Reqa kuşatmasında, QSD savaşçıları ile bir gün

Reqa'da Kürt ve Arap savaşçıların büyük birlikteliğinin yarattığı muhteşem yoldaşlık ve fedakarlığın destanı yazılıyor.

QSD'nin Reqa merkezini özgürleştirmek için 7 Haziran'da iki koldan başlattığı Büyük Savaş devam ediyor. İki kolun birleşmesiyle tümden çembere alınan DAİŞ çetesi elemanlarının artık kaçacak bir yerleri yok. Daha çok intihar saldırıları, mayınlama ve suikast yöntemleriyle tutunmaya çalışan DAİŞ'lilerin artık ölümden kaçmaları imkansız. QSD, son iki haftadır, operasyonları arttırdı ve gündüzleri de sürdürüyor. Savaşçılar artık gece ve gündüz durmadan DAİŞ'in hak ettiği final için çabalıyor.

 

Reqa'daki savaştan söz ederken sadece ilerleyişten, alınan yerlerden ve imha edilen DAİŞ'lilerden söz etmek, Reqa'da savaşan onca genç insanın gerçekliğine haksızlık olur. Çünkü Reqa'da sadece sıcak bir savaş gerçekliği yok; her gün büyük direnişlere ve büyük destanlara sahne oluyor. Özellikle Kürt ve Arap savaşçıların ortaya koydukları büyük birlikteliğin yarattığı muhteşem yoldaşlık ve fedakarlığın, inanılmaz güzelliği yaşanıyor. Arap ve Kürt savaşçıların omuz omuza verdikleri direniş, birbirlerine olan bağlılıkları, fedakarlıkları ve inanılmaz yoldaşlık sevgilerini anlatmak için hiçbir söz yeterli olamayacak. Reqa'da savaşan bu gençler, halkların kardeşliğinin nasıl yaratılabileceğini gösteriyor. Onlar bunun teorisini, siyasetini yapmıyor, siyasi çıkar ve politik denge gözetmeden sevgi ve bağlılıkla birlikte yaşıyor ve savaşıyor. Sadece tanık olduğumuz komutan Egîd'i anlatmak bile Reqa'daki yoldaşlık hakikatını anlatmaya yardımcı olabilecektir.

İKİ GÜNLÜK OPERASYON TAKİBİ

Reqa'da operasyonların gündüz de yapılmaya başlanmasıyla birlikte biz de iki gün boyunca bu operasyonları görüntülemek için savaş güçleriyle hareket ettik. Savaş koordinasyonunda sorumlu komutan, 'Sizi Dirbesi kolu, heval Egîd'in yanına vereceğim, onun talimatları dışına çıkmayacaksınız' demişti.

Grubun yanına geçtiğimizde güler yüzlü çok genç ama uzun sakalından dolayı yaşından biraz daha büyük gösteren Egîd ile tanıştık. Onun komutanlığındaki kol ile hareket edeceğimizden haberi vardı. Ertesi sabah 05.00'te hareket edileceğini, buna göre hazırlık olmamız gerektiğini söyledi.

SALDIRI KOLUNUN KOMUTANI

Egîd, 20'li yaşlarda Kobanêli bir YPG'li. Dirbesi Taburu'nun komutanı. Daha önce Kobanê savaşına katılmış, 6 yıldır tüm hamlelerde yer almış. Dirbesi Taburu, Reqa hamlesinde saldırı kolu olarak yer alıyor. Tabur, sadece Reqa'da değil, tüm hamlelerde saldırı kolu olarak görev üstlenmiş. Taburdaki Kürt ve Arap savaşçıların yaşları 19 ile 23 arasında değişiyor.

Ertesi gün saat 05.00 civarında grubun hareket edeceği noktada beklemeye başladık. Kısa süre geçmeden tüm grup hazır bir şekilde arabaların yanında toplandı. Grupla birlikte arabaların arkasına binerek Reqa'ya doğru harekete geçtik. Arabalar bizi bir noktada indirdikten sonraki yolu panzerlerle geçmek gerekiyordu. Panzerler gruplar halinde savaşçıları eski sur içinde bir noktaya götürdükten sonra artık yürüme faslı başlıyordu. Tüm guruplar toplanıp komutanlar aralarında son bir kez planlamayı gözden geçirdikten sonra yola koyuldular. Biz de Dirbesi koluyla birlikte yürümeye başladık.

