlardık. Sonra o kısmı mutlaka kamptaki diğer arkadaşlara da dinletir, tartışma ortamları yaratırdı. İdeolojiye bağlılık onda müthiş bir yaşam disiplini, yaşam ciddiyeti geliştirmişti. Heval Sara ile Şehît Doğan şikeftinde 5 aya yakın aynı mangada kalmıştık, onun her anına şahitlik etmek, Apocu bir militanın kendini her gün yeniden nasıl yarattığına şahitlik etmek gibi bir şeydi. Bu yüzden onun yaşamdaki akışını her gün her gün hayranlıkla izlemekten bir gün olsun sıkılmadım, ona katılmamak, onun akışına dahil olmamak elde değildi. Sadece katılan değildi etrafındaki herkesi de bu akışa katandı heval Sara. Ben heval Sara’yı neredeyse hiç uyurken görmedim. Saati her zaman sabahın 4.30’una kuruluydu. Yani esas rojbaş saatinden 1 saat öncesine. Geceleri ise hepimiz uyurken Sara hala bir şeylerle uğraşır, çoğu zaman da Önderlik çözümlemelerini dinlerdi. Bu yüzden onu uyurken göremezdik hiç. Hepimizden önce uyanır, hepimizden sonra uyurdu.

Heval Sara her zaman şikeftlere çok büyük manevi anlamlar yüklüyordu, şikeft onun için sadece düşmanın hava saldırılarından korunmak için bir sığınak değildi. Yani orada yaşamayı salt bir zorunluluk olarak görmüyordu ve çok dar alanları dahi yaşamı daha renkli hale getirmek için çok iyi değerlendiriyordu. Şehît Doğan mevzisinde kadın arkadaşların tarafında yaklaşık 70 metrelik düz bir tünel vardı, heval Sara her sabah o tünelde spor yapardı. O 70 metrelik tünelde onlarca defa dönüp dururdu. Onun için orada spor yapıyor olmasının nedeni de düşmanın propagandalarıydı. Her eylemi, her hareketinde olduğu gibi bunun da bir anlamı vardı. Düşman Avaşîn operasyonu devam ederken sürekli gerillanın hareketsiz kaldığını, şikeftlerden çıkamadıkları için fiziklerinin zayıfladığını, şikeftten çıktıklarını anda da yürüyemediklerini söyleyip yalan propaganda yapıyordu. Heval Sara ‘düşman bizim üzerimize bu kadar propaganda yapıyor, o zaman bizim de fiziğimizi daha dinç tutmamız lazım’ diyerek her sabah o tünelde spor yapardı.

BENİM İÇİN ARTIK HİÇ BİRŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK

2 yıl Avaşîn alanında pratik yürüttükten sonra Sîda alanına geldi. Bu sefer hem doktor, hem komutandı. Şehît Doğan Jirkî kampında kadın arkadaşların yönetimiydi. 2022 yılında Zap alanında operasyon başladığında, Sîda alanı hala düşmanın esas indirme yaptığı yerlere uzaktı. Ancak heval Sara hiçbir zaman ‘düşman buraya gelmez’ demedi ya da ‘biz doktoruz, düşman gelse de diğer arkadaşlar savaşır, bizim işimiz başka’ demedi. Bu yüzden 17 Nisan 2022 tarihinde Türk ordusu ilk Kure Jaro alanında indirme yapmaya başladığı esnada heval Sara düşmanın ne yapmak istediğinin farkına varmış ve o savaş tünelinde yoğun bir hazırlığa başlanmıştı. Mamreşo ve Werxelê direnişlerinden çok etkilenmişti heval Sara. Werxelê yamaçlarında Cumali ve Çavre arkadaşların öncülüğünde gelişen 120 günlük destansı direnişin sonunda 17 arkadaş o mevzide kimyasal gaz saldırısı sonucunda şahadete ulaşmıştı.

