KCK: Tecrit konusunda AK Bakanlar Konseyi’nin tutumu yetersizdir

AK Bakanlar Komitesi’nin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit konusunda Türkiye’ye süre verme yönündeki kararına tepki gösteren KCK, kararın Türk devletinin açık hak ihlali suçlarına meşruiyet sağladığını belirtti.

İMRALI TECRİDİ

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit konusunda atılması gereken adımlar için süre tanımasını eleştirdi. KCK, AK Bakanlar Komitesi'nin kararının “Türk devletinin açık hak ihlali suçlarına meşruiyet sağladığını” ifade ederek, “Oysa çok açık hak ihlali ve hiçbir şekilde izah edilemez ve kabul edilemez mutlak tecrit karşısında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’ye derhal adım attırmalıydı, tutumu bu yönlü olmalıydı” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığının konuyla ilgili açıklaması şöyle:

20 Eylül 2024 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Umut Hakkı yasası konusundaki tutumu kamuoyuna yansımıştır. Basına yansıdığı kadarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türk devletinin Umut Hakkı yasasını uygulamamasını hak ihlali olarak değerlendirmiş ve Türkiye’den adım atmasını belirtmiştir. Bunun için de Türkiye’ye bir yıl süre vermiştir. Ancak Türk devleti Önder Apo’nun bu yasadan yararlanmasını açıkça engelliyor ve bu tutumunu sürdüreceğini belirtiyor. Önder Apo, yararlanmasın diye diğer tutsakların başvurularını da reddediyor, onların da bu yasadan yararlanmasının önünü alıyor. Faşist, ırkçı, işkenceci AKP-MHP iktidarının tutumu bu şekildeyken Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gerekli kararları almaması, Türkiye’ye süre tanıması ciddi bir paradokstur ve kabul edilemez bir yaklaşımdır. Türk devletinin ve AKP-MHP iktidarının yaklaşımları ortadadır. AKP-MHP iktidarı Kürt soykırımı politikalarını uyguluyor ve hiçbir hukuk, ahlak, yasa ilkesini dikkate almıyor. Önder Apo’ya yaklaşımı da bu çerçevededir. Önder Apo “Umut Hakkı” yasasından yararlandırılmadığı gibi, İmralı’da tam bir işkence ve soykırım sistemi uygulanıyor. Önder Apo 26 yıldır İmralı’da işkence ve soykırım sistemi altında tutuluyor. 4 yıldır da mutlak tecrit altında dışarıyla olan bütün bağları kesilmiştir. Gerçeklik buyken İmralı sistemiyle en ağır insanlık suçu işleyen Türk devletine ve AKP-MHP faşizmine süre tanımak, özünde bu yaklaşımı tolere etmek ve meşrulaştırmaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden beklenen, hiç beklemeksizin Türk devletine adım attırmak iken, bunu yapmayıp süre tanıması ve belirsiz bir tutum takınması, bu sonucu doğurmuştur.

TÜRK DEVLETİNİN İHLALLERİNE MEŞRUİYET SAĞLANIYOR

Türk devleti bugüne kadar Kürt soykırımını başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere dış güçlerden aldığı destekle yürütmüştür. Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı gerçekleştirilen uluslararası komplo da söz konusu güçlerin desteğiyle olmuştur. Şimdi de faşist AKP-MHP iktidarı ABD, İsrail, NATO ve Avrupa devletlerinden gördüğü destekle Kürt soykırımı politikalarını sürdürüyor. Avrupa kurumları da bugüne kadar sorumlulukları ve misyonlarına göre hareket etmemiş, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi maddelerinin gerekse de evrensel hukukun uygulanması konusunda gereken tutumu almamışlardır. Kürtler ve Önder Apo konusunda Türk devletinin aleni ihlalleri, insanlık suçları karşısında ya sessiz ya da pasif bir tutum içerisinde kalmışlardır. Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Önder Apo’nun adil yargılanmadığı, dolayısıyla yeniden yargılanması gerektiği şeklindeki kararı Türk devleti tarafından uygulanmamıştır. Ancak buna karşı hiçbir şey yapılmamıştır. Yine CPT, bizzat kendisinin tespit ettiği açık suçların ve yasa ihlallerinin giderilmesi konusunda sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, her seferinde Türkiye’ye süre tanıdığını belirterek bir taraftan kendisiyle çelişmiş, diğer taraftan da yapılanları meşrulaştırmıştır. Şimdi de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi benzer bir yaklaşımı esas almış, Türkiye’ye süre vermiştir. Oysa çok açık hak ihlali ve hiçbir şekilde izah edilemez ve kabul edilemez mutlak tecrit karşısında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’ye derhal adım attırmalıydı, tutumu bu yönlü olmalıydı. Bu anlamda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tutumu yetersizdir, Türk devletinin açık hak ihlali suçlarına meşruiyet sağlamıştır.

TÜRKİYE’YE SÜRE TANIYAN DEĞİL ADIM ATTIRAN BİR TUTUM GELİŞTİRİLMELİ

Soykırımcı-sömürgeci Türk devleti ve faşist AKP-MHP iktidarı İmralı’daki mutlak tecritle Kürdistan’ın işgali ve Kürdistan halkına ve özgürlük gerillasına yönelik saldırılarıyla uluslararası komployu sürdürmek ve bu temelde Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyor. Bunu da bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da dışarıdan aldığı destekle yapmaya çalışıyor. Türk devletinin ve AKP-MHP iktidarının Kürt soykırımı politikaları kapsamında işlediği tarihin en büyük suçları karşısında herkes sorumlu davranmalıdır. Avrupa Konseyi başta olmak üzere Avrupa kurumları ve sorumlu bütün kurumların bu sorumlulukla hareket etmeleri gerekiyor. Ağır hak gasbı ve insanlık suçlarından dolayı Türk devletine süre tanıyan değil, adım attıran bir tutumun geliştirilmesi gerekir.

MÜCADELE YÜKSELTİLMELİ

Buradan başta hukukçular olmak üzere insan haklarını savunan bütün kurum ve şahsiyetlere de sesleniyoruz: Önder Apo’ya olan yaklaşım ancak insanlık suçu tanımlamasıyla izah edilebilir. Türk devleti ve AKP-MHP iktidarının Kürt halkına ve Önder Apo’ya yaklaşımı özünde insanlık değerlerine yapılan bir saldırıdır. Bu tarihsel hukuksuzluğa ve haksızlığa karşı güçlü tutum almaları ve bu temelde harekete geçmeleri çağrısında bulunuyoruz.

Bugüne kadar uluslararası kurumların aldığı birçok karar Türk devletinin hak, hukuk, adalet, vicdan ve ahlakı ayaklar altına aldığını ortaya koymuştur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin aldığı ihlal kararı da Türk devletinin bu karakterini ve buna karşı mücadelenin doğruluğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Bu açıdan başta Kürdistan halkı olmak üzere Özgürlük Kampanyasına katılan, destek veren herkesin Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için yürütülen değerli mücadelelerini güçlendirerek sürdürmeleri çok önemlidir. Bu temelde başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm halkların, kadınların, gençlerin, devrimci-demokratik-özgürlükçü güçlerin bu saldırı, işgal, tecrit ve soykırıma karşı küresel özgürlük mücadelesini yükseltmeleri gerekir.”