Kürt gazeteciliği hakikatin yolunda

Rojavayê Kurdistan’daki gazeteciler, tüm Kürt gazetecilerin 22 Nisan Kürt Gazetecilik Günü’nü kutlayarak, “Yoğun saldırılara maruz kalan Kürt basını, tüm baskılara rağmen hakikati aktarmaya devam edecektir diyor.

Botan’dan Mısır’ın başkenti Kahire’ye sürgün edilen Bedirxan Ailesi’nden Mîqdat Mîdhat Bedirxan, 22 Nisan 1898’de ilk Kürt gazetesi olan Kürdistan’ı çıkarma tarihi, Kürt Gazetecilik Günü olarak kabul edilir. Rojavayê Kurdistan’da uzun yıllardır Kürt basın geleneğini sürdüren gazetecilerden Xezne Nebî, Kürtlerin her zaman saldırı ve asimilasyon maruz kaldığını hatırlatarak, “Kürt gazeteciliği de buna karşı fikri ve silahlı bir savaş mevziisindeymiş gibi bedel ödüyor” dedi.

Rojava merkezli yayın yapan Hawar Haber Ajansı’nda (ANHA) çalışan gazeteci Hesen Remo, ilk Kürt gazetenin 1898’de Mısır’ın başkenti Kahire’de çıkartıldığı döneme işaret etti: “O dönemde Kürtlere dönük yoğun baskılar vardı. İttihat Terakki öncülüğündeki Türk zulmü nedeniyle gazete Mısır’da çıkartıldı. Gazetenin çıkması çok olumlu bir gelişmeydi. Kürt basınında ilk adımdı. Bu nedenle Kürt Gazetecilik Günü olarak tanınıyor. Gazete mevcut olanakları nedeniyle yayın hayatını fazla uzun sürdüremedi, ancak Kürt basının gelişmesi için temel oldu” diyor. Kürdistan gazetesinin Arap alfabesiyle çıkartıldığını anımsatan Hesen Remo, 1932’deki Hawar dergisinin ise Kürtçe alfabeyle çıkartıldığını belirtti. ANF’ye konuşan Hesen, şunları kaydetti: “Hawar dergisi Kürtçenin gelişmesini sağladı. Kürtlerin anadilini kullanmasını sağladı. Kürtçe alfabeyle yazılan bir şey yoktu. Hawar dergisi başka bir adım daha attırdı. Kürtlerin böylece araştırma imkânı oldu.”

PARTİLER ZAYIFLATTI

Hesen Remo, 1940 sonra siyasi partilerin çıkmasıyla Kürt basınında zayıflıkların yaşandığına dikkat çekerek, “Siyasi partiler kendi çıkarları doğrultusunda çalıştıkları için Kürt basınında zayıflık yaşandı. Rojava’da da 1957’den sonra siyasi partiler ortaya çıktı. Partilerin sayısının artması nedeniyle Kürt basını çok yetersiz kaldı. Basın sadece partilerin reklam broşürleri olarak kaldı. Gazete gibi yayın organları toplumu bilgilendirme ve kavratma rolünü oynamada yetersiz kaldı” dedi.

TÜRK DEVLETİ ENGELLEYEMEDİ

Hesen Remo, PKK’nin kurulmasıyla Kürt halkı için yeniliklerin ortaya çıktığına vurgu yaparak, şu ifadeleri kullandı: “Serxwebûn gazetesi Kürt basınının gelişmesi için temel etken oldu. Serxwebûn, özellikle Kuzey Kürdistan’da büyük etki yarattı. Kürt basını Kuzey Kürdistan’da 1990 sonrası önemli büyük adımlar attı. Kürt basın merkezleri MİT tarafından hedef alındı. Musa Anter gibi gazeteciler katledildi. Türk devleti yaptığı tüm zulüm ve baskılara rağmen Kürt basınının gelişmesine engel olamadı.”

ROJAVA DEVRİMİ’NİN ETKİSİ

Suriye’de basının BAAS rejiminin elinde olduğundan gelişmediğini, Rojava Devrimi’yle birlikte basında da önemli gelişmelerin olduğunu belirten Hesen Remo, “Kürt halkı ne gazete ne televizyon takip ediyordu. Fırat Haber Ajansı (ANF), Rojava’da Kürt basınının temelini oluşturdu. Muhabirler bir yandan çalışmalarını sürdürürken diğer yandan çevresindekileri eğitiyordu” dedi.

Hesen Remo, Türk devletinin gazetecileri ‘terörist’ olarak tanımlayıp katlettiğine dikkat çekerek, şunları kaydetti: “Rojavalı gençlerin eğitilmesiyle yeni adımlarda atıldı. Rojava’nın ilk haber ajansı Hawar Haber Ajansı (ANHA) kuruldu. Devrimin başlangıcından bu yana toplumun sesi olan ANHA, Türk devletine bağlı DAİŞ, Cephet El Nusra ve ÖSO gibi çetelerin Rojava’ya dönük saldırılarını yakından takip etti. Ajans muhabirleri savaş cephelerinde YPG/YPJ savaşçılarının yanında en zorlu koşullarda çalışmalarını sürdürerek Kürt halkına karşı yapılanları Kürtlere ve dünya halklarına aktardı. ANHA, Türk devlet çetelerinin saldırılarında dört çalışanını şehit verirken, birçok çalışanı da yaralandı. Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırılarında da büyük rol oynadı. Türk devleti, Ekim 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî’ye dönük saldırılarında sivilleri ve gazetecileri doğrudan hedef aldı. Türk devleti bölgeye saldırdığında katlettiği sivil ve gazetecileri ‘terörist’ olarak adlandırdı. Gazeteciler, Türk devletinin vahşetini dünyaya aktardıkları için hedef alındı. Bu, Türk devletinin gazetecilere dönük ilk katliamı değil. İşgalci Türk devleti sürekli gazetecileri hedef aldı.”

