Yusuf: Gönüllü birlikteliği öneriyoruz

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Yusuf: Ulus devletler iflas etmiş. Halkları bir arada tutmak istiyorsak bir yolumuz var; gönüllü birliktelik.

Irak, Suriye, Türkiye; tüm Ortadoğu'da zaten bir parçalanma yaşandığını; zorla yapıştırmaya çalışıldığını ama başarılamadığını belirten Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Foza Yusuf, "Halklar artık bu sistemden bıkmış. Bu kadar zulüm, ayırımcılık, ötekileştirme ve hatta soykırımlara varan politikalar varken halkları devlete bağlayamazsın ve bir arada da tutamazsın. Her yönüyle iflas etmiş. Demokratik Federasyon, esas olarak bölünmeye ve parçalanmaya karşı bir modeldir ama ulus devletin zora dayalı yapay birlikteliğini reddeder" dedi.

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu 3. Kurucu Meclisi'nin  27-28 Temmuz'da yapılan toplantısında İdari Bölgeler ve Seçim Kanunu onaylanıp seçim tarihleri netleştirildi. Buna göre 22 Eylül’de komünler, 3 Kasım’da yerel yönetimler, 19 Ocak 2018’de de bölgesel konseyler ve Kuzey Suriye Demokratik Halk Kongresi seçimleri yapılacak. Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Foza Yusuf’a Demokratik Federasyon ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'nun ilkelerini, idari bölgeleri ve seçim sistemini sorduk.

Demokratik Federasyon, yoğun bir antipropagandayla karşı karşıya. Nedir Demokratik Federasyon?

Federasyon denildiğinde hem ırkçı ve şovenist güçler hem de bölgesel devletlerin kafalarında 'ülkemiz parçalanacak ve iktidarımız elden gidecek' telaşı/korkusu/paniği başlıyor. Buna da kara propaganda eşlik ediyor. Öncelikle şunu ifade edeyim; kimse kendisini kandırmasın. Irak, Suriye, Türkiye; tüm Ortadoğu'da zaten bir parçalanma vardır. Yapıştırmaya çalışıyorlar ama olmuyor. Halklar artık bu sistemden bıkmış. Bu kadar zulüm, ayırımcılık, ötekileştirme ve hatta soykırımlara varan politikalar varken halkları devlete bağlayamazsın ve bir arada da tutamazsın. Her yönüyle iflas etmiş. Eğer biz bu coğrafyayı ve halkları bir arada tutmak istiyorsak bir yolumuz vardır; gönüllü bir birliktelik.

Kürt Halk Önderi'nin “Türkiye halklara zorunlu evlilik dayatıyor” belirlemesi yerindedir. Gerçekten Türkiye, İran ve Suriye bunu dayatıyor. Halklarıyla bir araya gelip gerçekten gönüllü bir sistemi kuracaklarına 'ulus devlet, tek dil, tek bayrak, tek din, tek millet' nakaratıyla kendilerini kandırıyorlar. Bir ölüyü yeniden canlandırmaya çalışıyorlar ama mümkün değil.

İşte bizim önerdiğimiz gönüllü birlikteliktir. Etnik gruplar, kültürler, farklı sosyal/siyasal gruplar, dinler/mezhepler çeşitliliğinin özgürce bir arada bulunmasının formunu sunuyoruz. Demokratik Federasyon, esas olarak bölünmeye ve parçalanmaya karşı bir modeldir ama ulus devletin zora dayalı yapay birlikteliğini reddeder. Herkesin kendini ifade edebileceği, örgütleyebileceği, kimliğini özgür bir şekilde yaşayabileceği bir organizasyon şemasıdır. Egemen devletlerin ve çeperindeki güçlerin 'parçalanacağız' demagojisi, kocaman bir yalandır. Esasında halkları birbirine karşı savaştıran, çatıştıran ulus devletin kendisidir.

Sizin modelinizin dünyadaki diğer federasyonlardan farkını nasıl izah edersiniz?

Şu anda dünyada birçok federasyon modeli var. Hepsini aynı ele alıp bir tutamayız. Şimdi Ortadoğu ve Suriye’de yaşanan sorunlar birbirine çok benzerdir.

Bizim oluşturmak istediğimiz model, kadının içinde kendini bulabileceği bir model.

Özgürlük arayışı olan erkekleri, halkları bütün özellikleriyle kapsayan bir modeldir.

Bütün inançları kendi içine alan ve herkesin kendini ifade edebileceği bir modeldir.