İLK ALINACAK NOKTAYA OPERASYON

İlk alınacak DAİŞ noktasına yakınlaştığında grubun komutanı Egîd, grup içinde ilk noktaya girecek olan savaşçıları binayı kontrol etmeleri için önceden gönderdi. Dört kattan oluşan bina çok geniş ve birçok odadan oluşuyordu. Bu nedenle binanın kontrolünü sağlamak biraz zaman gerektiriyordu. Savaşçılar döşenen mayınların yerini tespit ettikten ve binayı kontrol ettikten sonra ikişer ikişer binaya girmeye başladı. Binanın tümü kontrol edildikten sonra binayı tutacak grup getirildi. Binayı kontrol esnasında DAİŞ tarafından binanın içinden açılan birçok tünel ve delik bulundu. Komutan Egîd, DAİŞ'in etrafta pusu kurduğunu ve çatışmanın başlayacağını söyledikten sonra savaşçılar belirli yerlerde mevzilenmeye başladı. Kısa bir süre geçmeden çatışma başladı. DAİŞ elemanları bir taraftan binaya girmeye çalışırken, diğer taraftan da uzak binalardan ateş etmeye devam ediyordu. Çatışma bir saate kadar sürdü. Bir saat sonra kısa bir sessizlik oldu. Savaşçılar, binanın 3. katında karşı taraftaki binalarda bulunan DAİŞ'lilere ateş etmeyi sürdürürken binanın aşağı katında çok şiddetli bir patlama oldu. Savaşçılar bir DAİŞ'linin kendini patlattığını haber verdi. Bina alev aldı.

SAVAŞÇI NEMİR'İN YOKLUĞU FARK EDİLDİ

Komutan Egîd, Nemir adındaki savaşçının görünmediğini fark etti. Tüm savaşçılar bir anda Nemir'in adını seslenmeye başladı ama karşılık yoktu. Egîd ve birkaç savaşçı aşağıya inmeye çalıştı, ancak alevler izin vermedi. Israrla ateşi geçmeye çalışan savaşçıların çabaları sonuçsuz kalıyordu. Binanın tümü kapkara bir dumanla dolmuştu. Alevler o kadar yüksekti ki biz 3. katta kalanlar bile sıcaklığına dayanamıyorduk.

EGÎD ATEŞİ YARMAYA ÇALIŞIYORDU

Komutan Egîd sürekli olarak ateşi yarmaya uğraşıyordu. Savaşçıları onu durdurmaya çalışarak, bu ateşi geçmenin mümkün olmadığını söylüyordu. Geçerse kendisi de şehit olurdu. Fakat Egîd ve Çekdem adındaki bir savaşçı ısrarla o ateşi yarmak ve bir an önce Nemir'e ulaşmakta ısrarlıydı. Alevler giderek şiddetleniyordu. Çünkü pusu kuran DAİŞ'liler sürekli roket atıyorlardı. Ayrıca binanın 2. katında bulunan benzin bidonlarının da yanmasıyla ateş artık hiç durmuyordu. Savaş koordinasyonu, telsizle irtibata geçerek durmalarını ve ateş inene kadar beklemelerini söyledi. Fakat ne Komutan Egîd ne de savaşçı Çekdem durmuyordu. Egîd sürekli olarak 'Nemir olmadan olmaz, ben onu oradan çıkarmadan bir adım atmam' diyordu.

TALİMATA BİLE İTİRAZ ETTİ

Savaş koordinasyonu, ona binadan çıkmalarını ve kendilerini güvenli bir yere geçmeleri talimatını verdi. Fakat Komutan Egîd ve grubu, Nemir olmadan binadan kesinlikle çıkmayacaklarını iletti. Komutan Egîd, bir taraftan kendi grubunun motivasyonunu sağlayıp onlara moral verirken diğer taraftan da Nemir'e nasıl ulaşacağının yollarını arıyordu. Tüm grup çok sakin ve temkinliydi. Hiçbirinin yüzünde ufacık bir panik ya da tedirginlik yoktu. Hepsinin tek düşündüğü yoldaşları Nemir'e ulaşmaktı.