YA KATLEDİYOR YA DA HAPSEDİYOR

Hakikatin peşine düşen gazetecilerin ya katledildiğini ya da cezaevlerine atıldığını söyleyen Hesen, şöyle devam etti: “Kuzey Kürdistan’da onlarca gazeteci tutuklanarak cezaevlerine atıldı. Türk devleti koronavirüs nedeniyle son çıkarttığı yasada bile insanlığa karşı suç işleyenleri serbest bıraktı. Kürt gazeteciler ve siyasetçileri ise cezaevlerinde tuttu. Türk devleti, her zaman gerçeğin önünü almak istiyor. Kürt gazetecilerin mücadelelerini her zaman sürdüreceklerine inanıyorum. Türk devletinin Kürt halkına dönük vahşetini ve gerçekleri her zaman aktaracaktır. Kürt gazeteciliği suç değildir, Kürt gazeteciler de terörist değildir.”

KÜRT BASINI ÇINAR GİBİDİR

Ronahî TV’den gazeteci Xezne Nebî ise Kürt gazeteciliğini şöyle tanımladı: “Kürt gazeteciliği denince aklıma çınar ağacı geliyor. Bazen yaprakları dökülüyor, bazen dalları kırılıyor, bazen rüzgâra maruz kalıyor. Bazen susuz kalırken bazen de sular altında kalıyor. Bazı dalları zaten hasta ve rüzgâr karşısında hemen gidiyor, ancak her zaman yerindedir. Bazen çınar ağacında dallar kırılır ve atılır. Sonradan tekrardan çıkar.”

ANF’ye konuşan Xezne Nebî, 122 yıl önce çıkartılan Kürdistan gazetesinin Kürt basın tarihine temel olduğunu belirterek, şunları dile getirdi: “Dört parça Kürdistan’daki yayın organlarına güçlü bir temel oldu. Bugün bunu sürdürüyor ve korumaya çalışıyoruz. Onca yıl ve Rojava Devrimi’yle birlikte Kürt basını başka bir dönemden geçiyor. Devrimin başında ihtiyaca göre atılan adımlar, şu anda yeterli olmuyor ve başka adımların da atılması gerekiyor. Bu süreci en çok etkileyen faktör ise mesleki gelişim ve ideolojik gereklilikleri yerine getirmektir.”

RONAHÎ TV’NİN SÜRGÜNDEN DÖNÜŞÜ

Avrupa’da yayına başlayan Ronahî TV’nin Kürdistan’da yayınını sürdürmesinin çok önemli bir gelişme olduğunun altını çizen Xezne Nebî, şunları belirtti: “İlk adımlar her zaman yurt dışında atıldı. Ronahî TV, 21 Kasım 2011’de yayına başladı. Günde 3 saat iki dilde yayın yaptı. Ülke dışında dünyaya gelen bir çocuk gibiydi. Bu da bilgi, haber, program, ses, görüntü, yaşamın mutluluğu ve acısının az yansımasına neden oluyordu. Kimliği olmayan bir mülteci gibiydi. Avrupa’da yayın yapılırken Rojava’da da çalışmalar yapılıyordu. Başlangıçtan bu yana çok kişi Ronahî TV’ye geldi. Çok az sayıda kişi gitti, ancak herkes imzasını attı. Ronahî TV, Kürdistan’da yayınını sürdürerek bir kez daha kültür ve kimlik sahibi oldu. Şu an ekranlara yansıyan görüntülerin canlı olarak olayı anlatıyor. Büyük emekler verilerek önemli çalışmalar yapılıyor. Devrime göre yetersiz kaldı, ancak kanalın ve çalışanların az tecrübelerine oranla devrimin sesi oldu. Şimdiye kadar da çalışanların ve emekçilerin tutkulu çalışmalarıyla yürütülüyor.”

KÜRT GAZETECİLİĞİ BEDEL ÖDÜYOR

Xezne Nebî, Kürtlerin her zaman saldırı, asimilasyon ve tecride maruz kaldığına vurgu yaparak, şunları ekledi: “Kürt gazeteciliği de buna karşı fikri ve silahlı bir savaş mevziisindeymiş gibi bedel ödüyor. Onlarca kahraman bu uğurda şehit oldu. Şehit Rizgar Deniz, ‘Elimden geldiğince kendimi koruyacağım. Ama eğer Kürt tarihini bir fotoğraf değiştirecekse düşünmeden canımı veririm’ dedi. Şehit Dilîşan Îbiş, ‘Yaşadığım sürece gazeteci olacağım ve devrimin sorumluluğunda yüklenmeye çalışacağım’ diye söz verdi. Bunlar, boş yere söylenmedi.”