Biz kendi toplumsal sözleşmemize şöyle bir şey ekledik; Hiçbir dil diğer dillerden üstün değildir. Hiçbir ulusal kimlik diğer ulusal kimlikten daha değerli değildir. Yine hiçbir kültür diğer kültürlerden daha değerli değildir. Toplumda ne kadar kültür varsa hepsi değerlidir ve hepsinin geliştirilmesi, yaşatılması lazım. Bütün toplumlar, halklar kendi dillerini konuşmalı, onunla okumalı, inançlarını geliştirmelidir. Bu, herkesin hakkıdır ve kimsenin bir diğerine lütfu değildir.

Demokrasi, en çok Ortadoğu’nun ihtiyaç duyduğu şeydir. BAAS’ın yöntemleri, şimdi Erdoğan'ın uygulamaları ve İran’ın dayatmaları, yaşanan felaketleri daha da derinleştiriyor. Bir akıl tutulmasıyla yüz yüzeyiz.

Bakınız; ülkeler dışarıdan parçalanmaz, içlerinden parçalanıyor. Demokrasiyi geliştirmezsen, insan hakları ve var olan etnik kimlikleri tanımazsan, ülkenin içinde huzur oluşturmazsan ne kadar duvar örsen de ülkenin parçalanmasını önleyemezsin. İşte Türkiye, şimdi her tarafa duvar örüyor ama nafile. 

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu, Suriye’nin diğer alanlarındaki halklardan ne tür tepkiler alıyor?

Şu an Suriye parçalıdır. Her ne kadar bazıları “Suriye birdir” falan deseler de gerçekte şu an parçalı durumdadır. Kuzey Suriye’nin Güney Suriye ile bir ilişkisi, geliş-gidişi yok. Böyle bir imkânın olsa gidip oradaki halklara ve guruplara da anlatırsın, tepkilerini anlarsın. Bizim de onların da şu anda böyle bir şansı yok. Basın üzerinden bir iletişim kurmaya çalışıyoruz ama bu çok yetersizdir.

Suriye’de bir sürü kutuplaşma olmuş ve bu kutuplaşma hem bölgeleri hem de toplulukları birbirinden ayırıyor. Sen iyi ve doğru şeyler anlatıyorsun ama öbürü hiç duymuyor ya da karşıdaki iyi şeyler söylüyor ama sen duymuyorsun. Şimdi Suriye’de böyle bir durum var.

Bir süredir bir Suriye kanalını takip ediyorum. Hem Suriye’nin güneyi hem de batısındaki bazı alanlarda bizim alanlarımızda nasıl ki yerel yönetimler, öz yönetimler oluşturuldu ve oluşturuluyor, seçimler oluyor şimdi onlar da alanlarında öz yönetimler oluşturuyor. Aslında bu anlamda itiraf edilmezse de örnek alma durumu var. Bence itiraf edilmesi de çok önemli değil, önemli olan öz yönetimlerin geliştirilmesi ve halkta demokratik kültürün yeniden canlandırılmasıdır.

Bence her ne kadar projemize ve bize karşı birçok antipropaganda olsa da sistemimizi iyi oluşturur, başarılı bir biçimde var olan prensiplere göre uygularsak en kısa sürede Suriye’deki ve hatta Ortadoğu’daki insanlar, yönünü bu projeye çevirecek ve benimseyecek.

3. Kurucu Meclis toplantısında idari bölgeleri belirlediniz. Demokratik Federal sistemin idari bölgelerini neye göre belirlediniz?

Demokratik Özerklik Yönetimleri oluşturulduktan sonra DAİŞ’in elindeki birçok alan özgürleştirildi. Alan genişledi. Eskiden 3 kanton vardı. 3 kanton bazı yönleriyle belki birbirleriyle koordineli çalışıyordu ama bir kopukluk da vardı. Şimdi diğer alanlar da özgürleştirildikten sonra yerel yönetimler ve demokratik özerk yönetimleri nasıl daha fazla güçlendirebileceğimizi tartıştık.

 Bizim yaklaşımımız kesinlikle merkezi güçlendirmek değil, yerel yönetimleri ve meclisleri güçlü tutmaktır. İdari bölgeler düzenlemesini de o temelde yaptık. Her alan/bölge/şehir, kendi iç tartışmasını ve ihtiyaçlarını kendisi belirlesin ve yürütsün. Bunun da diğer alanlarla koordineli ve birbirini tamamlayacak bir biçimde olması için böyle bir düzenlemeye gittik. Bu idari bölgeler düzenlemesiyle esas hedeflerimiz;

*  Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi.

* Merkezi devletteki bürokrasi ve rutinin aşılması.

* Hizmetlerin halka daha yakın ve iç içe olması.