Werxelê’de yaşanan şahadetlerin haberini aldığımızda yine beraberdik. O gün ilk defa heval Sara’nın ağladığına şahit olmuştum, sürekli dişlerini, yumruklarını sıkıyordu. Ve o gün ‘benim için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ demişti. Gerçekten ondan sonra heval Sara için hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Şehît Doğan mevzisinde gösterdiği direnişçi duruşun kaynağı o gün düşmana karşı yüreğinde biriktirdiği öfkeydi belki de. Tarih Eylül 2022’yi gösterdiğinde düşman artık Şehît Doğan savaş tünellerinin yakınına gelmiş, tünelde direniş başlamıştı. Heval Sara orada yaşanan o savaş günlerine çok büyük anlamlar biçti. Sadece düşmana mermi sıkılan bir mevzi değildi savaş tünelleri, aynı Sara gibi yüreği büyük, anlam dünyası derya kadar olan arkadaşlar için çok büyük maneviyatların biriktirildiği bir hakikat kapısı gibiydi.

Bu nedenle o direniş günlerinde yazdığı yazıların bir tanesinde şu satırları dile getirmişti: “Burası da bir Mamreşo olabilir, burası da bir Werxelê olabilir. İrade aynı iradedir, inanç aynı inançtır. Eğer böyleyse neden buradan da büyük kahramanlıklar çıkmasın ki. Neden burada da bir destan yaratılmasın. Onlar bize bir miras bıraktılar, biz bu mirası devralanlar olarak kendimize bir misyon biçtik. Ben de kendimi buna hazırlıyorum ve kendimi düşmana karşı her zamankinden daha güçlü ve kararlı hissediyorum. Düşmanla karşı karşıya geldiğim anda ne yapacağım konusunda çok düşündüm. Belki yoğun savaş tecrübelerim yok, belki şimdiye kadar hep bir doktor olarak kaldım alanlarda ancak biliyorum ki ben direnenlerin yoldaşıyım. Ve direnmek için gerekli olan ilk şey silah değil, yürektir. Yüreğim ve aklım bana bir fedai olmam konusunda talimat verdi. Ve ben bu talimatı bu savaş tünelinde uygulayacağım.”

DOĞRU YERDE OLMAK VE DOĞRU YERDE ÖLMEK

3 yıla yakın ŞehîdtDoğan direniş mevzisinde yaşanan savaşta düşman neler yapmadı ki? Tanklarını tünellerin kapısına yerleştirip her gün tankla vurdular, şikefti yukardan delmeye çalıştılar olmadı sonra kepçeler getirip tüneli yıkmaya çalıştılar, tünellerin yukarısındaki uçurumlardan halatlarla patlayıcılar bıraktılar, zehirli gazlar kullandılar. En son bunların hiçbirinden sonuç alamayınca aylar boyunca her gün tünellerin içine su bıraktılar. Yani denemedikleri vahşet, denemedikleri insanlık suçu, denemedikleri barbarlık kalmamıştı. Türk ordusunun en kirli yüzünü, en alçak halini tekrar tekrar gösterdiği mevziydi Şehît Doğan.

Ya içeride yaşananlar? İçeride ne olursa olsun direnmekte kararlı olan Alan Milazgîr ve Sara Tolhildan gibi komutanların öncülüğünde savaşan gerillalar vardı. Onlar ‘biz her saldırıda kılıç gibi daha çok keskinleşiyoruz’ diyen Werxelê direnişçilerinin yoldaşlarıydılar. İnsanın anlama sınırlarını zorlayan insan gücünün üstünde sergilenen direnişlerden biriydi bu. Bir gün kendi kibrinde boğulacak olan Türk ordusunun esasında ne kadar zayıf ve zavallı olduğunu gösteren direnişlerden biriydi.

Heval Sara yüreğinin ve aklının ona verdiği talimatı dinlemişti. Apocu aklın ve Apocu yüreklerin talimatı. Kaldı ki Sara ancak böyle şehit düşebilirdi, ancak böyle bir direnişin ardından, ancak böyle bir fedailik ile. Her zaman doğru yerde olmak değildi aslolan, bazen de doğru yerde ölmekti. Heval Sara gibi böyle iz bırakarak, böyle bir destanın yazıcılarından olarak, böyle düşmana kök söktüre söktüre şahadete ulaşmak herkesin harcı değildi. Son anlarında, şahadete yürürken aklından neler geçirdiğini tahmin etmek zor değil. O an ölse bile, hiç bir zaman unutulmayacağını hissederek, böyle bir direnişin ardından şehit düşmenin gururunu yaşayarak gözlerini kapadı.