Yüzyılın rüyası: 19 Temmuz

Köyümüz Halep yolu üzerinde, Kobanê’nin güneyine düşüyor. Her gün okul için şehre geliyordum ve gözüm şehrin girişindeki çöpe takılıyordu...

Baas rejimi, "bak, burası girişinde bile çöp olan Kürtlerin şehridir" demek istiyordu. Zaten Baas rejimi şehirdeki işler için kimseyi işe almıyordu. Rejime olan kinim o çöpte başladı. Rejim, her Kürdün veya Suriye’de yaşayan herkesin içinde bir yara bırakmıştı. Fırat Nehri, Kobanê arazilerinin içinden geçer ama Kobanê halkı on yıllarca içme suyuna hasretti. Bundan öte halk işsizdi, geçinemiyordu. Bu yüzden de Kobanê halkı dünyanın dört bir parçasına yayılmış durumda ve en ağır işleri yapmakta.

Bir defasında babamla beraber Şam’a gitmiştik, güzel bir mahallenin içinden geçiyorduk, babam bana “Bu mahalleyi biz kurduk, ben burada çalıştım” dedi. Baas rejimi özellikle gençler olmak üzere toplumun umudunu kırmıştı. Bütün gençler yurt dışına çıkmak istiyordu. Hatırlıyorum, biz üniversitedeyken bir arkadaşımız Avrupa’ya ulaşmıştı, günlerce onun ne kadar zeki olup bu durumdan kendini kurtardığından bahsediyorduk. Aynı zamanda halk çalışmalarında halka umut veren arkadaşlar da vardı. Bir defasında bir arkadaşım bana “Bu kişi dört sene önceki kişi değil mi" diye sordu. Doğruladığımda, “Bu kişi dört senedir başaracağız diyor, hiç yorulmuyor mu" demişti. O arkadaş Özgürlük Hareketinden olup gençlik çalışmalarındaydı.

Olan umut ve cesareti de 12 Mart Direnişi'nden alıyorduk. Direniş zamanında dedem bana “Dünya şimdi Kürtleşti” demişti. Bu da şu anlama geliyordu: Osmanlılar zamanında Kürtler onların askerlerini kovunca, halk Osmanlılara yaslanan kişilerden intikamını alıyordu. Bu yüzden de dünya şimdi Kürtleşti, diyorlar. 12 Mart’ta Kobanê’de Nehîm (Kobanê'de bir ‘deli’) bölge müdürünün yerine oturup mührü eline alınca, Baas rejiminin yıllarca yarattığı korku yerle bir oldu. Ondan sonra rejim baskılarını daha da artırdı, yüzlerce Kürdü zindana attı, açlıkla terbiye etmek istedi ama halkın irade ve umudunu kıramadı. Herkes bir değişim ve patlamayı bekliyordu, Rojava’da Kürtler örgütlenmişti. Üniversitedeki Arap arkadaşlarımız bize “Keşke biz de Kürtler gibi örgütlenebilseydik” diyordu. Tunus’ta başlayan halkların bahar devrimi, özellikle Kürtler ve Suriye’yi etkiledi. Çünkü Kürtlerin tecrübesi, umudu ve cesareti vardı, rejim bunu çok iyi biliyordu. O zamanlar rejimin kontrol noktasında, Kürt olduğu öğrenilenlere "buyurun, geçin" deniyordu. Kürtlerin örgütlü olduğunu biliyordu, rejim. Kürtlere karşı toleranslı davransalar da yıllarca yapılan politikalar bir gecede unutulmaz. Suriye’nin her yerinde gösteriler başladı, Rojava'da yürüyüşler başladı. Bir defasında Kobanê’de bir yürüyüşe katıldım, bütün sloganlar Arapça idi ve güya Suriye Devriminin bayrağı dalgalanıyordu ama o gün anladım ki, burası Kobanê değil ve slogan atanlar da Kobanê’den değil.

Öte yandan TEV-DEM de eylemler yapmaya başladı ve bu eylemlerde sloganlar yükseldikçe daha fazla insan katılım sağlamaya başladı ve herkes kendisini bu eylemlerde yeniden buldu. 19 Temmuz akşamı artık Kobanê halkı rejim güçlerini şehirden çıkaracağının kararını aldı. Herkes evinde bulunan silahlarını alarak rejimin bulunduğu kurumları ele geçirmek için harekete geçtiler. Bütün Suriye genelinde talan etme ve ölümler başlamıştı. Fakat Kobanê yönetimi ve halk, rejim yanlılarını öldürmek yerine hepsini esir aldılar. Kobanê'de bulunan rejime ait kurum binalarını halk yıkmak istiyordu, çünkü bu binalarda yıllarca insanlara işkenceler yapılmıştı. Bir gece içinde çok kutsal ve büyük adımlar atıldı. Bizler evlerimizde yeşil, kırmızı ve sarı renklerden bezleri bir arada bulunduramıyorduk. Bir anda her yerde artık bunlar asılmıştı. O gün birçok insan inanmıyordu ve hayal gördüklerini sanıyordu. 19 Temmuz 2012 tarihinde artık bütün dünya Kobanê'deydi ve rüzgar bile Kurmanci sesler çıkarıyordu...