Bu prensiplere dayalıdır; eskiden var olan kopukluğu giderebilecek ama aynı zamanda yerel yönetimleri de güçlendirecek bir düzenleme yaptık.

Seçim kanununu biraz anlatabilir misiniz?

Seçim kanunu toplumsal sözleşmeye dayanarak çıkardık. Halkların, kimliklerin, inançların, kadının; herkesin kendisini adil bir biçimde meclislerde temsil edebilmesi için bir kanunumuz var. Kota verilecek ve bu kotaya göre herkes kendini temsil edecek. Bu konuda garantilendirilmiş bir hak var. Yüzde 60 genel seçim, yüzde 40 da halklara ya da her kesime verdiğimiz kota üzerinden olacak.

Bildiğim ve araştırdığımız kadarıyla bu hiçbir yerde yoktur ve bunu ilk uygulayan biz olacağız. Yine seçimle olacak ama halklar ve çeşitli toplulukların adil bir biçimde yer alması da garantilendirilmiş. Bu kanunu koyarken çeşitli toplulukların, kimliklerin mecliste yer almasını şansa bırakmamayı amaçladık.

Kadın zaten yüzde 50’dir.  Bu kesinleşmiş bir şeydir. Bütün listelerde böyledir. Bu, hem sözleşmenin hem de seçim kanununun içinde var. Komünlerden, halkların demokratik kongresine kadar yüzde 50 kadın kotası ve eşbaşkanlık sistemi kesindir.

Gençlik için seçme ve seçilme hakkı 18 yaşından başlıyor. 18 yaşını doldurmuş birisi bütün mekanizmalara kendisini önerebilir. Bence gençlerin sistemde daha aktif yer almaları açısından olumlu bir şeydir. Diğer kanunları koyarken de hedefimiz “Nasıl daha fazla demokratik olunabilir?” şeklindeydi.

Burada 10 yıl oturumu olanlar da seçimlerde oy kullanabilirler ve aday olabilirler.

Bizim yaklaşımımız toplumumuzdaki ihtiyaçları gözetmektir. Sistemimizi ve kanunlarımızı hazırlarken kimseyi taklit etmedik. Elbette dünyadaki demokrasi birikimini inkâr etmeden ama şablon almadan, kendi gerçekliğimize göre bir çalışma yaptık ve çıkan sonuçlarda buna göre oldu.

Seçim barajı yok. Demokratik Özerklik sistemi içinde yer almamış, kabul etmemiş kesimlere bile gelip seçimlere katılmaları ve kendilerini aday göstermeleri çağrısı yaptınız. 4-5 ay gibi kısa bir sürede 3 aşamalı bir seçim sistemini tamamlamayı hedefliyorsunuz. Büyük devletler bile buna cesaret edemezken bu gücü nereden alıyorsunuz?

Gücümüzü kendi toplumumuzdan, mücadelemizden alıyoruz. Bu topraklarda halklar, kadınlar büyük acılar yaşadı. Bence bu coğrafya en güzel sistemi ve yaşamı hak eden bir coğrafyadır. Biz zaten alabildiğince kötülükleri ve acıları yaşamışız.

Buradaki halklar uzun bir süreden sonra ilk defa bir araya gelip kendi iradeleriyle yeni bir sistemi oluşturmaya çalışıyor. Bütün zorlukları göz önünde bulundurarak yapıyor. Büyük kurbanlar verdik, büyük kahramanlıklar oldu.

DAİŞ, BAAS, diğer çeteler ve dış güçlere karşı verilen savaşta binlerce şehidimiz ve gazimiz oldu. Bu mücadeleye inanan milyonlarca insanımız var. Gücümüzü ve cesaretimizi burdan alıyoruz. Bununla bağlantılı olarak da insanlığın binlerce yıldır verdiği büyük mücadeleyi sahipleniyoruz. Özellikle Kobanê direnişi ve ondan sonraki süreçte dünyanın her tarafından ahlaklı, özgürlüğe tutkulu, büyük insanlığa bağlı insanlar geldiler ve burada şehit düştüler.

Bizim bu büyük insanlara ve mücadeleye karşı sorumluluklarımız var. Buna layık olmamız lazım.

Zorluklar yaşayacağız. Büyük kavgalar ve mücadeleler olacak. Belki de hepimiz bundan sonrası için büyük risklerle de karşılaşabiliriz. Önemli olan bundan ısrar etmek, kararlıca bu bu büyük insanların yolunda yürümek.

Bu sistem, sadece Kürtleri özgürleştirmekle yetinmiyor, aynı zamanda bu coğrafyadaki bütün insanlar, halklar, gruplar için yeni bir milat ve çıkıştır. Herkes buna sahip çıkmalıdır.