KÜLE DÖNMÜŞSE DE KÜLLERİNİ BIRAKMAM

Bir iki saat sonra ateşin biraz dinmesiyle savaşçılar üzerlerine battaniye atarak tek tek ateşi yarıp arkadaşlarını bulmaya çalışıyordu ama her giden grup sonuçsuz geliyordu. Nemir bulunamıyordu. Komutan Egîd ve Çekdem, defalarca ateşin içine girip çıkmalarına rağmen bir türlü ulaşamıyordu. Savaş koordinesi onlara, 'binadan çıkın takviye grubu size ulaşana kadar, tekrar harekete geçersiniz' diye öneri yapınca Komutan Egîd bir anda sinirlendi; 'siz ne diyorsunuz ben Nemir'i almadan buradan çıkmam' dedi. Onlar, Nemir'in büyük ihtimalle ateşin içinde kaldığını ve bu kadar yüksek bir ateşin içinden bir insanın kurtulmasının mümkün olmadığını söyledi. Komutan Egîd'in onlara cevabı 'o küle de dönmüşse ben onun küllerini yerde bırakmam, gerekirse bu binanın içinde ben de onunla birlikte kül olacağım ama onu bırakmam' şeklinde oldu. Bu sefer savaş koordinasyonu onlara, 'bari binadan çıkın, ağır silah taburu, doçka ve füzelerle ön binaları vursun' dedi ama Egîd, bunu da reddetti. Egîd'in silah arkadaşları cihaz üzerinden onu ikna etmeye çalışsa da geri adım atmadı. Ne silah arkadaşları ne savaş koordinasyonu, hiç kimse Komutan Egîd ve grubunu oradan çıkarmaya ikna edemedi. Hepsi bir anda birbirlerine kenetlenmişti. Onları oradan Nemir olmadan çıkarmanın mümkün olmayacağını artık herkes anlamıştı. Çıkış yolu vardı, binanın ön tarafı zaten savaşçıların hakimiyetindeydi, isteselerdi çok rahat bir şekilde çıkabilirlerdi. Yoldaşlık ruhu, Nemir'i o binada bırakıp çıkmalarına el vermiyordu.

EGÎD VE ÇEKDEM DE KANLAR İÇİNDE YATIYORDU

Yanan binanın içi biraz görünür olamaya başlayınca Egîd ve Çekdem tekrar yanan katın içine girdi. DAİŞ hala vurmaya devam ediyordu. Onlar içeri girince şiddetli bir patlama oldu. Patlamanın sesiyle hepimiz o kata doğru inmeye başladık. Komutan Egîd ve Çekdem yerde yatıyordu. İkisinin göğsü kanlar içindeydi. Onların yattığı yerin hemen ilerisinde Nemir'in yanmış bedeni duruyordu. Evet Komutan Egîd ve Çekdem dediklerini yapmış, sonunda Nemir'i bulmuştu. Komutan Egîd, Çekdem ve Nemir aynı yerde yatıyordu...

SADECE YAMAM GEREKENİ YAPIYORUM

Komutan Egîd'i hamlenin başında ilk olarak halaya dururken görmüştük. 20'li yaşlarda olmasına rağmen kendinden emin ve kararlı duruşu, onu yaşından daha büyük gösteriyordu. Rojava Devrimi başladığında daha çocuk olmasına rağmen devrime dahil olmuş ve 18 yaşına gelince de ağabeyiyle birlikte YPG'ye katılmıştı. 'Tek istediğim; bu topraklarda insanların geceleri bir gözü açık yatmamaları. Bu toprakların insanları artık kendi topraklarında özgür yaşamayı hakkediyor. Ben bir şey yapmıyorum, sadece yapmam gerekeni yapıyorum' diyordu.

NEMİR REQALI BİR ARAP'TI

Nemir, 20 yaşında Reqalı bir Arap'tı. DAİŞ, Reqa'ya girdiğinde onun ailesinden birçok kişiyi katletmişti. Defalarca DAİŞ'in işkencesine maruz kalmıştı. Sonunda kaçmayı başaran Nemir, YPG'ye katılmıştı. 'Benim tek istediğim yeryüzünün çetelerden temizlenmesi. Sadece Reqa değil, tüm dünya bu çetelerden temizlenmeden benim içim rahat olmayacak' diyordu. Nemir ile yaptığımız bir sohbette, Reqa özgürleştiğinde ne yapacağını sormuştuk. 'Ben Reqa'dan kaçınca Serêkaniyê'ye gelmiştim. Orada kalmaya başladım. YPG'ye de orada katılım kararı aldım. Serêkaniyê'yi çok sevdim. Orada yaşamaya devam edeceğim. Benim için artık tüm Rojava, Reqa'dır' diye yanıt vermişti.  

ÇEKDEM DAHA 18 YAŞINDAYDI

Çekdem, 18 yaşında Kobanêli bir Kürt bir genciydi. 'Reqa hamlesine şehit düşen yoldaşlarım ve katledilen onca masum insanın intikamı için katıldım. Reqa DAİŞ'in son kalesi ve biz bu kaleyi kendi elimizle yıkacağız' diyordu.